11-10-2008, 10:09 | #1 |
Sizin her tarafınız ‘etik’ olsa ne yazar! (AHMET KEKEÇ)
Kendisini ‘amiral gemisinin kaptanı’ olarak pazarlayan arkadaş, refiki genel yayın yönetmeninin (Ekrem Dumanlı’nın) yakınması üzerine, aslında ‘yandaş medya’ lafından hazzetmediğini söylemiş.
Çünkü, lakap takmaktan ‘oldum olası’ hoşlanmıyormuş. Hele, kişileri aşağılayan açıklamaların gazete sayfalarında yer bulmasından ‘müthiş rahatsızlık’ duyuyormuş. Bu tür yazıların yayınlanmaması için de azami gayret sarf ediyormuş. Lakap takmaktan hazzetmiyor ama, içinde ‘biat medyası’ geçen yazılar yazmaktan geri durmuyor. Kişileri aşağılayan ifadeler kullanmayı asla ihmal etmiyor: Hemen aklıma Prof. Atilla Yayla için kullandığı ‘Keşanlı Galileo’ ifadesi geliyor. Yazısının başlığı da çok terbiyesizce idi: ‘Keşanlı Galileo Destanı...’ Bu bir yazı değildi, takdir edersiniz ki. Bir ‘ispiyon’du. Kamuoyunun parçalamasına terkedilmiş Attila Yayla’ya bir tekme de kendisi vurmuş, erken günahı ‘düşünce açıklamak’ olan bu profesörü yargının önüne atmıştı. Sonrasını biliyorsunuz... Suçu, Batılıların Kemalizm’e bakışını anlatmak olan Atilla Yayla, büyük bir ‘linç gösterisi’ eşliğinde yargılandı, ‘suçlu’ bulundu ve mahkum oldu. Cezası ‘erteleme’ye girdiği için susuyor. Maksat da buydu herhalde. Susturmak... Beyefendi lakap takmaktan hazzetmiyor, bunu son derece banal ve çirkin buluyor ama, ‘azgın azınlık’, ‘yaygaracı’, ‘despot’ demekten hiç vazgeçmiyor. Nezaheti kendinden menkul arkadaşımız, bir yazısında da, ‘ayağımıza dalaşanlar’ diye bir ifade kullanmıştı. Buradaki ‘dalaşan’ ben oluyorum. Kendisini etik dersi vermekten alıkoymayan ve büyük bir pişkinlikle oturup ‘gelin ağzı bozuklar taifesini mahallemizden kovalım, bu şerefsiz mirası reddedelim’ şeklinde yazılar yazan nezih arkadaş, dolaylı yollardan bu satırların yazarına ‘köpek’ diyordu... Biz üç-beş serseri köpek, işi gücü bırakmış, sırf ünlü olmak, kendimizden söz ettirmek, merkez medya tarafından ciddiye alınmak için, aynı zamanda TÜSİAD üyesi olan bu beyefendiyle uğraşıyormuşuz. O da cevap vermeyerek, daha doğrusu yazdıklarımızın hiçbirini ‘ciddiye almayarak’ bizi cezalandırıyormuş. Zaten bizim gibilerle uğraşamazmış ki. Hep ‘ileri’ye bakarmış, geriye dönük ayrıntılarla ilgilenmezmiş. Dolayısıyla, bu tür sataşmaları da (Aslında) doğal karşılamak gerekirmiş... Çünkü birçok yeniliğe imza atmış bir büyük gazetede ‘üst düzey yönetici’ olarak çalışıyormuş, yöneticilikte tamı tamına 16 yılını doldurmuş, bu bir rekormuş, estekmiş köstekmiş. Madem ‘doğal’ karşılıyorsun, ‘ayağımıza dalaşanlar’ diye mukabelede bulunmak da ne oluyor o zaman? Madem çok nezihsin ve lakap takmaktan hiç hazzetmiyorsun, ‘azgın azınlık’, ‘yaygaracı’, ‘despot’, ‘yandaş medya’, ‘biat medyası’ da ne oluyor o zaman? Madem meslekte 16 yılını devirmiş ‘üst düzey yönetici’ olarak kişileri aşağılayan yazıların yayınlanmaması için azami gayret sarf ediyorsun, her gün yönettiğin gazetenin köşelerini süsleyen ‘alçak’, ‘müptezel’, ‘çirkef’, ‘aşağılık adam’, ‘pislik’ ifadeleri de ne oluyor o zaman? Lakap takmak’tan sabık Emin Çölaşan’ı kapının önüne koydum. İyi ettin. Çölaşan’a rahmet okutan ‘terbiyesizlere’ neden dokunamıyorsun? Medyada etikmiş... Sizin her tarafınız ‘etik’ olsa ne yazar! 10 Kasım 2008 Pazartesi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|