![]() |
#1 |
![]() Din kavramı sözkonusu edildiğinde solun homojen bir tavrının, algılama biçiminin olmadığı aşikar. Aslında Türkiye’de sosyalist olma durumuna bile bu kadar geniş yelpazede / birbirini epistemolojik olarak reddeden teorik çerçevede yaklaşımlar varken herhangi bir kavrama homojen tutum beklemek hayalci olacaktır.
Biz yine de “Türkiye Solu” şeklinde temel kavramsal argümanları birbirine yakınlaşabilir bir yapıyı kabul edip bunun üzerinden dinle ilişkilerini irdeleyelim. Sosyalistler söze diyalektik materyalizmle başladığı anda dinin tüm varoluşsal hakikatini bir kenara koyma zaruretiyle karşı karşıya kalıyoruz. Marks’ın, Hegel ve Feuerbach etkisiyle geliştirdiği söylemlerden etkilenerek dine yaklaşan sosyalistler, bu yaklaşımın tarihselliği ve bilimselliği konusunda hiçbir şüphe duymaksızın, kimi cümleleri bağlamından kopartarak slogan haline dönüştürdüler. Hala “din afyondur” basmakalıplığını ve bağlamdan koparılma halinin ötesine geçilemediğini düşünürsek ne kadar yol alındığı anlaşılır. Kavramsal / teorik tartışmaların sıkıcılığından bir anlığına kurtulup, daha somut meseleler üzerine birkaç söylemenin yolunu arayalım. Ama ondan önce son teorik sorumu sormanın zaruretini hissediyorum; sosyalizm, dinin olgusal ve metafizik dünyasını / temsilini karşılayan bir sistem olarak kabul edilebilir mi? Başka bir deyişle sosyalist olma hali, dindar olma ihtiyacını / halini ortadan kaldıran bir varoluş konumlaması mıdır? Teorinin insanı kışkırtan şehvetine kayıtsız kalmayı başarıp, bugün Türkiye’de yaşanan fiili duruma ilişkin birkaç söz söylemek farz oldu. Emek mücadelesini sürdürmek isteyen, gayet dindar, dini ritüelleri titizlikle sürdüren bir Müslüman, kapitalizmin gündelik hayatı ve insan onurunu karartan vahşetine karşı bir direniş biçimi olarak sendikalara dahil olmak isteyebilir. Vakıa tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sendikal hareketlere / solun yaygın pratik alanlarından biri olarak / dahil olmak insanca çalışma ve yaşama anlamında önemli kazanımlar sağlayacaktır. Aynı Müslüman bireyin katıldığı ilk teorik derste / ne çok sevilir ayrıca bu dersler / materyalist bir birey olarak dine karşı temel tutumunun ne olması gerektiği anlatıldığında ne hissettiğini düşünelim. Ben söyleyeyim; “Tanrısız bir dünyada yaşamaktansa, açlığa ve emek zulmüne razı gelirim!” diyecektir. Türkiye solu, dindar halkı sağ / muhafazakar siyasetin, kapitalizmden beslenen geniş midesine itmiştir. Tüm varlığını emek sömürüsü üzerinden kurumsallaştırmış bu iktidar odakları, dini söylemleriyle ontolojik güven duygusunu kendi dünyalarına çekmişlerdir. İnsanın asıl aradığı da bu ontolojik aidiyet ve güven duygusudur. Türkiye’de dindar insanların yaşadıkları temek insan hakları problemleri bile sınıflara göre farklılıklar gösteriyor. Mesela zengin Müslümanlar başörtüsü sorununu bir şekilde aşabiliyorlar. Ancak yoksulların asla böyle bir imkanı yok. Bir sosyal sınıf, insan hakları ihlallerinden etkilenmiyorsa, sorunun çözümüne katkı sağlamak bir yana, genellikle sorunun bir parçası olurlar. Bir Hakan Albayrak dizesiyle meramımı anlatayım; “Bizi severken devletten bir farkları yoktu!” AKP iktidarıyla birlikte konumunu güçlendiren muhafazakar yapılar, yerleşik sistemden pay almaya başladıkça, statükonun devamını güçlendirmeye başladılar. İslamcılar arasındaki sınıfsal farklılıklar yaşadığımız günlerde gözle görünür bir düzeye çıkmıştır. Tüketim ve iktidar alanları genişledikçe sınıfsal farklılıklar daha görünür hale gelir. İslamcılar artık aynı cemaate mensup kardeşler olarak değil, iktidarın çeşitli alanlarında hiyerarşik sıralanmış bireyler olarak yer tutuyor. İktidar ve sermayeyi kullanan dindarlar, bizatihi dinden hareketle bu kirli iktidar şehvetini kutsuyorlar. Müslümanın iyi arabalara binmesini vazedenler, nedense müslümanın