05-07-2009, 07:36 | #1 |
Sorum Cindoruk’a... Organize dâvâ olur mu?
Bir gün gelir; “28 Şubat süreci”nde neler olduğu, “kapalı kapılar” ardında neler konuşulduğu, kimlere nasıl “telefon”lar açıldığı, kimlere hangi “istikbal” vaatlerinde bulunulduğu, kısacası; “Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin” sözünün hemen arkasından “Refahyol iktidarı”nın yıkılmasında kimlerin hangi “rol”leri üstlendiği ve bunun karşılığında kendilerine “kimler” tarafından “kaç para” teklif edildiği gibi konular açıklığa kavuşur mu bilmem... O günlere ait “belge”ler ve “telefon kayıtları” var mıdır ve bunlar yayınlanır mı, onu da bilmiyorum... Bildiğim tek şey; milletin oylarıyla “DYP’den milletvekili” seçilenlerin; daha sonra “esen bir rüzgar” veya “basılan bir düğme” ile harekete geçip, “gemiyi terketmeleri”dir!..
Evet, “gemi”yi terketmişler, bir “filika”ya binmişler, kendilerini “garanti”ye aldıktan sonra da, ayrıldıkları gemiyi “torpido”larla batırmışlardır!.. Dedim ya; o süreçte kimin, hangi “rol”de olduğunu bilmiyorum... Dolayısıyla, “oynadıkları rol karşılığı, kendilerine ödenen para miktarı”nı da bilmiyorum... Bilmediğim için de; “milyarlarca lira” mı aldıklarını, yoksa “trilyonlarca lira” ile mi ödüllendirildiklerini söylemem mümkün değil!.. Ve ayrıca; O “milyar”lar veya “trilyon”lar “hangi işadamı” tarafından ve “hangi sebeple, hangi amaçla” verilmiş, onu da bilmiyorum!.. HALKIN SÖZCÜSÜ MÜ, TANKIN SÖZCÜSÜ MÜ? Bildiğim tek şey; “Kur’an kurslarına yaş sınırlaması” getiren, “İmam Hatip Liseleri’nin orta kısımlarını kapatan” ve “örtü”yü yasaklayan kararların alındığı “28 Şubat MGK’sı”ndan bir ay önce, Hüsamettin Cindoruk liderliğinde Demokrat Türkiye Partisi adıyla bir parti kurulmuş olduğudur... Evet, o konuyu çok iyi biliyorum. Takvim yaprakları 7 Ocak 1997 gününü gösterdiğinde, 6 milletvekili “DYP’den istifa” etmiş ve Cindoruk liderliğinde kurulan Demokrat Türkiye Partisi’ne iltihak etmişlerdi. Malûm, bu sayı daha sonra çoğalmış ve “gemiyi terkedenler”in artması yüzünden hem DYP dağılmış, hem de Refahyol iktidarı devrilmişti... Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; “28 Şubat süreci”nde oynanan “oyun”larda ve dönen “dolap”larda, Hüsamettin Cindoruk’un bir dahlinin olmadığı söylenebilir mi?.. Hiç diyebilir misiniz; “Cindoruk, tezgâhın içinde yoktu!” Ne gariptir ki; “28 Şubat postmodern darbe süreci”nde aktif rol oynayan, daha sonra ise “27 Nisan e-muhtırası” ve “367 absürdlüğü”ne destek veren işbu Cindoruk, dün düzenlediği basın toplantısında, “Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na aday” olduğunu açıkladı. Lütfen dikkat; Cindoruk’un genel başkan olmak istediği Demokrat Parti; siyaset sahnesine, “Yeter!.. Söz milletin” sloganıyla çıkmış bir partidir!.. Evet, Demokrat Parti, “Yeter!.. Söz halkın” demiştir... Bugün o partinin başına geçmek isteyen Cindoruk ise; ne gariptir ki; “Yeter!.. Söz tankın!” diyenlerin safında bulunmaktadır!.. Garip!.. Çok garip!.. Demek oluyor ki; Ergenekon cephesi, AK Parti’ye karşı yürütülen “CHP ve MHP muhalefeti”ni yeterli görmedi!.. Yeterli görmediler ki; Cindoruk’u da devreye sokmaya çalışıyorlar!.. Aslında, bu ülkenin, hele hele DP’nin Cindoruk’a ihtiyacı vardı!.. DP’liler, bütün ülkeyi köşe-bucak tarasalar bile, partinin başına geçirecek Hüsamettin Cindoruk gibi, “76 yaşında bir genç” bulamazlardı!.. Ehh, vatana-millete hayırlı olsun!.. Tabiî, “Ergenekon”culara da!.. ORGANİZE DÂV OLUR MU? “Ergenekon” dedim de, aklıma geldi... Cindoruk; “Dakka bir, gol bir” hesabı, daha “besmele” çekmeden, hemen “Ergenekon avukatlığı”na soyunmuş!.. “Demokrasi ve özgürlüklerin sembolü” olması gereken Demokrat Parti’nin genel merkezinde dün düzenlediği basın toplantısında, “bir Ergenekon avukatı gibi” konuşup, demiş ki; “Organize suç örgütü olur ama organize savcı, organize mahkeme olmaz!” Cindoruk bu lâfı etmemiş olsaydı, bu yazıyı belki de hiç yazmazdım... Yazmak aklıma bile gelmezdi!.. Çünkü bu lâfta; soruşturmayı yürüten “Ergenekon savcıları”na ve Ergenekon Terör Örgütü üyelerini yargılayan “Silivri’deki mahkeme”ye ağır hakaret var... Açık söyleyeyim... Benim “hakim veya savcıların avukatlığı”nı yapmak gibi bir niyetim yok... Ve ayrıca, haddim de değil!.. Ancak, “Ergenekoncuların dili”yle konuşan ve onların dilini çok iyi bildiği anlaşılan Hüsamettin Cindoruk’a, benim de bir çift sözüm, daha doğrusu bir tek sorum var; “Organize savcı ve organize hakim olmaz da, hiç organize dâvâ olur mu?” Evet, “organize dâvâ” olur mu?.. Bunun cevabını Cindoruk’tan bekliyorum... Çünkü kendisi şu anda “Ergenekon’un avukatlığı”nı yapmaktadır... Mâlum, Vakit’e “organize” şekilde dâvâ açanlar da, “Ergenekon sanıkları”dır!.. Pardon... Cindoruk’a bir soru daha: “70 bin kişinin dinlenmiş olması haberleşme özgürlüğünün hoyratça ortadan kaldırılması anlamına geliyorsa, sorarım kendisine; 312 generalin Vakit’e dâvâ açması, basın özgürlüğünü hoyratça ortadan kaldırmak demek olmuyor mu?” HABER NE?.. YAZI NE? Olayı biliyorsunuz... Dünkü sürmanşetimizde de, “Paşa, kafayı Vakit’le bozmuş” başlığı ile ifade ettiğimiz gibi; gazeteler aleyhinde “4 ay içinde” açılan toplam “14 dâvâ”dan 12’si Vakit’e açılmış!.. Bütün “suç duyuruları”nın altında da; dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur’un adı ve imzası var!.. Ayrıntılara girmiyorum... Ama bu “suç duyuruları”nda öyle “cahillik”ler, öyle “komiklik”ler yapılmış ve bunlar “durgun suya atılan taşın oluşturduğu halkalar” misali, yukarıdan-aşağıya doğru öyle yayılmış ki; gülmemek elde değil!.. “Komiklik”lere geçmeden önce, bir “cehalet”ten ve o cehaletin “merkezden tabana doğru nasıl yayıldığından” bahsetmek istiyorum... Efendim; “Vakit aleyhinde açılan 12 dâvâ”dan kimisi “haber”ler, kimisi de “yazı”lar hakkında!.. Gelin, görün ki; Vakit hakkında açılan dâvâları “liste” haline getiren jandarma görevlileri, “gazetecilik jargonu”ndan o kadar uzaklar ki; “haber” ne demek, neye “yazı”denir, kesinlikle bilmiyorlar!.. Mesela, “İrtica ile mücadele sezonu açıldı” başlıklı bir “haber” vermişiz, ama bu haber, “andıç listesi”ne “Vakit’teki yazı” diye geçmiş!.. Yazarlarımız Asım Yenihaber ile A.İhsan Karahasanoğlu’nun “köşe yazıları”ndan da “haber” diye söz edilmiş, iyi mi?.. Şu işe bakın; Hem “dâvâ” açıyorsun, hem de açtığın dâvânın “haber”e mi, “yazı”ya mı ait olduğunu bilmiyorsun!.. “Gazetecilik kavramları”ndan ise, zaten haberin yok!.. KOMUTAN NE DEDİYSE O! “Haber” dedim de, aklıma geldi... O “haber” ifadesi, yazıldığı yerde kalsa, hiç dert değil... Ama birader, “emre itaat ve yazılana bağlılık” o raddeye gelmiş ki; “andıç listesi”ni okuyan komutanlar bile bu “tabu”ya sadık kalmışlar!.. Meselâ, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’e demiş ki; “312 kişi, ‘Onbaşı bile olamayacakları general yapıyorlar’ diye bir gazetede haber yayınlandığında mahkemeye veriyor ve siz buna katılmıyorsunuz.” Görüyorsunuz ya; orada “haber” yazıyor diye, Org. Aytaç Yalman bile “haber” diyor!.. Evet, en başta yapılan “yanlış” taa nerelere kadar gidiyor!.. Demek oluyor ki; Vakit’teki “yazı” veya “haber”leri hiç gören yok!.. Ama, “ezber”lerini iyi yapmışlar!.. Hem sonra; “askerlikte emir, demiri keser” değil midir?.. Komutan madem ki “haber” dedi, o halde, “yazı” da olsa, o “haber”dir!.. “Komutan ne diyorsa o!” Zaten bu “anlayış”ladır ki; Vakit aleyhinde dâvâ açan “general”lerden bir kısmı, “Vakit Gazetesi” yerine “Vakıf Gazetesi” demiş, yazarımız Asım Yenihaber için de “Asım Yenibahar” ifadesini kullanmışlardı!.. ERUYGUR MU ORGANİZE ETTİ? Davanın açıldığı ilk zamanlar, bunun “basit bir dil sürçmesi” olduğunu sanıyordum. Ama, “Ergenekon ve darbe girişimleri”yle ilgili belgelerin ortaya çıkmasından sonra görüyorum ki; Komutanlar, “üstten gelen emirler”le dâvâ açmışlar!.. Evet, “üstten gelen emirler”le!.. Hem de; “bilmedikleri” bir gazetenin “okumadıkları” bir yazısı hakkında!.. Şimdi, ciddi ciddi merak ediyorum; “312 General Dâvâsı” da dahil, Vakit hakkında yapılan suç duyurularının altında “Org. Şener Eruygur”un adı ve imzası bulunduğuna göre; kendisi için “organizasyonun başı” diyebilir miyiz?.. Vakit aleyhindeki “suç duyuruları”nın “dâvâ”ya dönüşmesinde, “Şener Eruygur’un baskıları” rol oynamış mıdır?.. Bu baskılar “Adalet Bakanı”na mı yapılmıştır, “Bağcılar Başsavcılığı”na mı?.. Bu soruyu özellikle soruyorum... Dün de ifade ettiğimiz gibi, Vakit aleyhindeki Şener Eruygur imzalı “12 suç duyurusu”nun tarihleri Haziran 2003-Ekim 2003 arası “4 aylık süre”dir!.. Ama, lütfen dikkat; “Suç duyuruları” çeşitli tarihlerde yapılmış olmasına rağmen, “dâvâların açılış tarihi” hep “aynı gün”dür!.. Evet, aynı gün!.. Hepsi de, 17 Ekim 2003!.. Çok merak ediyorum; Savcı beyler, acaba “yazı ve haberler hakkında dâvâ açmaya gerek görmedikleri” halde; “tepeden gelen emir”lerle mi “aynı gün” açtılar dâvâları!?!.. Emir veya talimat veren kim?.. Adalet Bakanı mı, Şener Eruygur mu?.. Hele, “312 General” dâvâsı... Av. Bilgin Yazıcıoğlu’nu bulan kimdir, ona “312 General’in adresi”ni veren kimdir, generallere “vekalet” vermelerini emreden kimdir?.. Kısacası, bu dâvâları “organize” eden kimdir, verilen emirleri “eylem”e dönüştüren kim?.. Dedik ya, sorumuz Cindoruk’a... Çünkü o, “Organize İşler”i bilir!.. *** Hüseyin Çelik, iyi edebiyatçıdır Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik’in “edebî” yönü hayli kuvvetlidir... “Kelime”leri yerli yerinde kullanır, “iyi cümleler” kurar... Bunu, “Oktay Ekşi’ye verdiği cevap”ta bir defa daha göstermiş. Oktay Ekşi; 5 Mayıs’ta kaleme aldığı yazısında Bakanlık görevinden ayrılan Hüseyin Çelik için “Eğitimimize bu zat kadar zarar veren bir başka isme rastlamadık. O nedenle 29 Mart’ta verdikleri oylarla Çelik’in bakanlıktan alınmasına yol açan Vanlılara teşekkür ederiz” demiş. Çelik de, Ekşi’ye verdiği cevapta, “Van’da DTP’nin kazandığı”na gönderme yaparak demiş ki; “DTP’ye ve ona oy verenlere olan aşkınızı da böylece öğrenmiş olduk. Ne de olsa milli ve manevi değerlere düşman olma konusunda ortak bir ideolojiniz var. Belki de bakanlıktan alınmamda sizin hezeyan dolusu yazılarınızın da bir katkısı olduğunu düşünüp zevkten dört köşe oluyorsunuz. Ama boşuna sevinmeyin. Ben Sayın Başbakan’ın sizin yazılarınızı kesinlikle okumadığını çok iyi biliyorum.” Ya, şu ifadelere ne demeli?.. “Sayın Ekşi, bir Tibet atasözü “Ben parmağımla ayı gösterdiğim zaman ahmaklar benim parmağıma bakar” der... Haşa atasözündeki benzetmem sizinle ilgili değil. Sizi tenzih ederim. Siz yeteri kadar akıllı bir insansınız. Ancak, bir sözü anlamakta niye bu kadar zorluk çekiyorsunuz onu anlamıyorum.” Dedim ya, Çelik, “iyi edebiyatçı”dır!.. Taşı, yine gediğine koymuş işte!.. Hasan Karakaya - Vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|