![]() |
#1 |
![]() III.VERGİ MİKTARININ BELİRLENMESİ VE BU KONUDAKİ KEYFİ UYGULAMALAR
Varlık vergi miktarının tespiti bir dizi keyfi uygulamalarla doludur. Varlık Vergisi Kanunu‘nun 7., 8., 9., ve 10. Maddeleri, servet ve kazanç sahiplerinin mükellefiyet derecelerini tesbit etmek üzere her vilayet ve kaza merkezinde oluşturulacak komisyonlar, bu komisyonların oluşturulması ve çalışmaları ile ilgili hükümleri içermektedir. Buna göre servet ve kazanç tespiti konusunda yetkili olan tamamen komisyonlardır. Mükellef grupları içinde fevkalade müslim, fevkalade gayrimüslim, beyannameli müslim, beyannameli gayrimüslim gruplarının vergilerini estimatörler, iratlı müslim, iratlı gayrımüslim, anonim şirket, emlak kısımlarının vergilerini teknik büro, hizmet erbanının vergilerini o zamanki kazanç hesap mütehassısları, müteahhitlerin vergisini taahhüt servisi, çiftçilerin vergisini doğrudan doğruya yetkili varlık komisyonu tespit etmiştir(1) Bu tespit için komisyonlara normalde 15 gün süre verilmiştir. Açıktır ki, 15 gün gibi kısa bir sürede komsiyonların çalışmalarını tamamlaması mümkün olmamış ve servet ve kazanç tespiti tutarlı olmayan tahminlere dayandırılarak yapılmıştır. Ökte, bu durumu hatıralarında şu şekilde dile getirmiştir: (2) ”Defterdarlığa 12 Eylül‘de başladım... O akşam geç vakit odama gelen M. İzmen (irat ve servet vergileri müdürü) bana on beş gün evvel vekaletten gelen bir yazı gösterdi.Yazıda harp ve ihtikar dolayısiyle kazanılan fevkalade kazançları kanunlarımızın vergilendirmemekte olduğu, bu sebeple bilhassa akalliyetlerin (azınlıkların) büyük servetler iktisap ettikleri belitildikten sonra, piyasada acele tetkikat yaptırılarak kimlerin bu şekilde fevkalade kazanç temin ettiğinin tespiti, akalliyetlerin ayrı bir cetvelde gösterilmesi belirtilmekte idi. Bu emir üzerine irat ve servet müdürlüğü şubelerden gizli malumat istemiş, bir kaçından istediği malumatı almıştı. Gelen cetvellerde bir kısım vatandaşların isim, adresleri, san‘at nevileri tespit edildikten sonra harpten evvelki servetleri, harp içindeki kazançları gösterilmişti. İzmen‘e servet ve kazançlara ait rakamların nasıl tespit edildiğini sordum. Gülerek: ”Sadece tahminde bulunmuşlar”,dedi” “Cetvellerin hazırlanmasında milli bankaların istihbarat servislerinden faydalanmamı Ankara terviç etmedi. Piyasada tanıdığım ve itimat ettiğim birkaç tüccar ve esnafın malumatına müracaat ederek aldığım rakamlarla şubelerin verdiği rakamları mukayese ettim. Arada dağlar kadar fark vardı. İmkansızlıklar içinde kıvranıyordum. Nihayet Adalan’ı İstanbul’a çağırmaya karar verdim. Geldi. Durumu bir kere de beraber gözden geçirdik. O da tanıdıklarından rakamlar topladı. Cetvelleri bir kere de bunlarla tatbik ettik. Netice feci idi. Bu şekildeki çalışmalardan bu sonucun alınacağı tabii idi. Elde başka dayanılacak malumat yoktu. Yapılacak başka bir iş olmadığına kanaat getirdik.Cetvelleri Adalan Ankara’ya götürdü... Adalan’ın cetvelleri Ağralı ile birlikte Başbakan Saraçoğlu’na götürdüklerini, rakamların Başbakan’ın kanaatlerini takviye ettiğini,bilahare verginin tahakkuku için bize yalnız on beş günlük zaman vermelerinden ötürü çıkan münakaşalar dolayısiyle Ağralı’dan, Adalan’dan duydum”. Gerçekten de servet ve kazançların doğru bir şekilde tespitine imkan yoktu. Çünkü bu dönemde henüz Gelir Vergisi uygulanmıyordu ve uygulanan Kazanç Vergisi’nin de beyannameli kısmı sınırlıydı. Ökte bunun yerine, mükelleflerin önce beyana davet edilmesini önermişti. Fakat bu öneri kabul edilmedi.(3) Çok sınırlı ve tutarsız mükellef bilgilerine göre takdiri olarak mükelleflerin kazanç ve servet bilgilerini içeren cetvelleri hazırlayacak olan komisyonları bekleyen diğer zorluklar, komisyon üyelerinin şehirdeki tüm tüccarları tanımaması,Varlık Vergisi Kanunu’nun 2. Maddesinin c fıkrasına göre bir yıllık gayri safi iradı 2500 lira ve mukayyet değeri 5000 liradan fazla olan emlakı tasarruf edenlerin tapu kayıtlarının alfabetik fihristinin olmaması ve bu kayıtların gayri menkule göre yapılması, yine bu gayrimenkullerin sahiplerinin ölümü halinde intikal işlemlerinin zamanında yapılmamasıydı. Ökte, bu mükellef grubunun unutulanlar içinde yer alarak vergilendirilmemesinin kendi ısrarları sayesinde olduğunu belirtmiştir.(4) Yine taahhüt işlerinde kazanç vergisine tabi mükelleflerin belirlenmesinde problemler yaşanmıştır.Ökte bu konuda yaşadıkları sıkıntıları şöyle dile getirmiştir: (5) “Buna göre biz müteahhitleri ayırmak, kazanç vergisi mevcut olanlara yalnız bir vergi tarh etmek mecburiyetinde idik. Bilhassa taşrada kazanç vergisi veren mükelleflerden İstanbul’da taahhüde girenler veya İstanbul’da kazanç vergisi verenlerden taşrada taahhüde girenler vardı. Bu iki grubun yarısının kayıtları bizde değildi. Bu sebeple taahhüt servisi iyi işleyemedi. Muhtelif muhasebelerden alınan müteahhit isimlerinin şubelerde vergi kayıtlarıyla tatbikinde müşkülat çekildi. Mükellefler teşhis edilemedi.Neticede bir çok yanlış ve mükerrer tarhiyata meydan verildi”. Vergi miktarının saptanmasında en sıkıntıyı çeken fevkalade müslim, fevkalade gayrimüslim, beyannameli müslim, beyannameli gayrimüslim gruplarının vergilerini belirleyen estimatörler olmuştur. Vergiyi takdire göre belirleyecek olan bu grup, bunun için milli bankalardan, parti (CHP)den, emniyetten ve güvenilir tüccarlardan bilgi almaya çalışmış, fakat verilen bilgiler arasında büyük farklılıklar olduğu ortaya çıkmıştı. Faik Ökte, yaşanan sıkıntıları kitabında şu şekilde ifade etmiştir: (6) ”Estimatörler bürosunun membaları pek kısırdı. Yüzlerce, binlerce mükellef hakkında hiç malumat alınamamıştı. Estimatörler ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Şube şeflerinden tebliğ memurlarına kadar bütün memurlara baş vuruyor, kendini belli etmeden ticarethanenin önünden geçiliyor, kazanç muamele beyannameleri tetkik olunuyor, eşten dosttan malumat sızdırılmaya çalışılıyordu. Hakikatte bu dalların hepsi çürüktü. Mesnedimiz hava idi. Estimatörlerin dayandıkları biricik zengin hazine kendi karihaları (düşünceleri) idi. Bir elde kurşun kalem, bir elde lastik, dudağında yaptığı işe inanamayanlara mahsus istihza ile karışık zehirli bir tebessüm, defterdarlığın loş bir odasına kapanan üç dört genç İstanbul’un kalbur üstü mükelleflerine Varlık Vergisi'ni tarh ediyordu!.. Takdire dayanan bir sermaye vergisinin ne feci şartlar içinde, ne kadar ezbere taayyün ettiğini anlamak için bu odadan bir dakika için geçmek kafi idi. Ara sıra konuşmalar oluyordu: Aşağıdaki mülakat Varlık Vergisi uygulamasında bir maliye müfettişinin (*) bilgi toplama çabasını gözler önüne sermesi bakımından son derece anlamlıdır: (7) “Ben Karaköy’den Bebek’e kadar, Bebek’ten sonra Emirgan’a kadar, Emirgan’dan da bu güzergahta Beykoz’un karşısına kadar bütün Rumeli sahilini gezdim. Yol yoktu ve yürüyerek gezdim. Emirgan’a geldik, bu arada, yanıma kıdemli bir belediye müfettişi verdiler...Tabii bu semtleri ben de bilemiyorum. Onunla birlikte yürüyerek gezdik. ‘şu yalı kimin? Sahibi ne iş yapar?’ diye tespitler yapmak suretiyle gezdik. Sonra bütün bunları birleştirdik. Hep not aldık. Sonra listeler haline getirdik...Bina kıymetleri ortaya çıktı, sahipleri de! Böylece gayri menkul üzerinden Varlık Vergisi'ni tarh edecek komisyona havale ettik... Estimatörlerin verginin ilanı gününe kadar yıllık gelir takdiri zor olduğu için, bunun yerine ister istemez servetin, varlığın tayinine kayıldı. Dışarıdan alınan bilgi daima “varlığı şu kadardır” şeklindeydi. Kimse gelirin kaynağını göstermiyordu. Halbuki “...nin varlığı ... liradır” şeklinde iradi ve hayali bir rakamın ifadesi çok kolaydı. Verginin yüksek tutulmasında bu nokta özellikle etken olmuştur.(8) Böylece varlık vergisinde kazançların vergilendirilmesinden servetin vergilendirilmesine kayılmıştır. İşyerlerinin yıllık brüt gelirleri üzerinden kazanç vergisi ödeyen “iratlı mükellefler”in kazanç vergisi matrahı, bir dükkanın emlak/bina vergisinde gösterilen değerinin yüzde 10’u, o dükkanın “yıllık gayrisafi/brüt iradı” olarak kabul edilerek belirleniyordu. Bu grubun varlık vergisi ile vergilendirilmesinde, bir yıl önce ödemiş oldukları kazanç vergileri esas alınmıştır. Eşitsiz olarak yapılacağı baştan belli olan vergi salma işini,“görece bilimsel” bir tabana oturtmak isteyen Faik Ökte ve Şevket Adalan aslında bir tür çarpan olan “barem formülü” oluşturmuşlardır.(9) Ökte ve Adalan’ın hazırladığı bu barem ile, kazanç vergisi matrahına dayalı olarak sabit bir formül oluşturulmaya çalışılmıştır. Böylece fevkalade grubundaki mükellefler dışında kalan G (Gayrimüslim Grubu) ve M (Müslüman Grubu) gruplarının varlık vergisi miktarlarının belirlenmesinde bir nebze olsun takdiri uygulamanın azaltılması amaçlanmıştır. Bu formül hükümete götürüldüğünde her ne kadar kabul edilmekle beraber, G grubunun vergisi 5-10 katı ağırlaştırılarakuygulamaya konulmuştur.(10)
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|