felsefi ve sanatsal derinliğe sahip olmasının önemini hiç dile getirmiyorlar. Ucuz işgücü ararken kardeşlik namelerinden dem vuran dindar sermaye, paylaşım ve adalet sözkonusu olduğunda kardeşliğin yanından bile geçmiyor. İnandıkları kurumları, ağabeyleri, vakıfları, cemaatleri, statükonun güçlü parçaları haline dönüşen yoksul Müslümanlar, neden buna rağmen sağ / muhafazakar partileri destekliyorlar? Çünkü acı çekmekten hoşlanıyorlar, çünkü cahiller, çünkü siyasi bilinçleri gelişmemiş gibi cevaplar verecek sosyalistler mevcut sosyolojiyi asla göremeyecekler. Meseleyi daha derin köklerde aramak gerekiyor bana kalırsa. Türkiye solu, Latin Amerika deneyimini sadece romantizmle okudu. Uzaklarda bir hayal olarak Kurtuluş Teolojisi’nin önderlerini anıyorlar. Oysa yaşadıkları coğrafyaya ve halka yakından bakmayı deneseler, ait oldukları ideolojik çerçeve sandıkları gibi dağılmayacak. TARIK TUFAN Sanat Cephesi dergisi Ocak sayısı
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Mevcut olan sermaye içinde olmak değil ki mesele,bakın homojen bir islamiyetten bahsedebiliyor muyuz diyor?Doğrular tek fakat herkes kendi başına bir din yaşıyor sanki üstelik hepsi de islam olmuyor mu?O zaman homojenlikten bahsedemezsiniz,yazar'ın bahsettiği şey budur!Bir sürü islami çevre var ve hepsi ak partiden beslenmiyor mu?Güç almıyorlar mı?Varlıkları yeter!üstelik sadece bu da değil, bu sermaye içerisinde büyüyorlar.Bazısı sırf kullanmak adına öyle bile görünüyor!Ancak bence mesele bu değil,mesele kazanan insanların diğerlerini kullanması ve bu sebeble büyümeleri.Böyle olunca da islami çevreler arasında da çok büyük sınıf farklılıkları ortaya çıkıyor.Vakko başörtülü bayanlar ile yazma takan bayanlar!Aşırı lüks yaşayan müslümanlar!Sizce ne kadar inandırıcı!Paranın kullanılıp üretimin artmasında sorun yok zaten.Sorun paylaşamamakta.Burada kapitalizmi eleştiriyoruz,liberalizmi değil.
"Türkiye’de dindar insanların yaşadıkları temel insan hakları problemleri bile sınıflara göre farklılıklar gösteriyor. Mesela zengin Müslümanlar başörtüsü sorununu bir şekilde aşabiliyorlar. Ancak yoksulların asla böyle bir imkanı yok. Bir sosyal sınıf, insan hakları ihlallerinden etkilenmiyorsa, sorunun çözümüne katkı sağlamak bir yana, genellikle sorunun bir parçası olurlar." Her zaman "sınıf" lafına karşı bir alerjim olmuştur.Kendimizden başkasını düşünüyor muyuz.Yoksa islamiyet birbirine benzeyen fakat uyumsuz ideolojilerin karmaşası mı?Böyle bir komedi olabilir mi allah aşkına.Neden bu ideoloji kavgası.İslamiyet din değil midir?Yapılan hataları ideolojilere yükleme çabasını anlamıyorum. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Şu da bir gerçek ki, malesef ''İslami burjuvazi'' gibi bir olgu oluşmuş durumda. Belirli cemaat ve dinsel örgütlere daha yakın olanlar, belirli yerlere daha kolay gelebiliyorlar. Şu da bir gerçek ki, İslami kesim kendi içerisinde sermayesini çevirme peşinde. Şöyle söliyim, örnek vermem gerekirse, bir Gülen cemaati mensubunun, kendi cemaati haricinde başka bir yerden alış veriş yaptığını göremeyiz. Yeşil sermaye, kendi içinde var olan dengesizliğini ortaya çıkartmakta ve kapitalizmin enstrümanlarını kullanarak, kendine yer edinme çabası içerisinde. Örneğin, sadece İslami kesime hitap eden beş yıldızlı oteller yok mu? Arap ülkelerine bir bakalım. Müslümanlarca kutsal sayılan Kabe etrafı da son derece lüks otel ve alış veriş merkezleri ile dolmadı mı? Buradaki amaç nedir? Oraya giden hacı adaylarının, alış veriş ve para harcama tutkusunu kaşımak değil mi? Allah'ın önünde herkes eşit ama belirli bir kesim DAHA mı eşit? İş bu nedenle, bu ve benzeri durumlar, İslamcıların dahi kendi içlerindeki savaşı tetiklemez mi? İslami kesim içinde bulunan bir sürü cemaat ve/veya tarikatlar, hepsi birbirinden farklı. Birinin ak dediğine öteki kara diyebiliyor.
Emek mücadelesini sürdürmek isteyen, gayet dindar, dini ritüelleri titizlikle sürdüren bir Müslüman, kapitalizmin gündelik hayatı ve insan onurunu karartan vahşetine karşı bir direniş biçimi olarak sendikalara dahil olmak isteyebilir. Vakıa tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sendikal hareketlere / solun yaygın pratik alanlarından biri olarak / dahil olmak insanca çalışma ve yaşama anlamında önemli kazanımlar sağlayacaktır. Yukarıda alıntı yapmış olduğum üzere, evet isteyebilir lakin neden, bir muhafazakar, örneğin, işçi haklarına ve emekçi direnişin yanında değil. Neden örgütsel yapılanma ve hak arayışlarında görmüyoruz bu kimseleri. Türkiyede var olan, iki muhafazakar partiden hiç bir vekil mesela, neden Tekel İşçilerinin eylemine destek vermiyor? Oradaki işçiler, namaz kılan, oruç tutan, dini ritüellerini titizlikle yapmaya çalışan emekçinin hakkını savunmuş olmuyor mu? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() bu sol kesimlerin oyunları maalesef yıllardır var.
bu ülkeyi uzun zamandır sağ görüşlü ve muhafazakar siyasetçiler yönetiyor. bu da onların doğal yapılarına uymuyor tabi. herkesi kendileri gibi düşündürmek veya hareket ettirmek istedikleri için bunlara tepki gösteriyorlar. fatih altaylının konuğu olarak nazlı ılıcağı dinlemiştim. o da çok güzel tespitler yapmıştı. ne zaman muhafazakar görüşlü ve istikrarlı bir iktidar başa gelse hemen sol çevreler "din devleti kurulacak, "irtica hortladı" "türkiyede dinsellik artıyor" gibi maskelerin altına bürünüyorlar. ee cumhuriyet gazetesi çıkar da "tehlikenin farkındamısınız, hamdolsun teğet bizi kriz geçti" diye başlık atarsa olacağı bu bir de zürriyetsiz adam emin çölaşan, çıkar da "atatürkün şapkasını giyen yok" diye yazan gazete hakkında "savcılar hakimler uyuyormu" diye köşe yazısı yazarsa hiç kızmamak gerek. çünkü kendileri "tehikenin farkındamısınız" deyince tepki görmeyi pek hazmedemiyorlar nedense Konu BlueMoon tarafından (01-09-2010 Saat 15:21 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() bu sol kesimlerin oyunları maalesef yıllardır var.
bu ülkeyi uzun zamandır sağ görüşlü ve muhafazakar siyasetçiler yönetiyor. bu da onların doğal yapılarına uymuyor tabi. herkesi kendileri gibi düşündürmek veya hareket ettirmek istedikleri için bunlara tepki gösteriyorlar. fatih altaylının konuğu olarak nazlı ılıcağı dinlemiştim. o da çok güzel tespitler yapmıştı. ne zaman muhafazakar görüşlü ve istikrarlı bir iktidar başa gelse hemen sol çevreler "din devleti kurulacak, "irtica hortladı" "türkiyede dinsellik artıyor" gibi maskelerin altına bürünüyorlar. ee cumhuriyet gazetesi çıkar da "tehlikenin farkındamısınız, hamdolsun teğet bizi kriz geçti" diye başlık atarsa olacağı bu bir de zürriyetsiz adam emin çölaşan, çıkar da "atatürkün şapkasını giyen yok" diye yazan gazete hakkında "savcılar hakimler uyuyormu" diye köşe yazısı yazarsa hiç kızmamak gerek. çünkü kendileri "tehikenin farkındamısınız" deyince tepki görmeyi pek hazmedemiyorlar nedense |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
sanat cephesi dergisi, tarık tufan |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|