AK Gençliğin Buluşma Noktası
Alt 07-19-2008, 21:23   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart TEVESSÜLÜ İNKAR EDENLERE TEESSÜF..
ALLAH-u Teâla’ya, Zat’ının celaline yakışır şekilde hamd-ü senadan, Resûlü Muhammed Mustafa’sına, kendisini bizden razı edecek şekilde salât-ü selamdan ve âl-i ashâbını bu salavâta kattıktan sonra; bu sayıda yazmaya başlamak istediğim konu, günümüz Müslümanlarının kafaları karıştırılarak itikatlarının bozulmak istendiği tevessül konusudur.

Maalesef Ehli Sünnet olarak tanıdığımız ve kendilerine güvendiğimiz Müslümanların bir kısmı, kendilerini selefi diye tanıtan Ehli Sünnet dışı bir takım akımlara kapılarak Rasûlüllah (sallALLAHu Aleyhi Vesellem) Efendimizin bile vefatından sonra bir şeye gücü yetmediği, dolayısıyla ne ondan, ne de başka hiçbir peygamber ve veliden ölümlerinin ardından bir fayda gelmeyeceği şeklinde yanlış bir inanca sahip olmuşlardır. Hatta peygamberlerin ve velilerin yüzü suyu hürmetine ALLAH-u Te’âlâ’dan bir şey istemenin şirk olduğunu savunacak kadar büyük bir batağın içine sürüklenmişlerdir.
Bu gibi yanlış görüşleri savunanların bir kısmı ilim ehli geçinmekte cahil buldukları masum halkı kandırma kastıyla ve Rasûlüllah (sallALLAHu Aleyhi Vesellem)’e ait Hırka-i Şerif ve Sakal-ı Şerif gibi kutsal emanetleri ziyaretin bile onları dinden çıkaracağı görüşünü yaymakta, böylece Müslüman Türk milletini ve diğer Müslüman halkları on dört asırdır amel ederek bereketlendikleri güzel tatbikatlardan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.
Tabi ki bize düşen, ilmî delillerle konuya açıklık getirmek ve bu hususta kafalara sokulmak istenen şüpheleri ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Bu vesileyle tüm okurlarımı hakkı bulma ve doğruya erme niyetiyle yazılarımı dikkatlice okumaya davet eder ve hepimiz hakkında Rasûlüllah (sallALLAHu Aleyhi Vessellem)’in: “Ey ALLAH’ım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip eyle, batılı da batıl olarak göster de ondan sakınmaya muvaffak eyle!” duasıyla dua ederim. Yazımı “Tevessülün mahiyeti ve çeşitleri”, “Tevessülün âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf’ten delilleri”, “Tevessül edilen zatın diri veya ölü olması arasında bir fark bulunmadığı”, “İbadetin hakikati”, “Müşriklerin ibadetiyle müminlerin tevessüllerini mukayese etmenin yanlışlığı”, “Rasûlüllah (sallALLAHu Aleyhi Vessellem)’in mübarek saçı, sakalı, cübbesi, kabr-i şerif-i ve sair kutsal emanetleri ile teberrük” başlıkları altında sürdürmeye çalışacağım. ALLAH-u Te’âlâ bizlerden güzel anlatım, sizlerden de güzel anlayış nasip eylesin.

Tevessülün Mahiyeti Ve Çeşitleri
Tevessül; bir şeyi bir şeye aracı etmek, bir şeye ulaşmak için bir şeyi vesile edinmek gibi anlamlara gelmektedir ki, İslam’da bunun bir takım çeşitleri vardır.
1- ALLAH-u Te’âlâ’nın isimlerinden herhangi bir isimle tevessül. Nitekim Âişe (RadıyALLAHu Anhâ)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifteki duasında Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem): “Ey Allâh’ım! Ben Senden temiz ve pak olan, Sana en sevgili olan o mübarek isminin hürmetine isterim ki onunla dua olunduğunda kabul edersin, onun hürmetine bir şey istendiğinde verirsin…” buyurmuştur. (İbn-i Mace, Dua, No : 3859, 2/1268)
2- Salih amellerle tevessül. Buna örnek olarak, içinde bulundukları mağaranın kapısına kaya yuvarlanarak mağarada mahsur kalan üç kişinin kıssasını anlatabiliriz. Nitekim İbn-i Ömer (RadıyALLAHu Anhûma)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte beyan edildiği üzere: “Bu üç kişiden biri, ana babasına yaptığı iyilik hürmetine, ikincisi, bütün fırsatları elde etmişken zinadan uzaklaşması vesilesiyle, üçüncüsü de, emanete riayeti ve başkasının malını koruyup tam olarak sahibine ödemesi hürmetine Allâh-u Te’âlâ’dan o kayayı mağaranın ağzından kaldırmasını niyaz etmişler, Allâh-u Te’âlâ da, onların bu iyi amellerini dualarının kabulüne vesile kılarak her bir tevessülün peşine kayayı biraz daha açmış, sonunda onları tamamen kurtarmıştır.” (Buhârî, Buyû’, 98, No: 2102, 2/771; Müslim, Zikir 27, No: 2743, 4/2099) Zaten bu iki madde Müslümanlardan hiçbir kimsenin meşruluğu hakkında ihtilaf etmediği konulardır. Tevessül meselesinde bir takım anlayışsızların karşı çıktığı hususlar ise bundan sonra zikredilecek olan kısımlardır ki, biz bu yazımızda fırsat bulduğumuz ölçüde bu bölümleri örneklendirerek izah edeceğiz. İnşâallâh bir sonraki yazımızda da bunların meşruiyetinin delillerini gün gibi ortaya koyacağız.
3- Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem)’in ismiyle tevessül. Nitekim İbn-i Kesîr’den nakledilen: “Yemâme vâkasında Müslümanların şiarı (kendilerini tanıtıcı vasıfları): ‘Ey Muhammed! (Bize yetiş!)’ demeleriydi” (el-Bidâye ve’n-Nihaye, 6/324) rivayeti, sahabe-i kiramın Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi ve Sellem)’in ismi hürmetine ALLAH-u Te’âlâ’dan yardım istediklerinin en büyük delili ve örneğidir.
4- Rasûlüllah (Sallalahu Aleyhi Vesellem) ve sâlihlerle ALLAH’a ant vermek. Mesela bir kişinin: “Ey ALLAH’ım! Sana Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi ve Sellem) ile ant veriyorum ki benim şu dileğimi mutlaka yerine getiresin.” Veya: “Falan veli ile hürmetine senden istiyorum ki mutlaka hastama şifa veresin” demesi bunun örneğidir. ALLAH’a ant verme konusunun meşruluğuna dair deliller bir sonraki yazımızda inşâallâh zikredilecektir.
5- Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem)’den ve sâlihlerden dua isteyerek onlarla tevessülde bulunmak. Bir kimsenin: “Ey ALLAH’ın peygamberi! Ben senden ihtiyacımın görülmesi için dua etmeni istiyorum” demesi bu kabildendir. Nitekim Ömer (RadıyALLAHu Anh) umreye gitmek için Rasûlüllah (sav)’den izin istediğinde, Rasûlüllah (sav) ona: “Ey kardeşim! Bizi duandan unutma” diyerek tevazu göstermiştir. (Ebû Davûd, Salât 358, No: 1498, 1/470) Salihlerden dua isteme hususunda daha birçok hadis-i şerif mevcuttur.
6- Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem)’in veya herhangi bir velinin makamı ya da hürmeti ile tevessülde bulunmak. Nitekim bir kimsenin : “Ey ALLAH’ım! Ben peygamberinin hürmetiyle sana tevessül ediyorum.” demesi, “Ben onun yüce makamını ve Senin katındaki yüksek mertebesini ihtiyacımın görülmesi için sebep kılıyorum” anlamına gelmektedir.
7- Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem)’in ya da velilerin hakkı ile tevessülde bulunmak. Bir kişinin : “Ey ALLAH’ım! Ben peygamberin hakkı hürmetine sana tevessülde bulunuyorum” demesi, Rasûlüllah (sav)’in hürmetine ALLAH-u Te’âlâ’dan bir şey istemesi demektir, yoksa ALLAH-u Te’âlâ’ya bir şey vacip olur (zorla yaptırılabilir) anlamında değildir. Salihlerin hakkı ile ALLAH-u Te’âlâ’ya tevessülde bulunmanın meşruiyetinin delilleri de inşâallâh bir sonraki yazımızda açıklanacaktır.
8- Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem)’in, veya diğer peygamberlerin ya da velilerin zatıyla tevessülde bulunmak. İşte bu kişinin : “Ey ALLAH’ım! Ben Senden peygamberin Muhammed (sav) hürmetine dileğimi yerine getirmeni isterim” diyerek Rasûlüllah (sav)’in zatını veya diğer salih kimselerin zevatını aracı yapmasıdır.
9- Rasûlüllah (SallALLAHü Aleyhi Vesellem)’den şefaat istemek. Bir mütevessilin : “Ya RasûlALLAH! Bana şefaat et!”, “Senden bana şefaat etmeni isterim”, “Ey ALLAH’ım! Peygamberini bize şefaatçi kıl” gibi sözlerle şefaat talep etmesidir ki bu kısmın izahı da bir sonraki yazımızda yapılacaktır.
10- Tevessül çeşitlerinden biri de bir işi bizzat vesileye isnat ederek ondan istemektir ki bir manada bu, vesile olan şahıstan, o işin görülmesi için ALLAH-u Te’âlâ’ya yönelmesini istemektir. Zira ALLAH ile birlikte kimsenin yapma veya bırakma hakkı yoktur. Aracı edilen zat ise bir şefaat ve dua sebebi olmaktan öte geçmez. Bu kısmın tafsilatı da inşâallâh ileride gelecektir.
Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere RABBİMe Emanet

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-19-2008, 21:23   #2
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart TEVESSÜLÜ İNKAR EDENLERE TEESSÜF..
TEVESSÜL ÇEŞİTLERİ - II



Rasullerin, nebîlerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. Çünkü peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez. Zira birçok sağlam hadîs-i şerîfte varid olduğu üzere, peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar, hacca giderler, dolayısıyla onların yardımları mucizelerinden sayılır. Şehitler de diridirler, gündüz gözüyle âşikâre kâfirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerin yardımı ise onların kerametleridir



Evvelki yazımızda tevessülün çeşitlerine dair bazı örnekler ve deliller zikrettiysek de, ihtilaf edilen 4,7, 8, 9 ve 10. maddeyle alâkalı delilleri bu yazımıza havâle etmiştik. Bu arada birçok engelle, özellikle hastaneye kalkacak derecede hastalıklarla boğuşmama rağmen yine de size verdiğim sözde durmak gayesiyle ve gayretiyle bu yazımı hazırlamaya beni muvaffak kılan RABBİMe hamd-ü senâlar ve vefâtından sonra da bizim her halimize şahit olduğuna ve bizden himmetini esirgemediğine inandığım Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e ve âl-i ashâbına salât-u selâmlar, talim ve terbiyeleriyle Ehl-i Sünnet çizgisinde kalmaya muvaffak kılındığımız kıymetli Üstâdımız Hacı Mahmud Efendi (Kuddise sirruhû) Hazretlerine hayırlı uzun ömür, sıhhat-ü âfiyet ve fevka’t-tecellîler ile dualardan sonra konuya girecek olursak; 4. maddede zikredilen: Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve salihler ile Allâh’a ant verilmesinin meşrûiyetinin delili: “Şüphesiz Allâh’ın öyle kulları vardır ki, (herhangi bir konuda) Allâh’a ant verseler, mutlaka Allâh onları doğru çıkarır (istediklerini yapar)” meâlindeki hadîs-i şeriftir. (Buhârî, Tefsîr, 113, no:4335, 4/1685-86; Hâkim, el- Müstedrek, no: 7932, 7/15-16) Bu zatların kendileri adına Allâh’a ant vermeleri meşrû iken, bu zatları Allâh için sevenlerin onlar adına Allâh’a ant vermeleri nasıl câiz olmasın?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diğer peygamberleri vasıta etmiş midir?

. maddeyle ilgili konuşacak olursak; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ve velilerin hakkı ile tevessülde bulunmak, bunun meşrûiyetinin delili, İbn-i Mâce’nin Bilâl ve Ebû Sa’îd el-Hûdrî (Radıyallâhu anhüma) gibi zatlardan naklettiği namaza çıkma duasıdır. Buna göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) namaza çıkarken: “Ey Allâhım! Ben Senden, Senden isteyenlerin hakkı hürmetine ve Sana (ibadete) doğru şu yürüyüşümün bahşı hürmetine… İstiyorum ki, beni ateşten sığındırasın, beni cennete sokasın ve benim günahlarımı bağışlayasın, çünkü günahları Senden başkası affedemez” derdi ve bunu okuyanlara büyük mükâfatlar vaad ederdi. (İbn-i Mâce, Mesâcid, 14, no:778, 1/256) Selef-i sâlihîn (geçmiş büyükler) ve onların peşi sıra gelenler bu dua ile amel ederlerdi ve buna kimse itiraz etmezdi. Yine böylece Taberânî, İbn-i Hıbbân ve Hâkim’in sahih kabul ettiği bir rivâyete göre Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Hz. Ali’nin annesi Fâtıma binti Esed (Radıyallâhu anha) ’ i kabre indirirken yaptığı duada: “Ey Allâh! Peygamberin ve ondan önceki peygamberler hakkı için annem Fâtıma binti Esed’i bağışla ve kabrini genişlet” demiştir. (Taberânî, el- Mu’cemü’l-kebîr, no:871,24/352) Zaten “Onların hakkı” demek onların Allâh katındaki derece ve makamları demektir, yoksa Allâh-u Te’âlâ’ya bir şey vacip olur anlamında değildir. 8. maddede konu edilen “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ve Salihlerin zatlarıyla tevessülün eşrûluğunun deliline gelince, Yahudilerin evvelce Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hürmetine düşmanları olan kitapsızlara karşı yardım istedikleri: “Onlar daha (Muhammed gönderilmeden) önce fetih istiyorlardı” (Bakara:89) âyetiyle açıklanmıştır. Nitekim Celâleyn gibi en kısa tefsîr dahil bütün tefsîrlerde ittifakla zikredildiği üzere; Yahudiler bir harpte zora düşseler Tevrât’ı çıkarıp, parmaklarını Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’ in ismi ve vasfı geçen yerin üzerine koyarak:“Ey Âllâh! Âhir zamanda gönderilecek peygamber hürmetine bize yardım et” diye dua ederler ve mutlaka icâbet olunurlardı. Allâh-u Te’âlâ onların bu duasından dolayı kendilerine kızmamış, bilakis bu kadar net bir şekilde tanıdıkları o zat kendilerine geldiğinde onu inkâr ettikleri için onları lanetlemiştir. (Bakara:89)

Efendimizin (sav) âmâya öğrettiği duaneydi?

Nesâî, İbn-i Mâce ve Tirmizî gibi bir çok muteber kaynakta Osman ibn-i Huneyf (Radıyallâhu anh)’dan rivâyet edilen âmânın hadîsi de bu maddenin en büyük delilidir. Şöyle ki, bir âmâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek: “Yâ Rasûlüllâh, Allâh’a dua et de, bana âfiyet versin” dedi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) “İstersen dua edeyim, istersen sabret” buyurdu. O, “Dua et” deyince, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona abdest almasını ve güzelce abdest aldıktan sonra, iki rekat namaz kılarak: “Ey Allâhım! Ben Senden istiyorum ve rahmet peygamberi olan Muhammed Peygamberin ile Sana yöneliyorum. Ey Muhammed! Ben bu isteğimin yerine gelmesi hususunda seninle RABBİMe yöneldim! Ey Allâh! Onun benim hakkımdaki şefaatini kabul et” diye dua etmesini emretti. İbn-i Huneyf (Radıyallâhu anh) şöyle anlattı: “VALLAHi biz henüz meclisten ayrılmamıştık, çok da uzun konuşmamıştık, o âmâ kişi yanımıza geldiğinde sanki onda hiçbir hastalık yokmuş gibi gözleri açılmıştı.” (İbn-i Mâce, İkamet, 189, no:1385, 1/441; Tirmizî, De’avât, 119, no: 3578, 51569; Ahmed ibn-i Hanbel, el-Müsned, no: 17240-41, 6/106; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, no:8311, 9/30; Hâkim, el-Müstedrek, no: 1180, 1909, 4/ 458,700) Bu hadîsi büyük hadîs hafızları kitaplarında zikretmişlerdir ki, İbn-i Huzeyme, Tirmizî, İbn-i Mâce, Hâkim, Nesâ’î, Taberânî, Beyhakî, İbn-i Hıbbân, Ebû Nu’aym ve Münzirî (Rahimehümüllâh) bunlardan bir kaçıdır. Tevessülü yasaklayanların başı olan İbn-i Teymiyye bile bir çok kitabında bu hadîsin sahih olduğunu söylemeden edememiştir. Bu duanın Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in huzurunda yapıldığını söylemek davasız delildir, aksine âmânın abdest almaya gitmesi ve râvinin: “Yanımıza geldiğinde gözü açılmıştı” demesi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in huzurunda yapılmadığının delilidir. Yine böylece bunu Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in sağlığına bağlamanın bir delili yoktur. Aksine hadîsin râvisi Osman ibn-i Huneyf, Hz. Osman (Radıyallâhu anh) zamanında ona bir işi düşen, fakat Osman (Radıyallâhu anh)’ın ilgisine nâil olamayan kişiye bu abdesti, namazı ve duayı yaptıktan sonra Osman (Radıyallâhu anh)’ın yanına gitmesini tavsiye etmiş; adam bunu yapıp halifenin kapısına gidince, kapıcı gelip elinden tutarak onu halifenin huzuruna sokmuş, Osman (Radıyallâhu anh) da onu alıp yanına oturtmuş ve işini görmüştür. Hatta o kişi Osman ibn-i Huneyf’in Osman (Radıyallâhu anh)’la kendisi hakkında konuştuğunu sanmış, konuşmadığını duyunca da şaşırıp kalmıştır. Taberânî ve Beyhakî bu ilâvenin de sahih olduğunu söylemişlerdir. Zaten Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu duayı kendi huzuruna ve hayatına tahsis etmemiş, bilakis “Bir ihtiyacın olursa, yine böyle yap” buyurmuştur. (Ebu’l Haseneyn el-İdrîsî, er-Resâil fî tahkîki’l-mesâil, 1/35) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu hadîs-i şerîfte dara düşenlere, kendisine nidâ etmelerini emretmektedir. Çünkü Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) o kişiye “Ey Allâhım!” demesini emretmekle yetinmemiş, bilakis onun ardından: “Sana rahmet peygamberi Muhammed peygamberinle yöneliyorum” demesini emretmiş, bununla da iktifâ etmeyip bizzat kendisini muhatap alarak ona nida etmek üzere: “Ya Muhammed! Ben Seninle RABBİMe yöneliyorum” demesini emretmiştir ki bunun, ondan tam anlamıyla şefaat istemeyi ve himmet-meded talep etmeyi emretmekten başka manası yoktur. Âlimler, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in, ümmetinden birine yaptığı emrin, bütün zamanlarda bulunan, huzurundaki ve gıyabındaki, hayatındaki ve vefatından sonraki tüm ümmetlere yönelik olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak bu emrin özelliğine dair bir delil bulunması müstesnâ ki, konumuzda böyle bir şey söz konusu değildir. Aksine Osman ibn-i Huneyf gibi bir sahâbînin anlayışına bakılırsa böyle bir tahsisin olmadığı, dolayısıyla bu emrin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra da geçerli olduğu kolaylıkla anlaşılır. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bir mucize olarak sağlığında ve vefatından sonra ümmetine yetişmektedir. İbn-i Teymiyye’den önce hiç bir âlimin tevessüle şirk dediği, haramlık bir yana, mekruh bile dediği işitilmemiştir. Aksine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i aracı yapmanın, ona salavât okumak gibi duanın sünnetlerinden olduğunu söylemişlerdir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ümmetine şirk olacak ya da şirke sebebiyet verecek şeyleri öğretmiş olmasını bir Müslüman nasıl düşünebilir? Bilakis onun öğrettiği tevessül, istiğâse, istişfâ’ ve teberrük (aracı yapmak, yardım istemek, şefaat talep etmek ve bereketlenmek) gibi mefhumların tamamı kâmil imanı mûcip olan üstünlüklerdir. Osman ibn-i Huneyf’in Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra başkalarına bu duayı öğretmesini sünnete muhalif sayanlar İbn-i Ömer (Radıyallâhu anhüma) nın yaptığına ne diyecekler? Nitekim bir kere onun ayağı uyuştuğunda ona: “En sevdiğini an” denilince, “Yâ Muhammed!” diye Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e nida etti ve uyuşması hemen geçti. (Buhârî, el-Edebü’l –Müfred, no:993, sh:261-262) Bu câhiller sünneti bu yüce sahabîlerden daha iyi bildikleri iddiasındaysalar, zaten muhatap alınmaya değer değildirler. Bilmediğini bilmemek demek olan cehl-i mürekkepten Allâh’a sığınırız.

Müridânın Şeyhinden himmet talebi caiz midir?

Gelelim müritlerin şeyhlerinden “Yâ Şâh-ı Nakşibend! Yetiş!”, “Yâ Abde’l-Kâdir-i Geylânî! Himmet et!” gibi sözlerle himmet istemelerine: Şâfi’î ulemâsından Allâme Şihab er-Remlî (Rahimehullâh)’a, “Bazı insanlar zorluklarla karşılaştıklarında: ‘Ya Şeyh filan!’ gibi nidalarla, peygamberlerden, velilerden, âlimler ve salihlerden istiğâsede bulunuyor (meded dileniyor)’lar, bu câiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonra bir iğâseleri (yardımları) var mıdır?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Rasullerin, nebîlerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. Çünkü peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez. Zira birçok sağlam hadîs-i şerîfte varid olduğu üzere, peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar, hacca giderler, dolayısıyla onların yardımları mucizelerinden sayılır. Şehitler de diridirler, gündüz gözüyle âşikâre kâfirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerin yardımı ise onların kerametleridir.” (Fetâve’r-Remlî, fî hâmişi’l- Fetâve’l-Kübrâ, libni Hacer el-Heytemî, 4/382, el-Fetâve’l-Hayriyye, fî hâmişi’l- Ukûdi’d-Dürriyye fî Tenkîhi’l-Hâmidiyye, 2/279-280, Tehânevî, Ahkamü’l-Kur’an, 3/67, Nebhânî, Şevâhidü’l-Hak, sh:141) İnşâallâh bundan sonraki yazılarımda sırasıyla “Tevessül edilen kişinin ölü veya diri olmasının fark etmeyeceği”, “İstiğâse (peygamberler ve velîlerden yardım istemek”, “Müşriklerin putlara ibadetiyle müminlerin tevessülünün hiçbir alâkası olmadığı”, “Teberrük (peygamberlerin ve velîlerin sakalı, sarığı vesâir kutsal emânetleriyle bereketlenmek)” gibi önemli konuları tafsîlatıyla ele almaya çalışacağım. Muvaffakiyetim ancak Allâh’ın yardımıyladır. Ancak O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yönelirim. Yazılarımızı dikkatle takip edenler, imanlarını arttıracak, rağbetlerini kuvvetlendirecek, rahmetlere koşturacak ve icâbet eserlerini gösterecek nice ilimlere ulaşacaklardır. Allâh’a, Rasûlüne ve dostlarına emanet ederim!

Ahmet Mahmud ÜNLÜ

  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-16-2010, 22:24   #3
Kullanıcı Adı
Anlı-ak
Standart
Bir Soru ile başlanmıştı.
Dinimizde böyle şeylerin yer alıp almadıgı söz konusu bir yazıdan dolayı Peygamber düsmanlığıda dahil her türlü hakarete maruz kaldım ve farkli bir gerekceyle, toplumun bu gibi Konulardan uzak durma sebeblerinin ne olabileceğini sormuş ve kendimce yanıtlamaya çalışmıştım.
Fakat birileri nedense anayasanın 5618. maddesini beyenmez, fakat zihnindeki olguyu var kabul ettirebilmek icin yasaklar (haramlar) koymaya calışır. Ve Kur`anı okuyup anlamaya calışmak, aklını ve kalbini arındırmak yerine, aklındakine "acaba Kur`andan nasıl olurda bir delil çikarabilirim yarışı başlamış, ayni hayasızlık hadisler içinde vuku bulmustur.
Peki neden birileri yeni bir 5618 cıkarmaya çalışıyor? Neden birileri "birilerinin"; "Muhammed eşittir (haşa) Allah" gibi sözlerini elestirdiği zaman; "bu sözü eleştirmeye hakkımız yok, bu söz imam Rabbanin sözüdür" diyerek korumaya almaya çalışıyor? Daha sonra farklı duygusal yorumlar getirerek; "Aslında öyle demek istememiştir, Aslında bir mesaj verilmek istenmiştir, aslinda bu Peygambere olan sevgisini gösterir, aslinda vs." ve neden birileri haksızlığa uğramış bir madur gibi (kuyruğuna basılmış köpek gibi dersem ayip olur) ortalığı velveleye vermek icin sahnelere oynuyor?
Su ayet bize bu konuda açıklık getirecektir;
Münafıkları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider.
Konuşurlarsa sözlerini dinlersin.Onlar dayalı odunlara benzerler.
Her gürültüyü kendilerine karşı sanırlar.Işte düşman onlardır.Onlardan sakın.
Allah onları kahretsin,nasıl döndürülüyorlar.
(Münafikun 63/4)
Peygamberi sevmek elbette güzeldir. Fakat bunu sınırsız bir şekilde "sevdim aliyi kârı zarar" diyerek, hiristiyanlarında yaptığı gibi Allah`ın oglu hatta haşa Allah`ın bizat kendisidir demekle bir insan Allah`a mi ikram etmiş oluyor Peygamberemi Efendimizin Yahudi ve hiristiyanlara atfen; "Onları adım adım izleyecek, yılan deliğinede girmiş olsalar sizde o deliğe gireceksiniz" hadisini hatırlayalım.
Şayet aranizda bu (sapikliği dersem...) ideolijiyi benimsemis zatlar varsa onlar su anda ellerinden gelse beni öldürüp chp liler gibi üzerimde tepinmeyi siddetle arzuladiklarini tahmin edebiliyorum.
Neden?
Allah aşkına, yokmu aranızda; "bu filim bana tanıdık geliyor" diyenleriniz. Hani Ibrahim aleyhisselam putları kırdığında buna benzer bir tepkiyle karşılanmıştı. Hani Musa aleyhisselam firavuna vardığında firavun; "sen kafirsin" diyordu. Hani sihirbazlar Iman ettiğinde firavun; "benim iznim olmadan asla" demişti. Hani alemlere Rahmet olarak gönderilibte alemler arasında bir avuç yer birakilmayan Hz. Muhammed aleyhisselam "putlara değil yanlız Allah`a tapın" diyince o "birileri" ; "Seni kafir, seni inkarcı, seni cahil, seni tanrı düsmanı" diyerek tepkiler yağdırmışlardı. Hatta ne Tepkisi. Boykot, Asağalama, Hakaret, Tehdit, Rüşvet, Kabakuvvet, ve daha nice nice cehalet. (bir daha sorayimmi?) Neden?
Sorun neydi ki? Oysa onlar bu tepkilerin hicbirini yaşamamıştı.
Sözün bittiği yerde ALLAH konusur. Çünkü Allah, tüm denizler mürekkep, tüm ağaclar kalem olsa sözü tükenmeyendir. Allah`ın söz geçiremediği insanlarada benim diyecek bir sözüm yoktur, buda böyle biline.
Bismillahirrahmannirrahim
Ey inananlar,eğer Allah'tan sakınırsanız o size
doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı
örter ve sizi bağışlar.
(Enfal 8/29)
Sana,kıyametten soruyorlar,"Ne zaman demir atacak?"diye.
Sen nerede,onu bilmek nerede?
Onun bilgisi Rabbine aittir.
Sen sadece ondan korkanı uyaran kişisin."
(Naziat 79/42-45)
Allah size gaybı bildirecek değildir.
(Al-Imran 3/179)
"De ki: Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bile bir fayda
ve zarar verecek durumda değilim.
(Araf 7/188)
Allah'a and olsun ki,biz senden önceki topluluklara da elçiler göndermiştik.
Ama şeytan onların yaptıklarını kendilerine güzel göstermişti.
O,bugünde onların velisidir.Onlar için acıklı bir azap vardır.
(Nahl16/63)
Belki kendilerine yardımlari dokunur diye Allah'ın berisinden tanrılar edindiler.
Ama onlarin yardima güçleri yetmez.Oysaki kendileri onlar için askerdirler.
(Yasin 36/74-75)
Darda kalmış kişi dua ettiği zaman yardımına kim yetiıiyor da sıkıntıyı
gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor?
Ne kadar az düşünüyorsunuz.
(Neml 27/62)
Iyi bilin ki,saf din Allah'ın dinidir.Onun berisinden veliler edinenler.
Biz onlara başka değl sadece bizi Allah'a tam yaklaştırsınlar diye kulluk ederiz.
derler.Işte Allah,onların aralarında tartışıp durduklarışeyde hükmünü verecektir.
Allah,yalancı ve gerçekleri örtüp duran kimseleri doğru yola sokmaz.
(Zümer 39/3)
"De ki, baksanıza, Allah'ın yakınından neyi çağırıyorsunuz?
Gösterin bana,yeryüzünde yaratmış olduklari ne var?Yoksa onların
göklerde bir payımı bulunuyor? Bu konu da bana,bundan önce gelmiş bir kitap
veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalim.
Eğer doğru sözlü kimselerseniz.
Allah'in yakınından kendisine kıyamet gününe kadar cevap vermeyecek
kimseyi cağirandan daha sapık kimdir?Oysa ki bunlar onlarin çağrısının farkinda değillerdir.
(Ahqaf 46/4-5)
Kim Rahman'ın Zikri'ni(Kur`an ı) görmezlikten gelirse onun başına bir şeytan sararız.
O onun arkadaşı olur.
Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru yola girdiklerini hesap ederler.
(Zuhruf 43/36-37)
(biz) Yanliz Sana kulluk eder, yanliz senden yardim dileriz. (Fatiha 4)

Konu Anlı-ak tarafından (03-16-2010 Saat 22:44 ) değiştirilmiştir..
Anlı-ak isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-16-2010, 22:53   #4
Kullanıcı Adı
SSS
Standart
*** Anlı-ak kardeşimin görüşlerine katılıyorum.
Ne yazık ki aradan 1500 seneye yakın bir zaman geçtiği halde insanların dine ve Allah'a yaklaşım anlayışı değişmiyor. Peygamberimize görev verildiği anda da durum aynı idi. Toplum Allah'ı biliyor fakat ona putlar aracılığı ile ulaşmaya çalışıyorlardı.
Şimdi de '' Size şah damaarınızdan daha yakınım '' ayetine rağmen yine bu defa kişileri putlaştırıp onları aracılığı ile Allah'a ulaşma gayreti oluyor. Bir şefaat bekleyişi almış başını gidiyor. Her türlü günahı işleyeceksin Allah'a yakın olan birileri aracılığı ile günahlarından temizleneceksin. Kur'an bunun tam tersini söylemesine rağmen.
Bu insanlar için Allah'ın ayetleri ikinci üçüncü plandadır. Öncelikle bazı alimlerin deyiş ve fikirleri önceliklidir. Delil olarak bir ayet söylerler, arkasından bazı alim kişiler ve Peygaamberimize atfedilen on sözü öne sürerler. Kur'an hükümleri ile karşılarına çıkınca sizi kafir ilan ederler. Daha sıkışınca da hakaret ederler.
Dine zarar din düşmanlarından çok dinitam özümseyememiş kişilerden geliyor, maalesef.
Bu sözlerime de tepkiler gelecek. Ama ben peşin cevap veriyorum: Ayet hükmü ile: SİZİN DİNİNİZ SİZE BENİM DİNİM BANA !...
SSS isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-03-2013, 00:33   #5
Kullanıcı Adı
Ebu yahya
Standart
Ölülerden yardım istemeyiniz onların yardım etmeye gücü yetmez.Birşey istendiğinde Allah'tan istenmelidir.Araya aracılar sokulmamalıdır
Ebu yahya isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi