02-14-2014, 18:45 | #1 |
Sibel Eraslan - 'Uzun Adam' Hey!
Sibel Eraslan
'Uzun Adam' hey! Bunlar da benim bildiklerimdir senin hakkında: Biz seni, Besmele’nden biliriz Uzun Adam! Henüz gün doğmadan evvel uyanışlarında, avuçlarına dolan soğuk sudan tanırız seni. Kıblemiz birdir seninle, alnımızın değdiği secdelerden tanırız. Biz seni, içimizden birisi olduğun için sevdik Uzun Adam... Yeditepeli Şehrin, arka sokaklarındaki çocukların arasından yürüdüğün için sevdik... Biz seni gariplerin sesi olduğun için sevdik Uzun Adam! Sesimizi sırtlayıp taşıdığın için, onurla süreceğimiz hayatın büyük bir gaye ama asla ham hayal olmadığını bize söylediğin için sevdik seni. Sevdik, bildik ve inandık. Yürüdüğümüz zorlu ve meşakkatli yolda, bizi bırakmadın, bizden vazgeçmedin. Biz senin vazgeçmeyişlerini sevdik Uzun Adam! Biz senin sadece gündüzlerini değil, gecelerini de biliriz. Herkes kapısını örtüp, lambalarını söndürdükten sonra gizlice sokaklara çıkışını... Kaldırım köşelerine, köprü altlarına sığınmış yetimleri toparlayışlarını... Çaresiz yataklarında inleyen ihtiyarları, yetim torunlarını nasıl avutacağını şaşırmış neneleri, yatalak babasına ilaç bulmak için yola çıkmış kızları, soğuktan titreyen çocuklarının ağır yüküyle çökmüş babaları... Karanlığın içinden arayıp bulmalarını, çekip çevirmelerini, sahip çıkışlarını sevdik Uzun Adam!... Ayakkabılarını çıkarıp da boyunu kısarak girdiğin o alçak tavanlı fukara evlerinden biliriz seni, annelerin ettiği iyilik dualarından tanırız... Biz seni kimsesizlerin kimsesi olarak tanıdık, bildik ve sevdik Uzun Adam! Sana dokunabildikleri için sevdi ihtiyar kadınlar seni, isminle çağırdılar kendi evlatlarını çağırır gibi babalar seni... Üsküp’te, Gostivar’da; “Tayyıbcâzımızı bekleriz be ya...” diyen dedeler, belki bir asra yakındır duvarlarına yaslandıkları yıkık, yorgun, mahzun camilerde yollarını gözlediler... Priştine’nin gelinlik kızları, doğacak çocuklarına senin ismini vermeyi, nikahlarına şart koştular. Bosna’da okumaya çıkan çocukların defterlerine yazdığı isim, senin ismindir... Çünkü sen... Umudusun tüm gurbetlerin. Somali’de, Kenya’da, Sudan’da açlığın ve susuzluğun cehenneminden titrek elleriyle son kez insanlığa uzanan nefeslerin umudusun... Arakan’da dünyanın en hazin uğultusuyla ağlaştığı halde kimsenin işitmediği sesleri dünyaya taşıyan itirazlı sessin sen! “Bir dakika!” dedin ve Sodom’la Gomore’nin titrediği günü hatırladı zaman! “Bir Filistin vardı ve bir Filistin hep olacak” diye isyan eden de sendin Dünya muktedirlerine. Üzerine bomba yağan Gazzeli kadınların çocuklarına verdiği isimsin sen. Oğlun Bilal ile birlikte, bombaların altındaydık o gün, yarın Mahşerde de; “oradaydım ve gördüm” diyeceğim Allah’a... Senin o baş eğmez ve zaptedilemez sağ işaret parmağının ucundadır masumların “Lâ”ları... Lailahe illallah diyenlerin parmak uçlarıyla tanırız seni biz Uzun Adam! Sen zulme itiraz, sen haksızlığa isyansın. Umudusun Hilal’in ve Hilal’lerin... Sen vazgeçmeyensin Uzun Adam! Toplayan, birleştiren, bitiştiren ve asla kapı dışında bırakmayan... Davet eden, buyur eden, kollayan, destek olan, yer açan, halden anlayansın Uzun Adam... Omuzladığın Kubbenin altında hepimize, her birimize de yer var, bilirsin, tanırsın bizi... Belki yorgunuz, belki küskün ve kırık, belki eksik, belki hatalıyız, ama biz buyuz işte! Şimdi sen, terketmezsin bizi sanırım, bırakmazsın, dışlamazsın sanırım. Çünkü sende gayret var, sende sevgi, sende devlet, sende gaye var Uzun Adam... Sende Yusuf Peygamberin, kendisini kuyuya atan öz kardeşlerini affedişinden bir pay var... Sende Yunus Peygamberin geride bıraktığı milleti için titreyerek telaş duyan kalbinden bir damar var, bırakamazsın, vazgeçemezsin Sen! Sen’de Hz. Meryem’in saçlarından bir tüy var, haklı ve masum olduğun hallerde bile tutmak zorunda olduğun bir susma orucu var... Sende “Müminler ancak kardeştir” ayetini okuyan Hz. Peygamberin vasiyyeti var... Ve sende rıza var... Ölüm Meleği ile nefes nefese geçen her saniyende; “Allah içiniz ve Allah’a dönücülerden” dersin. Rahmeti gazabını aşmış Rahman’dan tecellilerle, tut ve birleştir bizi! Tut ne olur ve birleştir kalplerimizi! Kaynak Star 14.02.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-14-2014, 18:57 | #2 |
Konu Cihannur tarafından (02-19-2014 Saat 20:30 ) değiştirilmiştir.. |
|
02-19-2014, 20:35 | #3 |
Seni seviyoruz Uzun Adam. Sen; İslam ümmetinin, Müslüman Türk milletinin, Sonsuzluk Kervanı'nın mümtaz ve müstesna önderlerinden birisin. Müslüman Türk milleti ve İslam ümmeti seni hiçbir zaman unutmayacak; ümmet ve millet için yaptığın hizmetleri ve iyilikleri hep hayırla yâd edecek. Ümmet ve millet seni daima; sevgiyle, saygıyla, hürmetle ve minnetle hatırlayacak.
Konu Cihannur tarafından (06-21-2022 Saat 13:00 ) değiştirilmiştir.. |
|
07-04-2014, 21:21 | #4 |
Sibel Eraslan - 'Tayyip'
Sibel Eraslan
'Tayyip' Türkiye siyaset tarihinde ondan başka ön adıyla çağrılan başka bir devletli bilmiyoruz... Atatürk var, İnönü, Bayar, Menderes var, Ecevit, Demirel, Türkeş, Erbakan var... Çiller var, Özal var... Hepsi de soy isimleriyle hafızalara kaydolmuş liderler... Bir tek o... İçimizden birisi gibi hissettiğimizden mi, kendi küçük hikâyemizden onun küçük hikâyesine uzanabilen benzerlikler bulduğumuz için mi, politikanın bahşettiği tüm dokunulmaz mesafelere rağmen, her seferinde dokunabileceğimiz birisi de bu yüzden mi, bilmiyorum... İsmiyle hitap edilebilen tek lider. Halkın, medyanın hatta muhaliflerinin de en az sevenleri kadar, içten, pazarlıksız, sahici bir şekilde ismiyle çağırabildiği bir lider... Sanki aynı mahalleden, aynı sokaktan çıkıp yetişmişsiniz gibi, sanki aynı liseden, aynı cami avlusundan, aynı berberden, aynı kahvehaneden, aynı çarşı pazardan geçmişsiniz gibi... Ortak hafıza, ortak hatıralardan neşet ediyor. Onu bizle kader ortağı kılan “memleket” hikâyesini önemsiyorum. Bu duygusal haritada, birbiriyle iç içe geçmiş küçük pek çok hatıranın, varolma gayretiyle karılmış harcından çelikten bir hafıza çıkıyor zira. Ki yeryüzüne has zaman kuvantumu nazarından bakacak olursak, pekâlâ da kısa sayılabilecek 1.000 yıllık gibi kısa bir özgeçmişte, hep yürüyüşlerimiz, hiç durmadan hep yürüyüşlerimiz kurmakta o varoluş belleğimizi... Ben, Tayyip Erdoğan’ı dinlerken, 1.000 yıllık bir nehrin kenarından işitiyorum onun sesini... O şaşalı kalabalıklar içindeki yalnızlığını... Yüksek özgüveni, gayreti, çalışkanlığı, gayesi kadar, öfkesini, kederini, hüznünü, en muktedir olduğu anlarda bile bitip tükenmek bilmeyen sürgün ve isyan dilini... Bin yıllık zaman nehrinin kıyılarından işitiyorum... Adalet, vicdan ve merhamet bekleyenlerin umuduyla işitiyorum kendisini... Bu bakmalar... Bu gözlerini dikip hiçbir söz söylemeden, hiç beklentisiz, hesapsız, sahici bir inançla bakmalar var ya... Bu nazar, bu umut, bu varolmaya dair sımsıkı tutunuş, garibin gözünü dikip de yutkunarak bakması var ya... Tayyip Erdoğan’ın kişisel öyküsünü, “biz”leştiren sırrı fısıldıyor... Seksen yaşında işçi emeklisi hasta yakını bir amcanın oruçtan çatlamış dudaklarının dediği gibi: “Allah senin de bizim de yardımcımız olsun Tayyip...” Kaynak Star 04.07.2014 |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|