AK Gençliğin Buluşma Noktası
Kitaplar ve Dergiler Kitaplar ve Dergi içerikleri, değerlendirme ve tavsiyeler.



 
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 01-08-2010, 19:28   #1
Kullanıcı Adı
Berr Ak
Exclamation TÜRK SOLU DİNDARLARI NEREYE İTİYOR?
Din kavramı sözkonusu edildiğinde solun homojen bir tavrının, algılama biçiminin olmadığı aşikar. Aslında Türkiye’de sosyalist olma durumuna bile bu kadar geniş yelpazede / birbirini epistemolojik olarak reddeden teorik çerçevede yaklaşımlar varken herhangi bir kavrama homojen tutum beklemek hayalci olacaktır.

Biz yine de “Türkiye Solu” şeklinde temel kavramsal argümanları birbirine yakınlaşabilir bir yapıyı kabul edip bunun üzerinden dinle ilişkilerini irdeleyelim.

Sosyalistler söze diyalektik materyalizmle başladığı anda dinin tüm varoluşsal hakikatini bir kenara koyma zaruretiyle karşı karşıya kalıyoruz. Marks’ın, Hegel ve Feuerbach etkisiyle geliştirdiği söylemlerden etkilenerek dine yaklaşan sosyalistler, bu yaklaşımın tarihselliği ve bilimselliği konusunda hiçbir şüphe duymaksızın, kimi cümleleri bağlamından kopartarak slogan haline dönüştürdüler. Hala “din afyondur” basmakalıplığını ve bağlamdan koparılma halinin ötesine geçilemediğini düşünürsek ne kadar yol alındığı anlaşılır.

Kavramsal / teorik tartışmaların sıkıcılığından bir anlığına kurtulup, daha somut meseleler üzerine birkaç söylemenin yolunu arayalım. Ama ondan önce son teorik sorumu sormanın zaruretini hissediyorum; sosyalizm, dinin olgusal ve metafizik dünyasını / temsilini karşılayan bir sistem olarak kabul edilebilir mi? Başka bir deyişle sosyalist olma hali, dindar olma ihtiyacını / halini ortadan kaldıran bir varoluş konumlaması mıdır?

Teorinin insanı kışkırtan şehvetine kayıtsız kalmayı başarıp, bugün Türkiye’de yaşanan fiili duruma ilişkin birkaç söz söylemek farz oldu.

Emek mücadelesini sürdürmek isteyen, gayet dindar, dini ritüelleri titizlikle sürdüren bir Müslüman, kapitalizmin gündelik hayatı ve insan onurunu karartan vahşetine karşı bir direniş biçimi olarak sendikalara dahil olmak isteyebilir. Vakıa tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sendikal hareketlere / solun yaygın pratik alanlarından biri olarak / dahil olmak insanca çalışma ve yaşama anlamında önemli kazanımlar sağlayacaktır.

Aynı Müslüman bireyin katıldığı ilk teorik derste / ne çok sevilir ayrıca bu dersler / materyalist bir birey olarak dine karşı temel tutumunun ne olması gerektiği anlatıldığında ne hissettiğini düşünelim. Ben söyleyeyim; “Tanrısız bir dünyada yaşamaktansa, açlığa ve emek zulmüne razı gelirim!” diyecektir.

Türkiye solu, dindar halkı sağ / muhafazakar siyasetin, kapitalizmden beslenen geniş midesine itmiştir. Tüm varlığını emek sömürüsü üzerinden kurumsallaştırmış bu iktidar odakları, dini söylemleriyle ontolojik güven duygusunu kendi dünyalarına çekmişlerdir. İnsanın asıl aradığı da bu ontolojik aidiyet ve güven duygusudur.

Türkiye’de dindar insanların yaşadıkları temek insan hakları problemleri bile sınıflara göre farklılıklar gösteriyor. Mesela zengin Müslümanlar başörtüsü sorununu bir şekilde aşabiliyorlar. Ancak yoksulların asla böyle bir imkanı yok. Bir sosyal sınıf, insan hakları ihlallerinden etkilenmiyorsa, sorunun çözümüne katkı sağlamak bir yana, genellikle sorunun bir parçası olurlar.

Bir Hakan Albayrak dizesiyle meramımı anlatayım; “Bizi severken devletten bir farkları yoktu!”

AKP iktidarıyla birlikte konumunu güçlendiren muhafazakar yapılar, yerleşik sistemden pay almaya başladıkça, statükonun devamını güçlendirmeye başladılar.

İslamcılar arasındaki sınıfsal farklılıklar yaşadığımız günlerde gözle görünür bir düzeye çıkmıştır. Tüketim ve iktidar alanları genişledikçe sınıfsal farklılıklar daha görünür hale gelir. İslamcılar artık aynı cemaate mensup kardeşler olarak değil, iktidarın çeşitli alanlarında hiyerarşik sıralanmış bireyler olarak yer tutuyor.

İktidar ve sermayeyi kullanan dindarlar, bizatihi dinden hareketle bu kirli iktidar şehvetini kutsuyorlar. Müslümanın iyi arabalara binmesini vazedenler, nedense müslümanın felsefi ve sanatsal derinliğe sahip olmasının önemini hiç dile getirmiyorlar. Ucuz işgücü ararken kardeşlik namelerinden dem vuran dindar sermaye, paylaşım ve adalet sözkonusu olduğunda kardeşliğin yanından bile geçmiyor.

İnandıkları kurumları, ağabeyleri, vakıfları, cemaatleri, statükonun güçlü parçaları haline dönüşen yoksul Müslümanlar, neden buna rağmen sağ / muhafazakar partileri destekliyorlar? Çünkü acı çekmekten hoşlanıyorlar, çünkü cahiller, çünkü siyasi bilinçleri gelişmemiş gibi cevaplar verecek sosyalistler mevcut sosyolojiyi asla göremeyecekler. Meseleyi daha derin köklerde aramak gerekiyor bana kalırsa.

Türkiye solu, Latin Amerika deneyimini sadece romantizmle okudu. Uzaklarda bir hayal olarak Kurtuluş Teolojisi’nin önderlerini anıyorlar. Oysa yaşadıkları coğrafyaya ve halka yakından bakmayı deneseler, ait oldukları ideolojik çerçeve sandıkları gibi dağılmayacak.

TARIK TUFAN
Sanat Cephesi dergisi Ocak sayısı

 

Berr Ak isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
sanat cephesi dergisi, tarık tufan


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi