AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-08-2007, 13:28   #1
Kullanıcı Adı
erenon
Standart Tezkere'den kalanlar
Krizin ateşi biraz azaldı. Şimdi krizi tırmandırmak yerine, karşılıklı olarak gerilimi azaltma safhası gündemde. PKK eylemleri ile başlayan, "Tezkere" ile bizim tırmandırdığımız ve Türkiye'yi sıcak bir çatışmanın içine, belki bölgedeki dengeleri alt-üst edecek çok taraflı bir bunalımın içine sokacak "Sınırötesi Operasyon" ihtimali, sorunun iki gerçek tarafı, yani ABD ile Türkiye arasında en üst düzeyde masaya yatırıldı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, diplomasi safhasının bittiğini "askerden askere ilişkilerin başlaması safhasına gelindiği"ni vurguluyor. Kastedilen askerî operasyon değil, askerî işbirliği ve önlemler olmalı. Demek ki Türkiye, diplomatik hedeflere ulaşmış durumda.

Gabar pususu ve Dağlıca baskını sonrasında tırmanan krizin iyi yönetildiği sonucunu çıkartabiliriz. Türkiye bu krizi yönetirken "kamu diplomasisi" tekniklerini yoğun olarak kullandı. "Kamu diplomasisi", diplomatik hedeflere ulaşmak için kamuoyu tepkilerinin devreye sokulmasıdır. Bu çerçevede miting alanlarında yükselen tansiyonun, koskoca emekli generallerden gelen "Kuzey Irak'a girelim, vurup kıralım" söylemlerini de kamu diplomasisinin unsurları arasına dâhil etmemiz lâzım. ABD Başkanı ile Başbakan'ın yaptığı görüşmenin, bu görüşmede Genelkurmay İkinci Başkanı'nın da bulunmasının, görüşülen konuların ve verilen beyanatların gösterdiği sonuç, Türkiye'nin bu krizi iyi yönettiğinden ibaret. CHP lideri Deniz Baykal'ın ABD'deki zirveden memnun olduğunu açıklaması, "iyi yönetim"in önemli karinelerinden biri. Yine zirve öncesinde PKK sözcülerinin doğrudan ABD'ye mesaj vermeye çalışmaları, PKK stratejisinin de çöktüğünü gösteriyor. Önemli göstergelerden biri de, 8 askerin Washington'daki zirvenin hemen arifesinde apar topar serbest bırakılması. Devlet ricalimiz, kaçırılan 8 askerin serbest bırakılmasının PKK propagandasına konu edilmesinden şikâyetçiler. Geçmişte benzer bir olayda uzun bir süreye yayılan propaganda ile kıyaslandığında, bu sefer PKK'nın başarısız olduğunu teslim etmemiz lazım.

Kriz hafifliyor. Krizin içinden geçerken görmediğimiz ayrıntılar, nihaî noktaya varırken netleşiyor. Devlet içinde bir uyumsuzluk olmadığı, siyasî, diplomatik ve askerî otoriteler arasında koordinasyonun akılcı işlediği anlaşılıyor. Benzer sorunlarla ve krizlerle ilerde de karşılaşacak ve çıkarttığımız sonuçları tecrübe hanesine ekleyeceğiz. Ama bu krizlerin bize anlattığı asıl hikâyeyi gözden kaçırmamalıyız. Türkiye'nin bir etnik sorunu var. Bu etnik sorundan beslenen bir terör sorunu var. Bu terör sorununun yol açtığı iç ve dış krizler var. Öyle ki Türkiye bu krizlerle baş etmeye çalışırken sıcak çatışmanın, hatta savaşın eşiğine gelebiliyor. O zaman, bütün bu krizlerin altında yatan asıl soruna, yani "Kürt sorunu"na esaslı bir çözüm bulmadan önümüze çıkacak krizleri önlemek mümkün değil.

Şapkayı önümüze koyup kendimizle hesaplaşmamız lâzım. "Kürt sorunu"nu bugüne kadar yönetenlerin hataları eşzamanlı olarak özeleştiri konusu yapılıyor. Aytaç Yalman'ın "sorunun sosyal tarafını göremedik" itirafından sonra, Türkiye'nin uzun yıllarını esir eden "Kürtçe yasağı"nı koyan adamın, yani Kenan Evren'in sözlerine kulak verelim. 1983 yılında, 12 Eylül yönetiminin giderayak koyduğu meşhur yasaktan bahsediyorum. Kürtlerin Kürtçe konuşmasının, Kürtçe haberleşmesinin kanunla yasaklanması, bu yasağın kaldırılma süreci de dâhil çok uzun bir zamana damgasını vurdu. Evren "Biraz ağır yasak koyduk", "12 Eylül'de bir hatamız da oydu.", "Hata olduğunu sonradan anladım" diyor bu yasak için. Bu kadar basit cümlelerle itiraf edilen "hata"nın kaç insanın hayatına mal olduğunu bilen var mı? Anadili yasaklandığı için dağa çıkan insanların, askere-polise silah çekenlerin hesabını sadece PKK'dan mı soracağız? İnsanları zorla devlete düşman edenlerden kim hesap soracak?

Türkiye'nin terör sorununa kaynaklık eden bir etnik sorunu var. Buradaki etnik kimlik "Kürt" olduğuna göre, karşımızda çözüm bekleyen bir "Kürt sorunu" duruyor. Bu sorunu da karşımıza çıkartanlar ve içinden çıkılmaz hale getirenler sadece PKK'lılar değil. Bütün yetki ve sorumluluk ellerinde iken "sosyal sorunu fark edemeyenler"in bu sorunda hiç katkısı yok mu? Kendi vatandaşlarımızın analarından öğrendikleri; düşünürken ve hasta yatağında sayıklarken kullandığı dili yasaklayarak nefreti çoğaltanları sigaya çekmeyecek miyiz?


MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE

 

erenon isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi