![]() |
#1 |
![]() Tarihteki olayları bilmek ve tarihi şahsiyetleri tanımak için ulaşılan ilk kaynaklar bilmek istediğimiz zaman ve mekanda mevcut bulunan kişilerin tuttukları hatıra defterleridir.
Bir kişi kendi siyasi çizgisine göre ya da işine geldiği gibi şahit olduğu olayları ve şahsiyetleri yorumlayabilir. Bizim yapmamız gereken tek bir kaynağı mutlak gerçek olarak ele almamaktır. Farklı kaynakları yan yana koyarak tarihin en saf haline mantık yoluyla ulaşmaktır. Bugün 1927'de CHP kongresinde M.Kemal tarafından okunmuş olan Nutuk metninin objektif bir tarihi kaynak olmadığını sadece o devirde yazılmış tamamen taraflı ve siyasi bir metin olduğunu algılayabilecek duruma geldik çok şükür. Milli Mücadele günlerinde hükumet olan şahısların hatıra defterleri var, Anadolu'da M.Kemal dışında savaşan komutanların hatıra defterleri var. Savaş sonrası kurulan cumhuriyet rejiminde M.Kemal'den farklı görüşlere sahip olanların hatıra defterleri var. Fakat hiçbirisi o devirde yayınlanmadığı gibi Kazım Karabekir Paşa'nın İstiklal Harbimiz kitabı gibi yakıldı da. Ve sonuç itibariyle tek tarihi gerçek olarak Nutuk ele alındı. M.Kemal Milli Mücadele'de birlikte yola çıktığı isimlerin hepsini tasfiye edip yanına yeni isimleri almıştı. İstanbul'u zaten iftiraları ile vatan haini ilan etmişti. Yanındakileri ise "uygulamak istediğim modernizasyon projesine karşı oldukları için" bahanesi ile tasfiye etmişti. Halbuki bu isimlerin hepsi tam tersini söyler, modernizasyonda hem fikir olduklarını, sadece uygulama yöntemlerinde farklı düşündüklerini fakat M.Kemal'in tek adam olmak istediğini, kendilerinin ise otoriter modernizasyondan değil demokratik modernizasyondan yana olduklarını ifade ederler. Nitekim Birinci Meclis cumhuriyet tarihinin en demokrat, renkli, çeşitli meclisidir. O meclisi herkes över. Fakat meclis kapatılır ve diktatörlüğe gidilir. Halide Edip bile iki oğlunu Amerika'ya yollayıp içini rahatlattıktan sonra Anadolu'ya mücadeleye geldiği vakit M.Kemal'in herkese emir veren tek adam olma istediğini görür ve "biz millete hizmet etmeye geldik, bir kişiye hizmet etmeye gelmedik" der. Halide Edip bu anlamda hayal kırıklığına uğramıştır. Nitekim daha sonra dikta rejimi sağlamlaştırıldıktan sonra yabancı düşmanlığının başlamasıyla popüler olan onu bunu mandacı ilan etme hedeflerine Halide Edip de maruz kalmıştır. Halbuki bu akımdan evvel mandacılık ayıplanan bir şey olmadığı gibi sanıldığı gibi vatanı satmak anlamına da gelmiyordu. Tam tersine mandacılık ülkenin bağımsızlığını savunan fakat bir büyük devlet tarafından da gelişme sürecinde destek görme ülküsünü savunuyordu. Hatta Anadolu'daki kongrelerde mandacılık tartışılırken M.Kemal sert bir itirazda bulunmadığı gibi, Samsun'a çıkmadan evvel Pera Palas'ta M.Kemal "eğer İngilizler Anadolu'da sorumluluk sahibi olursa Türk valileriyle anlaşmaları gerekir. Ben de hizmet etmek isterim." diyerek direk kendisi bile İngilizlerden görev istemiştir. Aksi halde Kemalistlerin iddia ettiği gibi İngilizler onu yakalamak istese İstanbul'dan bile çıkamazdı ve Anadolu'ya bile gidemezdi çünkü çıktığı Samsun İngilizlerin kontrol ettiği tek liman olduğu gibi, Samsun'a gitmek için bile İngilizlerin kendilerinden vize almıştı. Yıl 1927'ye geldiği vakit artık M.Kemal'in tek adam olduğu, en güçlerini geçirdiği vakittir. Ve Nutuk'ta da M.Kemal önceki birkaç senenin hesabını verir ve kendisini korur. Kendisine çok geniş yetkiler verip Milli Mücadele için görevlendiren devlete karşı çıkarak Ankara'da Paralel Devlet kurar yani kısaca savaş sonrasında darbesini gerçekleştirir ve gerek mevcut devletin başkanını ve hükumetini iftiralarla vatan haini ilan eder ve gerekse de Milli Mücadele'de kendisiyle savaşmış olan tüm komutanların tasfiyesini yine çirkin iftira ve hakaretlerle meşrulaştırmaya çalışır. Anadolu kongrelerindeki manda tartışmalarını gölgeler ve Nutuk metninden bu belgeyi çıkarır. Herkes vatan haini iken bir tek kendisini vatanı kurtarmak için bir Mesih gibi gösterir ve Anadolu'ya en son çıkan komutan olmasına rağmen bunu gölgeleyerek mücadeleyi başlatan kişi olduğunu iddia eder. Ve bu iftiralar ve yalanlar ortaya çıkmasın diye de tüm muhalefeti ve medyayı susturur. Sayısız insan öldürülür. Yaşayanlardan Kazım Karabekir Paşa bile evinden sokağa çıkamaz, sürekli polis gözetiminde yaşar. Hatıraları yakılır. Çünkü farklı sesler hep farklı şeyleri söyler. 5 sene boyunca İngiliz işgali altında olan İstanbul hükumeti İngiliz süngüsü altında bazı fetvalar ve idam kararları çıkarmıştır. Fakat buna rağmen direk devlet başkanı Milli Mücadeleyi başlatıp komutanları Anadolu'ya gönderdiği gibi, el altından da hükumeti silah yardımında bulunmuştur. Demokratik Birinci Meclis üyelerinin ve komutanların gerici, mandacı, vesaire gibi olduğu iftiralar ise külliyen yalandır. Onlar da modernizasyonu desteklemiştir, onlar reform yanlısıdır çünkü neredeyse hepsi Abdülhamid devrine karşı idi ve M.Kemal'den en büyük farkları bu reformları diktatör sistemi ile değil demokratik sistem ile yapmak. M.Kemal bu seslere rağmen Birinci Meclis'de kamplaşmaya, bölücülüğe gitmiş ve kendisinden yana olanları belirtmek için Birinci Grubu kurmuştur. Kendisinden yana olmayanlar ise kendiliklerinden İkinci Grubu kurmuş değillerdir. Kendileri dışlandıkları için "bize İkinci Grup dediler biz de öyle olduk" demişlerdir. Nitekim meclis kapatılınca bu İkinci'lerin hepsi tasfiye edilir. İkinci Meclis'e ise M.Kemal söz verdiği gibi seçimle milletvekili seçtirmez, tam tersine kendi eliyle bu isimleri seçer. Fakat kendisinin seçmesine rağmen yine muhalif sesler duyunca bu meclisi de kapatır ve yeni meclis kurar. M.Kemal'i desteklemeyen Birinci Meclis üyeleri Milli Mücadele'yi, reformları ve demokrasiyi destekliyorlardı. Fakat M.Kemal tarafından kötü görülmeleri iki sebepledir: 1. Tek adam diktatörlüğü istememek, 2. Lozan Antlaşması'nın imzalanmasına karşı çıkmak. Bazıları diyecek ki onlar meşrutiyet yanlısı idi. İyi güzel de cumhuriyet ile demokrasiye geçemedik ki tam aksine monarşiden daha katı bir diktatörlüğe geçtik. Ama mesela bugün 'demokrasinin beşiği' olan İngiltere'de meşrutiyet vardır. O yüzden bu bir bahane olamaz. Birinci sebep olan diktatörlüğü geçelim ve ikinci sebebe gelelim. Lozan Antlaşması. M.Kemal'e mecliste muhalif olanların hemen hemen hepsi Lozan'a karşıydılar. Savaş ile kazanılan vatanın masa başında haince düşmanlara satılması olarak görüyorlardı çünkü. Hakikaten M.Kemal'in bu antlaşma için Türkiye'yi temsilen gönderdiği heyetin bu görüşmelerde diğer devlet liderlerince nasıl aşağılandıkları ortadadır. Bir tek İ.İnönü'nün ensesine tokat atmadıkları kalmıştır bu görüşmelerde. İ.İnönü de "ne istedilerse verdik" diyerek ülkeye geri dönmüştür. Burada bir gariplik yok mudur? Bir savaş yaşanıyor ve bitiyor. Bunun sonucunda antlaşma imzalanırken toplantıda zafer kazanan tarafın üstün, söz sahibi ve saygı gören taraf olması gerekmez mi? Ama tam tersi oluyor ve biz bugün T.C. devletinin sınıflarının çevresinin çok daha geniş olması gerekirken (çünkü savaşı kazandığımızda vatan sınırları bellidir, savaşın galibiyeti sonrasında kazandığımız toprakların tamamı bugünkü T.C. sınırları değildir, çok daha geniştir) biz o toprakların hepsini masa başında veriyoruz. Toprak dışında hilafet de İngilizlerin isteği üzerine veriliyor. M.Kemal'in başta hilafeti kaldırmak gibi bir derdi yoktu oysa ki. Toparlarsak M.Kemal diktatörlüğe ve Lozan'a karşı çıkan meclisin kendisine engel olacağını düşünerek bu meclisi kapatıyor ve diktatörlüğe de gidiyor, Lozan'ı da imzalıyor. Lozan'ın imzası karşılığında da Kemalist rejim kurulmuş oluyor. Zaten dert vatanı kurtarmak değil, rejim büyük devletlerce tanınsın, diktatörlük kurulsun da ötesi kolay. Zaten ondan sonra güç tek elde toplanınca tüm olaylar çarpıtılıyor, herkes hain ilan ediliyor, mandacı ilan ediliyor ve kendisinin görev istemesi örtülüyor, başından sonuna kadar M.Kemal'in tek başına mücadele edip, Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı ve vatanı kurtardığı yalanı yaratılıyor. Muhalif sesler susturulup diktatörlük sağlamlaşınca yalan tarih algısı da güçlü bir propaganda ile zihinlere nakşediliyor. Aksi ses çıkaranın kellesi gidiyor. Bunu nitekim en başında dillendirdiğini ifade ediyor M.Kemal Nutuk'ta: "...fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir!"
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|