![]() |
#1 |
![]() İslâmî müzik, İslâmî gazete, İslâmî radyo, İslamî website, İslâmî sermaye, İslâmî gelinlik, derken, türkçemize nurtopu gibi bir niteleme sıfatı daha kazandırmış olduk: İslâmî.. Evet bu sıfatı, eğer kılıfına uydurabilirseniz, çoğu şeyin önüne eklemeniz mümkün görünüyor.. Çünkü, hızla gelişen ve değişen modern çağın getirilerini tamamen dışlamak yerine; bir şekilde helal daireye çekerek, İslâmî usüllere uygun hale sokup sahiplenmek, hatta İslâmî trendler oluşturmak artık hiç de zor değil! Nitekim, Cat Stevensın ülkemize getirdiği, tvlere çıkıp, konserler veren Native Deen grubunun tanıtımları yapılırken, İslâmî Hip-Hop grubu ifadesi kullanılmıştı..[Hip-hop un da İslâmisî olur muymuş, demeyin, demek ki oluyormuş !] Yine çokça tartışılan, İslâmî Defile kavramı da hemen akla geliverenlerden sadece bir tanesi.. Anlam itibariyle, herhangi birşeyin, İslâm dininin çizdiği sınırlara uygun olduğunu imâ eden bu sıfatı, zamanla, malum medyamız da pek bir sevdi ve eksik olmasınlar(!) gidip öyle bir kelimenin önüne koydular ki, oksimoron denilebilecek, kulağa bile itici gelen, bir durum ve anlam çıktı ortaya: İslâmi Sosyete.. Bu iki uzak kelimenin yanyana gelmesine neden olan, özne güruha değinmeden önce, aynı medyada yer almış,doğru yada yanlış bazı haberlerden yola çıkarak,sosyete adı altında yaşayan insanların vasıflarına kısaca değinmekte yarar var. Sosyete denildiğinde, çoğumuzun aklına, pek de hoş şeyler gelmediği malum.. Hatta ülkemiz için konuşacak olursak, bu insanlar, öğle yemeği için Parise bile uçabilen, balayına Maldiv adalarına giden, plaj yerine özel yatlarını, teknelerini kullanan, karılarına 24 milyarlık çantalar hediye eden, köpeklerinin kuaför masrafı , asgari ücretlilerin aylık kazancına eşdeğer olan, ultra lüks arabalara binen, taktıkları saatlerin değeri, bizlerin araba fiyatlarına denk olan, kale gibi korunan ve genelde şehir dışında inşa edilmiş, içinde her türlü hizmetkarın çalıştığı villa tipi konutlarda yaşayan, çocuklarını mutlaka yurtdışında okutan, dünyaca ünlü markaları yada modacı dediğimiz özel terzilerin tasarımlarını giyen, halktan kopuk cemiyet hayatı yaşayan insanlar olduklarını görüyoruz.. Esasen görüyoruz demek bile hata olabilir, zira pek göremiyoruz. Sadece basından okuyabildiğimiz kadarını biliyoruz.. Dışa kapalı bir hayat sürdükleri için, onların da, mensubu oldukları ülkenin diğer insanlarını, yani bizleri, markette, pazarda, okulda değil, sadece tvlerde izlediklerini tahmin etmek hiç de zor değil! Peki, sosyete, [diğer adıyla, cemiyet=şanslı DNA lar], böyle bir tarzda yaşamaya devam ederken İslâmî sosyete olarak anılan ve Özal dönemiyle birlikte oluşmaya başladığı iddia edilen, sosyetik bir dindar(!) tabakanın varlığı gerçekten söz konusu mu, yada varolduğu iddia edilen bu insanların yaşantısının İslâmî olarak nitelendirilmesi ne derece doğrudur, en önemlisi bu iki kavram gerçekten yanyana gelebilir mi, işte bu sorular henüz tam olarak açıklığa kavuşmuş değil.. Medya tarafından, sosyete olarak nitelenlendirilen müslümanların, kendilerine yakıştırılan bu tanımlamadan hoşnut olup olmadıkları hakkında herhangi bir fikrimiz yok, çünkü bu konudaki rahatsızlıklarını kavlen dile getiren, herhangi birine henüz rastlamadık. Fakat, şu bir gerçek ki, kendilerine atfedilen Sosyete mührünü taşımayı reddetmedikleri müddetçe, bilindik sosyetik hayatın, zihinlerde uyandırdığı negatif çağrışımları da, kendileri adına kabullenmek ve sineye çekmek durumundalar.. Müslümanların sahip oldukları malk mülk, zenginlik elbette kınanacak bir durum olamaz, yani herkes bir lokma bir hırka felsefesi ile yaşamak zorunda değil.. [Hatta keşke dünya üzerindeki tüm müslüman ülkeler, ellerindeki maddi imkanları, doğru kanallara kullansalar da, şu andaki içler acısı haller yaşanmasa] Fakat, insan ister istemez merak ediyor: Komşusu açken, tok yatan bizden değildir diyebilecek kadar duyarlı ve hasırda uyuyacak kadar mütevazi bir peygamberi olan bu insanların, israfın tavan yaptığı şaşaalı iftarlarda, Burj El Arab otelinde tatillerde, Rolex marka saatler kollarında iken ya da bir italyan restaurantına bin ytl hesap öderken, sorumsuzca har vurup harman savururken, Somalide, Irakta, Filistin de, Lübnan da, hatta çok uzağa gitmeye gerek yok, Hakkari de , Şırnakta, aç yatan, acılar çeken, insanların, vebalinin üzerlerinde olduğu hatırlarına geliyor mudur, dünyaca ünlü modacıların tasarım kıyafetleriyle boy gösterisi yaparken, Irak ta tecavüze uğrayıp kendini yakan kefensiz kadınların haberleri vicdanlarına sızı veriyor mudur? Hasılı kelam, medyanın ağzına İSLAMİ SOSYETE diye sakız olan bu insanlar, taşıdıkları Müslüman sıfatına layık olmak adına, hayatlarına çeki düzen vermelidirler.. Çünkü Müslümanlar, sosyal sorumluluk sahibi olmak, yaşadığı topluma ve dünyaya karşı duyarlı olmak, zorundadırlar..Aksini iddia ediyorlarsa da, özde değil, sözde Müslümanlardan olduğunu kabul etmek durumunda kalırlar.. Bu konudaki son cümleyi ise Ali Bulaç söylesin: Bir müslüman büyük servete sahip olsa dahi servetini dilediği gibi harcama hakkına sahip değildir. Çünkü Kuran açısından baktığınız zaman ferdin veya bir kurumun elinde olsa da zenginlik, aslında topluma aittir
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|