AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



 
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 09-24-2018, 16:35   #1
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart Tarihi Köşe yazıları ve makaleler
Kaynak türkiye gazetesi.com

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
ORTA ÇAĞ MEKKE’SİNDE BİR CENTİLMENLER KULÜBÜ: HILFÜ’L-FUDÛL

590 senelerinde Mekke’de birkaç mert erkek, haksızlığa uğrayanları koruyup mazlumları himaye etmeye ant içmişlerdi. O zaman 20 yaşındaki Resûlullah aleyhisselâm da bu ahidleşmede hazır bulunmuştu. Muhammed aleyhisselâma 40 yaşında peygamberlik inmiştir Peygamberler günah ve hatadan*münezzehtir,. Resullullah, mertlik ve insanlığıyla kavminin en üstünü, ahlakça en güzeli, en şereflisi, komşuluk ve akrabalığı en iyi gözeteni, akıl ve zekâda en yükseği, doğruluk ve adalette bir tanesidir Mürüvvete aykırı hiçbir şey yapmamış hep doğruyu söylediği için*Muhammed el-Emin*denmiştir Mekke’de adaleti ve tarihi etkileyen hâdiseler cereyan etmiştir.

Arabların en faziletli kabilesi*Kureyştir Mekke, ticaretçe Arabistana yön vermiş ,*Kâbe-i Muazzama’ya ev sahipliği yapmış şerefli bir beldedir Her yıl her taraftan ticaret, ve*Kâbe’yi ziyaret*için pek çok insanı ağırlar; buda Mekke’nin gücüne güç katar Harbedilmesi yasak olan 4*haram aydan Zilkade’de, Yemenli Zübeyd kabilesi Mekke’ye mal getirmişti. Kureyş eşrafından*Âs bin Vâilsat aldığı bu malın parasını ödemedi ve ; malı geri vermedi mal sahibi Mekke ileri gelenlerine müracaat*etti. Bunlar, adama yardımcı olmayıp kovdular. Çaresiz adam,*Ebu Kubeys*dağına çıkıp, "Ey Fihr oğulları!.." diyerek haksızlığı dile getirdi. Kâbe dekiler ayağa kalkarak mazluma*yardımcı*olmaya davrandılar ayağa kalkanların ilki Resulullah’ın amcası Zübeyr idi.

Kureyş’ten Hâşim, Muttalib, Zühre, Teym ve Fihr oğulları, Mekke Dârü’n-Nedve’de toplandılar. Teym oğulları Abdullah bin Cüd’an’ın evinde toplantıya karar verdiler. Yemenliye yardım etmeyenleri aralarına almadılar. 20 yaşlarındaki Muhammed aleyhisselâm*da bu toplantıdaydı zulme uğrayanlara yardım ve, mazlumun hakkını zâlimden almaya sözleştiler.“Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak kadar suyu bulundukça, Hira ve Sebîr Dağı yerlerinde durduğu ve üzerlerinde dağ keçileri yayıldığı müddetçe”ahidlerine bağlı kalacaklarına yemin ettiler. Hacerü’l-Esved’i yıkadıkları*Zemzem*suyundan içtiler. Cürhüm kabilesinden Fadl bin Fadâle, Vedâa ve Haris üç kişi*bir araya gelip, zâlime karşı mazluma yardım güçsüzün hakkını güçlüden almak, yerliye karşı yabancıyı himaye etmek,*adaleti hâkim kılmak*üzere anlaşdı.onların*hatırasını yâd etmek*üzere Abdullah bin Cüd’an’ın evindeki ahidleşmeye*Hılfü’l-Fudûl*(Fadlların Antlaşması) denildi. Fadl,*üstünlük demek olduğu gibi;*fazlalık*mazlumun zâlimdeki hakkı manasına da gelir.

Bu antlaşması, Mekke’de çok tutudu. Ebu Süfyan’ın kayınpederi Utbe bin Rebia’nın, buna katılamadığı için çok üzüldü “Bu topluluğa katılmak için aileni terk et, soyundan ayrıl deselerdi, yapardım”demiştir
Hılfü’l-Fudûl’ün ilk işi, Zübeydînin malını Âs bin Vâil’den alıp sahibine teslim etmek oldu. O esnada Has’am kabilesi hac*maksadıyla, alarak Mekke’ye gelmişti. kızları emsalsiz güzellikte*idi. Mekkeli Nübeyh bin Haccac kızı kaçırdı.kızın babasına
derdini Hılfü’l-Fudûl’a anlat!”*dediler. Adamcağız Kâbede,*“Ey Hılfü’l-Fudûl, imdada yetiş!”*diyince kılıçlar sıyırıldı. Nübeyh’in kapısına dayanıldı Nübeyh“kız bu gece kalsaydı?”*desede“Süt sağacak kadar zaman bile yanında kalamaz”*diyerek kızı babasına teslim ettiler.

Sümâle kabilesinden biri, Mekke’de malının parasını alamayınca, Hılfü’l-Fudûl’e müracaat etti.
Muhammed aleyhisselâm, Hılfü’l-Fudûl için O ahidleşmeyi, kızıl tüylü deve sürüsüne değişmem. Şimdi davet edilsem, icabet ederim”buyurmuştur.
İslâmiyetten Hılfül-Fudûl sürdü Ebu Cehil, mal satın alıp parasını ödemedi. Ebu Cehil’in Resulullah’a düşmanlığını*bilen müşrikler, alay olsun diye, bir adamcağızı Resulullah’a gönderdiler Resulullah, adamcağızın parasını Ebu Cehilden istedi Ebu Cehil*vermedi. Ebu Cehil*düşük fiyat biçtiği mala karşılık Resulullah aynı malı,*tam karşılığıyla satın aldı Ebu Cehil’i de Hılfü’l-Fudûl’ü hatırlatarak ikaz etti.

Emevî hilâfetinde Medine vâlisi* Utbe*ile*hz Hüseyin arasında ihtilaf zuhur etmişti Hazret-i Hüseyin, Hılfü’l-Fudûl’e gideceğini söyleyince, urbe*özür dilemişti. Hılfü’l-Fudûle*yeni âzâ*kabul edilmezdi. Dört Halife den sonra, bu topluluğun mensupları vefat*ettiler. Medine’de İslâm devleti kurulunca adalet ve emniyet yerleşmişti. Hılfü’l-Fudûl,*vazifesini*tamamlamıştı. Ve Orta Çağ Mekke’sindeki bu kurum tarih oldu...

*
Kaynak sabah.com.tr

ERHAN AFYONCU

Pahalı mal satana falaka cezası verilirdi

Osmanlıda satılacak malın fiyatını devlet belirlerdi. Malını devletin belirlediği fiyattan pahalı satan esnaf herkese ibret için falakaya yatırılırdı
Osmanlıda esnaf, devlet hizmetindekiler ve serbest çalışanlar diye ikiye ayrılırdı.
Devletin ihtiyacını karşılayan esnafa hassa" denirdi. Sayıları 2 bini bulan bu grub içinde ekmekçi, helvacı, kazancı, kürkçü, kâğıtçı, kuyumcu, çilingir, terzi, aşçı gibi birçok meslek bulunurdu.Serbest esnaf ise loncalara bağlıydı
Osmanlı halkın mağdur olmaması için esnafı denetim altında tutardı. Hiçbir esnaf malını devletin belirlediği fiyatın üzerinde satamazdı. Devletin belirlediği fiyattan pahalı satan esnaf herkese ibret için çarşı ortasında falakaya yatırılırdı.

Piyasada satılan malların belirlenen fiyattan satılıp denetlenmesi padişah vekili veziriazamların en önemli göreviydi. Veziriazamın görevi aksatması fiyat denetimini ihmal etmesi azline sebepti veziriazamlar, yanlarına İstanbul kadısı ile zabıta müdürünü alarak esnafı denetler, karaborsacılık yapan, pahalı mal satan ve kalitesiz mal üreten esnafı falakaya yatırtırdı esnaf aldığı mala en fazla yüzde on kâr koyabilirdi. fazla kârla satan esnaf tespit edilirse, kadıya götürülür, sopa çekilirdi. Karpuz, kavun, elma, armut, kiraz gibi meyveler mercimek, nohut, pirinç gibi bakliyat türleri mevsime göre satılırdı. Terzi elbiselerinin fiyatını devlet kumaşın cinsine ve üzerindeki aksesuara göre belirlerdi. Devletin belirlediği fiyatın üzerinde elbise diken terziler, hâkime çıkarılır, suçu sabitse kafasına tahta külah geçirilerek teşhir edilirdi.

Osmanlıda en fazla kontrolü yapılan iki ürün ekmek ve etdi. mevsim ve ayına göre fiyatlandırılır, kışın pahalı yazın ucuz olurdu. Mayıs-haziran ile eylül-ekim ve kasımda 1 kilosu bir akçe, temmuz-ağustosta 1 kilo 200 gramı 1 akçe, aralıktan mayıs sonuna kadar ise 850 gramı 1 akçeye satılırdı. Keçi eti, koyun etinden ucuzdu , en pahalısı kuzu etiydi. Keçi ve koyun etleri ayrı satılır, karıştıran olursa kadı cezalandırırdı. Devletin tayin ettiği fiyattan yüksek satanlar ile eksik tartanlar sattıkları etin her 5 gramına 1 akçe ceza verirdi.
Halkın ucuz ve iyi buğdaydan ekmek yemesi için sıkı bir denetim vardı. Ekmek halkın ana gıdasıydı padişah fırınları denetim altında tutardı. Ekmeğin içinde başka bir madde bulunursa veya çiğ pişmişse fırıncı falakaya yatırılırdı. ekmek kanunnamede belirtilen gramajın altındaysa fırıncının kafasına suçlu olduğunu belirten tahta bir külah geçirilir veya para cezası verilirdi.

Hepimiz okulda bir numara taşıyan sınıfta okuduk. 1A, 5C, 9H gibi. sınıf numaralarını Türk tarihindeki önemli bilim adamlarının ismine çevirip, bunu öğretim vasıtası olarak kullanabiliriz. sınıflara "Farabi,*Birunî, Ali Kuşçu, Gevher*Nesibe" gibi Türk tarihinden önemli isimler verip sınıftaki öğrencilere tarihin ne olduğunu öğretiriz Bunu Türkiye'ye yayarsak tarihimizi yaşatırız. Milli Eğitim bunu yapabilir sınıf isimlerini öğretim aracına dönüştürebilir okullarımızda Kaşgarlı*Mahmud, Farabi,*Biruni, İbn Sina,*Yunus Emre, Mevlana,*Kâtip Çelebi, Gevher Nesibe, İbrahim Müteferrika,* Ali Kuşçu, Dede Korkut,*Pir*Sultan Abdal, Karacaoğlan,*Atatürk Köroğlu, Baki,*Fuzuli, Piri Reis,*Evliya Çelebi, Mimar Sinan" gibi tarihimizdeki önemli bilim adamlarının ve sanatkârların isimlerini kullanalım. çok olumlu neticeleri olacaktır.

Sultan Selim zamanında çıkarılıp, daha sonraki hükümdarların ilaveler yaptığı kanunnamelerde şunlar yazar kadı marifetiyle fiyatları belirleye narh verdiği zaman et ve kemiğe, şehirde kasabada yerli fakir ekmekçi ve kasapların durumlarına vakıf olup, hesaplarını bilen kişileri davet edip, ondan sonra fiyatları belirleye Dört mevsime dikkat ede
Fiyatlar belirlendikten sonra muhalefet edenlerin haklarından gelip, sebze ve ette eksik olursa bir kilosuna bir akçe ve diğer mallardan olursa yarım kilosuna bir akçe ceza alına.Ekmekçi hamuru çiğ, kara ekşi ve nizami ağırlığından eksik olanları hâkim cezalandırır her yarım kiloda bir akçe ceza alır. Kasaplar koyun ve keçi etini ayırt etmeli birbirine karıştırmamalıdır. Narh üzerinden muamele yapmalı ve et fiyatlarını fazla veya eksik göstermemelidirler.

konulan narhtan fazla fiyatla etini satarsa mahkeme cezasından gayri her yarım kilo et karşılığı bir akçe ceza alınır. Bakkallar sattıkları malları devletin belirlediği fiyattan satalar. Müşteri aldığı malın eksik olduğunu iddia eder ve tartıda eksik çıkarsa satan, kadı ve devlet tarafından cezalandırılır. bakkalların terazileri her zaman kontrol edilir ve noksana dikkat edilir. Terazilerin kefeleri nizami olmalı ve ölçüde eksiklik olmamalıdır. Teraziler teftiş edilmelidir."

Kaynak sabah.com.tr

ERHAN AFYONCU

Tarih boyunca İstanbul büyük depremlerle sarsıldı


İstanbul’un tarihi depremler ve tahribatlarla doludur. İstanbul kuruluşundan günümüze kimisi büyük yıkıma yol açan, kimisi hasar yapmayan 550’den fazla depremle sarsıldı. Bu da bize İstanbul’un gelecekte de birçok deprem ile sarsılacağını gösteriyor İstanbul'un kuruluşundan bu yana 550'den fazla deprem çıkmıştır. Bunların bir kısmı faylardan kaynaklanan ve hasara yol açan depremlerken, büyük bir kısmı ise Trakya İzmit-Düzce bölgelerindeki fayların sebep olduğu ve İstanbul'da az tahribat oluşturan depremlerdir.

Roma İmparatoru Konstantin'in İstanbul'u kurmasından 12 yıl sonra, 342'de şehrin doğusunda deprem olmuş fazla hasar olmamıştır 24 Ağustos 358'de İzmit'i yerle bir eden deprem İstanbul'u etkilemiş. 358'deki büyük depremden sonra 402, 412, 417, 423, 437 ve 442 de meydana gelen depremler İstanbul'da önceki deprem kadar olmasa da, hasarlar meydana getirmişdir. 447'deki deprem ise İstanbul'da büyük tahribata sebep oldu. Surları yıkıldı. 450, 477, 487, 525, 533 yıllarında deprem oldu. 16 Ağustos 542'de ki deprem, şiddetliydi. Birçok ev, surlar ve heykeller yerle bir olurken, binlerce insan öldü. 546, 557 depreminden sonraki 7 Mayıs 558 depreminin İstanbul'daki hasarı çok büyüktü. Ayasofya'nın kubbesi çökmüş, yüzlerce ev yıkılmıştı.

583 ve 611 yılı depremlerinde İstanbul uzun süre depremden uzakdı 130 yıl sonra, 26 Ekim 740'da İstanbul büyük bir depremle sarsıldı. 780, 790, 796, 860, 866, 869, 948, 989 ve 1010 depremleri meydana geldi. İstanbul, 13 Ağustos 1032 ve 6 Mart 1033'te iki depremle tahrip oldu. Bunları 1042 ve 1064 depremleri takip etti. 1 Mart 1202'de İstanbul'da çok ilginç bir deprem oldu Depremin şiddetiyle Bizans imparatorunun yatağı yarıldı ve harem ağası oraya düşerek öldü. 11 Mart 1231 depreminde şehir ve surlar zarar gördü. Fazla şiddetli olmayan 1289 depreminden 7 yıl sonra, 1 Haziran 1296 Cuma gecesi İstanbul'da büyük bir deprem oldu. taş üstünde taş kalmadı Evler, saraylar, kiliseler, surlar yıkıldı. Su baskınları meydana geldi. Artçı sarsıntılar iki ay kadar devam etti ve Bizanslılara korkuyu yaşadı

İstanbul, Ocak 1303'te iki deprem yaşadı. Deprem I. Athanasios'un ikinci kez patrikliğe tayininde meydana geldi 1332 de birçok ev ve kilise ile yerle bir oldu 18 Ekim 1343 de Şehir surları ve Ayasofya hasar gördü. Bizanslılar, 1402'de Timur karşısında Osmanlıların mağlup olmasına sevinirken, İstanbul'da ki deprem sevinçlerini kursaklarında bıraktı 1419'da ki depremde tsunami meydana geldi Bizans döneminde İstanbul'daki son deprem 1437'de oldu.vOsmanlı hakimiyetindeki İstanbul'da ilk büyük deprem 18 Aralık 1488'de meydana geldi. Fatih Camii'nin kubbesi yıkılırken, şehirde hasarlar oluştu. 10 Eylül 1509 da, gece saat dörtte İstanbul büyük bir depremle sallandı. İnsanlar ne olduğunu anlayamadı bütün şehir harap olmuştu.

1509 İstanbul depremi, uzmanlara göre 1000 yıldan sonraki dönemde Doğu Akdeniz'deki en büyük depremdi. Bolu'dan Edirne'ye kadar kendini hissettirdibKüçük Kıyamet" olarak adlandırıldı. Bu depremden sonra ki 10 Mayıs 1556'da gece vakti meydana geldi. Fatih Camii Ayasofya Camii ile surlarda hasarlar oldu. 90 yıl kadar İstanbul'da yeni bir deprem olmadı. 28 Haziran 1648 de sabaha yakın bir zamanda İzmit ve İstanbullular depremle uyandı Ancak depremin merkez üssü uzaktaydı İstanbul'da fazla bir hasara yol açmadı. 11 Temmuz 1690'da deprem tekrar İstanbul'u salladı. Ancak çok şiddetli olmadığı için hasar fazla değildi. Fatih Camii ile şehir surları ahşap evler yıkılmıştı. 25 Mayıs 1719'da sabah ezanında meydana gelen deprem şiddetliydi. Depremin tahribatı Düzce'den. İzmit, Sapanca, Orhangazi, Karamürsel ve Yalovayı etkilemişlerdi. Depremin Yalova'daki tahribatı büyüktü.

25 Mayıs 1719 depremi İstanbul'da İzmit kadar olmasa da hasara yol açmıştı. surlarda hasar çoktu. Camiler ve sarayda yıkıntılar meydana gelmişti. 40 cami ile surlardaki 27 burç yıkılmıştı. 30 Temmuz 1752'de kibdeprem ise Bulgaristan'a kadar olan bölgeyi etkilemişti. Edirne'de de zarar çokken, İstanbul hasar görmemişti. 2 Eylül 1754 gecesi depremide şehirde fazla tahribat yapmadı. Fatih ve Bayezid camilerinin kubbeleri ile Yedikule'nin burçlarından biri yıkılmıştı. Depremin etkilediği yer İzmit ve civarı idi. Osmanlı İstanbulunda ikinci büyük deprem 22 Mayıs 1766'da oldu. 22 Mayıs Perşembe günü, güneş doğduktan yarım saat sonraki deprem Kurban Bayramı'nın üçüncü günüydü. korkunç gürültüler işitilmiş ve gürültüyü iki dakika süren bir sarsıntı takip etmişti. Bundan sonra dört dakika süren düşük şiddette bir deprem daha olmuştu. depremin artçısı sarsıntılar sekiz ay devam etmiş, 5 Ağustos'ta ikinci bir deprem meydana gelmişti.

1766 dan sonra 1855'de Bursa'yı yıkan deprem İstanbul'u etkilediyse de fazla tahribat olmadı. İstanbul 10 Temmuz 1894'te şiddetli bir depremle sarsıldı. 18 saniye süren ve birbirini takip eden üç dalga halindeki deprem, Adapazarı, İzmit, Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, İstanbul, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Çatalca, Marmara Denizi'ni Bozburun, Yalova, Karamürsel, Sapanca'yı etkiledi. Osmanlıda İstanbul'u etkileyen son deprem, 9 Ağustos 1912'de Şarköy-Mürefte'de meydana gelen 7.3 büyüklüğündeki depremdi. Edirnede hasara yol açan deprem, İstanbul'da bir çok evin bacasının yıkılmasına, duvarların çatlamasına, telgraf direklerinin yıkılmasına sebep oldu.


*
Kaynak hürriyet.com.tr

İLBER ORTAYLI

Hanım eli değmiş

Bakü hanım eli değmiş gibi derli toplu bir yer olmuş. Gence şeki gibi şehirler yol katetmiş bölge turizm merkezi haline. Gelmiş ve Yılda 4 milyon gibi küçümsenemeyecek bir turist kapasitesi var. kitaplar ve yazılıyor. Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’ye girişinin 100. yılı kutlanıyor Nuri Paşanın kuvvetleri Bakü’ye girdikten sonra Gence’deki Azerbaycan kuvvetleri bu şehre intikal etmiştir
Azerbaycan Edebiyatı Müzesi Azerbaycan hükümeti tarafından kurulmuş kütüphanesi ve mimarisiyle ünlüdür. Bakü öteden beri Kafkasya’da zenginliğin simgesi Petrol zenginliğin merkezi yerli müteşebbisler tarafından geliştiriliyor Zeynel abidin Tagiyev, ve Nagiyev Aşurbeyli gibi

Birinci Cihan Harbi Rusya için Bolşevik İhtilali, Ekim 1917 ve Rusya’nın harpten çekilmesiyle bitti. Bunu Avusturya-Macaristan imparatoru da istedi Türkiye’de de veliahd-ı saltanat Yusuf İzzeddin Efendide Harpten çekilmek kolay değildi. Ve Rusya’da bu ancak Bolşevik İhtilali’yle gerçekleşti. 1918’deki Brest Litovsk Antlaşması’yla Rusyanın Baltık eyaletleri elden çıktı. Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan bağımsızlıklarını elde ettiler. Çok geçmeden Volga boyları Başkırlar Tatarlar ve Orta Asya Türkistan bu devletleri takip etti. ALMANLARLA SAVAŞ ta Bir anarşi devri başlamıştı. Bolşevik düşmanları Çar taraftarları ve Krenski cumhuriyetçileri Kafkasya’da Almanlara karşı durmak zorundaydı

Ermeni Taşnaklar Almanlarla işbirliği yaptı Pavlo Skoropadskyi Almanlarla işbirliği yaparak 1.5 yıl bağımsız bir Ukrayna yönetti başarısız oldu. Almanlar Gürcistan’a sızarak, Azerbaycan’a . Müttefikleri sadece Taşnak Ermenileriydi. Azerbaycan ve Enver Paşa gönüllü orduyu kurdu. Neferlerini seçdi. Albay Nuri Paşa ordunun başına geçti. ordunun 1.5 kolordudan fazla mevcudu yoktu ancak Almanlara katılan Ermeniler iyi savaşçı değildi, disiplinsizdi talimata dikkat etmiyorlardı. Almanlar donanımlı ve etkili savaşçılardı.dört yıllık müttefikimizle savaşa girdik ve kazandık 20 Haziran’da Gence, ardından Azerbaycan şehirleri ve Bakü 15 Eylül 1918’de Kafkas İslam Ordusu tarafından işgalden kurtarıldı.

