![]() |
#1 |
![]() ARKADAŞLAR HEP BERABER EL BİRLİĞİYLE YALANLARINI,PALAVRALARINI SÖYLEYEMEDİĞİ GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARIYORUZ DAHA SONRA İNŞALLAH BUNLARI BİR İNTERNET SİTESİNDE SERGİLEMEYE ÇALIŞACAĞIZ
SEÇİM ÖZEL “KEMAL KILIÇDAROĞLU” 08.05.2011 ALİ KIRCA - Mutlu akşamlar efendim. Siyaset Meydanı Seçim Özel programına hoş geldiniz. Siyaset Meydanı seçimlere haftalar kala her Pazar akşamı siyasi partilerin genel başkanlarını ağırlamaya devam ediyor. Hatırlayacaksınız geçen hafta Pazar akşamı yine bu dakikalarda Adalet ve Kalkınma Partisi genel başkanı ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuğumuzdu. Bu akşam da Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz olacak ve Show Haber Genel Yayın Yönetmeni Tuba Atav ile birlikte sorularımızı yanıtlayacak. Sayın genel başkan hoş geldiniz. TUBA ATAV - Hoş geldiniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hoş bulduk efendim. ALİ KIRCA - Evet biz vakit geçirmiyoruz. Her şeyi sorularla birlikte konuşacağız. Onun için ben ilk söz Tuba Atav’ındır diyorum ve ona bırakıyorum hemen. TUBA ATAV - Teşekkür ederim. Sandığa 35 gün kaldı. Siz de her gün bir kaç miting birden yapıyorsunuz. Meydanlar çok sıcak. Liderlerin sizin de dahil mesajlarınız da çok sıcak ve zaman zaman da çok sert. İsterseniz en hararetli konuyla başlayalım. Şu üslup meselesi. Siz zaman zaman sayın başbakana sert ifadelerde bulunuyorsunuz. Başbakan sizi eleştiriyor. Öyle oluyor ki araya bazen cumhurbaşkanı giriyor, uyarılarda bulunuyor. Seçmeni olumsuz yönde etkiliyor olabilir mi? Nasıl değerlendiriyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Önce şunu söyleyeyim. Ben hangi sert ifadeyi kullandım. Beni kullandığım en sert ifade “Recep Bey” o kadar. TUBA ATAV - “Zamcı Recep” dediniz son olarak. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Akaryakıta zam gelmişti. Vatandaşlar dediler ki Allah aşkına söyleyin şu Zamcı Recep’ten bizi kurtarın diye. Ben de hay hay söz veriyorum. Sizin söylediğinizi aynen söyleyeceğim dedim. Bu sert bir ifade değil. Politikada eğer benzine bu kadar, motorine bu kadar zam yaparsanız, dünyanın en pahalı benzinini halka satarsanız, çiftçiye satarsanız, siz biliyor musunuz kamyon şoförü deposunda 10 numara yağ yakıyor. Motorin yakamıyor, motorin alamıyor. 10 numaralı yağ. Arzu ettiğiniz tır şoförü mü, kamyon şoförü mi hangisine sorarsanız sorun bu yanıtı alacaksınız. Bu kadar büyük zamların yapıldığı bir yerde başbakana ne söyleyeceksiniz? Eğer bu hakaretse ben bunu hakaret olarak görmüyorum. Ama ben şunu hiç kullanmadım. “Şerefsiz”, “cibiliyetsiz”, “alçak”. Bunların hiçbirisini kullanmadım. Ama bunların tamamını o kullandı. O kullanıyor hiç kimse bir şey söylemiyor. Ben sadece Recep Bey dedim diye “vay efendim başbakana bunu niye söylüyorsunuz?”. Ben başka bir şey söylemedim. Hiçbir yerde de zaman zaman söylemde belki sertlik olabilir. ALİ KIRCA - Ama özellikle mitinglerde? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Mitinglerde olabilir. Yani benim söylediklerimde de dediğim gibi ifade olarak hakaret içeren bir şey kesinlikle söz konusu değil. Ama onun söylediklerinin neredeyse tamamında, hele dün mesela “alçak” sözcüğünü kullanmış. Yani insaf denen bir şey var. Ben kendisine böyle bir sözcükle hitap etsem herhalde yer gök inlerdi. Nasıl bunu kullandınız diye. TUBA ATAV - Siz bir şey yapacak mısınız? Bir dava açma gibi. Hakaret davası. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır hayır, beni daha böyle dava açmak gibi bir şeyim yok. Samimi olarak söylüyorum. ALİ KIRCA - Ne vesileyle kullanmış sayın başbakan o sözcüğü? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bir kere benim bir eleştirim üzerine kullanmış onu. Niye kullandı ben onu da bilmiyorum. Hangi gerekçeyle kullandı ben onu da bilmiyorum. Zaten sayın başbakan son zamanlarında sinirlerini kontrol edemiyor. Öfkeyi hitabet sanatı olarak alırsanız zaten geleceğiniz nokta bu. Sinirlerini kontrol edemeyen bir başbakan zaten ülkeyi yönetemez. Sağlıklı da yönetemez. Sağlıklı yönetilemediği de açıktır. Soru gelirse neden sağlıklı yönetemediğini ben onlarca örnek vererek ortaya koyarım. Ben şunu isterim. Elbette ki uygarca bir tartışma ortamı olsun. Oturalım tartışalım. Nasıl uygarca tartışma ortamı olacak? Oturacağız televizyonda karşılıklı, nasıl Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da liderler bir araya geliyorsa biz de geliriz. Soru sorulur yanıt veririz, vatandaş da oturduğu evde televizyonun karşısında dinler. Kim doğruyu söylüyor, kim doğruyu söylemiyor. Kim gerçeklere yakın, kim gerçeklerden uzak vatandaş da bunu görmüş olur. ALİ KIRCA - Peki biz bunu daha sonra soracaktık ama yeri geldi o zaman söyleyelim. Sayın başbakan böyle bir tartışmayı kabul etmediğinin gerekçelerini söylerken usta ile çırak tartışır mı diyor. Ne diyorsunuz buna? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kendisi usta mı çırak mı? Önce çırak olduğunu söyledi. Bir çırağa ülkeyi teslim eder misiniz? Çırağın ne olduğunu bilmiyor. Ülke deneme tahtası mı Allah aşkına? Ben ülkeyi yönetirken çıraktım, şimdi usta oldum. Ne ustası oldunuz? Hem uygarlıktan söz edeceksiniz, özgürlükten söz edeceksiniz, ortak platformdan söz edeceksiniz, demokrasiden söz edeceksiniz. Ana muhalefet partisi lideriyle bir araya gelmekten çekineceksiniz, açıkçasını söyleyeyim korkacaksınız. Niye korkuyorsunuz? Devletin bütün arşivleri sizin elinizde. Gelirsiniz bütün belgeleri çıkarsınız tak tak tak dersiniz ki kardeşim sen bu ülkeyi yönetemezsin, bitti. Ben de yanıt veremem. Niye korkuyor? Efendim birinci ligdeymiş beyefendi. Hangi birinci lig. Kaç takım var birinci ligde biliyor mu? Sadece kendisinin mi oynadığını sanıyor birinci ligde. Bir baksın bakalım ana muhalefet partisi liderinin devlet protokolünde yeri neresidir? Sayın Deniz Baykal ile bir araya geldiklerinde böyle bir şey söylendi mi kendisine? Demokrasi kültürü gelişen bir insan zaten böyle bir şey düşünemez. Ama ben kendisinin demokrasi kültürü var mıdır yok mudur onu bir tarafa bırakıyorum. Açık ve net söylüyorum. Sayın başbakan benimle bir araya gelmekten, tartışmaktan korkuyor. Çok net söylüyorum. Benim bilgi birikimim ondan iyidir. Benim deneyimim ondan iyidir. Benim devlet yönetimim ondan iyidir. Benim arkadaşlarımla arzu ederse onun arkadaşları da bir araya gelirler. Arzu ettikleri konuda, ekonomide mi, milli savunmada mı, eğitimde mi, çevrede mi, dış politikada mı, benim arkadaşlarımla genel başkan yardımcıları, onun genel başkan yardımcıları bir araya gelsin. Halk görsün bakalım kim daha iyi biliyor? Kimin bilgisi daha iyi? Sayın Başbakana şunu söylemek isterim. Ben devlete girerken binlerce kişinin arasından girip sınavı kazanmış bir kişiyim. Binlerce kişinin arasından girip 13 kişi seçildik. Hesap uzmanlığı sınavına girdim. Zor bir sınavdır. Sayın başbakan bu sınavlara girmeye cesaret bile edemez. Onun için ben bilgime güvenirim, birikimime güvenirim, eğitimime güvenirim, kültürüme güvenirim. Her şeyime güvenirim. O kendisine güvenmediği için efendim ben başbakanım, ben çıkmam. Niye çıkmıyorsun? Yani Amerika’da çıkıyorlar da, İngiltere’de çıkıyorlar, Almanya’da çıkıyorlar da niye bizde olmuyor? TUBA ATAV - Siz bu düello talebinizi defalarca söz olarak ifade ettiniz. Yazılı da vereceğim dediniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet seçim sonuna kadar bütün meydanlarda söyleyeceğim. Yüreği varsa, cesareti varsa karşıma çıkar. Arzu ettiği konuda bakın ben her soruyu soralım demiyorum. Kendisinin arzu ettiği konuda, beni yenebileceği konu hangisiyse, beni zorlayacağı konu hangisiyse o konuda çıkabilir. Arzu ederse İstanbul Anakent belediyesi, arzu ederse Sosyal Sigortalar Kurumu, arzu ederse çevre, arzu ederse başka bir alan. Her alan olabilir. Ben söz veriyorum onun belirlediği konularda olacak. Yine söz veriyorum onun arzu ettiği televizyon kanalında olacak. Yine söz veriyorum onun arzu ettiği gazetecilerle olacak. Yine söz veriyorum o arzu ederse tek başına çıkmayabilir. 3 kişiyle de gelebilir. Ben söz veriyorum. Ben tek başıma çıkacağım. Cesareti varsa karşıma çıkar. ALİ KIRCA - Şimdi böyle bir tartışma en azından şu ana kadar olmadığına göre karşılıklı atışmalar meydanlarda, mitinglerde karşılıklı konuşmalar üzerinden yürüyor ve bakıyoruz sayın başbakan size yönelik eleştirilerinde daha çok dini vurgular üzerinden eleştiri yapıyor. Ve meydanlarda gerek sizin gerek partinizden bazı isimlerin söylemlerinden hareketle dini vurgular üzerinden hatta Alevilik kimliği üzerinden vurgular yapıyor, Hacı Bektaşı Veli’nin sözlerine göndermede bulunarak. Özellikle sizin söylemiş olduğunuz bir söylem üzerine tırnak içerisinde sayın başbakanın sözleridir, “haşa statükonun Allahı Ankara”dadır dedi sayın Kılıçdaroğlu. Bu Allaha hakaret etmektir vs. gibi sözler. Aynı şekilde sayın Binnaz Toprak’ın, sayın Hurşit Güneş’in çeşitli yerlerdeki konuşmalarından alınan noktalarla dini vurgular üzerinden bir eleştiri yapıldığını görüyoruz size karşı. Ne diyorsunuz bunlar konusunda? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Doğru bulmuyorum. Benim söylediğim “statükonun Allahı Ankara’dadır” cümlesi halk arasında çok sık kullanılan gücü vurgulayan, büyüklüğü vurgulayan bir söylem. Bu söylem halkın sıradan kullandığı söylem. Bunun dini bir söylem olmadığını herkes biliyor. Hatta bunu en güzel yazan da sayın Nazlı Ilıcak. Kendi köşesinde yazdı bunu zaten. Bu bir deyim. Gidin Adana’ya da benzer deyimleri bulursunuz. Gidin Trabzon’a da benzer deyimleri bulursunuz. Sayın başbakan bizi tabi eleştirecek bir şey bulamıyor. Neyi eleştirecek? Bir olayı çevirecek kendi istediği kulvara yine kendisi sokacak ondan sonra da oradan dönüp bizi eleştirecek. Ben bunu Siirt’te söyledim. Siirt’te söylerken meydanda alkışlar aldık. Neden statükocu? Başbakan statükocuyu içine sindiremiyor. Neden? Çünkü başbakan değişimden yanaydı, dönüşümden yanaydı, demokrasiden yanaydı. Ne oldu? Bütün o söylemlerinin tamamının gerçek olmadığını ortaya koydum. Demokrasi mi istiyorsun? Milli irade diyordun. Gel %10 barajını indirelim. Kaçtı. Vay efendim neymiş, %10 barajını indirirsek statüko bozulurmuş. Yani koalisyon olurmuş, efendim işte Türkiye iyi yönetilemezmiş. Nereden çıktı bu? Hangi anlayıştan çıktı bu? Yine çıktık gel şu faili meçhulleri araştıralım. 6 önerge verdik. Kaçtılar. AKP milletvekillerinin oylarıyla bizim faili meçhulleri araştıralım önergelerimiz reddedildi. Gel kayıpları araştıralım, uluslararası standartta bir komisyon kuralım. Bu ülkede bir insanın kaybolması ne demektir? Bir annenin çocuğunu bulamaması ne demektir? Gidelim bir anneyi bulalım. Bakın kayıpların dernekleri var. Bir anne bana şunu söyledi. “Artık oğlumun öldüğünü biliyorum. Bana mezarını göstersinler, gidip bari başında bir Fatiha okuyayım”. Gel dedik bunları araştıralım. Demokrasi ayıbıdır araştırmamak. Yine kaçtılar gelmediler. ALİ KIRCA - Neden sizce? Kaçtılar diyorsunuz, neden kaçmış olsun? Kendi gerekçelerini soruyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın neden? Onu da söyleyeyim. AKP 12 Eylül ürünü bir parti. 12 Eylül bir parti ne 12 Eylül ile ne 71 darbesiyle hesaplaşamaz. Neden 12 Eylül ürünü bir parti. 12 Eylül’de bunların hiç birisini bir bedel ödemeliler. Bedel ödeyenler belli. Onların acılarını istismar ettiler ve referanduma öyle gittiler. Halka yalan söylediler. 12 Eylül darbecilerini yargılayacağız dediler. Yargıladılar mı? Hayır. Allah aşkına Ali bey bunlar 12 Eylülle hesaplaşacaklarına önce kendilerine muhtıra veren adama hesap soramadılar. Altına zırhlı araba aldılar bir de üstün hizmet madalyası verdiler. Bunlar hesaplaşamaz. Yine darbelerin kaynağı neydi? İç hizmet yasasının 35.maddesi. Gelin değiştirelim dedik. Efendim CHP popülist politika, bunu söylüyorlar kanun teklifi bile veremezler. Van’dan arkadaşlarımı aradım, talimat verdim. 35.maddeyle ilgili kanun teklifini verin dedim. 2 gün içinde kanun teklifi verildi. Görüşüldü mü? Hayır. Komisyonlarda kaldı. Onun için AKP statükonun partisidir. AKP değişim istemez, dönüşüm istemez, demokrasi istemez, özgürlük istemez. Hangi özgürlükten bahsedelim? Sokakta yürüyen genci başbakana karşı eylem yapacaklar diye alıp gözaltına alıyorsunuz. Daha ortada bir şey yok. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? Düşünün bir ülkenin başbakanı derdini anlatacak bir yurttaşa bir çiftçiye “al ananı da git” diyebiliyor. Allah aşkına bunu ben söyleseydim ne olurdu? Düşünün. Benim söylediğimi düşünün. Ben eminim AKP medyası koro halinde onların televizyon kanalları koro halinde, sabah akşam günün 24 saati bana söylemediklerini bırakmazlardı. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ama kendi başbakanları eleştiri yok aslında onlarda. Eleştiri olmaz diyorlar. Niye eleştiri olmuyor? Demokrasiyse ben eleştiri dinlemeye hazırım. Bir siyasetçinin en çok eleştiriye ihtiyacı vardır. Eleştiri gelecek biz de vatandaşı dinleyeceğiz. Onun için ben AKP’nin samimi olduğuna kesinlikle inanmıyorum. AKP iktidardan gitmemek üzere kendisini programlamış bir siyasal partidir. Zemin kaybettikçe sertleşecektir, zemin kaybettikçe baskı kuracaktır. Hiçbir iktidar döneminde olmayacak baskılar bu hükümet döneminde olmuştur. Örnek mi istersiniz? Bir ile gittim. İlde Ticaret ve Sanayi Odası üyeleriyle toplantı yapacağız. İli de söyleyeyim. Tokat’a gittim. Bize söylenen, yapacağımız toplantının eğer gerçekten şikayetleri dinlemek istiyorsanız medyaya kapalı olması lazım. Niçin? Çünkü medyanın önünde şikayet edersek ertesi gün 2 tane maliye memuru gelir cezayı keserler. Biz bunu ödedik diyorlar. Böyle demokrasi olabilir mi? Böyle bir anlayışla yola çıkılabilir mi? Ben bunun onlarca örneğini verebilirim size. ALİ KIRCA - Peki 12 Eylül’ün ürünü olduğunu söylediniz Ak Parti’nin. Sizin bu seçimlerdeki bazı aday seçimlerine yönelik olarak yapmış olduğunuz tercihler de karşı taraftan benzer eleştirilere yol açtı. Özetle söylemek gerekirse eleştirileri Ergenekon sanıklarının aday gösterilmesi. İşte sayın Haberal’ın, sayın Balbay’ın ve sayın Cihaner’in ve sayın Sinan Aygün’ün gösterilmesi gibi. Burada temel amacınız neydi ya da neyi göstermek istediniz özellikle bu 4 ismi aday gösterirken ya da eleştiri geleceğini biliyor muydunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Eleştiri zaten daha önce de yapılıyordu. Söyledik zaten, tamamen davadan bağımsız olarak bu adayların kişisel özellikleri dolayısıyla aldık. Birisi dünyanın sayılı cerrahlarından birisi. Bütün mal varlığını bir üniversiteye bağışlamış birisi. Neden yargılandığını bilmeyen birisi. Uzun süredir tutuklu kalıyor. Artık bunu biz söylemiyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanı söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi söyledi. Artık Türkiye bu konularda bakın karar verilirken artık karar böyledir denmiyor. Bir de eleştiri getiriliyor kararda. Türkiye aleyhine eleştiri getiriliyor. Hukuk yok ki Türkiye’de. Hangi hukuktan söz edeceksiniz. Bir başkası önemli bir gazetecidir, yazardır, İzmir’de sevilir. Orada uzun yıllar gazetecilik yapmıştır. Sayın Haberal Zonguldak’ta sevilir. Zonguldak, babası oradadır, ailesi oradadır, çevresi oradadır. Oraya getirdik. Sayın Cihaner önemli bir savcıdır. Çalışmıştır, çabalamıştır, haksız tutuklanmıştır, dosyası gelmemiştir. Ama kendisinin bu toplumda sevildiğini biliyoruz. Çok geniş çevrelerden aday gösterin diye ısrarla yine partimize değişik kanallardan yurttaşlar aracılığıyla talepler de geldi. Hepsi de saygılı isimler. Kaldı ki bakınız demokrat olan birisi bunu eleştiri konusu yapmaz. Neden? Bu insanlar mahkum oldu mu? ALİ KIRCA - Masumiyet karinesi esastır. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Masumiyet karinesi. Elbette. Bu insanlar mahkum olmadı. Gidiyorlar Cumhuriyet Savcılığından kağıt getiriyorlar. Milletvekili olmasında sakınca yoktur diye. Biz de onu alıyoruz. Dokunulmazlıkların arkasına hiçbir milletvekili adayımız saklanmıyor. Çünkü bize dilekçe veriyorlar dokunulmazlıkların kaldırılmasına dilekçe vereceğiz. Yazılı ifadeleri var, yazılı belgeleri var elimizde. Eğer sayın başbakan gerçekten samimiyse gelir dokunulmazlıkları kaldırırız bütün mesele biter. Kaldırır mı? Cesaret edemez. ALİ KIRCA - Neden? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Cesaret edemez. Davaları var. Ya mahkum olursa? ALİ KIRCA - Kendisinin mi, şahsen mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şahsen tabi şahsi davaları var. Üstelik siyasi davalar değil bunlar. Yolsuzluk davaları. Onun için kaldıramaz, cesaret edemez. Önce söz verdi 2002’de. Bütün miting meydanlarında söz verdi dokunulmazlıkları kaldıracağız diye. Hemen seçimi kazandı 2002’den sonra bir hafta sonra açıklama yaptı. Bir yıl süreyle gündemimizde dokunulmazlıklar yoktur diye. Kaç yıl geçti. 9 yıl. Hiç gündeme alınmadı. En son şu söylendi. Efendim savcı çağıracak gidip ifade mi verecek. Savcının oyuncağı mı olacağız diye. Eğer Amerika’da savcı başkanın ifadesini alıyorsa bizde de var olsun başbakana bir soru sorsun savcı ne olacak yani, neden korkuyor? Verilmeyecek hesabı olmayanların hiçbir şeyden korkmamaları lazım. Ama verilecek hesabı olanlar korkarlar. Korkak insanlar da bu ülkeyi yönetemez. Sağlıklı yönetemez. Cesaretle yönetemez. Özgüvenle yönetemez. Zaten sorunumuz da bu. TUBA ATAV - Siyasetçinin aslında eleştiriye ihtiyacı var demiştiniz. Size gelen bir başka eleştiri de; özellikle merkez sağda bugüne kadar yeralmış merkez sağ siyaseti benimsemiş isimlerin, Sinan Aygün gibi, Turhan Tayan gibi isimlerin CHP listelerinden aday gösterilmesi ve keza sayın Haberal’ın da aday gösterilmesine sizin partinizi içinden de yükselen bazı muhalif sesler oldu. Ve denildi ki özellikle Süleyman Demirel faktörü var. CHP’de Süleyman Demirel etkisi bunlar dediler. Bunu değerlendirir misiniz? Sayın Süleyman Demirel’in bir etkisi oldu mu? Görüşmeleriniz, telefonlaşmalarınız ya da bundan sonra ortaklaşa bir siyaset yürütecek misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şunu söyleyeyim. Sayın Demirel ile, Süleyman Demirel üniversitesinde yan yana geldik. Ben de konuşmacıydım. ALİ KIRCA - Bir panelde. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Panel değildi, ayrı ayrı kürsüye çıktık. Sayın Süleyman Demirel de, sayın cumhurbaşkanı da konuşmacıydı. Orada daha sonra kendisi özel uçağına aldı, ben arabayla geliyordum, grup başkan vekiliydim. Sonra beni uçağına davet etti, uçağıyla Ankara’ya geldik. Yüzyüze görüşmemiz bu. Ondan sonra telefonla konuştuk. Zonguldak’ta en son konuşmamız Zonguldak’taki konuşmadan sonra aradı, güzel bir konuşma yaptığım için kutladı. O kadar. Şunu milletvekili yapın, şunu milletvekili yapmayın, ya da size şunu öneriyorum diye hiçbirşey olmadı. Bunu çok samimi söylüyorum. Çünkü siyasete atılırken halka bir söz verdim. Her yerde her ortamda doğruları söyleyeceğim diye. Ha sayın Demirel deseydi ki şunu aday gösterin diye, bakardık, MYK’ya götürürdük. Söyleyen öneriyi insan sıradan bir insan değil. Bu ülkede cumhurbaşkanlığı yapmış, uzun yıllar politikada pişmiş, ülkeye hizmet etmiş birisi. Ama öyle bir önerisi olmadı. Önerisi olmayan bir kişiye hayır önerisi oldu denir mi. Hayır. TUBA ATAV - Peki bu merkez sağda yer almış isimler yani CHP listelerinden hakikaten şaşırttı o isimleri görmek. ALİ KIRCA - Bu arada sayın Cindoruk’un da bu konuda sizinle istişarede bulunduğu da yazıldı, çizildi. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın Cindoruk ile de biz görüştük. TBMM’deki odamda görüştük. Sayın Cindoruk hiçbir isim telaffuz etmedi. Sadece ülkenin içinde bulunduğu zor durumu konuştuk. Hiçbir isim telaffuz etmedi. Sayın Cindoruk da hayattadır zaten. Merkez sağdan isimler; bakın bizim bu seçimlerde kullandığımız çok güzel bir sloganımız var. CHP varsa herkes için var diyoruz. Biz artık ülkenin geldiği bu noktada sadece sosyal demokratlar bir araya gelsin, kendi aramızda seçime gidelim. Hani zaman zaman köşe yazarları eleştirir ya “küçük olsun benim olsun” diye. Bizim programımız var. Seçim bildirgemiz var. Bunu kabul eden herkesin CHP çatısı altında yeri var. Onun için dedik CHP varsa herkes için var. Bizim programımız belli. Seçim bildirgemiz belli. Vaatlerimiz belli. Bunları kim kabul ediyorsa gelecek. Niye gelmesin, niye biz hayır sen bizim partiye gelme, sen bize de oy verme. Nasıl iktidar olacağız. TUBA ATAV - Ama bir siyasi birlik, siyasi görüş birliği gerekmez mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Siyasi görüş birliği var programımız kabul ediliyor. Geliyorlar. Yani bir kişi annesinden doğduğu andan itibaren sosyal demokrat, ondan sonra hiç olamaz veya sağdaydı hiç sola gidemez, soldaydı hiç sağa gelemez diye bir kavram yok ki. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nde herkesi kucaklamak istiyoruz. Programımız belli, ilkelerimiz belli. Bütçeyi nasıl kullanacağımız belli. Halktan yana bir politika izliyoruz. Sayın Sinan Aygün merkez sağdan geldiği söyleniyor. Sayın Sinan Aygün ATO başkanıyken AKP hükümetini en sert eleştirenlerden birisiydi. ALİ KIRCA - Özellikle esnaf konusunda. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Esnaf konusunda. Niye almayalım? Neden olmasın? O dünyayı en iyi biliyor. Esnafa yakın bir insan. Biz esnafa uzak değiliz ki. Bir gün bir esnaf bana şunu söyledi. Kemal bey dedi, asıl sosyal demokratlar bu ülkenin esnaflarıdır. Ben size örnek vereyim dedi. Sabahın köründe gelir, dükkanı açar, etrafı temizler, siftahını yapar, bir çırak çalıştırır, alın teri döker, çırağı yetiştirir, devlete yük olmaz, bir de vergi verir. Bundan iyi sosyal demokrat mı olur dedi. Şimdi siz esnafı ötekileştirecek misiniz? Kusura bakmayın esnaflar bize oy vermesin. Onun için kullandığımız sloganın bize göre çok güzel bir anlamı var. CHP varsa herkes için var. TUBA ATAV - Söz Sinan Aygün’e gelmişken başbakanın yine Sinan Aygün üzerinden size, partinize eleştirileri var. Aslında izleyicilerimiz için tekrarlayayım isterseniz. Bülent Ecevit’in yurt dışında Türkiye’yi temsil edemiyor, sağlık durumu kişisel ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmiyor diye Sinan Aygün’ün Ankara Adliyesine verdiği bir dilekçeyi gösteriyor sayın başbakan ve bu yönde sizi eleştiriyor. Yani merhum Ecevit için vakti zamanında bunu istemiş bir isim nasıl olur da CHP’de olur diye. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bunu eleştirebilmesi için samimi olması lazım. Ecevit’in fotoğraflarını çekip onu siyasette acımasızca kullanan bir insan Sinan Aygün’ü de başka bir versiyonla yine acımasızca kullanmak istiyor. Biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. AKP’nin tipik hazırladığı tuzaklardır. Sayın Sinan Aygün ile konuştum. Gizli bir şey değil ki zaten bu. O dönem sayın Ecevit hastanede yatıyor, ülkenin ciddi sorunları var. Böyle bir dilekçe vermiş. Tabanından böyle bir talep gelmiş. Talebin gereğini yapmış. Kendisi ATO başkanı. Bunu Ecevit’e saygısızlık olarak nitelendirirsek yanlış yapmış oluruz. Ecevit bu ülkeye hizmet etmiş, uzun yıllar çalışmış bir halk adamı olarak ortaya çıkmış, sosyal demokrasiyi bu ülkeye getirmiş, yerleştirmiş, demokrasiye derinlik kazandırmış bir liderdir. Sağlık sorunu nedeniyle bu söylenmiştir. Yoksa da başka bir neden yok ortada. ALİ KIRCA - Aynı konu sayın Haberal ile de birleştirilerek söyleniyor. İşte sayın başbakanın söylemi Ecevit’i üzerine beton dökerek öldürmek istediler diye bu söylemi duymuşsunuzdur. Son günlerde sıkça sayın başbakan mitinglerde tekrarlıyor. Yani o zaman rahmetli Ecevit’i tasfiye hareketinin içinde yer almıştı bu isimler. Şimdi nasıl işte Ecevit’in mirasçısı olduğunu söyleyen bir partide yer alıyorlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yani Ecevit’i seviyor. ALİ KIRCA - Sayın başbakan. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Böyle anlaşılıyor. Beton dökmek kimin söylemidir? Mafyanın söylemidir. Bir başbakan mafya mı? Başka bir ifade bulamadı mı? Betona dökecekler. Bir insan betona niye dökülür? Suya atacaksınız, denize veya göle atacaksınız. Suyun yüzüne çıkmasın diye. Böyle bir anlayışla yola çıkıp, rahmetli Ecevit’i eleştirmek veya CHP’yi eleştirmek onun haddi değildir. O haddini bilecek. Eleştirinin de belli bir saygınlığı olur. Saygısızca eleştiri o kişiye yakışır. Bunu söylemek isterim. ALİ KIRCA - Sayın Haberal cezaevinde ama Sinan Aygün ile konuşma imkanınız her zaman var. Bu eleştirileri kendisine sordunuz mu? Yani gerçekte o zaman ne oldu diye Ecevit’le. Sayın Haberal’ın hastanesinden rapor verildiği söylendi. Mutlaka dolaylı olarak sayın Haberal ile de bir görüşmeniz olmuştur. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın Kırca o döneme tanıklık yapan kişi sayın Emrehan Halıcı bizim Merkez Yönetim Kurulu üyemiz. Elbette kendisiyle de konuştum. Bütün bunların gerçek dışı olduğunu söyledi. Sayın Rahşan Ecevit ile de görüşüldü. Ben değil onu da söyleyeyim. Sayın Emrehan Halıcı görüştü. Tamamı gerçek dışı. Yani yok Haberal şöyle yapmış, yok hastanede şunlar yapılmış. Hükümet sizsiniz. Bütün devletin arşivleri sizin elinizde. Çıkarın ortaya. Dedikoduyla bu iş olur mu? Dedikodu yapmak, dedikodu üzerinden siyaset yapmak bir ülkeyi yöneten insana yakışır mı? Varsa öyle bir şey çıkarırsınız belgeyi ortaya koyarsınız mesele biter. Dedikodu üretiyorlar. Dedikodu üzerinden siyaset yapıyorlar. Bunlar Türkiye’ye de yakışmıyor. Hükümete de yakışmıyor. Böyle bir anlayış olabilir mi? Onun için biz onları çok ciddiye almıyoruz. Bunu çok samimi söylüyorum. O söylemler bizim için ciddiye alınacak söylemler değil. Başbakan bizi eleştirecek konu bulamıyor. Ne yapacak? Yarın öbür gün diyecek ki efendim senin saçların niye beyazladı. Bunun üzerinden siyaset yapacak. Ben bunu biliyorum. O kadar acımasız, o kadar gereksiz, o kadar istismar eden bir anlayışla yola çıkıyor ki en ufak şeyi bile, hani pireyi deve yapmak var ya, pireyi deve yapıp yola çıkacaktır. Biz bunları biliyoruz. Onun tarzını anladık artık. Ama biz yolumuza devam edeceğiz. Çünkü biz ülkemizde yaşayan yurttaşlarımızın sorunlarına kilitlendik. O sorunların çözümü için çalışıyoruz, projeler üretiyoruz, uğraşıyoruz, onlara gidiyoruz, onlarla konuşuyoruz. Varsın o ne derse desin. ALİ KIRCA - Rahmetli Ecevit konusunu kapatmadan bir de bu demin bahsettiniz galiba o afişlerde Clinton ile Ecevit’in resimlerinin yanyana kullanılması o bir fotoğraf vardı. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu yaklaşımı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Ecevit döneminde böyleydi diyor, AKP döneminde böyle oldu. İnsanda biraz vicdan olur. Tarihe saygı olur. İnsanlara saygı olur. Ölen insanların arkasından en azından rahmet okunur. Siz küfür ediyorsunuz. Ecevit bu ülkenin tarihinde çok önemli gelişmelere, olaylara imza atan bir liderdir. Hiçbir zaman Ecevit DSP’yi kurduğu dönemde bile Amerika’ya gidip icazet istemedi. Erdoğan gitti icazet istedi. Amerika’yla görüştü. Bana destek verin dedi. Şimdi kalkmış Ecevit’e laf ediyor. Ecevit kim sen kim? Ecevit’in lafını bile ağzına alması bana göre yanlıştır. O kadar eleştiri acımasızca yapılıyor ki Ecevit’e karşı. Bakınız afyon ekiminde direnen Ecevit’tir. Amerika’ya rağmen direnen Ecevit’tir. ALİ KIRCA - Haşhaş ekiminde. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Kıbrıs’a çıkarma yapamazsınız dediler. Kıbrıs’a çıkan bir liderdir. Şimdi bunlar ne yaptılar? Getirdiler, Amerikan askerleri Türkiye topraklarından Irak’a girecekti. Söz verdiler. At pazarlığı yaptılar. Şimdi ne oldu? Biz eğer olmasaydık parlamentoda, red çıkmasaydı o karar, Türkiye bugün bütün komşularıyla onarılamaz yaraları bünyesinde taşıyacaktı. Sorun o kadar derinleşecekti. Bereket versin reddedildi, o tablo da bitti. Şimdi onlar da bizim doğru yaptığımızı kabul ediyorlar. ALİ KIRCA - Peki Ecevit derken tabi buradan Cumhuriyet Halk Partisi’nin kimliğine geleceğiz. Ecevit ortanın solunda bir hareket başlatmıştı ama bugün CHP bugün nerede duruyor? Bunu konuşacağız ama biraz gündemdeki ve meydanlarda konuşulan konuları da konuşarak gidelim, bu noktada ben bu başörtüsüyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi’nin net tavrını öğrenmek istiyorum. Kamuoyu da merak ediyor. Üniversitelerden söz etmiyorum. O konularda aşağı yukarı bir toplumsal konsensüs sağlandı ve. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sağlayan biziz yalnız bakın. ALİ KIRCA - Yani fiilen çözülmüş görülüyor. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hakkımızı teslim edecek. Sağlayan biziz, konsensüsü sağlayan biziz. Yani onlar kalktılar biz yaptık falan filan demesinler. Konsensüsü sağlayan biziz. ALİ KIRCA - Üniversitelerin dışında zaten ben de bu soruyu sormak istiyorum. Sizin konsensüs sağladığınızı söylüyorsunuz ve üniversitelerde fiilen çözülmüş görülüyor ama bir kamuda başörtülü olabilir mi meselesi var, sorunsalı var ortada. İkincisi bu seçimlerde neden başörtülü aday gösterilmedi? Diye bizim Halkın Meclisi’nde bir Ayşe Baykal var arkadaşımız Halkın Meclisi’nden, Siyaset Meydanı Halkın Meclisi’nden, başörtülüdür kendisi. Bizim programdan önce de yani sayın başbakanla yaptığımız programdan önce kendisini arayıp bu soruyu sormuş. Sayın başbakan demiş, neden partinizde başörtülü aday göstermediniz? Diye. Siz göstermeyi hiç düşündünüz mü ve kamudaki türban konusunda ne düşünüyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kamudaki türban konusu yargının çözdüğü bir konudur. Anayasa hukuku çerçevesinde yargının çözdüğü bir sorundur. Kamunun kendi kuralları vardır. O kurallara hepimiz uymak zorundayız. Bizler bunu kabul edeceğiz. Devlet bir kurallar bütünüdür zaten. Askerin bir kıyafeti vardır, polisin bir kıyafeti vardır, hemşirenin bir kıyafeti vardır, devlet memurunun bir kıyafeti vardır. Herkesin, ilköğretime giden çocukların kıyafeti vardır, liseye gidenlerin kıyafeti vardır, üniversiteye gidenlerin kıyafeti vardır. Sonuçta devletin koyduğu kurallar vardır. Bu kurallara hepimizin uyması gerekir. Eğer uymazsak o zaman kaosu kendimiz yaratmış oluruz. Biz caddede, sokakta yürüyen, lokantaya giden, kamudan hizmet alan birisi niye senin kılık kıyafetin böyledir diye bir soru yöneltilmesine zaten karşıyız, doğru da değil bu. Yurttaşlarımız istediği gibi giyinir, istediği gibi gezerler. Türkiye artık farklı bir Türkiye. Böyle yasaklarla bir yere gitmek mümkün değil. Ama devletin kendi iç disiplininin de sağlanması gerekiyor. Kural bu. ALİ KIRCA - Milletvekilliği adaylığı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Aday olabilirler. Bir engel yok aday olmakta. Yani niye aday olmasınlar? Aday olabilirler ama parlamentoya girerken o kurallara uyacaklar. Ben nasıl uyuyorsam. TUBA ATAV - Yani siz mecliste türbanlı bir milletvekili olmasını doğru bulmuyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Efendim zaten kurallar buna izin vermiyor. Kadın milletvekili pantolonla genel kurul salonuna giremez. Ben kravatsız giremem. Ha diyorsanız ki her şey serbest olsun ALİ KIRCA - Anayasa kuralı değil sonuçta KEMAL KILIÇDAROĞLU - Değil tabi. TUBA ATAV - Kaldı ki o da değişir. ALİ KIRCA - Şöyle değerlendirmek istiyorum kapatma davalarıyla ilgili filan zaman zaman başörtüsüyle ilgili her söylem, her eylem kapatma davasının konusu olabildi anayasanın laiklik ilkesine dayandırılarak. Ama siz anladığım kadarıyla öyle görmüyorsunuz sadece meclisin kendi iç tüzüğü ve yönetmelikleri çerçevesinde mi değerlendiriyorsunuz bu konuyu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır bakın elbette yani meclisin iç tüzüğü var ama iç tüzük anayasa aykırı olamaz. Kurallar böyledir. Yönetmelik kanuna aykırı olamaz, kanunlar da anayasaya aykırı olamaz. Hatta arada bir de tüzük vardır. Yönetmelik, talimat, yönetmelik, tüzük, kanun ve anayasa. Hepsi temel kural anayasadır. Bütün o diğer kuralların da anayasaya uygun olarak oluşturulması gerekiyor. Anayasaya aykırı bir düzenleme olursa zaten Anayasa Mahkemesine gidiliyor. Anayasa Mahkemesi bakıyor, evet diyor bu anayasaya şu şu şu gerekçelerle aykırıdır diyor ve ona göre kural yeniden konmuş oluyor anayasaya uygun olarak. ALİ KIRCA - Tuba’nın sorusu olacak ta başka bir geçiyoruz galiba ama demin söylediniz ben onun altını çizmeden de geçmek istemiyorum. Başlıklar atılır ya bizim programlardan sonra. Genelde o başlıkların belki başlıcası şu olacak gibi geliyor. “Üniversitelerde başörtüsü sorunu Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzlaşmasıyla fiilen çözülmüştür”. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. ALİ KIRCA - Bunu söylüyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. ALİ KIRCA - Sizin girişiminiz, sizin duruşunuzla sorun aşılmıştır diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. TUBA ATAV - Ben aslında aynı sorudan biraz daha devam etmek istiyorum. Çünkü siz sayın Kılıçdaroğlu “türbanı biz çözeriz” demiştiniz ama formülünü açıklamamıştınız. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Çözdük. TUBA ATAV - Bu muydu formülünüz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Bu formül ama bu yetersiz. Biz üniversitelerin gerçekten bağımsız olmasını istiyoruz, özerk olmasını istiyoruz. Mali özerkliği olacak, yönetsel özerkliği olacak, bilimsel özerkliği olacak. Aksi halde bunlar üniversite sayılmazlar. Bizim üniversitelerimiz adı üniversite. Kesinlikle üniversite değiller. Özerklikleri yok. Bakın YÖK başkanı konuşsun hepsi susarlar. Kimse çıkıp konuşamaz. Bu ülkenin anayasası değişti, bir iki üniversite dışında kimse çıkıp konuşmadı, görüş bile bildirmedi. Cesaret bile edemedi. Bunlar ancak olsa olsa adı üniversite ama üniversite değil, özerklikleri baskılanmış, bilimsel çalışmaları var ona itiraz etmiyorum. Hani yok dersek insafsızlık olur, ama gerçekten de düşüncelerini özgürce açıklayan kurumlar olmanın çok ötesindeler. ALİ KIRCA - YÖK mü engelliyor bunu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - YÖK engelliyor. ALİ KIRCA - Kaldıracak mısınız YÖK’ü iktidara gelince? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Biz YÖK’ü kaldıracağız. ALİ KIRCA - Kesinlikle. Zaten seçim beyannamenizde taahhüt ediyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - 12 Eylül ürünü olan bütün düzenlemeleri insan hakları, demokrasi ve özgürlükler bağlamında yeniden düzenleyeceğiz. Üniversitelerin özerkliği derken, üniversitelerde okuyan öğrencileri de üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmalarını sağlayacağız. Öğrenci üniversitenin ayrılmaz bir parçasıdır. Üniversite ile ilgili karar alınıyorsa öğrenci temsilcisinin orada belli bir oranda en azından temsil edilmesi lazım. Siz 18 yaşındaki çocuğu idam ediyorsunuz, 20-25’e gelmiş çocuğa söz hakkım var mı diye sorduğu zaman “hayır senin söz hakkın yok, otur oturduğun yerde, sen testini çöz, ülkenin sorunu varsa o sorunu biz çözeriz”. Böyle bir anlayış olmaz. TUBA ATAV - Aslında belki de türban konusu bu seçimlerde en az öne çıkan konular arasında gibi gözüküyor. Yani biz daha önceki referandumda seçimlerde daha çok bu türban meselesini tartışırdık. Oysa ki bu seçimlerde daha çok güneydoğuda yaşananlar, terör son derece fazla konuşuluyor ve henüz geçenlerde başbakanın konvoyuna yapılan Kastamonu’daki bir polisimizin de şehit olduğu ne yazık ki o hain saldırı var. Bu saldırıyı nasıl okumak lazım sayın Kılıçdaroğlu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakınız biz ana muhalefet partisiyiz. Bizim dışımızda başka partiler de var parlamentoda. Terör konusu sıradan bir konu değil. 30-35 yıldır devam eden bir olay. Siz çözüm üretmeye kalkıyorsunuz, açılım yapıyorsunuz, hiç kimsenin bu açılımdan bilgisi yok. Benim bilgim yok. Diğer siyasal partilerin de yok. Saldırıyı nasıl yorumlayacağız biz? Bir bilgimiz yok ki. Ben sayın başbakanı aradım. Saldırıyı yapanlarla ilgili bir bildiri var mı elinizde dedim, yani istihbarat bu konuda bir bilgi verdi mi? Hayır elimizde herhangi bir bilgi yok dedi. Bilmiyoruz. Sonra bunu PKK’nın üstlendiği, daha doğrusu telsizlerden böyle bir haber geldiği söylendi. Sayın başbakan o konvoyda yok. Ben önce konvoyda sayın başbakan da var diye düşünüyorduk ama tam tersine orada yokmuş. Zaten helikopterle gitmiş. TUBA ATAV - Ama parti araçları, basın mensupları vardı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Var orada yani ben bu saldırıyı kınamıyor değilim. Saldırıyı kınadık. Teröre karşı ortak bir duruş sergilenmesi gerektiğini söyledik. Bu Türkiye’nin temel bir sorunudur. Bir siyasal parti sorunun ötesinde bir ülke sorunudur. Bu konuda bütün siyasal partilerin hatta yurttaşların sivil toplum kuruluşlarının ortak bir tavır sergilemesi gerektiğini söyledik biz. Ama bu sorunu bizim baktığımız gözle iktidar görmüyor. Bu sorunun aşılması için bir toplumsal uzlaşı olması lazım. TUBA ATAV - Biz sizin bakışınızı yani siz 13 Haziran sabahı seçimlerden sonra birinci parti, hükümeti kuracak bir parti olarak uyandığınızda bu sorun, bu kanayan yara, akan kan nasıl duracak? Sizin halihazırdaki en hızlı, en acil çözümünüz nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - En hızlı, en acil çözüm önce bir %10 barajını kaldıracağız. İki, bölgenin talepleri var. Fabrika istiyor, okul istiyor. Bunları çok samimi olarak söylüyorum. Bunları sağlayacağız. Eğer Kürt kimliğinden kaynaklanan bir sorunu varsa, o sorunu da çözeceğiz. Onu da söyledik biz. Hiç kimsenin etnik kökeninden ötürü hizmet almasında bir sorunla karşılaşmaması gerekiyor. Karşılaştığı an o zaman siz yurttaşlar arasında ayrımcılık yapıyorsunuz demektir. Yurttaşlık temelinde, eşit yurttaşlık temelinde olayı ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor. Tabi devletin bilgisi nedir, istihbarat örgütlerinin bilgisi nedir ne değildir onları bilmiyoruz. Bu konuda bakın yine en samimi çalışan parti biziz. Van’da 3 gün süren bir arama konferansı yaptık. Biz sadece dinleyici olarak oraya gittik. Bizim dışımızda değişik tarafları çağırdık oraya. 3 gün süreyle bu konu tartışıldı. 3 gün süreyle çözümler orada anlatıldı. Onları bu seçim süreci içinde oturup bir değerlendirme imkanımız olmadı maalesef. Seçimlerden sonraya kaldı. Bizim bir çalışmamız da vardı. İllerin önemli bir kısmına gidildi ama diğer illere gidilemedi. Onlar da kaldı. Dediğim gibi biz muhalefette olmamıza rağmen sorunu sağlıklı çözmek için, ya da çözüm üretmek için samimi çabaları gösteriyoruz, göstermeye de devam edeceğiz. Biz hiçbir zaman bu soruna karşı kayıtsız kalmadık. Bizim arzumuz şu; iktidar nasıl çözmek istiyorsa veya bizden ne tür beklentisi var iktidarın bu sorunu çözme konusunda? Biz bunu da bilmiyoruz. Bize söylenen şu, efendim işte güvenlik güçleri bizden şu kadar silah istediler biz verdik. E çözülmüyor! O zaman siyaset kurumu görevini yapmıyor. Bakın ben size şunu söyleyeyim sayın Kırca. İkinci basın toplantısında dönemin İçişleri Bakanı çıktı dedi ki biz 5 veya 6 konu şu anda hatırlamıyorum, araştırma ekipleri kurduk, araştıracaklar bize rapor verecekler. Hiçbir gazeteci sormadı bu raporlar ne oldu diye? Niye sormuyorsunuz? ALİ KIRCA - Yapılmadı mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bilmiyoruz ki bize bilgi verilmiyor. Ama siz sorarsanız belki size bilgi verilir. Bizler de öğrenmiş oluruz. İstirhamımız o. Lütfen sorun. ALİ KIRCA - Biz başbakana başka bir şey sorduk. Şimdi size sorumu aktarmadan önce bir kaç cümleyle onu söylemek istiyorum. O anlam kazanacak daha çok sorumuz ve cevabınız. Sayın başbakan son söylemlerinde Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur Kürt vatandaşlarımızın bireysel sorunu vardır dedi. Ben de geçen hafta sizin oturduğunuz koltukta oturan sayın başbakana dedim ki, eğer bir Kürt sorunu yoksa o zaman İmralı’da Öcalan’la ne konuşuluyor? Yani bir çelişki olup olmadığı yolunda. Sonra sayın başbakan güvenlik nedeniyle görüşmelerin devam ettiğini, ben de dedim ki uzun süre devam ettiğine göre aylardır sürdüğüne göre demek ki bir sonuç alınıyor, öyle mi? dedim. Bunu hissetmeniz lazım dedi başbakan. Devam ettim. O zaman şu anda terördeki eylemsizlik döneminde, çatışmasızlık dönemine atıfta bulunulduğuna göre İmralı’daki görüşmeler mi bunu sağlıyor dedim. Eskisinden daha iyi durumdayız dedi. Size aşağı yukarı kelime kelime özetlemeye çalıştım. Size sorum şu; İmralı’da böyle görüşmeler olduğuna göre ki siz de daha önce karşı da çıkmadınız. Siz gelince İmralı’yla böyle görüşmeleri, bu tür görüşmeleri devam ettirecek misiniz ve bundan eğer ettirecekseniz neyi amaçlayarak devam ettireceksiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Önce şunu söyleyeyim. Sayın Erdoğan, sayın Bahçeli’nin bir eleştirisini yanıtlarken o İmralı’yla görüşüyorsunuz dediği zaman “bunu söyleyen şerefsizdir” demişti. Sizin programınızda da itiraf etti. ALİ KIRCA - 12 Eylül öncesi referandum öncesinde yaptığımız programda ilk defa söyledi. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Şimdi kabul ediyor. Şimdi o şerefsiz sözcüğünün kime ait olduğunu bir yere koyalım, yurttaşlarımız bunun yanıtını versinler. Bunu bir tarafa koyuyorum. İki, bana soruldu, gidip görüşülebilir mi diye? Ben de görüşülebilir dedim. Ecevit hükümeti döneminde de görüşülüyordu. Bakın varolan sorunu çözmek istiyorsak samimi olarak ve bu konuda samimiysek bir toplumsal uzlaşmayı sağlamamız gerekiyor. Bu sorun bir siyasal iktidarın kendi mutfağında çözebileceği bir sorun olmanın ötesinde bir şeydir. Ben bunu defalarca söyledim. Siyaset kurumu çözüm üretmiyor dedim. Gizli kapaklı bu sorunu çözemezsiniz. Gizli kapaklı çözmeye çalışıyorlar. Peki bu saldırı ne? Demek ki aralarında bir uzlaşmazlık çıktı. Biz bilmiyoruz. Bize bir bilgi verilmiyor. Bizim herhangi bir şeyden haberimiz de yok. Siz sadece sordunuz, demek ki pazarlıklarla belli bir noktaya gelmişler. Ne isteniyor karşılıklı, ne istenmiyor biz bunları bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir konuda bizim yorum yapmamız da doğru değil. Ama benim sözüm var. Partimin sözü var. Biz bu sorunu kesinlikle çözeceğiz. Nasıl çözeceğiz? Nasıl çözeceğimizi çıkacağız yurttaşlara anlatacağız. Sivil toplum kuruluşlarına anlatacağız. Barolara anlatacağız. Tabip odalarına anlatacağız, Diyarbakır’da anlatacağız, İzmir’de, Edirne’de, Hakkari’de anlatacağız. Arkadaş bu sorunu çözmek istiyoruz biz. Daha 15 gün önce ben Balıkesir’deydim. Bir şehit annesi geldi elimi tuttu. Dedi ki benim oğlum şehit oldu. Kardeşimin çocuğu askere gitmemek için kaçtı. Bu sorunu çözün dedi. Bu yurttaşın talebidir. Artık siyasetçinin talebi olmanın ötesine geçmiştir. Niye insanlarımız askere gitmiyorlar veya kaçıyorlar. Bir sorun var demek ki ortada. Savaş haliyse tamam eyvallah hepimiz gidelim. Yok böyle bir şey. O zaman yapacağımız bir şey var. Gizli kapaklı bu işler olmaz. Oturulur adam gibi görüşülür projeler üretilir konuşulur. ALİ KIRCA - Bir dakika adam gibi görüşülür derken kiminle görüşülür, taraf kim. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Siyasal partiler. ALİ KIRCA - Siyasal partiler kendi aralarında mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi kendi aramızda oturacağız. Veya olur ya liderler oturmaz da ya onların görevlendirecekleri genel başkan yardımcıları bir araya gelirler, sivil toplum kuruluşları davet edilir yani akil adamlar dediğimiz insanlar bir araya gelirler, konuşurlar, bu ülkenin temel sorunun çözüm üretirler. Bakın bunu yaparken bizim toplum bilimcileri de devreye koymamız lazım. Bu konuda raporlar yok mu var tabi. Kim hazırlamış raporları? Ya oradaki emniyet müdürü veya bir askeri görevli veya bir vali, veya bir kaymakam. Yani devletin gözüyle raporları yazıyor. Peki bir sivil toplum ya da bir bu konuda araştırma yapan bir sosyolog gidip acaba sorun nedir, halkın beklentileri nedir, bunları katmanlara göre işte sokaktaki yurttaş ne düşünüyor, üniversite mezunu ne düşünüyor, oradaki herhangi bir siyasi, çünkü her siyasi partinin orada tarafları var. Onlar nasıl düşünüyorlar. Onların ağırlıkları nedir. Bu konularda hiçbir çalışma yapılmadı. Yapılmadığı için de bu sorun sevkedildi güvenlik güçlerine çözülmüyor. TUBA ATAV - Seçimlere sadece 35 gün kaldı. Bu bahsettiğiniz süre içinde bunların yapılması da pek mümkün gözükmüyor. Bu seçimde ne olacak yani bölgenin başka talepleri var, önümüzde bir yeni anayasadan bahsediliyor. Sizin de seçim vaatleriniz arasında var. Daha seviyeli, daha demokratik bir anayasa sözü var ama bunu açmak gerekirse, mesela anadilde eğitim talepleri var. Hatta özerklik kelimesini telaffuz ediyorlar. Sizin buna yaklaşımınız, anayasal vatandaşlığı ekleyebiliriz talepleri arasına. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın şunu söyleyeyim. Referandumdan hemen sonra sayın başbakana bir çağrı yaptım. Hemen parlamentoda bir anayasa komisyonu kuralım, her parti eşit sayıda milletvekili versin buraya o konuları iyi bilen. Çalışmalara başlasınlar. Sayın meclis başkanı da evet dedi bu olabilir. İlk itiraz sayın Erdoğan’dan geldi. Efendim bizim anayasa değişikliğiyle kaybedecek vaktimiz yoktur diye. Ne zaman yapacakmış? Seçimlerden sonra yapacakmış. Oysa biz yol katedebilirdik, çalışmalar yapılabilirdi, belli bir olgunluğa ulaşabilirdi. ALİ KIRCA - Kürt sorunu konusunda da anayasa değişikliğiyle, ben bu konunun özelinde söylüyorum yani şu an anayasa değişikliğine ilişkin sizin önerilerinizi görüşeceğiz, biraz sonra konuşuruz ama sadece Tuba’nın sorusu Kürt sorunuyla ilgili sizin çözüm önerileriniz bölgeden gelen talepler, en azından BDP’nin dillendirdiği talepler konusunda anayasa değişikliğiyle olsun ya da yasalarla olsun, anadilde eğitim konusu, özerklik konusu. Bu konularda somut olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşü nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şimdi bizim tek başına görüşümüz şudur veya budur demek çok büyük bir anlam taşımıyor. Neden anlam taşımıyor? Çünkü yasalaşma olanağı yok. Yasalaşması için bunun yani bir anlam taşıması için bir mutabakat zemini aranması lazım. Biz baştan şunu söyledik. Her konu tartışılabilir, görüşülebilir. ALİ KIRCA - Her konu. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Her konu. ALİ KIRCA - Demokratik özerklik dahil mesela tırnak içinde söylüyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın efendim şunu da söyleyeyim. Biz yerel yönetimler özerklik şartını kabul ettiğimizi söyledik. Oraya bazı çekinceler konmuş, bakanlar kurulu kararıyla çekinceler geri çekilebilir. Bir sakınca görmedik bundan. Özerklikten kastedilen nedir? Önce onu bilmemiz lazım. Nedir özerklikten kastedilen? Eğer o bölge halkı kendi belediye başkanını seçsin deniyorsa zaten öyle. İstanbul da öyle, Diyarbakır da öyle, Edirne de öyle, İzmir de öyle. Oradaki halk kendi başkanını seçiyor. İkinci temel sorunumuz var burada. Nedir? Yeterli gelir kaynakları yok bunların. Hepsi mesailerinin önemli bir kısmını Ankara’da para peşinde koşmakla geçirirler belediye başkanları. AKP’nin vaatlerinde vardı. Belediye gelirleri yasasını çıkaracağım, yerel yönetimler yasasını çıkaracağım diye. Çıkarmadı. Gündeme dahi getirmedi. Bunu yapmak zorundayız. Özerklikten eğer Türkiye dışında farklı bir anlayış, yani merkezi yönetim dışında bir özerklikse hayır biz buna sıcak bakmıyorum. ALİ KIRCA - Anadilde eğitim? Bunu şunun için soruyorum sayın Kılıçdaroğlu, şimdi arkadaşlarım da kulaklıktan söylüyorlar da program biliyorsunuz bir taraftan siz de çok yakınsınız ona, sosyal medyada da yürüyor. Artık sadece ekranlarda gitmiyor bu tür programlar. Aynı zamanda internet üzerinden sosyal medyada twitter’da, facebook’ta bu tartışmalar yoğun biçimde devam ediyor ve gelen beklentiler ya da gelen öneriler daha somut bir takım çözüm önerilerini burada söylemeniz yolunda. Onun için tabi çok sayıda sorun ve çok çözüm başlığı var ama anadilde eğitim konusunu biraz netleştirir misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Netleştirdik biz daha önce de söyledik. Anadilini herkes öğrenebilir, devlet bu konuda yardım edebilir, hiçbir sorunumuz yok, anadil yasağının kaldırılmasıyla ilgili kanun teklifini veren Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Anadilde eğitim konusuna sıcak bakmıyoruz. TUBA ATAV - Anadilde öğrenim başlığını, yani kurs olabilir, ikinci lisan gibi olabilir ama anadilde olmaz diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın bu konular tartışılıp çözülebilir. Bunlara herhangi bir şekilde biz illa şöyle olacak, bu olmazsa biz yapmayız diye bir anlayışa sahip değiliz. Biz sorunu çözmek istiyoruz, samimi olarak çözmek istiyoruz, samimi olarak bakmak istiyoruz. Ben sayın başbakanla bu konuyu görüşebilirim dedim ve sayın başbakan geldi ve maalesef hiç bir şey söylemedi. Bana sadece bazı askeri haritalar gösterdi o kadar. Onu da söylemeyecektim ama şimdi artık zorunlu oldu. ALİ KIRCA - Askeri haritalar? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yani efendim işte terör örgütü şuralarda konuşlanmış bizler de buralardayız gibi bazı haritalar. O haritaları zaten günlük medyada görebilirsiniz. ALİ KIRCA - Pardon bunu açalım biraz. Ne zaman yaptığınız görüşmede? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Daha önce benim ilk genel başkan olduğumda bu konuyu sayın başbakanla görüşebilir misiniz dediler. Elbette bu sorunu çözmek için ben görüşürüm dedim. Geldi ama hiçbir şey üretmedi, hiçbir şey söylemedi. ALİ KIRCA - Sadece güvenlik önlemleri, askeri stratejiler mi görüşüldü? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet o konularda bilgi verdi. ALİ KIRCA - Başka çözüm başlıkları üzerinde durulmadı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır hayır. ALİ KIRCA - Siz bir şey söylediniz mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır. Yani o bölgenin ekonomik sorunları olduğunu, sosyal sorunları olduğunu söyledik. ALİ KIRCA - Yani somut çözümleri oradan beklediniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi. İktidar onlar. Çözüm getirecek ki biz o çözümlere karşı kendi görüşlerimizi ifade edelim. Siz bilmiyorum sayın başbakana anadilde eğitim konusunu sordunuz mu? Ne diyor bilmiyorum. ALİ KIRCA - Türkiye’yi böler diyor. Siz de katılıyorsunuz ona. TUBA ATAV - Bir terör gerçeğiyle yaşıyoruz ve ne yazık ki en son Kastamonu saldırısında bunu gördük. Özellikle de sandığa doğru giderken siyasi parti liderlerine yönelik tehditler de var. Size yönelik şahsen bir tehlike var mı? Çevrenizdeki koruma sayısının arttırıldığı söyleniyor. Böyle bir endişeniz var mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bana yönelik bir tehdit bilmiyorum bana yönelik bir tehdit yok. Koruma sayısının artması falan da sözkonusu değil. Yani var olan korumalarla gidiyoruz ama gittiğimiz illerde herhalde İçişleri Bakanlığı talimat vermiş olacak ki ayrıca oranın güvenlik güçleri bazı önlemler alıyorlar. Yani onun dışında bizim ne öyle bir talebimiz var ne de başka bir şey. Ben Muş’a gittim. Muş’ta bizim karşımıza çıkan AKP’liler oldu. Bizim miting yapmamızı istemeyen AKP’liler oldu. Başka hiç kimseden de biz bir tepki falan da almadık yani. Sonunda biz bir siyasal partiyiz. Oraya propaganda için gidiyoruz. Ama AKP bunu istemiyor. Yandaşları bize karşı çıkıyor. Bizim mitingimizi sabote etmek istiyorlar. Sözde demokrat bunlar. Daha önce de sayın Baykal genel başkanken gitmiştik Van’da yine AKP yandaşları orada saldırıda bulunmuşlardı. Kendi siyasal partisine söz geçiremeyen bir başbakan var. ALİ KIRCA - Birinci bölümün sonunda sadece bir cümleyle sorayım. Diyarbakır’a gidecek misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Elbette gideceğim. ALİ KIRCA - Kesinlikle bir miting planınız var orada. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Var miting planımız. Diyarbakır’a da, Batman’a da diğer yerlere de gideceğiz. TUBA ATAV - Zamanı belli mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yani tarihleri belli arkadaşlarda var ama şu anda ben bilmiyorum. Çünkü 81 ilin tamamına gideceğiz. ALİ KIRCA - Tamamına gideceksiniz peki. Bir reklam arası vermemiz gerektiğini arkadaşlar işaret ediyorlar. Ama o reklam arasından sonra konuya reklamlarla başlamak istiyoruz. Yani sizin televizyon reklamlarınız da yeni bir fikirdi. Pek uygulaması daha önce görülmedi. Kendi sesinizden duyuyoruz biz bunu. Kimin önerisiydi ve neyi anlatmak istiyorsunuz ve dönüşü nasıl oldu bunun ve hemen arkasından da Cumhuriyet Halk Partisi’nin kimliği, siyasal kimliği TUBA ATAV - Ve vaatleri ALİ KIRCA - Başka sorularımızla devam edeceğiz. Görüşmek üzere kısa bir aramız var. ARA
![]() Konu EZEL tarafından (05-10-2011 Saat 02:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|