03-31-2009, 23:10 | #1 |
Türk Mali Tarihinde Bir Utanç Abidesi / Varlık Vergisi
“Milletlerin hayatında unutulmaması lazım gelen destanlar, kahramanlıklar, felaketler, acılar vardır. Bunlar tarihin malıdır. Yeni nesiller kendilerinden evvel gelenlerin iyi ve fena taraflarını böylece görür, onların düştüğü hatalara düşmemeye çalışır.Varlık Vergisi , Cumhuriyet mali tarihinin yüz kızartan bir sahifesidir” Faik Ökte (Eski İstanbul Defterdarı) I. VARLIK VERGİSİ ÖNCESİ MALİ ve EKONOMİK DURUM I. Dünya Savaşı’ndan itibaren dünya ekonomilerinde yaşanan durgunluk, etkisini yeni Türkiye Cumhuriyeti üzerinde de göstermiş ve muasır medeniyetler seviyesine gelmeye çalışan ülke, kalkınma çabalarında güçlüklerle karşılaşmıştır. Sermaye birikiminin yetersizliği, yatırımlar önünde önemli bir engel olmuştur. 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde her ne kadar karma ekonomik model benimsenmekle birlikte, özellikle 1932 yılından itibaren devletçilik görüşü hakim olmuştur. Bunun en temel nedenlerinden biri, özel sermaye birikiminin yetersizliğidir. Nitekim Cumhuriyet sonrasında kurulan Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası, Sümerbank, Etibank, Türkiye Şeker İşletmeleri A.Ş. vb. birçok KİT bu devletçiliğin birer ürünüdür. Bu durum da devletin yeni finansman kaynakları bulmasını zorunlu hale getirmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ekonomide yabancıların hakimiyeti söz konusuydu.Bir tarım toplumu olan yeni Türkiye Cumhuriyeti, sınırlı olan sanayi ve ticari faaliyetleri ülke içinde yaşayan yabancılara devretmişti. Nitekim Cumhuriyet'in ilk yıllarında görülen millileştirme hareketlerinin temelinde de ekonomiyi yabancıların elinden kurtarmak yatıyordu. O dönemin bütçelerindeki açıkların nedenlerinden birini bu millileştirme hareketi oluşturmaktadır. Devlet açısından mali anlamda sorun oluşturan bir başka etken, 1939 yılında patlak veren II. Dünya Savaşı olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar bu savaş içerisinde yer almamışsa da, ekonomik açıdan bu savaşı yaşamıştır. Savunma harcamaları önemli boyutlara ulaşmış ve devletin ve zaten sınırlı olan özel sektörün yatırımları azalmıştır. Savunma harcamaları daha çok emisyon aracılığıyla finanse edilmiştir. Yatırımların azalması ve erkek nüfusun önemli bir bölümünün askere alınması üretimin azalmasına yol açmıştır. Toplam arz, toplam talebi karşılayamaz hale gelmiş, bu da fiyat artışlarına neden olmuştur. Dolaşımdaki para miktarının artması ve buna bağlı olarak fiyatlar genel seviyesinin yükselmesi sonucunda piyasadaki fazla parayı çekmek için geriye iki yol kalıyordu: Vergileme ve borçlanma. Borçlanmanın o dönemki şartlar için çok zor olması, maliye teşkilatının vergileme yolunu tercih etmesine neden oldu. Varlık Vergisi'nin kabulünden önce uygulamada olan vergiler şunlardır: (1) -KazançVergisi (') -Veraset ve İntikal Vergisi -Gümrük Vergisi -Dahili İstihlak Vergisi -Arazi Vergisi -Bina Vergisi -Hayvanlar Vergisi -Muamele Vergisi -İktisadi Buhran Vergisi -Muvazene Vergisi -Damga Vergisi -İhracattan Müdafaa Vergisi -Hava Kuvvetlerine Yardım Vergisi -Tekel Maddelerinden Alınan Savunma Vergisi Türk vergi sistemi, hala gayri safi kazanca dayanıyordu ve modern bir tarh ve tahsil cihazıyla yürütülmüyordu. Vergileme büyük ölçüde değişmez gelirli ve aylıklılar üzerine bindiğinden, tacirlere ve çiftçilere, savaş zamanı servetlerini, doğrudan doğruya hemen hiç vergilenmemiş olarak, elde tutmak ve biriktirmek imkanını verdi (2) İstanbul’da tacirler, simsarlar ve acentalar büyük servetler yapıyorlardı. Kısmen vergi kaçakçılığı, fakat en çok, modern ve etkili bir vergi tarh ve tahsil sisteminin yokluğu dolayısıyla, bu servetler vergilendirmenin ya da hükümet kontrolünün büyük ölçüde dışında kalıyordu.(3) II. VARLIK VERGİSİNİN KONULUŞ GEREKÇESİ VE KABULÜ II. Dünya Savaşı ile birlikte daha da ağırlaşan ekonomik şartlar,Varlık Vergisi'nin ortaya çıkması için uygun bir zemin hazırlamıştır. Savaştan en büyük karı iki grup sağlamıştı; tarım fiyatlarının yükselmesinden muazzam kazanç sağlayan büyük çiftçiler, ve hem Türk ihracat maddelerinin yüksek değerini hem de zaruri ithal mallarının korkunç kıtlığını istismar edecek mevkide olan İstanbul tüccar ve komisyoncuları. Çiftçiler hemen tamamen Müslüman Türklerden ibaretti; tacirler,tamamen olmamakla beraber, geniş ölçüde üç azınlık topluluğuna mensup, Rum,Yahudi ve Ermeni idiler .(4) Varlık Vergisi'ne ilişkin 4305 sayılı yasanın gerekçesinde,Varlık Vergisi ile “kazanç ve gelir sahiplerini ve daha ziyade iktisadi şartların darlığından doğan güçlükleri istismar ederek yüksek kazançlar elde ettikleri halde kazançları ile mütenasip derecede vergi vermeyenleri istihdaf etmekte ve içinde bulunduğumuz fevkalade vaziyetin icap ettirdiği fedakarlığa, bunları da kazanç ve kudretiyle mütenasip bir derecede iştirak ettirmek” amacının güdüldüğü ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, Varlık Vergisi Kanunu ile özellikle savaş döneminde ihtikar (karaborsa) yoluyla yüksek kazançlar sağlayanların vergilendirilmesi amaçlanıyordu. Her ne kadar Varlık Vergisi’nin kabulünden önce savaş döneminde karaborsa ile mücadele amacıyla, fiyat kontrolleri aracılığıyla devlet müdahalesini de kapsayan ve dönemin başbakanı olan Refik Saydam hükümeti tarafından çıkarılan Milli Korunma Kanunu (1940)’’ kabul edilmekle birlikte, karaborsa olayları devam ediyordu. Sermayenin ve ticaretin azınlık tüccarlarının elinde yoğunlaşmasından dolayı savaş koşullarının doğurduğu karaborsa olaylarına en fazla azınlık tüccarlarının adlarının karışması da doğaldı .(5) Dönemin başbakanı Şükrü SaraçoğluVarlık Vergisi’nin gerekçesi ile ilgili konuşmasında şu ifadeler yer alıyordu: (6) “Bu kanun ile amaçladığımız hedef, tedavüldeki parayı azaltmak ve memleket ihtiyaçlarımıza karşılık hazırlamaktır. Bu böyle olmakla beraber, bu kanunun uygulanmasından Türk parasının kıymetlenmesi, vurguncular üzerinde toplanan halk düşmanlığının silinmesi, vergileri ödemek için zorunlu olarak satışa çıkarılacak malların fiyatlarda bir ölçülü durum yaratması gibi ikinci derece yararların meydana çıkması da olmayacak şeyler sayılmaz”.Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ise Varlık Vergisi Kanunu yürürlüğe girmeden önce TBMM’de yaptığı konuşmada, açıkça belirtmemekle birlikte Varlık Vergisi'nin gerekçesini şu sözlerle ifade ediyordu: (7) “Bulanık zamanı, bir daha ele geçmez fırsat sayan eski batakçı çiftlik ağası ve elinden gelse teneffüs ettiğimiz havayı ticaret meta’ı yapmaya yeltenen gözü doymaz vurguncu tüccar ve bütün bu sıkıntıları politik ihtirasları için büyük bir fırsat sanan ve hangi yabancı milletin hesabına çalıştığı belli olmayan birkaç politikacı, büyük bir milletin bütün hayatına küstah bir surette kundak koymaya çalışmaktadırlar, üç beş yüz kişiyi geçmeyen bu insanların vatana karşı aşikar olan zararlarını gidermek yolu elbette vardır”.Hem Saraçoğlu’nun hem de İnönü’nün sözlerinde,Varlık Vergisi'nin gerekçesi; karaborsa yoluyla büyük kazançlar sağlayan vurguncuları vergilendirmek ve tedavüldeki para miktarını azaltmak şeklinde ekonomik amaçlı olduğu belirtilmiştir. Cumhurbaşkanı İnönü’nün ifadeleri, kendisinin de Varlık Vergisi uygulamasını desteklediğini açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim, Faik Ökte eserinde, İsmet İnönü’nün vergi cetvellerinin hazırlanmasından sonra kendisinden ve İstanbul Valisi Lütfü Kırdar’dan verginin anahatları ile ilgili bilgi aldığını ve İnönü’nün bu vergiyi benimsediğini belirtmektedir. (8) Yine İnönü’nün 21 Aralık 1942 yılında Bursa’da yaptığı konuşmadan, bu uygulamayı desteklediği anlaşılmaktadır: (9) “Varlık Vergisi, milletin vicdanında doğru ve haklı bir tedbir olarak kabul edilmiştir. Bu tedbirin hazine kuvvetine, milli ve içtimai nizama faydalı tesirleri olacağı halkın her tabakası tarafından anlaşılmıştır. Varlık Vergisi'nin kabulü için hükümetçe alınan tedbir milletin vicdanında geniş bir istinat noktası bulmaktadır”. Gerçekten de Varlık Vergisi, İsmet İnönü’nün dediği gibi, halkın her tabakası tarafından haklı görülen ve benimsenen bir uygulama mıydı ve sadece ekonomik gerekçelerle mi uygulamaya konulmuştu? Varlık Vergisi uygulamaya konulmadan önce basında geniş bir destek bulmuştu. Halkın büyük bir kısmı ise azınlıkların savaş döneminde yüksek fiyatlardan mal satarak büyük karlar elde etmesinden ve bu grubun bir kısmının lüks tüketiminden hoşnutsuzdu. 4305 Sayılı Varlık Vergisi Hakkında Kanun ve bu Kanun’un gerekçesi incelendiğinde, resmi açıklamalarda belirtildiği gibi, verginin ekonomik gerekçelerle konulduğu ifade edilmekteydi. Fakat uygulama süreci incelendiğinde,verginin asıl yükünün ticaretle uğraşan azınlıklarda olduğu görülmüş ve adaletsiz uygulamalar yapılmıştı. Bu nedenle Varlık Vergisi’nin ekonomik amaçlar dışında,Türkleştirme politikasının bir ürünü olduğu yönünde görüşler(‘’’)vardır. 6.10.1941 tarihinde Varidat U. Müdürlüğü’nden (Gelirler Genel Müdürlüğü) makama İ.Hakkı Ülkümen tarafından kaleme alınan yazıda, “KazançVergisi Kanunu ile adaleti teklifiyenin yerine getirilemediği , hizmet erbabını teklif eden muahhar vergiler dolayısıyla mükellefiyet ölçüleri arasında nizam kalmadığı, 3821 ve 4040 No.lu kanunlarla yapılan zamların karne üzerine müesses vergideki adaletsizliği derinleştirdiği” ortaya konulmuş ve “II. Dünya Savaşı'nda harp masraflarının yüksek nispette alınan vergilerle karşılandığı halde memleketimizde bu yola girilmemiş olduğuna işaret edilerek vergi sistemimizde bir değişiklik yapılmasının zaruri olduğu” belirtilmiştir. Yazıda sonuç olarak kazanç vergisi hakkında haklı şikayetleri azaltmak,fevkalade kazançlardan yüksek bir vergi alabilmek için gerekli olan tedbirleri tayin ve tespit etmek üzere bir komisyonun hemen incelemeye başlaması gerektiği ifade edilmiştir. Bunun üzerine bir komisyon oluşturulmuş ve bu komisyon iki rapor hazırlamıştır. Birinci rapor, 2395 Sayılı KazançVergisi Kanunu’nun gözden geçirilerek beyannameye tabi mükelleflerin sayısının artırılmasını öneriyordu. Bunlardan kazanç muamele defteri tutması gerekenler tespit edilmiş, yeniden beyannameliler arasına alınması teklif edilenler cetvel halinde gösterilmiştir. 250 liradan yukarı yerlerde çalışanlar beyannameliler arasına alınmıştır. Komisyonun ikinci raporu ise fevkalade kazançların vergilendirilmesine yöneliktir. Buna göre 1.1.1939 tarihinden sonra gayrimenkul satışlarından yüzde 50 oranında fevkalade vergi alınması önerilmiştir. Fakat bu raporlardaki öneriler hükümet tarafından beğenilmemiştir. Faik Ökte, savaş dönemindeki mali sıkıntının bir Varlık vergisi uygulamasına gerek kalmaksızın bu raporlardaki tedbirlerle atlatılabileceğini belirtmektedir. (10) Ankara hükümeti, 1942 yılının ilkbahar ve yaz aylarından itibaren olağanüstü kazançları vergilendirmek amacıyla bir arayış içine girmişti. Maliye Bakanı Fuat Ağralı tarafından TBMM’nde kurulan komisyon yeni bir kanun tasarısı hazırlığı içindeydi. Aynı günlerde, basındaki bazı kalemler, yüksek enflasyon ve ithalatın azalması nedeniyle ortaya çıkan mal darlığından daha çok gayri müslim ticaret erbabının yararlandığını belirterek, bunların elde ettiği spekülatif kazançların kurulacak komisyonlar vasıtasıyla vergilendirilmesini istiyorlardı (11) Varlık Vergisi Kanunu kabul edilmeden önce, gayrimüslimleri vergilendirmeyi hedefleyen bir kanun hazırlandığını duyan gayri müslim cemaat temsilcileri, Başbakan Saraçoğlu’nu ziyaret ederek kendisine şu öneride bulundular: (12) Azınlık temsilcileri: “Efendim, siz ne kadar vergi toplamayı düşünüyorsunuz?... 300 milyon mu toplamak istiyorsunuz, (yoksa) 200 milyon mu toplamak istiyorsunuz? Sizbunu bize bırakın, biz bunu (kendi aramızda) toplayalım (ve) hükümetimize verelim!”.Azınlık temsilcilerinin bu teklifini Başbakan Saraçoğlu şu sözlerle reddetti: “Biz bu teklifi nasıl kabul ederiz? Biz (modern bir) devletiz!”.Yapılan hazırlık çalışmalarından sonra 4305 Sayılı "Varlık VergisiHakkında Kanun”, 11 Kasım 1942’de TBMM’deki kısa bir görüşmeden sonra onaylanarak yürürlüğe girdi. Coşkun Can Aktan, Dilek Dileyici ve Özgür Saraç'ın "Vergi, Zulüm ve İsyan" isimli 2003 basımı eserlerinden alıntıdır....
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
kanun, varlık, vergi, yasa |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|