04-08-2008, 10:04 | #1 |
Son karara doğru...
Son karara doğru... Ak Parti'yi kapatma davası yurt içinde olduğundan daha fazla yurt dışında hayretle izleniyor. Hemen her on yılda bir sisteme müdahale edilen, partilerin kaçak içki satan barlar kadar kolay kapatılabildiği bir ülkede yaşadığımız için bizlerin hayret duyguları törpülü; ancak “Darbeler dönemi kapandı” görüşünün yaygınlaştığı, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) yolunda attığı adımların ilgiyle izlendiği Batı coğrafyasında yaşayanlar son gelişmeleri hayretle izliyorlar. Gün geçmiyor ki, önemli bir yabancı yayın organında Türkiye'de yaşananlar üzerine şaşkınlığı dışa vuran yeni bir değerlendirme yayımlanmasın... Amerikan Newsweek dergisinin son sayısı Türkiye üzerine birden fazla değerlendirmeyi içeriyor. Yazıları okuduğunuzda, dışarıda yaşadığı halde Türkiye'yi yakından izleyen kişilerin bile siyasette meydana gelen gelişmeleri anlamakta zorlandıklarını fark ediyorsunuz. Bizde var olan bazı önyargılar, önyargısızlıklarıyla ünlü yabancı yorumcuları, söz Türkiye'ye geldiğinde, önyargılı tavırlar almaya sevk ediyor. Batılı aklın en çok düştüğü önyargı tuzağı, kendi kafalarında 'Batılı olmayan dünya' olarak belirledikleri coğrafyayı ara renklerden mahrum olarak algılamaktır. Geçmişte, Oryantalizm çağında, bu durumun etkileri daha da vahim olmuştu. Neredeyse yarım yüzyıl süren 'bağımsızlığa kavuşma' döneminde, Batı, Oryantalist önyargılarının etkisiyle, genellikle yanlış davranışlar sergiledi. O tavrın etkileri, zaman içerisinde azalsa da, bugün bile hissedilebiliyor. Önyargılarını bütünüyle yok edemeyen Batılı akıl, kendi dışındaki dünyada meydana gelen ve kendisini ilgilendiren sorunların çözümünün anahtarını kendisinde arar. 'Emperyalizmin şairi' diye de ünlü İngiliz Rudyard Kipling 'beyaz adamın görevi' olarak görüyordu Batılı olmayan toplumları uygarlaştırmayı... Son zamanlarda Türkiye üzerine yazılan değerlendirmelere de benzer bir üslup -maalesef- hâkim. Türkiye'de lâikliği tehdit altında gören yabancılar, “Aman ne yapıp edelim, lâik Türklere sahip çıkalım” derken, olan-biteni onlardan farklı değerlendiren yabancılar arasından da “Türkiye'nin darmadağın olmasına izin vermemeliyiz” diye özetlenebilecek görüşleri seslendirenler çıkabiliyor. Aslına bakılırsa Türkiye'nin bugün yaşadığı ertelenmiş bir çatışmadır. Türkiye'de halk ile seçkinci aydınlar arasındaki çelişki bugünün sorunu değil; bunun siyasi alana yansıması da ilk kez görülmüyor. Halkın siyasi bilinci toplumsal ve ekonomik beklentilerine paralel olarak artınca, seçkincilerin kendilerini sürekli iktidarda tutsun diye kurdukları dengeler bozuluverdi. Halk artık kendisine benzeyen yöneticiler çıkarıyor ve kendi çıkarları istikametinde politikalar üretilmesini arzu ediyor. Seçkinler bu gelişmeyi sineye çekip “Buraya kadarmış” diyebilirdi, bir ara havlu atma noktasına geldikleri de hissedilmedi değil; ancak bir medya grubunun yönlendirmesiyle şu sıralarda bir son dakika hamlesi yaşanıyor. Son havliyle ayakta kalmaya (buna siz 'iktidarını sürdürmeye' diyebilirsiniz) çalışıyor seçkinci çevreler... Türkiye'de 'seçkinci aydın' olmak için kavramların çağrıştırdığı benzeş türle münasebet gerekmiyor; bugünün 'seçkinci aydınları'nın çoğu geçmişin köklü ailelerine mensup değiller, hatta sözcüğün akla getirdiği anlamda 'aydın' da sayılmazlar. Önemli olan belli konumdaki insanların kendilerini 'seçkinci aydın' grup içinde görmeleridir. Bu sebepledir ki, aynı mahallenin bir çocuğu siyasette yükselerek başbakan oluyor, diğer bir çocuğu ise asker-sivil bürokraside en tepe noktada yer alıp kendisini 'seçkinci aydın' sayabiliyor. Bugün yaşananlar, kökü Cumhuriyet öncesine dayalı ve sürekli ertelenmiş bir çatışmadan başka bir şey değildir. Mutlaka yaşanması gereken bir çatışma bu ve bu bir 'sorun' ise, bu sorunu dışarıdan müdahalelerle çözmek mümkün değildir. Tabiatı icabı mümkün değildir. Sonuç almayı getirecek olan, çok temel bir konuda, Türk halkının vereceği karardır çünkü. “Ülkeyi bana benzeyen siyasetçilerin yönetmesini istiyorum” kararında ısrarlı mıdır Türk halkı, yoksa bu kararından baskılarla dönecek midir? Son kararı mı bu, yoksa düşünmeye devam mı edecek halkımız? Yabancıların hakkımızda yazdıklarını bazen keyifle okumakta bir zarar yok, ama dışarıdan okunan gazele kulak vermek yerine birbirimizi dinlesek herhalde daha iyi olacak. Fehmi KORU
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|