04-19-2009, 10:40 | #1 |
Suyu getiren de bir, testiyi kıran da... | ÇETİN ALTAN
Sakallı Celal’e sorsalardı: - Üstad, nedir bu karşılıklı kutuplaşmalar, suçlamalar, çatışmalar? Dikkat edersen birbirine yumruk sallayanların hepsinin de geçim standardı aynı düzeyde; yoksa bir kayıkçı kavgası mı bu, diye. * * * Sakallı Celal’in yanıtı belki de şöyle olurdu: - Kayıkçı kavgası değil, börekçi kavgası... - Nasıl yani? - Say bakalım bildiğin börek çeşitlerini. * * * Sakallı Celal’e, fokurdayan siyasal kazanlar hakkında fikrini soranlar da, sayarlardı: - Tepsi böreği, kol böreği, çiğ börek, su böreği, puf böreği. Sakallı Celal de: - Şimdi, derdi; sadece böreklerin adlarını sıralayalım. * * * Böreklerin adları da sıralanırdı: Tepsi... Kol... Çiğ... Su... Puf... * * * Ve sakallı Celal gülerek: - Kutuplaşmalardan her birine bunlardan birini yakıştırın, derdi; hangisi “tepsi”, hangisi “kol”, hangisi “çiğ”, hangisi “su”... Sonra kendisi de, hepsine birden neyi yakıştırdığını söylerdi: - Puf... * * * Evde telefon çalmıştı. Telefonu 6 yaşındaki Özgün açtı. Telefondaki ses: - Sayın Zencefiloğlu siz misiniz, diyordu. Özgün: - Hayır, dedi; babam yok evde. - O zaman anneni ver. - Annem de yok, birlikte sinemaya gittiler. Ben yalnızım evde kız kardeşimle. - Telefonu verir misin kız kardeşine? Özgün: - Bir dakika, dedi; gidip bakayım. * * * Telefon bir süre açık kaldı. Sonra yine Özgün aldı telefonu: - Çok uğraştım ama, dedi; getiremedim kız kardeşimi, bir türlü kaldıramadım kendisini beşiğinden. * * * 59 siyasal partiden her birinin; hatta militerlerin bile iddiası, demokrasiyi getirmek... Ama galiba hiç biri, kaldıramıyor beşiğinden. * * * Dünyadaki en kısa hortlak hikâyesi de şuymuş: - Dün bizim Keltoş’a rastladım, dul kalmış karısıyla birlikteydi. * * * Şöyle de siyasallaştırılabilir, o en kısa hortlak hikâyesi: - Dün bizim Anayasa’ya rastladım; dul kalmış iktidarı ile birlikteydi. * * * 2 akıl hastası, duvarlarla çevrilmiş bir çıplaklar kampının yanından geçiyorlardı. Bir tanesi, ötekine: - Merak ettim bu duvarın arkasında ne olduğunu, dedi; biraz eğil, sırtına çıkayım da bir bakayım ne olduğuna. * * * Ve eğilen arkadaşının sırtına çıkarak baktı içeriye. Arkadaşı soruyordu: - Ne görüyorsun? - Çırılçıplak insanlar var burada... - Kadın mı, erkek mi? - Bilemiyorum, giyinik değil hiç biri. * * * Bizdeki nutukçularla demeççilerin ise durumu tam tersine; hangisi çağdaş, hangisi faşo, hangisi gizli darbeci hiç belli değil. Hiç biri soyunuk değil çünkü. * * * Kadınlar üstüne değişik toplumlardaki atasözleri: Kadın öylesine bir kaptır ki, içinde her türlü bitki pişebilir. “Rus atasözü” * * * Kadın sırt üstü uzanmadan önce, nabzını yoklamaya kalkmaz hiç. “Arnavut atasözü” * * * Genç bir kadın, sıcak bir fırındır; sürekli altını üstüne getirmek gerekir. “Fransız atasözü” * * * Teke ne kadar çok kokarsa, dişi keçi o kadar gönülden görür onu. “Belçika atasözü” * * * Kadın, üstü mermerden bir sobadır “Rus atasözü” * * * 1 âşık aşktır; 2 âşık, cilve gösterisi; 3 âşık ise ticaret. “Fransız atasözü” * * * Av. Taner Aktop’dan da, bir fıkra. Temel ölüm döşeğinde karısı Fadime’ye: - Karıcığım ben öleyrum, der; seni çok seveyrum ama, bir o kadar da seni başka karılarla aldattum, affet beni nolur. Fadime: - Bileyrum hayvan, der; seni boşuna mı zehirledim sanıysun! * * * Şükran Kurdakul’dan bir şiirle bitirelim yazıyı: Yorgun Yürek Bir solukta yaşadım ve tükettim tümünü, Bir solukta gördüm elli üç yılda gördüğümü. Sonunda yorgun yürek “duy..” dedi işte, Sessiz sedasız gidilecek günü. MİLLİYET 19.04.2009
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
çetin altan |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|