AK Gençliğin Buluşma Noktası
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-26-2007, 15:46   #1
Kullanıcı Adı
mesudum47
Standart SİLAHLI DİPLOMASI FOS ÇIKTI

İngiliz Elçisinin Yanlış Hesabı Büyükada'dan Döndü
Şubat 1807, İstanbul Açıkları


Türkiye'nin Ekim 1998'de Suriye'ye uyguladığı ve Abdullah Öcalan'ın ülkeden
çıkarılmasını sağlayarak istediği sonucu da aldığı "silahlı diplomasi" tarihte
büyük devletler tarafından zaman zaman uygulanan bir yöntemdi. Silahlı
kuvvetlerin açıkça harekete geçirilip savaş tehdidi ile üzerine yürünülen ülke
daha zayıf veya o anda savaşa hazır değilse ödün vermek, geri adım atmak
zorunda kalırdı.
Türkiye 20. yüzyılın sonunda bunu ilk kez uyguladı -ve böylece "büyük devlet"
olduğuna belki kendisi de inandı- ama başka büyük devletler bu yönteme daha
önce çok başvurmuşlardı. Ancak her zaman istedikleri sonucu aldıkları
söylenemez. Nitekim İngiltere 19. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğuna
karşı aynı yöntemi denedi ancak amacına ulaşamadı. Büyükada önlerine kadar
gelen İngiliz savaş gemileri elleri boş dönmek zorunda kaldı.
Nisan 1789'da tahta çıkışının hemen ardından meydana gelen Fransız
Devrimi'nin estirdiği rüzgarların da etkisiyle III. Selim Osmanlı
İmparatorluğuna yeni bir düzen "Nizam-ı Cedid" getirmeye çalışıyordu. Fransız
Devrimi'nden etkilenmişti ama 1798'de Mısır ve Suriye'yi işgal eden General
Napolyon'dan doğal olarak hoşlanmıyordu. Hatta bu sırada III. Selim İngiltere ve
Rusya'ya yanaşacak ve onlarla ittifak yapacaktı.
Daha sonra kendisini "Fransa İmparatoru" ilan eden Napolyon'u III. Selim
başlangıçta yine tanımadı ve doğrusu pek ciddiye almadı ama Napolyon'un
komutasındaki Fransız orduları Avrupa'yı bir baştan diğer başa hallaç pamuğu
gibi atmaya başladığında Osmanlı padişahı da ülkesinin eski dostu Fransa'ya ve
Napolyon'a yakınlaşmak gereğini duyacaktı. Napolyon'un Avrupa'yı kasıp
kavurması ve Osmanlıların geleneksel düşmanı Rusların üzerine yürümesi III.
Selim'in işine geliyordu.
Böylece III. Selim'in tavrı hızla değişecek ve Fransa ile ittifaka yönelirken
İngiltere ve Rusya'yı karşısına alacaktı. Napolyon'un da istediği bu idi.
Osmanlıların ve İran'ın güneyden Rusları sıkıştırmasını isteyen Fransız
imparatoru en güvendiği adamlarından birini, General Sebastiani'yi İstanbul'a
elçi olarak gönderdi.
Fransız general gerçekten de İstanbul'da çok iyi karşılandı ve özel bir yakınlık
gördü. O kadar ki, Hıristiyan elçilerinin Osmanlı hükümdarının huzuruna
kılıçlarıyla kabul edilmemesi yerleşmiş bir kural, bir gelenek olmasına rağmen
Sebastiani kılıcıyla sultanın yanına girebilen ilk Avrupalı elçi oluyordu. Askeri
başarılarına hayranlık duyduğu Fransa ve Napolyon'un desteğiyle III. Selim
ordusunu modernleştirip, güçlendireceğini umuyordu.
Böylece süreç hızla Rusya ve İngiltere aleyhine gelişmeye başlayınca İngiltere
"silahlı bir diplomasi" uygulayarak III. Selim'i bu politikadan uzaklaştırmaya ve
yeniden kendilerinden yana dönmesini sağlamaya karar verdi. Elbette İngiltere
büyük bir güçtü ve bunu ilk kez denemeyecekti. Son olarak Nisan 1801'de
Danimarka'ya yönelik olarak bunu denemişler ve Kopenhag önüne gönderdikleri
Kraliyet Donanması'nın topları ateşlenince istedikleri sonucu almışlardı.
Aynı şey İstanbul için de uygulanabilirdi; Çanakkale'den girerek Marmara'yı
geçen gemiler Sarayburnu'na gelerek toplarını Topkapı Sarayı'na çevirdiklerinde
III. Selim'in dize geleceğine inanıyorlardı. İki yıldır İstanbul'da İngiliz elçisi olan
Charles Arbuthnot Osmanlı yöneticilerini ve III. Selim'i iyi tanıdığına inanıyordu
ve Londra'ya yolladığı raporlarda Osmanlı padişahının Sarayburnu'nda İngiliz
savaş gemilerini gördüğünde yelkenleri suya indireceğinden kuşku duymadığını
yazıyordu. Sultan, Boğaziçi'nde bir savaşa girişmektense Bosna'da Fransızlarla
bir savaşa girmeyi tercih ederdi.
İngiltere bu doğrultuda hazırlıklara girişerek Plymouth'dan yola çıkan savaş
gemilerine Doğu Akdeniz rotası verirken İstanbul'daki İngiliz elçisi Arbuthnot da
Osmanlı yönetimine bir ültimatom vererek Fransız elçisi Sebastiani'nin ülkesine
geri gönderilmesini talep etti. Çünkü Fransız elçisinin Osmanlı başkentindeki
faaliyetleri Fransa ile İngiltere arasındaki savaşta tarafsız olduğunu söyleyen
Osmanlı devletinin bu konumuna uygun düşmüyordu. Ancak Osmanlılar hiç de
oralı olmadılar ve İngiliz elçisinin taleplerine olumlu bir yanıt vermediler. Hatta
tam tersine Charles Arbuthnot'un bu tutumu öfkeye yol açtı ve İstanbul'da
istenmeyen adam haline gelmeye başladı.
Bu arada İngilizlerin bu girişimleri karşısında Boğazlar'dan bir saldırı olasılığına
karşı Çanakkale Boğazı'ndaki savunma mevzileri, eski kaleler de Fransızların
desteğiyle teknolojik olarak güçlendirilmeye başlandı. Öte yandan İngiliz elçisi
ve İstanbul'daki İngiliz vatandaşlarına da tehdit yağmaya başlamıştı. Bu durum
karşısında daha önce gelip Galata önlerinde demirlemiş olan bir İngiliz
firkateynine binen elçi ve bazı önde gelen İngiliz vatandaşları gerilimin doruk
noktasına ulaştığı 1807 yılının Ocak ayı sonlarında Marmara'ya doğru açılmak
ihtiyacını hissettiler.
Aslında İngiliz elçisi gerilimi tırmandırma politikasını erken başlatmış ve henüz
İngiliz savaş gemileri Boğazlarda görünmeden doruk noktasına ulaşan krizi
yönetebilecek tarzda bir silahlı gücü arkasına alamamıştı. İstanbul'daki
İngilizleri Çanakkale'ye doğru götüren savaş gemisini boğaz çıkışında ancak üç
gemi daha bekliyordu ve bunlar "silahlı diplomasi" için yeterli bir güç değildi.
Malta'ya haber gönderilerek on gemi daha ve çıkarma birlikleri istendi.
Bir yandan Gelibolu'ya çıkarma yapılacak, bir yandan da İstanbul'a kadar
gidilecekti. Ancak Amiral Duckworth'un komutasında yedi geminin daha
Çanakkale Boğazı açıklarına gelmesi için on gün geçecekti. On bir gemiye ulaşan
İngiliz filosu bundan sonra bir on gün daha rüzgarın uygun hale gelmesini
beklemek zorunda kalacak ve ancak 19 Şubat 1807'de Kraliyet Donanmasının
gemileri tarihlerinde ilk kez Çanakkale Boğazı'na girip ilerlemeye
başlayacaklardı. Boğazın savunma mevkileri İngiliz gemilerine ateş açtılar ama
gemilere bir zarar veremediler. Bazı eski Osmanlı gemileri de düşman filosuna
ateş açacak ancak etkili olamayacaklar ve karşı ateşle bazıları batırılacaklardı.
Böylece Amiral Duckworth'un küçük filosu Marmara'yı geçti ama Topkapı
Sarayı'nı tehdit edecek kadar Boğaziçi'ne sokulamadı. Çünkü Karadeniz'den esen
güçlü rüzgar ve şiddetli akıntı İngilizlerin gemilerini istediği yerde
demirlemesine olanak tanımıyordu. Zorunlu olarak ancak Büyükada önlerinde
demirleyebildiler. Ama İstanbul'a on kilometreden uzak olan bu mesafeden
topların bir tehdit unsuru olması pek mümkün değildi. İki gün boyunca İngiliz
gemileri adalar civarında dururken bu gücü arkasına alan İngiltere elçisi
Arbuthnot da İstanbul'a gelmiş kendince çeşitli temaslar yapıyor, sonuç almaya
çalışıyordu.
İngiliz gemilerinin adalara kadar gelmesi tabii ki Topkapı Sarayı'nı
endişelendirmişti. Ama daha sonra kıyıya pek sokulamadıkları fark edildi ve
kentte savunma önlemleri alındı. Sadece bir firkateyn Galata önlerine
gelebilmişti. İngiliz elçisinin tehditlerine pek aldırmayan Osmanlı yöneticileri
tam tersine Arbuthnot'u tehdit ettiler. Halkın galeyan halinde olduğunu ve her
an kentteki yabancılara saldırıların başlayabileceğini söyleyerek bir an önce
çekip gitmelerinin en iyi yol olacağını bildirdiler.
Amiral Duckworth 22 Şubat sabahı gemilere İstanbul'u bombalamaları emrini
verdi ama hemen geri aldı. Çünkü kente fazla sokulamadan yapılacak bir
bombalama pek bir işe yaramayacağı gibi çıkarma birlikleri de olmadığı için
etkili bir sonuç vermesi de beklenemezdi. Kentin bir kısmında hasara meydan
verebilecek bombalar uzun vadede İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında
çok daha büyük ve kalıcı bir düşmanlığın doğmasına yol açmaktan başka siyasi
bir sonuç üretemeyecekti.
Sonuçta İngilizler Şubatın son günü tası tarağı toplayıp Marmara'ya doğru
açıldılar. Bu iç denizde kalmayı güvenli görmeyen Amiral Duckworth gemilerini
Çanakkale Boğazından geçirerek Ege'ye çıkaracak, bu arada bu kez boğazdan
geçerken Osmanlı topları daha isabetli atışlar yapınca bazı gemileri de yara
alacaktı. Ege'de bir Rus filosu ile buluşan İngilizler geri dönüp birlikte İstanbul'u
bombalamayı tartıştılar ama bunun bir yararı yoktu.
Bunun üzerine her iki filo da Akdeniz'e doğru yola çıkarken İngiltere'nin "silahlı
diplomasi" denemesi tam bir fiyaskoyla sonuçlanıyor, İstanbul'da ise kutlama
gösterileri düzenleniyordu.

 

mesudum47 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi