11-08-2008, 11:48 | #1 |
Sükunet ve mutluluk...
Hasretle özlediğimiz sükunet ve mutluluk...
Bütün “yurtdışı” seyahatlarda, hangi mevsimde olursa olsun, hangi ülke, hangi şehir veya kasabaya gidersek gidelim, havada mevcut olan oksijen gibi, görünmeyen fakat tazelik ve ferahlık bahşeden bir “içtimâi sükunet” (toplumsal ağırbaşlılık) beni hayran bırakıyor. Beynim ve ruhum çok mu yorgun ki, bu dış ülkelerdeki sessizlik, sükûnet, teenni, ağırbaşlılık ve istikrarlı hayat içinde dinlendiğimi hissediyorum?... Kesinlikle şuursuz bir batı hayranlığı içinde değilim. Ama hiç yabancılık çekmediğim bu “sükûnet nizamı”nın “kaybettiğim, aradığım, maddi planda bulduğum” ve bir zamanlar benim ülkemde Osmanlı medeniyeti diye bilinen bir “mutluluk çağı”nı bana hatırlatan, benim olan bir nizam olduğunu seviyorum. Vatanımı… Türkiye’mi çok… Çok seviyorum. Ama ülkem, benim beynimi, ruhumu, sinirlerimi sadist bir sevgili gibi işkenceye tabi tutuyor… Beni yoruyor. Niçin? “Yabancı” denilen bu insanlar, zahirîde olsa bu kadar mutlu… Niçin bu kadar sakinler? Cumhurbaşkanları, Başbakanları, Bakanları, milletvekilleri yahut senatörleri, bürokrasileri, polis teşkilatları, sendikaları, medyaları… Herkes, herkes kendi işine bir ibadet vecdi ile ciddiyeti ile sarılmış, insanlara hizmeti “kutsallaştırmış”, yaşayıp gidiyorlar. Eminim ki uykuları düzenli, rüyaları güzeldir. Bu ülkelerin bizden daha çok paraları var. Ama “devlet-millet-vatan” malına domuzlar gibi saldıran, vuran, çalan, çırpan, kaçıran, yağmalayan ahlaksız kişi ve kadrolara buralarda kapılar kapalı olduğu için herkes “dürüst” olmaya ve “dürüst iş yapanlara” saygı duymaya mecburlar. Yüce Allah, Kur’an’ında “mümin-kafir” sıfatını kullanmadan “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?” diye “bilen İNSAN”lara muhteşem bir ayrıcalık lütfediyor. Türkiye’dekiler gibi kendini bilmez, haddini bilmez, hudut tanımaz, genel ve özel kültürü sıfır, çok konuşan az üreten, geveze, kapasitesiz, fırsatçı, ukalâ, fırıldakçı ve dolayısıyla “partici ve politikacı” tiplerin cirit atıp, at oynattığı, yolsuzluk dosyalarının zaman zaman ifşa edildiği, televizyon kanallarında her gece kan, barut, yangın, trafik, hastane skandalları, çığlıklar, tabutlar, gözyaşları ile “felaket tellallığı” yapılan ülkelerle, devlet ve millet ciddiyeti olan ülkeler hiçbir olabilir mi? Benim içimi yakan, temel duygu ve düşümce şu olmuştur: Zaman şeridinde biz, yeryüzünde, medeniyeti, adaleti, çevre düzeni, inancı, davranışları fevkalade mükemmel bir devletin, “Osmanlı”nın mensubu olduğumuz halde, kendi vatandaşımız tarihi mefahirimizi bilmiyor, yeterince ve bilinçli bir şekilde takdir edemiyor. Bugün, iktidarda, ülkeyi ve milleti yöneten aziz kardeşlerimizin, ciddi boyutta bir “mutlu Türkiye” kurmak yolundaki gayretlerini takdir, tebrik ve teşekkürle yâd etmemiz gerekirken, her iyi, güzel ve doğru olan icraata bir karalama muhalefeti sergilenmesini anlayamıyorum. Genç Başbakanımız, Recep Tayip Erdoğan Bey’in halka kollarını açtığı mitin meydanlarında, devamlı marazi bir negatifin temsilcilerine “Bir projeniz varsa, getirin… Beraberce uygulayıp, milletimizle birlikte, mutlu olalım!” çağrısını son derece olumlu buluyorum. Gerçekten sükûnet ve mutluluğa hasretiz. Gerilim ve kavgadan medet uman, müsbet bir teklif getiremeyen muhalifler, adım adım sandıkta boğulmaya doğru gidiyorlar. Haberiniz var mı?
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-16-2008, 18:08 | #2 |
Güzel bir yazı olmuş Ümit kardeş teşekkürler.
|
|
11-16-2008, 22:36 | #3 |
Yorumun için ben teşekkür ederim
|
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|