Azerbaycan Milli hükümeti Bakü’de teşkilatlandı. 1918 yılında harf inkılabı yaptı, Bakü Devlet Üniversitesi’ni kurdu, kadın haklarını ön plana çıkardı. 30 Ekim 1918’deki Mondros’taki mütareke üzerine Osmanlı Bakü’den çekildi, bu en hazin ayrılıklarımızdan biridir. Kafkas Cephesi tarihini en iyi okuyacağımız eser Şevket Süreyya Aydemir ‘Suyu Arayan Adam’ kitabında kafkas cephesinde yedek subaydı, esir düşmüştü, Nargin Adası’ndan firar etmişti. Türk esirleri kaçırmakta petrol milyarderi Zeynelabidin Tagiyev’in mekanizması etkili olmuştu. 2.5 aylık Bakü hâkimiyetini anlatıyor Azerbaycan’ın cumhuriyet kuruluşu ve iç savaşta kaosun dışında kalması Nuri Paşa sayesindedir. Bu orduda sadece Osmanlı ordusundan değil Azerbaycan gençlerinden önemli sayıda nefer ve subay vardı. Bu tarihin kutlaması çok candan oldu ve anlaşılıyor Kafkaslar’da şoven bir hava değil sadece tarih şuuru var.

Bakü sempatik ve hoş bir şehirdi. zenginleşti. Problemleri var ama memlekette değişiklik çok. Bakü hanım eli değmiş gibi bir derli toplu yer haline dönüşmüş. Şeki, Gence gibi şehirleri ilerlemiş Yılda 4 milyon gibi bir turist kapasitesi var .bu hayatı etkiliyor. kitaplar basılıp yazılıyor.

AYVALIK*ilçe merkezi ve Cunda Adası’nda kullanılmayan dini yapıların restorasyonu başlamış Taksiyarhis Kilisesi, Cunda Adası’ndadır Vakıflar Genel Müdürlüğünce korumaya alındı yıkımı önlendi, Sayın Rahmi Koç tarafından restore edildi. Bugün müze ve konser alanı olarak kullanılıyor.
merhum büyükelçi Necdet Kent’in adını taşıyan kütüphane Küçük Şapelide Sayın Rahmi Koç restore edip kültür hayatına kazandırdı 1850’lerde Rumlar tarafından bulunan ve 1890’da inşa edilen Panayia Faneromani, Meryem Ana’nın adını taşıyan, yeniden doğuşu temsil eden ve şifalı suyuyla Hıristiyan ve Müslümanların ziyaret ettikleri, hastalıklara ve sıkıntılara karşı şifa atfettikleri bir merkezidir. 1850’lerde bir Rus kızının gördüğü rüya üzerine keşfedilip yapılan bu binan 1867’den beri yapılan bir havuzla biriken suyun kullanıldığı biliniyor. bina Muhtar Kent ve Şerif Kaynar girişimi ve belediye başkanı Rahmi Gencer’in desteğiyle bağışçılar tarafından restore edildi.


*Kaynak hürriyet.com.tr

İLBER ORTAYLI Nablus


Samaryalılar, Tevrat’tan sonrasını tanımayan bir mezheptir Nablus’un en yüksek noktasında yaşarlar. 300 kişiler. İktisadları ve zevkleri iyi, güzel bir hayat yaşıyorlar, oturdukları binalar ve tepe havadar. Etrafta bir cemaat daha var. nüfuslarının 1000 kadar olduğu söyleniyor. Bugünkü Nablusta Siyonistler tepelerin yüksek kısmındadır Nablus eşrafı Anadolu’dan gelme, bir kısmı da Suriye ve Filistin’in önde gelen kabilelerini temsil ediyor. Bugünkü nüfus Tur ve Selimiye, çizgisinde yerleşmişdir. Nablus zeytinyağı ve üzüm bağlarıyla ün yaşamıştır. şehrin merkez ticari kesimi Habele diye adlanmıştır. Bu vadide Nablus’un tarihini; Roma, İslam devrini barındıran Sultan Selahaddin Camii (Cami-i Kebir) gibi eserleri, Osmanlı devri Nimr ve Cevarî gibi konakları, ve iki dağın tepelerine doğru yüksek binaları görebiliyoruz.

binalar Nablus’un 20 sene evvelki sıcak karakterini yavaş yavaş eski havasına döndürmüş. Batı Şeria’ya sığınan Filistinlilik için tek çare: “Göğe doğru yükselmek...” İsrail’in en büyük çekişmesi yerleşmelerden çıkıyor. Filistin sanayileşememiş ama zanaatda fevkalade nitelikleri olan bir toplum. Nablus’un en büyük özelliği şehrin varoşlarından içeri uzanan otomobil tamirhaneleri ve yedek parça imalatını yapan atölyeler.ABD ve Avusturalya ve Kanada’ya kadar uzanan Filistinler orada bu zanaat da zenginleşmiş Dünyada kozmopolit nüfusun ve kültür en çok Nablus gibi şehirlerde görülüyor. İranda İsfahan, Rusyada Novgorod buna örnektir

Filistin’in Nablus’unda Ebu İmad adlı bir ihtiyarla tanıştım. 90 yaşına yakın. Buradaki Eski komünistler ve 1950’lerde Arap dünyasının komünistleri Nasır yandaşıydı. Ürdün, Suriye ve Nasır arasında ilişkiler koptuğu an minareye çıkıp “Nablus Cumhuriyeti’ni kurdum” diye bağırmış ve hapis ve işkence. Görmüş Bağırdığı yer Nablus’un tam ortası, ve Ürdün krallığı. Ortadoğuda Şehirlerin hayatına yaklaşırsanız zenginlik görüyorsunuz. basın buradaki hayatı iki kutuplu ve kaba sunuyor. Ortadoğu’da gezmek kolay değil ama tavsiye edilir.

KENİZE*Murad. Sultan Murad’ın torunu Selma Sultan’ın kızı. Babası Kotwara racası Seyyid Sacid Hüseyin’dir. Kotwara İngilizlere karşı duran küçük bir bölgeydi.Britanya hâkimiyetinde zülüm gördü fakir bir devletçik olarak kaldı ve fakirlik modern Hindistan’da devam etti. Bugün Raca’nın ailesi Pakistan’da yaşıyor. Kenize Muradın anne ve babası erkenden ayrıldi “Saraydan Sürgüne” romanında yazdığı gibi sıkıntılı bir hayat yaşadı; ama iyi eğitimli biri bugün Fransa’nın başarılı bir yazarı Zeki, bilgili bir gazeteci mütevazı Batılı meslektaşlarının aksine, onlarla aynı kültürde yetişip Batı dillerini konuşmasına rağmen Şarkın uğradığı haksızlıkları haykırmaktan çekinmiyor

Dünyanın her yerindeki zenginler gibi Pakistan’da da zenginler var. ülke kuruluşundan beri sanayi bilim ve teknik alanında atılımlar yapan, kalabalık bir Müslüman ülke. Koloni geçmişi var Hindistan’la çatışma içinde. Hindistan Pakistanlıların kendi kültürlerinden gelme Müslüman sapmaları olduğunu düşünüyor. Hint Müslümanlarının durumuna baktığımızda Pakistan’ın niye ayrıldığını anlamak da mümkün. her iki ülkenin zenginleri yaratıcı, eğitimli ve acımasız. Fakirlerin hayatı iç açıcı değil ve milyonlarla ifade ediliyor. Kenize, Pakistan fakirlerini bir selde evsiz kalan milyonlar ve “pak” insanlar olduğunu ifade ediyor İlginç bir aşk hikâyesi ve gelişen bir entrika ile bu ülkeyi tasvir ediyor. çok acı ve iç karartıcı. umutsuzluk doğru değil. Okumak lazım, çok şey öğretiyor ve yaşanıyor.
*

 

murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi