![]() |
#1 | ||||||
![]() Bu günlerde heryerde şu cımbızlı video dolaşıyor
İşin aslı se şu :
Başbakan Erdoğan’ın Adana İl Kongresi konuşmasının tam metni AK PARTi Adana İl Kongremize başarılar diliyor, Kongremizin ülkemize, milletimize, demokrasimize, özellikle de Adana’mıza hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyorum. Adana’ya, Adanalı kardeşlerimize, Adana Teşkilatımıza 12 Haziran seçimlerinde, 3 Kasım ve 22 Temmuz seçimlerinin üzerinde bir oy oranıyla yüzde 37,4’le destek verdikleri, Adana’da AK PARTi’yi bir kez daha birinci parti yaptıkları için şükranlarımı sunuyorum. İl Başkanımıza, İl Yönetimine, ilçe başkanlarımıza ve yöneticilerimize, Kadın Kollarımızın değerli yöneticilerine, Gençlik Kollarımızın değerli yöneticilerine, mahalle, köy temsilcilerimize, sandık müşahitlerimize, hepsine; bütün kalbimle Teşkilatım adına kalbi şükranlarımı sunuyorum. Allah sizden razı olsun. AK PARTi kurulduğu günden beri hizmet siyaseti yapan, iktidara geldiği günden beri hizmet üreten, eser üreten bir partidir. AK PARTi ayrıştırarak değil, bölerek değil, nifak tohumları ekerek değil, birleştirerek, kucaklaştırarak kardeşliği ve kardeşlik hukukunu yücelterek siyaset üreten bir partidir. İşte Adana bunun en güzel örneğidir. Biz Adana’da her zaman hizmetlerimizle konuştuk. Biz Adana’ya her zaman eserlerimizle, yatırımlarımızla geldik. Biz Adana’da laf değil, şiddet değil, tahrik ve nifak tohumları ekerek değil iş üreterek, hizmet üreterek, eser üreterek geldik. Bildiğiniz gibi 12 Haziran seçimleri öncesinde Adana’da seçim bürolarımıza milletvekili adaylarımıza, Parti merkezlerimize pek çok saldırılar yapıldı. Biz, Adana’da seçimi kaybedeceklerini anlayıp silahla, sopayla, taşla, molotofla yapılan çirkefle saldırılara asla prim vermedik. Şunu buradan bir kez daha altını çizerek söylüyorum; AK PARTi, AK PARTi’nin Teşkilatı, AK PARTi’nin gençleri silahla, sopayla, taşla, molotofla değil fikirleriyle, projeleriyle, hedefleriyle, vizyonuyla konuşurlar. Bu anlayışla 80 vilayette kardeşlik ve dayanışma içinde ürettiğimiz eserleri aynı oranda Adana’da da ürettik, Adana’ya da kazandırdık. İşte bugün bu kongremizin ardından Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin önüne gidiyor, orada hem 606 yataklı numune hastanemizi, hem de onunla birlikte 442 milyon lira tutarında, eski rakamla 442 trilyon tutarında 77 kalem kamu ve özel sektör yatırımının açılışını gerçekleştiriyoruz. Dün Kahramanmaraş’ta İl Kongremizi yaptık. Küsuratları söylemiyorum, 1 milyar tutarında, eski rakamla 1 katrilyon 98 kalemde 341 farklı eser ve yatırımı Kahramanmaraş’a kazandırdık. Önceki hafta Bursa’da İl Kongremizi yaptık, orada da 1 milyar 300 milyon tutarında 61 ayrı yatırım ve hizmetin toplu açılışını gerçekleştirdik. Yani, 1 katrilyon 300 trilyon. Ondan önce Tekirdağ’da İl Kongremizi yaptık, orada da toplu açılış gerçekleştirdik. Allah’ın izniyle, milletimizin desteğiyle, milletimizin hayır dualarıyla 9,5 yıldır 81 vilayette toplu açılışlar yapıyor, Cumhuriyet tarihimizin rekor seviyede görülmedik yatırımlarını oralarda gerçekleştiriyoruz. Şimdi bakın ben buradan, Adana’dan diğer partilere, diğer partilerin yönetimlerine soruyorum, siz değerli kardeşlerim de şöyle başlarını iki elinin arasına alsın, hep beraber soralım bu soruyu, gençler hep beraber bu soruyu soralım; ey CHP, ey MHP, ey BDP, ya sizin belediyeleriniz var, sizin büyükşehir belediyeleriniz var, AK PARTili belediyeler devletten ne ödenek alıyorsa aynı oranda o belediyeler de alıyor. Peki, Allah aşkına ne yaptınız, ne ürettiniz? 29 Mart 2009’dan bugüne kadar 3 sene içinde belediyecilik görevini üstlendiğiniz illerde, o illere, o vatandaşlarımıza hangi eseri, hangi hizmeti, hangi büyük yatırımı götürdünüz? Belediyecilik, bir anlamda iktidar provasıdır. Yerel yönetimlerde başarılı olamayanların merkezi yönetimde başarılı olması mümkün değil. Belediyedeki hizmetiniz, hizmet anlayışınız aslında iktidar vizyonunun bir göstergesidir. Peki bunların belediyelerinde ne var? Bunların belediyelerinde işte Antalya’da olduğu gibi, işte Ankara Yenimahalle’de olduğu gibi bizzat kendilerinin itiraf ettiği yolsuzluk var. İşte Diyarbakır’da Belediye Başkan yardımcılıklarını kim yapıyor diye bir sorarsanız size gerçek cevaplar gelir. Bunların belediyelerinde rant kavgası var. Bunların belediyelerinde kendilerinin de yamyamlık diye ifade ettiği kadrolaşma var, onlar söylüyor ben söylemiyorum. Bizzat belediye başkanları söylüyor, ben söylemiyorum. Bunlar belediyeciliği nasıl bir rant aracı olarak görüyorlarsa, işte aynı şekilde Türkiye’yi yönetmeyi de, iktidarı da bir rant aracı olarak görüyorlar. Bakın ben bugün de Adana’da Cumhuriyet Halk Partisi’ne bir şey söylemeyeceğim, ara verelim. Onların derdi, onların kendi içindeki muhalefeti, kavgası, çatışması, tartışması zaten kendilerine fazlasıyla yetiyor. Aynı şekilde MHP’ye de söyleyecek sözüm yok. Zaten Sayın Bahçeli önceki gün arabasıyla poz verirken ne dedi? Araba da eski, biz de eskiyiz dedi. Bu ne demek? Bu, MHP’nin durumunu özetlemektir. Ama buradan BDP’ye, BDP’nin yöneticilerine bir çift çözüm olacak. Doğuda, Güneydoğu’da başta Diyarbakır olmak üzere bazı il ve ilçelerde bunların belediye başkanları görev yapıyorlar. Ben ülkemin 81 vilayetine cesaretle giden bir Başbakanım. Ben sadece illerimize değil fırsat buldukça ilçelerimize kadar giden, oralarda incelemeler yapan-yaptırtan, hizmetleri, eserleri, yatırımları yerinde teftiş eden bir Başbakanım. Hakkari’yi gördüm, Diyarbakır’ı gördüm, Van’ı, Batman’ı, Şırnak’ı, Siirt’i gördüm, Yüksekova’yı gördüm, inanın 3 yıldır taş üstüne taş konmamış. Hakkari’de şehrin ortasından kanalizasyon akıyor. Ya benim Hakkari’de yaşayan kardeşim affedersiniz bu kanalizasyonun aktığı yerlerde o konuyu teneffüs etmeye mahkum mu? O pisliklerin içerisinde gezmeye mahkum mu? Onlar insan değil mi? Çöpler falan toplanmıyor ha, çöpler şehrin ortasında duruyor. Özgürlüklerden bahseden BDP’nin yönetimleri biraz da insana saygıdan bahsetseler çok şey olacak. Ama böyle bir şey ne yazık ki bunların dünyasında yok, insana saygı yok. İnsanca yaşanabilecek bir zemini hazırlamak yok. İşte bunu çözmemiz gerekiyor. Öyleyse ben BDP’ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum; gelen bu süreci iyice bir çek edin. Artık bu yanlışları tekrarlamayalım. Bir belediyenin yapması gereken asgari hizmet bile vatandaşa götürülmüyor. Allah aşkına benim oradaki vatandaşıma, oradaki kardeşime bu reva mıdır soruyorum sizlere. Korkutarak, duygularını istismar ederek, tehdit ederek, kepenklerini kapattırarak ekmekleriyle oynayarak oradaki insanların oyunu alacaksın, göreve geleceksin, ama yapman gerekenin asgarisini bile yapmayacaksın. Sevgili kardeşlerim, bu beyefendilerin, bu hanımefendilerin çok daha önemli işleri var. Bunların millet umurunda değil, bunların vatandaş umurunda değil. Kürtlerin meselesi, Kürtlerin acısı bunların asla ve asla derdi, meselesi, kaygısı değil. Belediye başkanları, milletvekilleri, teşkilatları, hatta bizzat Genel Başkanları sadece ve sadece tahrik siyaseti üretmeyi, sadece ve sadece nifak tohumları ekmeyi biliyor, başka bir şey bilmiyorlar. Amerika’ya gittiler, PKK bir terör örgütü değildir diye açıklama yaptılar. Daha önceki gün BDP’nin Eşbaşkanı bir televizyon kanalına çıkıyor, dağa çıkmış PKK’lı asla teslim olmamalı diyor. Bakın bunlarda en başta vicdan yok, vicdan. Bunların vicdanları kurumuş, iflas etmiş. Bunlar dağdaki teröristin, dağdaki kandırılmış, robota çevrilmiş gençlerin kanından besleniyorlar. Vicdanı olan, yüreğinde zerre kadar merhameti olan, en küçük bir acıma duygusu olan ölmenin ve öldürmenin ne kadar acı olduğunu, yavrusunu yitiren annenin nasıl bir sızı duyduğunu hissedebilen bir insan –bakın altını çiziyorum- bir insan çıkıp da böyle bir açıklama yapmaz. Dünyanın hiçbir yerinde terörü, öldürmeyi yücelten, teşvik eden birine aklı başında denmez ve denemez. Sevgili kardeşlerim, kandırılıp dağa çıkarılan o gençlerin nasıl bir ortamda yaşadıklarını bugün artık büyük ölçüde biliyoruz. Bakınız bu gençler yerin 150 metre derinliğinde yaşama mahkum ediliyorlar ve oradan çıkarıldıkları zaman farklı bir dünyaya farklı bir şekilde çıkartılıp ondan sonra kendilerine hedefler veriliyor; öleceksin, öldüreceksin, yapılan iş bu. Ve oralardan kaçmak isteme fırsatını buldukları zaman da maalesef bunu başaramıyorlar, o zaman da öldürülüyorlar. İşte o bayan teröristlerin öldürüldüğü gibi, diğer genç teröristlerin öldürüldüğü gibi. Maalesef bunu yapıyorlar. Ve insanlık dışı koşullarda yaşadıklarını artık bizler biliyoruz. Bütün görüntüleriyle hepsi elimizde biliyoruz. Kendi içlerinde nasıl infazlar yaptıklarını, kendi yöneticilerini bile nasıl acımasızca kurşuna dizdiklerini artık herkes biliyor. Örgütteki baskıya, tacize, insanlık dışı muameleye isyan edip örgütten kaçan, yakalanıp haftalarca işkence gören, sonra da öldürülüp bilinmeyen yerlere gömülen annelerden, babalardan dahi saklanan cinayetleri artık herkes biliyor ve görüyor. Bizim askerimiz mağaradaki teröristi, “seni annene götüreceğiz” diye ikna ediyor. Çocuk yaştaki terörist 5 yıldır annesini görmediğini söyleyerek ağlamaya başlıyor. Doğuda, Güneydoğu’da yüzlerce anne gözünü dağ yollarına dikmiş sabahtan akşama, akşamdan sabaha çocuğunun yolunu gözlüyor. Ama bu beyefendiler, bu hanımefendiler, bu savaş baronları terör örgütü değil diyerek, asla teslim olmasınlar diyerek bu annelerin acısını, hasretini ayaklar altına alarak Kürtlerin acısıyla adeta dalga geçiyorlar. Kalkıyorlar askerin operasyon yaptığı bölgelerde canlı kalkan olarak askerin önüne, polisin önüne dikiliyorlar. Ya sizin bu kadar cesaretiniz, bu kadar vicdanınız, bu kadar sizin arzunuz var da niçin terörün, teröristin önünde değerli kardeşlerim, bunlar canlı kalkan olmuyorlar? O kalleş intihar bombacılarının önünde neden canlı kalkan olmuyorsunuz? Bak Bingöl’de şehit Hatice Belgin kardeşimiz yanındaki yavruları için, sokaktaki vatandaş için o koskoca yüreğini ortaya koyarak canlı bombanın üzerine kapaklanarak daha büyük bir faciayı önleyebiliyor. Eğer Hatice Belgin’in yüzde 1’i, binde 1’i kadar yüreğiniz, vicdanınız, cesaretiniz, annelik şefkatiniz varsa, güvenlik güçlerinin önünde değil gidin o kanlı terörün, kanlı teröristin, o kalleş intihar bombacılarının önünde canlı kalkan olun. İşte bunu yapamazlar. Bunlar böyle yürekli, böyle vicdanlı eylemleri yapamaz, nifak ve tahrik içermeyen hiçbir söz söyleyemezler. Çünkü bunlar sırtlarını dayadıkları örgütün baskı ve korkusuyla ancak ayakta durabildiklerini kendileri de çok iyi biliyorlar. Arkalarındaki kanlı terör örgütünün tehdidi bittiğinde, Kürt kardeşimin bunlara cesaretle karşı çıkacağını bunlar çok iyi biliyor. Gençler ölmezse, öldürmezse, kan akmazsa, gözyaşı sel olup bu ülkede akmazsa bunlar bu ülkede siyaset yapamazlar, istismar siyasetini sürdüremezler. İşte bunların belediyelerde de yaptıkları bu. Benim Hakkarili kardeşimi çamura, toza, kanalizasyona, çukura, pisliğe mahkum ediyor, ondan sonra arkalarına terör örgütünü, terörü almak suretiyle adeta cambaza bak diyorlar. Şimdi bakın sevgili kardeşlerim; birileri çıkmış Hükümet güvenlik politikalarına yeniden döndü diyerek hem bizim, hem güvenlik güçlerimizin terörle mücadele azmini kırmaya çalışıyorlar. Biz Hükümet olarak hiçbir zaman güvenlik politikalarını tek çare görmedik. Güvenlikte hiçbir zaman tek çare askerdir, tek çare polistir demedik biz, asla. Ne dedik? Bu işin psikolojik boyutu var dedik, bu işin sosyolojik boyutu var dedik, bu işin sosyo ekonomik boyutu var dedik. Bu işin diplomasi, diplomatik boyutu var dedik. Uluslararası camiada da bununla mücadele şart dedik. Bunlar hep bizim dönemimizin ortaya getirmiş olduğu uygulamalardır ve bunların hepsini yaptık, yapıyoruz. Bir kere şunu herkes iyi bilsin. Topraklarımıza yönelik her türlü saldırıya, vatan toprakları içinde silahıyla illegal şekilde dolaşan her teröriste, her eşkıya karşı biz yılmadan, yıkılmadan, taviz vermeden geri atmadan mücadele edeceğiz. Fakat siyasette samimi iseler, siyasette samimi olanlarıyla da müzakere ettik ve yine ederiz. Mücadele başka, müzakere başka. AK PARTi, bu işin siyasetini gayet iyi bileceği gibi, devlet yönetiminin ne olduğunu da zaten şu son 9,5 yılda ortaya koymuştur. Her imkanı seferber ederek, askerimizi, polisimizi mücadelesinde her adımda destekleyerek vatanımıza, bayrağımıza yönelik her saldırıya misliyle cevap vereceğiz. Değerli kardeşlerim, bütün biz bunları yaparken demokrasiden, insan haklarından, hukuktan asla ve asla taviz vermeyeceğiz. Gençler, bu terör örgütü ve uzantıları, bizim ikide bir tek dil dediğimizden bahsediyorlar. Ben hiçbir zaman tek dil ifadesini hiçbir yerde kullanmadım. Biz Afyonkarahisar’dan yola çıktığımızda da bunu kullanmadım, Bilkent Üniversitesi’nde kuruluş manifestomuzu açıkladığımız gün yine kullanmadım. Ve ben o zaman dört tane kırmızı çizgimizin olduğunu söyledim, üç tane de yine ayrıca detay olarak üzerinde çalıştığımız ilkelerimizden bahsettim. Neydi o dört tane temel çizgi, başlık; bir, tek millet dedik. Çünkü biz, ayrışmaya karşıyız. Bölücülüğe ve bölünmeye karşıyız. Türküyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abhaza’sıyla, Roman’ıyla, Boşnak’ıyla, Arnavut’uyla biz biriz-beraberiz. Ve ne dedik? Yaradılanı Yaradan’dan ötürü severiz dedik, bizde ayrımcılık yok; tek millet, İki; biz işte burada da gördüğünüz gibi tek bayrak dedik, tek bayrak. Ve bizim bu bayrağımıza laf söyletmeyiz. Bu bayrağımızın rengi şehidimizin kanıdır. Hilal, bağımsızlığımızın ifadesidir. Yıldızlar, şehitlerimizin nişanesidir. Ama, terör örgütü ve uzantıları ne yazık ki bayrağımıza karşı saygısızlıkta sürekli yarış halindeler. Bu bayrak sizi niçin rahatsız ediyor? Değerli kardeşlerim, tek din dedik, dil değil din din, tek din, bunu söyledik. Üçüncüsü değerli kardeşlerim, tek devlet dedik. Yani, devletin içinde devlet, böyle bir şeye müsaade etmeyiz dedik. Üç ilkeye gelince ne dedik? Etnik milliyetçiliğe hayır dedik. Bizde etnik milliyetçilik olmayacak. Ben Türküm, ama ben tüm diğer etnik unsurları Allah için severim ve onlara saygı duyarım. Aynı şekilde benim Kürt kardeşim de beni o şekilde sever ve bana saygı duyar, Roman da aynı şekilde. Değerli kardeşlerim, ikincisi; bizde dinsel milliyetçilik de yok. Yani biz, ben Müslüman’ım, ama ben Müslüman olmayana da en az Müslüman’a duyduğum saygı, en az Müslüman’ın güvencesi kadar onların da güvencesini sağlamakla mükellefim. Bu Hristiyan olabilir, Musevi olabilir, ateist olabilir, ne olursa olsun. Onun da güvencesini korumak, sağlamak bizim görevimizdir. Değerli kardeşlerim, etnik milliyetçilik, dinsel milliyetçilik, bütün bunlarla birlikte de biz sevgili kardeşlerim, bu yolculuğumuzda kararlı bir şekilde dedik ki bölgesel milliyetçiliğe de hayır. Yani, git bütün yatırımları batıya yap, eee, Doğu’yu, Güneydoğu Anadolu’yu koy bir kenara. Olmaz. 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının bütününe biz hizmeti götüreceğiz. Bak şimdi bir teşvik paketi çıkardık. Bu teşvik paketinde Türkiye’yi biz 6 bölgeye ayırdık. Ama, bölgesel teşvikten vazgeçtik, şimdi il teşvik yasasını çıkardık. Niye? Derdimiz, ülkede kalkınmayı artık tamamen bir dengeye getirelim. Onun için birinci bölge, ikinci, üçüncü, dört, beş, altı; tabi beş, altıncı bölgeler çok geri, buraların kalkması lazım, bunları ayağa kaldırmamız lazım. Ve bunları ayağa kaldırdığımız zaman ne olacak? O bölgelerden dörde, üçe, ikiye, bire doğru göç olmayacak. Şimdi Adana ikinci sırada, ama yayında Osmaniye beşinci sırada. Şimdi Adanalı kardeşlerim diyorlar ki, işte buradan Osmaniye’ye kaçış olur. Hiç üzülmeyeceksiniz. Niye? Çünkü Osmaniye dün senin ilçendi, şimdi Osmaniye ayağa kalktığı zaman, çıta yükseldiği zaman Osmaniyeli Adana’ya gelmeyecek, o gene orada kalacak. Niye? Güçlü bir Osmaniye olduğu zaman niye gelsin Adana’ya? Orada kalacak. Ve bundan üzülmeyeceğiz. Ve bütün bu adımlarımızı atarken sevgili kardeşlerim, hiçbir zaman basit çıkar hesapların, popülist yaklaşımların içinde olmayacağız. Ve bu vesileyle ben sizlere bugün bir şeyi hatırlatacağım; o da çok manidardır. Bugün az önce terörle bahsederken, Resmi Gazete’de bir yönetmelikle ilgili olarak, daha önce de üzerinde duruldu, ama spekülasyonlar yapıldı. Bunlar tabi bizi üzen spekülasyonlar. Ulusal ve resmi bayramlarla ilgili bir spekülasyondu bu, kurtuluş günleriyle, mahalli-ulusal bunlarla ilgili bir spekülasyondu. Biz bunu geçenlerde yeniden belirledik ki bu spekülasyonlara fırsat vermeyelim. Bu törenler daha önce 3 ayrı yönetmeliğe göre yapılıyordu ve değerli kardeşlerim, bundan sonra bu törenlerin 3 ayrı yönetmeliğe göre yapılması artık kalkıyor. En basit bir törende dahi bütün kamu kurumlarıyla çocuklarımız adeta günlerce seferber ediliyor, birbirinin tekrarı olan müsamere tarzı gösteriler sergileniyordu. Bütün milletin malı olan 29 Ekim ve 30 Ağustos gibi törenlerin bütün yükü Silahlı Kuvvetlerimizin üstüne yıkılmıştı. Tarihimizin bu önemli dönüm noktaları sadece askeri yönleriyle öne çıkartılmış, zorunlu resmi törenlere mahkum edilmiş, onun gerisindeki milli ruh ve heyecan geri plana itilmişti. Biz, ulusal ve resmi bayramlarımızla mahalli kurtuluş günleri gibi bütün tarihi günlerimizin üzerindeki bu koyu resmi perdeyi ve askeri görüntüyü kaldırıyoruz. Bu etkinliklerin gerisindeki milli ruha ve heyecana uygun şekilde her vatandaşımızın kendini içinde bulabileceği sadelikte gerçekleştirilmesini sağlayacak bir düzenlemeyi bugün hayata geçirmiş bulunuyoruz, bugün. Hiçbir cazibesi olmayan müsamere tarzı gösteriler yerine kamu personelini ve çocuklarımızı yıpratmayacak daha sade, daha özlü kutlamalar yapılmasını sağlayacak bir düzenleme getirdik. Mahalli kurtuluş günleri ve diğer tarihi gün kutlamalarında bilimsel toplantı, konferans, sergi, yarışma, tiyatro, halk oyunu gösterileri ve konserler gibi etkinliklere yer verilecek. Bundan sonra 29 Ekim ve 30 Ağustos’ta hem cumhurun başı, hem de ordumuzun Başkomutanı olması hasebiyle tebrikleri Sayın Cumhurbaşkanımız kabul edecek, resepsiyonları da kendisi verecek. Demokratikleşme ve sivilleşme yönünde önemli bir adım olan bu düzenlemenin de ülkemize ve milletimize hayırlı olmasın diliyorum. Yarın önce Gaziantep’e gidecek, orada İl Kongremizi gerçekleştirecek, ardından da Kilis’te Suriyeli kardeşlerimizin kaldığı konteyner kampını ziyaret edeceğiz. Bizim hiç kimsenin toprağında gözümüz yok, bizim hiçbir ülkenin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ama biz, Osmanlı’dan aldığımız güçle, ilhamla, cesaretle dünyanın her neresinde olursa olsun mazlumlara, mağdurlara kucak açmış bir millet olarak aynı şekilde mazlumun, mağdurun hakkını savunmaya devam edeceğiz. Gençler, tabi salonun dışında da bizi aynı şeklide aynı şekilde izleyenler var, onlara da buradan selam, sevgi sizin adınıza gönderelim değil mi? Gönderiyoruz. Sevgili kardeşlerim, sevgili Adanalılar; bugün Adana’da Partimizin önemli bir il kongresini yapıyoruz. Türkiye genelinde bu 45. il kongresi ve hedefimiz Haziran sonuna kadar bütün il kongrelerini inşallah bitirmek. Allah’a hamd olsun, bundan önceki 44 ilimizde il kongrelerimiz dostluk, kardeşlik, dayanışma ve demokrasi havası içinde geçti. Hizmet siyasetinin neferleri, “ben” demeden “biz” diyerek birbirine hürmet, saygı çerçevesi içinde hizmet yarışına girdi, hizmete talip oldu. Yunus Emre’yi saygıyla andığımız bu haftada Yunus’un şu güzel dizelerini burada özellikle hatırlatmak istiyorum: Diyor ki şair Yunus: “Bir gönül yaptın ise, er eteğin tuttun ise, bir kez hayır etsin ise, binde bir ise az değil. Yol odur ki doğru vara, göz odur ki hakkı göre, er odur alçakta dura, yüceden bakan göz değil.” Evet, biz yüceden bakmadık, bakmayacağız. Kibri, böbürlenmeyi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yanımıza yaklaştırmayacağız. Adana bizden hizmet bekliyor; öyle mi? Adana 10 yılların ihmalinin telafisini bizlerden bekliyor. Çekişmeye, çatışmaya, tartışmaya girmeden, o diğerlerine asla ve asla benzemeden, tahriklere de boğun eğmeden biz hizmet üretmeye bugün olduğu gibi yarın da devam edeceğiz. Bakın, geçen yıl 4 Haziran’da seçim mitingimizi yapmak üzere Adana’ya geldim ve orada size bazı sözler, bazı müjdeler verdim. 4 Haziran’da Güney Çevre Yolu ve demir yolu ağının yapımına başlayacağımızı ifade etmiştim. Şu anda bu projenin etüt çalışmaları bitmek üzere, uygulama projesini de inşallah bu yıl içinde uygulamaya koyuyoruz ve yolun yapımına başlıyoruz. Burada üzülerek bir şey söyleyeceğim; maalesef Metro Adana’da yolsuzluğun, usulsüzlüğün kılıfı olmuştu. Bunun için 9,5 kilometre uzunluğundaki Akıncılar-Çukurova Üniversitesi hattını Ulaştırma Bakanıma vereceğim talimatla, bugün Belediye Başkanımızla da görüştük, onu Ulaştırma Bakanlığı bünyesi kapsamına alıp inşallah biz inşa edeceğiz. Ziyapaşa Bulvarı ve hava alanı kavşağı için 2 battı-çıktı projelendirmiştik. Bunların inşasına başladık, inşallah bu yıl içinde tamamlayıp bunları da hizmete açacağız. Sizlere sözümüz vardı, Adana’ya bir stat. Adana’ya stadyumu inşallah gerçekleştireceğiz, Gençlik ve Spor Bakanlığımız bunun çalışmasını başlattı. Bunun yanında, bu spor salonu Yüreğir’e yeterli olabilir, ama Adana’ya burası yeterli olmaz. Onun için Adana’ya bir kapalı spor salonu da yine bu çalışmanın içerisinde var. Ve bir de olimpik kapalı yüzme havuzunu da yine aynı şekilde Adana’mıza kazandıracağız. Tabi bunlar uluslararası karşılaşmalara da ev sahipliği yapacak spor tesisleri olacak; biz bunları inşa ediyoruz. Şimdi arsa konusu tamam, Büyükşehir Belediyemiz bu konuda kendilerine söylediğimiz gibi gerekli ön hazırlıkları yaptılar. Ve arazi sorunu çözülüyor, şimdi ihale süreci başlıyor ve bu yıl içinde inşallah inşaatlara başlamış olacağız. Adana Hava Limanı’na biliyorsunuz yeni bir gelen yolcu salonunu yaptık ve Kongremizin ardından toplu açılış töreniyle orayı da ne yapıyoruz? Hizmete açıyoruz; hayırlı olsun. Adana’ya 19 kilometre uzaklıkta olacak Çukurova Hava Limanı yapımıyla ilgili sözleşme imzalandı, yer teslimi yapıldı ve şimdi de inşaat başlıyor. Ve bu hava limanını 3 yıla kadar bitirecek, böylece Adana’ya bir de bölgesel hava limanını kazandırmış olacağız. Değerli kardeşlerim, İstanbul’u finans merkezi, GAP Bölgesini tarım merkezi haline getirirken Adana’da Ceyhan’ı da bir enerji üssü haline getiriyoruz. Adana’da 1550 yataklı bir şehir hastanesini kuruyoruz. Dün de gelirken yine Sağlık Bakanımızla hep bunları konuştuk. Dedik ki, süratle 16 şehrin şehir hastanelerini süratle bu yıl içinde ihalelerini yapıp başlatacağız. Bu şehir hastanesinin bünyesinde 585 yataklı genel hastane, onkoloji hastanesi, fizik tedavi rehabilitasyon merkezi, kadın doğum hastanesi, kalp ve damar cerrahisi hastanesi, adli psikiyatri hastanesi yer alacak. Yüreğir’de kuracağımız bu şehir hastanesinin yapımıyla ilgili ihale süreci devam ediyor. Bütün bu projeler inşallah Adana’da istihdama çok önemli katkı sağlayacak. İnşaatlar aşamasında binlerce Adanalı kardeşimiz iş bulacak, projeler tamamlandığında da aynı şekilde yeni farklı istihdam imkanları ortaya çıkacak. Şimdi değerli kardeşlerim, bütün bunlarla beraber geliyorum Adana’ya bugüne kadar neler kazandırdık. Bunların hepsini anlatacak değilim, çünkü yetiştirmek de mümkün değil, bu bizim saatlerimizi alır. Biliyorum ki hava baskın, sizler de çok terlediniz. Bakın bazı özet bilgiler; biz yola çıkarken ne dedik? Türkiye’yi 4 temel taş üstünde yükselteceğiz. Adana’ya eğitim alanında 4 bin 252 adet derslik yaptık. Türkiye’de ne yaptık? 170 bin derslik. Okullarımıza sadece Adana’ya 20 bin 134 adet bilgisayar gönderdik. Türkiye’de tüm okullara 1 milyon bilgisayar gönderdik. Ve Adana’da 654 adet bilgisayar teknolojileri sınıfı açtık. Şimdi FATİH Projesi geldi. Adana’da ilk etapta 110 adet ortaöğretim okuluna maliyeti yaklaşık eski rakamla 10 trilyon olan 2 bin 612 adet malzeme gönderiyoruz. Nedir bunlar? Akıllı tahtalar geliyor. Nedir bunlar? Tablet bilgisayarlar geliyor. Ve artık yavrularımız o tablet bilgisayarlarla akıllı tahtalar karşısında derslerini yürütecekler. Çukurova Üniversitesi bünyesinde 5 fakülte, 3 yüksekokul ve 6 meslek yüksekokulu ile 10 araştırma ve uygulama merkezi hizmete girdi. Çukurova Üniversitesi bünyesinde uluslararası standartlarda bir kongre merkezi kuruyoruz. Kongre merkezi 30 bin metrekare alan üzerinde, -sana cevap- 1700 kişilik ara salon, 5 bin kişilik fuaye alanı, 1000 kişilik bölünebilir salon, 300 kişinin aynı anda gösteri yapabileceği ana sahnesiyle 300 kişilik restoranı ve 2 adet sinema salonuyla çok amaçlı fonksiyonel bir yapıdan oluşuyor. Kongre merkezini bu yıl içinde Adana’mıza, Üniversitemize kazandırıp inşallah yakın bir zamanda hizmete açmış olacağız. Geliyorum müjdeli habere. Şubat ayında çıkardığımız yasayla Çukurova Üniversitesi’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Magosa İskele Bölgesinde çeşitli bilim dallarındaki fakülteleri ve yüksekokullarıyla büyük bir kampusunu kuruyoruz Kuzey Kıbrıs’ta. Bu kampusu ayrıcalıklı kılan asıl faktör, ilk defa Türkiye’den bir üniversite Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir tıp fakültesi açmış olacak. Orada Orta Doğu Üniversitesi’nin de kampusu var, ama tıp fakültesi olarak şimdi Çukurova Üniversitesi’yle oraya gidiyoruz. Geçen sene biliyorsunuz Adana’mıza ne kazandırdık? Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ni kazandırdık, bu bize nasip oldu. Adana’ya böylece 2. üniversiteyi kazandırmış olduk. Diğerlerinin hayali bile bunu kavramaz. Kredi Yurtlar Kurumumuz aracılığıyla Adana’daki yatırım programımızda Adana’da 2 bin, Kozan’da da 500 yatak kapasiteli yurt projelerimiz var, şimdi onlara başlayacağız. Türkiye genelinde Kredi ve Yurtlar Kurumumuz 2002 yılında 451 bin 500 öğrenciye öğrenim burs ve kredisi veriyordu. Ah benim Adanalı kardeşim, ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarım, 2012 yılında burs ve öğrenim kredisi alan öğrenci sayısı ne oldu biliyor musunuz? 1 milyon 173 bin 452 oldu. Biz buyuz, kapıya geleni kapıdan çevirmek yok bizim kitabımızda. Üniversite öğrencilerinin kredi ve burs miktarı gençler, 2002’de neydi biliyor musunuz? 45 liracık. Şimdi ne oldu? 478 lira. Değerli kardeşlerim, yüzde 478, bir yanlışı düzelteyim, yüzde 478 artırarak 260 lira, ancak bunun yanında eğer yurtlarda kalıyorsa kendilerine bir de gıda yardımı veriyoruz, beslenme yardımı veriyoruz. O ne kadar? 180 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Onu da ilave ettiğimiz zaman ne yapıyor? 440 lira yapıyor. Mastır öğrencilerimize ne veriyoruz? 2002’de aldığı rakamın 2 katını veriyoruz, 520 lira. Doktora öğrencilerimize ne veriyoruz? 2002’de 260 lira alıyorlardı, biz şimdi bunu 3 kat artırarak 780 lira veriyoruz. Sevgili kardeşlerim, Adana’da Adalet Sarayını ve Kozan Adalet Sarayı’nı tamamlayarak hizmete açtık. Ceyhan Adalet Sarayı’nın inşaatı tamamlandı, inşallah önümüzdeki günlerde onu da hizmete açacağız. Ceyhan’a bak ya, Ceyhan maşallah. Maşallah maşallah. Adana’da TOKİ aracılığıyla bugüne kadar 11 bin 514 konut uygulaması başlattık. Bu konutların 10 bin 290’ını tamamladık ve sahiplerine teslim ettik. 1224 konutun da yapımına büyük bir hızla devam ediyoruz, inşallah en kısa zamanda onları da tamamlayıp hak sahiplerine teslim edeceğiz. Sevgili kardeşlerim, 2002 yılına kadar Adana’da 253 kilometre bölünmüş yol yapılmıştı, biz buna 9,5 yılda 124 kilometre bölünmüş yol ilave ettik. Orman ve Su İşleri Bakanlığımız, Adana ilimize son 9,5 yılda 539 trilyon tutarında yatırım yaptı. 50 yıldan beri beklenen, hasretle beklenen Yedigöze Barajını çok şükür Adana’mıza biz kazandırdık. 11 adet sulama tesisini tamamlayarak 370 bin dekar mümbit tarım arazisini suya oluşturduk. Ve 9 bin 500 kişiye zirai istihdam temin ettik. Sevgili gençler, sevgili kardeşlerim; Adana için hizmet kervanımız devam ediyor, Adana’da sulama projelerinin en önemlisi olan 53 köyde 75 bin hektarlık alanı sulayacak olan Yedigöze İmamoğlu sulaması tesislerinin inşaatı devam ediyor. Değerli kardeşlerim, Adana şu anda doğalgaz kullanan 69 ilimizden bir tanesidir. Ceyhan, Karaisalı, Yüreğir, Sarıçam, Çukurova, Seyhan ilçelerimiz halihazırda doğalgaz kullanan; Feke, Karataş, Kozan, Pozantı, Saimbeyli, Tufanbeyli, Aladağ, Yumurtalık ise doğalgaz arzı planlanan ilçelerimiz arasındadır, şu anda bunların da çalışması yapılıyor. Sevgili kardeşlerim, sevgili Adanalılar; birlik içinde, kardeşlik içinde, dayanışma içinde Adana’yı büyütmeye, Adana’yı güzelleştirmeye devam edeceğiz. Bugün olduğu kadar değerli kardeşlerim, bundan sonra çok daha farklı bir şekilde inşallah Adana Teşkilatımızın da gayretli çalışmalarıyla inşallah milletvekillerimiz, belediyelerimiz, meclis üyelerimiz el ele vererek birliğimize beraberliğimize gölge düşürmeden yaptıklarımızı halka ulaştırmak suretiyle inşallah Adana’mızda şimdi ilk yapılacak 2014 yerel seçimlerinde hedefleri yakalayacağız. Tamam mı? Tamam mı? Adana’nın umudu, Adana’nın dert ortağı, Adana’nın hizmetkarı olacağız? Her zaman söylüyoruz, biz, bu millete efendi olmaya değil, bu millete hizmetkar olmaya geldik. Partimizi kurduğumuz andan itibaren Adana Teşkilatımızda görev alan, emek veren, hizmet üreten, ama şu anda aramızda olmayan ebediyete intikal etmiş olan kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum, teşkilatımıza başsağlığı diliyorum. Değerli kardeşlerim, şimdi bu yeni dönemde görev alacak kardeşlerime şimdiden başarılar diliyorum. Bugüne kadar görev yapıp da şimdi listelerde olmayan kardeşlerime de özellikle şükranlarımı bildiriyorum, teşekkür ediyorum. Ama bilesiniz ki her kongre bir yenilenmedir ve bu yenilenmeler asla bir kopuş değildir, el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz. Önemli olan biz, muhafazakar, demokrat kimliği bu ülkede iktidar kılacağız. Allah yar ve yardımcımız olsun; yolumuz, bahtımız açık olsun diyorum. Şimdi hazır mısınız? Uzun zamandır hasret kaldınız biliyorum; şöyle ahdimizi, şarkımızı bir söyleyelim bakalım. Ayağa kalkalım şöyle, Kılıçdaroğlu pek bilmiyor bu şarkıyı, o da öğrenmiş olur. Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda, şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey sizi hatırlatıyor, bana her şey sizi hatırlatıyor, bana her şey sizi hatırlatıyor. Kongremiz hayırlı olsun, geleceğimiz aydınlık olsun. http://www.akparti.org.tr/site/haber...am-metni/25592 27.12.2010 TBMM'de yapılan bütçe görüşmelerinin ardından bir kapanış konuşması yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iki dil tartışmalarıyla ilgili olarak "Benim milletimin dili tektir, Türkçedir. Bunu öğrenemediyseniz bundan sonra da öğrenemezsiniz" dedi. VİDEO İÇİN TIKLAYIN Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Ortak dil Türkçe'dir, bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbir girişim kabul edilemez. Zira bu mesele sosyal barış ve sosyal bütünlük meselesidir'' dedi. Erdoğan, 2011 yılı bütçesinin üzerindeki son görüşmelerde hükümet adına söz alarak, değişik konulara ilişkin görüşlerini açıkladı. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında öne çıkan bazı konu başlıkları şöyle: - ''Ortak dil Türkçe'dir, bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbir girişim kabul edilemez. Zira bu mesele sosyal barış ve sosyal bütünlük meselesidir. Bu meseleyi tartışmaya dahi açmak, bu meseleyi getirip Türkiye'nin gündemine taşımak ne demokrasiye, ne özgürlüklere, ne toplumsal barışa ne de kardeşliğe asla hizmet etmez.'' -''Terör örgütünün ve onun uzantılarının, her seçim öncesinde olduğu gibi yeniden taşeronluk üstlenerek, iç politikayı dizayn etme girişimlerini karşılıksız bırakmayız.'' -''Demokratik sistemlerde siyasi partiler aykırı projeler, teklifler getirme hakkına sahip olabilir, ama bu hakkın kötüye kullanılması, demokratik siyaseti zayıflatır, ülkenin gündemini gerer. Sonuçta millet destek vermez, bu partiler de marjinal kalmaya mahkum olurlar. Ama zarar gören siyaset kurumu olur, ülke olur.'' -''Özerklik tartışması, demokratikleşmeyi, Türkiye'nin ileri demokratik standartlara kavuşmasını hazmedemeyenlerin çirkin bir tezgahı. Bu millet, bu tür tezgahlara evet der mi, bu tür taslakları alır bağrına basar mı, bu tür projelere onay verir mi? Millete rağmen, milletin kurumlarına rağmen, anayasal düzene rağmen, kim hangi projeyi hayata geçirebilir?'' -''Hiçbir ciddiyeti ve derinliği olmayan bu projeleri, benim Kürt kökenli kardeşlerimin talebiymiş gibi takdim etmek, çok büyük bir haksızlıktır. Bu bildirileri yayınlayanlar, bunun siyasetini yapanlar benim Kürt kökenli vatandaşımın ne kadarını temsil ediyorlar? Bunlar, Doğu ve Güneydoğu'nun ne kadarını temsil ediyorlar?'' -''Ben her fırsatta defalarca söyledim, bugün de söylüyorum: Ne terör örgütü, ne de onun uzantıları, hiç bir zaman benim Kürt kökenli vatandaşımın temsilcisi, sözcüsü olmamıştır. Bundan sonra da asla olmayacaktır.'' -''Demokratik hak ve özgürlüklerden bahsedenler, benim bölgedeki vatandaşımın haklarını kullanmasını engelliyor, tehditle, baskıyla engelliyor.'' -''Milletim müsterih olsun, biz kimseye bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmayız, kimseyi bu milletin hissiyatıyla oynatmayız.'' "Kimseye bu ülke üzerinde ameliyat yaptırtmayız." KONUŞMANIN DETAYLARI 2011 yılı bütçesinin son gün görüşmelerinde eleştirileri yanıtlayan Erdoğan, lügatlarında ayrımcılık, imtiyaz dağıtma, bölgeleri ayırma, toplumu sınıflara, etnik gruplara, mezheplere, kimliklere bölmenin olmadığını söyledi. ''İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'' anlayışıyla hareket ettiklerini belirten Erdoğan, insanları dinine, mezhebine göre ayırt etmediklerini vurguladı. Erdoğan, ''Partimizi kurduğumuzda 'Üç tane kırmızı çizgimiz var' dedik. 'Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik, dinsel milliyetçilik yapmayacağız' dedik. Şu ana kadar bunu yapmadığımız içindir ki 8 yıldır milletimiz, halkımız bizi iktidarda tutuyor. Oylarımızı sürekli olarak artırarak iktidarda tutuyor. Bir şey daha söyledik. Diyarbakır'da değil Afyonkarahisar'da. Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet, dedik'' diye konuştu. Etnik kökeni, inancı, dili, kültürü ne olursa olsun, 73 milyon insanın Türkiye Cumhuriyeti üst kimliği altında bir ve tek millet olduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Yine aynı şeyi söylüyorum: Alt kimlik, üst kimlik... Üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunun altında birçok etnik unsur vardır. Hepsi bizim kardeşimizdir. Ve hepsini Yaradan'dan ötürü severiz. Bu ülkede Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya da devam edeceğim. Ama Kürtçülüğün karşısındayım. Aynen Türkçülüğün de karşısındayım. Çünkü, bizim medeniyetimizde, bizim değerlerimizde ırkçılık yok, ama kavimlere saygı var. Biz buradan geldik böyle de devam ediyoruz. Şunu da söylüyorum: Milletimin dili tektir. O resmi dili Türkçedir. Fakat bu ülkede devletin kademeleri ile belediyeleri birbirinden ayırt eden anlayış devlet kurumlarını anlayamamış anlayıştır. Belediyeler de devletin resmi kurumlarıdır, diğerleri de resmi kurumlarıdır. Orada da Türkçe kullanılır. Birisinde farklı, birisinde farklı olmaz. Bir diğer konu: Ben belediyecilikten geldim. Ademimerkeziyetçiliği savunan birisiyim. Ama ademimerkeziyetçiliğin üç tanımı vardır. Bir siyasi tanımıdır, iki idari tanımıdır, üç hizmet tanımıdır. Biz siyasi tanımına karşıyız, idari tanımına da karşıyız, hizmet içerikli olanın yanındayız.'' Köy boşaltmalar Köy boşaltmaların, faili meçhullerin, işkencelerin, suikastların, darbe girişimlerinin, karanlık senaryoların sorgulandığı, karanlık noktaların aydınlığa kavuştuğu bir Türkiye var olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Olağanüstü Hal'in kalktığı, Çekiç Güç;ün gönderildiği, anaların hapisteki çocuklarıyla kendi ana dillerinde konuştuğu, farklı dil ve lehçelerin öğretildiği, öğrenildiği, devlet televizyonlarından farklı dil ve lehçelerde yayınların yapıldığı, kontrol noktalarının azaltıldığı bir Türkiye var. Türkiye'yi bu seviyelere biz getirdik. Kardeşliği yüceltmek, toplumsal barışı pekiştirmek adına bu demoktarikleşme adımlarını biz attık. Herkes ana dilini istediği gibi, dilediği gibi konuşuyor. Farklı dil ve lehçelerde yayın da yapılıyor, kurs da açılıyor. Üniversitelerde enstitü kuruluyor. Ancak tekrar ediyorum Türkiye'nin resmi dili Türkçedir. Ortak dil Türkçedir. Bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbir girişim kabul edilemez. Zira bu mesele sosyal barış ve sosyal bütünlük meselesidir. Bu meseleyi tartışmaya dahi açmak, bu meseleyi getirip Türkiye'nin gündemine taşımak ne demokrasiye, ne özgürlüklere, ne toplumsal barışa, ne de kardeşliğe asla hizmet ekmez. Bu tartışmaları gündeme taşımak da, bu tartışmaları gündemde tutmak, sabah akşam bununla ilgili yayınlar yapmak da milli birliğimize ve kardeşliğimize destek olmaz, tam tersine köstek olur.'' Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin bir birlik ve kardeşlik projesi olduğunu kaydeden Erdoğan, "Şunu da buradan açık açık söylüyorum. Bu tezgahın içinde terör örgütü var. Bu tezgahın içinde, terör örgütünün vesayeti altında hareket edenler var. Bu tezgahın içinde, can çekişen çeteler var, mafya var. Senaryo çok ama çok açık. Seçim öncesinde su bulandırılacak. Seçim öncesinde milletin zihni karıştırılacak. Seçim öncesinde kaos oluşturulacak. Seçim öncesinde farklı gündemler oluşturulacak ve milletin tercihleri böylece etki altına alınacak. Soruyorum size: Toplumu gerecek, milletin hissiyatını galeyana getirecek, siyaset kurumunu etkisizleştirecek, güven ortamını sarsacak bu yaklaşım tarzı hangi amaca hizmet ediyor? Yapılan işlerin çözüme bir faydası var mı? Sorumsuz ve afaki taleplerle hassasiyetlerin kaşınması, sorunları çözüm yoluna mı koyuyor, yoksa daha mı derinleştiriyor? Ateşe benzin döken bu siyaset tarzının kime ne faydası var?'' Erdoğan, ''Hiç kimseden demokrasi dersi almaya ihtiyacımız yok. Bize demokrasi dersi vermek isteyenler, 12 Eylül'de benim vatandaşımın oy verme hakkını nasıl tehditle gasbettiler, önce bununla yüzleşsinler. Demokrasiden bahsedenler, Doğu ve Güneydoğu'da sivil toplum örgütlerine, yazarlara yapılan baskılarla, tehditlerle yüzleşsinler. Gelişen özgürlükleri çözüm için kullanmak yerine, ajitasyon için, provokasyon için kullanmak bu millete reva mıdır? Milletin zihnini bulandırmanın, korkularını kaşımanın, huzurunu kaçırmanın hangi sorunun çözümüne faydası var? Bu ülke sahipsiz değildir. Bu millet çaresiz değildir'' diye konuştu. "Ameliyat yaptırtmayız" Milletin müsterih olmasını, kimseye ülke üzerinde ameliyat yaptırmayacaklarını, kimseyi milletin hissiyatıyla oynatmayacaklarını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: ''Çözüm için nasıl bir mücadele verdiysek, çözüm süreçlerini sabote edenlerle de aynı şekilde mücadele ederiz. Terör örgütünün ve onun uzantılarının, her seçim öncesinde olduğu gibi yeniden taşeronluk üstlenerek, iç politikayı dizayn etme girişimlerini karşılıksız bırakmayız. Ne milletin duygularını sömürerek rant hesabı yapanlara eyvallah ederiz, ne milletin korkularını kaşıyarak oy hesabı yapanlara eyvallah ederiz. Bakın buradan hem Doğu'daki, hem Batı'daki, hem Kuzey'deki, hem Güney'deki bütün vatandaşlarıma, bütün kardeşlerime sesleniyorum. Dağdaki teröristle, geçmişte, devletin koridorlarına kadar sirayet etmiş çetelerin nasıl bir işbirliği içinde olduklarına lütfen dikkat edin. Her seçim öncesinde, terör örgütünün nasıl devreye girdiğini, milletin hissiyatını etki altına almak için ne tür tezgahlar yapıldığını çok iyi anlayın. Artık bu oyunu yutmazlar. Ne biz yutarız, ne de milletim bu hileyi yutar.'' "Tehlikeli bir oyun bu.." Başbakan Erdoğan, Diyarbakır'da bir toplantı yapıldığını, ardından bir bildiri taslağının tartışıldığını belirterek, şöyle devam etti: ''Dikkate dahi alınmayacak, ciddiye dahi alınmayacak bu bildiri taslağı, günlerdir çarşaf çarşaf sayfalara, boy boy ekranlara taşınıyor. Bu bildiri taslağı son derece yapay bir şekilde, son derece kasıtlı bir şekilde gündeme taşınıyor ve geliyor gündemin tam ortasına yerleşiyor. Her akşam saatlerce bu konuşuluyor, köşe yazarları her gün bunu yorumluyor. Sağ olsunlar işleri güçleri yok. Sanırsınız ki, Mecliste bir Anayasa değişikliği oldu, yarın Türkiye farklı bir idari yapıya kavuşacak, farklı bir yönetim şekline geçecek. Açık söylüyorum: Tehlikeli bir oyun bu. Burada ortaya konan veya örtülü olarak ifade edilen hususları çok yanlış, son derece kabul edilemez buluyorum. Özerklik tartışması, demokratikleşmeyi, Türkiye;nin ileri demokratik standartlara kavuşmasını hazmedemeyenlerin çirkin bir tezgahıdır. Bu millet, bu tür tezgahlara evet der mi, bu tür taslakları alır bağrına basar mı, bu tür projelere onay verir mi? Millete rağmen, milletin kurumlarına rağmen, anayasal düzene rağmen, kim hangi projeyi hayata geçirebilir? Demokratik sistemlerde siyasi partiler aykırı projeler, teklifler getirme hakkına sahip olabilir, ama bu hakkın kötüye kullanılması, demokratik siyaseti zayıflatır, ülkenin gündemini gerer. Sonuçta millet destek vermez, bu partiler de marjinal kalmaya mahkum olurlar. Ama zarar gören siyaset kurumu olur, ülke olur.'' Erdoğan, BDP sıralarından laf atılması üzerine, ''Partimizi kurduk, 16 ay sonra yüzde 10 barajıyla geldik, yüzde 34 oy aldık. Aynısını sen de yap. Ama gelip de etnik bir unsurun partisi olma, oradan çık'' dedi. http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/12/26/erdogan.benim.milletimin.dili.tektir.turkcedir/600794.0/index.html
![]() |
|||||||
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Resmiyette yüzde 99'unun müslüman olduğu söylenen bir ülkede, ''tek din'' söyleminden neden bu kadar rahatsız olunuyor ? İçimizde kripto ecnebiler mi var ?! Konu Özgür Suriye tarafından (05-08-2012 Saat 19:47 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() katılıyorum , tek dil , tek din dememiş olsaydı başbakanımız bu sefer de ülkeyi ötekileştiriyor denilecekti.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|