AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 09-14-2010, 00:43   #1
Kullanıcı Adı
Necip Fazıl
Standart TÜSİAD yatıp kalkıp Başbakan'a dua etsin

"TÜSİAD silah komisyoncularından oluşan İstanbul sermayesidir. Kriz çıkarmak istediler ama krizden bile karlı çıktılar. TÜSİAD yatıp kalkıp Başbakan'a dua etmelidir"

Dün yapılan referandum oylamasından çıkan sonuçlar farklı meslek alanlarındandaki uzmanlardan farklı yorumlar aldı. Bu yorumlardan birini yapan Sabah gazetesi ekonomi yazarlarından Süleyman Yaşar'dı. Yaşar, konuyu farklı bir boyuta taşıdı ve hükümet ile TÜSİAD arasında yaşananlarla ilgili çarpıcı bir gerçeği açıkladı.

İşte Star gazetesinden Fadime Özkan'a konuşan Yaşar'ın açıklamaları...

Yaşar: Statükocu sermaye çıkarlarına uygun davranmayan hükümetlere hep muhalefet etmiştir. AK Parti vesayeti kaldırmak isteyince kriz çıkarmanın yollarını aradılar ama krizden bile karlı çıktılar.

Patronlar kulübü olarak bilinen TÜSİAD'ın (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) kuruluş yılı 1971. 12 Eylül darbesinden sonra cunta yönetiminin faaliyetine izin verdiği ilk dernek TÜSİAD. Sayıları bugün 600'e yakın. Nüfusun yüzde 5'ini temsil ediyor, milli gelirin yüzde 50'sini alıyorlar. 60 yaşındaki TOBB ise (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği)'nin toplam üye sayısı ise bin 3 yüz civarında. Her iki kuruluşun da Türkiye siyasi tarihinde, bugününde bir yeri var. Evvveli bir yana, TÜSİAD ve TOBB ile hükümet arasındaki gerilim referandum tartışmaları nedeniyle hat safhaya ulaştı. Ne olup bittiğini, dünün ve bugünün anlamını hem kamuda hem özel sektörde utzun yıllar üst düzey yönetici olarak çalıştıktan sonra şimdi, Sabah gazetesinde yazan, 24 tv'de ekonomi yorum yapan, İ.Ü.'nde ders veren Süleyman Yaşar ile konuştuk. Yayınlanmış beş kitabı bulunan Yaşar'ın son kitabının adı 'Derin Ekonomi'.
Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak bu siyasi bir konu, biz siyasete girmeyiz, diyen TÜSİAD'ın 1991, 1992, 1995 ve 2001'de gazete ilanlarıyla irade beyan edip anayasa reformuna, yeni anayasaya evet dediğini de biliyoruz. Halböyleyken TÜSİAD bu konuda neden kendisinden bile geriye düştü? Siyasete girmem diyen TÜSİAD tarihi itibariyle siyasetin dışında kalmayı başarmış bir STK mıdır?
Hayır, hiç. Hatta bir siyasi parti gibidir. 1979'ların sonunda Bülent Ecevit Başbakanken bunlara 'defter tutun' dedi diye tam sayfa gazete ilanlarıyla hükümeti düşürdüler. Her zaman da siyasete, özellikle ekonomi yönetimindeki bürokratların atanmasına müdahil oldular. TÜSİAD, Özal döneminde de ekonomiye müdahale etti. Türkiye'nin iç kamu borç yükü yüzde 47 idi. O zaman ekonomi prefesörü olan Tansu Çiller'e bir borç raporu hazırlatarak Özal'ı yıpratmaya çalıştı, 90'lar boyu da hep siyasetin içinde oldu.

Başbakanlığı döneminde Çiller'e de muhalefet etti ama TÜSİAD, değil mi?

Evet. Kendi çıkarlarına ters düşen bir karar alındığında TÜSİAD hükümette kim olursa o hükümetle çatışma içinde oldu.

Demokratikleşme konusundaki tutumu nasıldır TÜSİAD'ın?

Aslında TÜSİAD'ın burada ilerici tavırları da oldu. Demokratik bir anayasa için, Kürt sorunu için, raporlar hazırlattı, hatta bunun için askerle bile karşı karşıya geldi. Belki Sabancı'nın öldürülmesi olayından sonra korkmuş da olabilirler. Ama 2001'deki anayasa değişikliklerinde hep önde oldu. AK Parti iktidara gelmeden önce de aralarında bir anlaşma vardı. Fakat 2006'da AK Parti iktidarıyla ters düştü.

2001'de aralarındaki anlaşma neydi?

Siz AB'yi destekleyin, bizde toplumdaki İslamcı rejim getirecekler korkusunu giderelim dediler.

2006'da bozulan neydi?

Hükümet Merkez Bankası atamasında kendi adaylarını gündeme getirdi, TÜSİAD iki başkan adayına da karşı çıktı ve kamuoyu nezdinde yıpratmaya çalıştı. Ardından Merkez Bankasına kendi içinden bir başkan adayı seçip getirmek zorunda kaldılar. Ayrıca ekonomi yönetiminin Başbakan yardımcılığı konusunda da bir anlaşmazlık vardı. Bunun yanında hükümetin artık bu statükocu iş adamlarının isteklerini yerine getirmediği görüldü. Bunun üzerine bu gerilim iyice sertleşmeye başladı. Ve anayasa değişikliklerinde de artık hakikaten sert tartışmalar yaşanıyor.

KENDİ BORÇLARINI HALKA ÖDETMEK İSTEDİLER

TÜSİAD ve TOBB anayasa değişikliğine neden karşı gibi görünen bir tutum içinde?

Çünkü Anayasa değişiklikleriyle askeri vesayet, yargı vesayeti ve IMF'nin bütçe üzerindeki vesayeti kaldırılıyor. Ekonomi yönetimi elitlerden alınıyor halka veriliyor. Buna tabi statükocu işadamları razı değiller. Statükocu işadamları ve TÜSİAD, IMF konusunda "35 milyar doları alın ve bize verin aksi takdirde batarız" dediler. Hükümet bunu yapmadı. Çünkü devletin bir borcu yoktu, 3 milyar dolar kısa vadeli borcu vardı ama bunu da her an ödeyebilirdi. Ama özel sektörün borcu vardı. Hükümet burada şunu anladı: Baktı ki, bu borçların büyük kısmı, back to back denilen, işadamlarının yurt dışına götürüp kendi şirketlerine verdikleri borçlar. Bir cebinden bir cebine borç vermiş yani. Ve bunu devlete ödetmek istiyorlar, yani halka.
2001 krizinde zaten bankaların içi boşaltılmıştı. IMF'den aşagı yukarı 45 milyar dolar alınarak para alınarak bunlar ödendi. E şimdi ikinci bir operasyon. Türkiye'de kriz çıkmamış, kriz Amerikan kaynaklı, ama sanki Türkiye'de çıkmış gibi gösterildi. Dendi ki "Biz bunları ödeyemeyiz, Türkiye de batar". Yabancı basından da destek alarak kriz medyada büyütüldü. Bunun üzerine bir de bazı bankalar birden bire eleman çıkarttılar. Sanki Türkiye'de kriz derinleşiyor korkusu yaratıldı, yatırımcı da korktu. Bu da, Türkiye ekonomisinde talep daralmasına yol açtı. Burada da amaç, işsizlik yoluyla sosyal kaos yaratarak hükümeti zora sokmaktı. Zaten darbe iddianamelerinde, darbecilerin AK Parti hükümetini ekonomik kriz yaratarak düşürmek istediği açıkça görülüyor. İşten çıkarmalar, yaratılan olumsuz hava, kara propaganda, Türkiye'de çıkmayan krizin Türkiye'de çıkıyor gibi gösterilmesiyle iddianamelerle de bir tutarlılık gösteriyor.

IMF'DE ISRARIN NEDENİ RANT ALABİLMEK

Ama toz duman yatıştan sonra görüldü ki şirketler krizden büyük karla çıktılar!

Rakamlar açıklandığında şirketlerin krizden büyük karlar elde ettikleri de, bu işten çıkarmaların ekonomik bir mantığının olmadığı da ortaya çıktı. Demek ki burada bir kötü niyet varmış. Fakat hükümet çıkarılan gürültüye rağmen IMF ile anlaşmayarak borç yükü artırmadı. Bunlar da kendi borçlarını ödediler. Demek ki ödeyebiliyorlarmış. Bunun back to back kredi olduğu da böylece doğrulandı. Dolayısıyla IMF kredisinin alınması da bir yerde bunların rant sağlama amacına yönelikti. Çünkü IMF ile anlaşıp bütçe yönetimi yaptığınızda seçilmiş hükümet olarak inisiyatifi kaybediyorsunuz. IMF karar veriyor harcamalarınıza. Hükümetin kararlarını uygulatmıyor, emekli maaşlarını, içşi ücretlerini, okul, yol, köylere yatırımlarını kesin diyor.

Ama hiç silah alımını kesin demiyor!

Çünkü silah üreticileri gelişmiş ülkeler. Gelişmekte olan ülkelere böyle bir öneride bulunmuyor. IMF'nin sosyalist Başkanı "Biz bugüne kadar gelişmiş ülkelerin jandarmalığını yaptık, bundan sonra yapmayacağız" diyerek bunu da doğrulamış oldu.

IMF İŞÇİNİN PARASINI KES DİYOR AMA HİÇ SİLAH ALIMINI KES DEMİYOR

Eh, silah ticaretinin Türkiye ayağı da var tabi.

Tabi. IMF ile anlaşma yapılmasında ısrarcı olanların çoğu, silah komisyoncusu. Savaşın bitmesini istemiyorlar. Statükocu işadamları açılıma da karşı çıktılar. Bu, sorunun çözümünü istemiyorlar demektir. IMF'nin Ankara'ya gitmeden önce İstanbul'da ilk görüştüğü, TÜSİAD'dır. Görüşleri ondan alıyor, öyle gidiyor. Dolayısıyla bu da bir IMF vesayeti olduğunu da gösteriyor.
Bunun yanında ekonomideki, bütçe üzerindeki bu IMF vesayetini sürdürebilmeniz için yanınızda bir güç olması gerekiyor. O da, devletin sopası, asker. Bunun da destekçisi yargı. Bu ikisi, düşük gelir gruplarının ses çıkarmasını önlüyor. Hükümet vesayet rejimini kaldırayım, IMF ile anlaşmayayım dediğinde de bu, statükocu işadamlarının işine gelmiyor.

IMF'nin ve yerel işbirlikçilerinin baskılarına daha önceki hükümetler direnemezken AK Parti hükümeti nasıl direniyor?

Anadolu sermayesi var artık. Anadolu sermayesi IMF ile anlaşma, devlet rantları istemiyor çünkü onlar İstanbul sermayesi gibi devlet rantlarıyla zengin olmamışlar. Halbuki Istanbul sermayesinin kaynağına baktğınızda çoğunun devletin ortaklığıyla kurulmuş fabrikalara sahip olduğunu görürsünüz. Devlet kurmuş ama sonra sermaye artırımlarına katılmayınca o fabrika onun olmuş. İstanbul sermayesi devletin yetiştirdiği sermaye. Anadolu sermayesi ise 1980'lerden sonra, kendi ayakları üzerinde duran, rebakete açık, dünyanın dört tarafına ihracat yapıyor. Kriz döneminde de görüldü ki Türkiye'nin ihracatanı artıranlar bu iş adamları.

ANADOLU KAPLANLARINDAN RAHATSIZLAR

İstanbul sermayesinin Anadolu sermayesine bakışı nasıl?

Ilk 500'e giren firmalar arasında giderek artan sayıda Anadolu sermayesi var artık. Dolayısıyla bu onları korkutuyor. Anadolu sermayesinin sanki kendi şirketlerini satın alacaklarını, üretim alanlarına geçeceklerini sanıyorlar. Bakıyorlar kendi çocuklarının girdiği okullara onların çocukları da giriyor. Onların kullandıkları jiplere biniyor, aynı restarontlara geliyorlar. Bu da onları rahatsız etmeye başlıyor.

Bir imtiyaz, statü kaybı korkusu bir yanıyla da?

Onların elitsit tavırları bir yerde kalkıyor tabi. Şu var. 1980'lerden sonra, Turgut Özal'ın dışa açılma, ihracat önderliğinde büyüme politikasıyla beraber Türkiye dışa açılınca Anadoludaki iş adamları güçlendi, Anadoluda lisan öğreten kolejler açıldı, üniversiteler yaygınlaştı. Eskiden Anadolu dünyayı, İstanbulun ağzından öğreniyordu. Şimdi Anadolulu işadamlarının çocukları lisan biliyor, yurt dışında okumuş, dünyayla doğrudan temas kuruyor. Dolayısıyla bu imtiyazlarını da yitirdiler.
Bu onları rahatsız ettiği, değişmesini de istemedikleri için direniyorlar. Yoksa bu anayasa değişikliklerine bir iş adamının Kenan Evren ile aynı oyu vermesi, hayır demesi mümkün değil.
Wall Street Journal'de, dünyadaki darbecilerin ülkelerinden kaçırdıkları 150 milyar doların İsviçre'deki gizli hesaplarda olduğu açıklandı. Belki buradaki darbecilerin de böyle bir hesabı var. Yargı yolunun açılması belki bunu da ortaya çıkaracak, buna nasıl hayır diyorsunuz?

HAYIR DİYEREK KENAN EVREN'E BORÇ ÖDÜYORLAR

1980 darbesinden sonra cunta yönetiminin serbest bıraktığı, faaliyetine izin verdiği ilk dernek TÜSİAD oldu. Bunun bir anlamı var mıdır?

Vardır. O zaman darbeciler grevleri de yasakladı, bu da işadamlarının işine geldi, darbeyi de desteklediler. Darbeden çıkar sağladıkları için TÜSİAD'ın bugün Kenan Evren'le aynı oyu vermesi belki kendi içinde mantıklıdır, haklısınız. Değişikliğe hayır diyerek Evren'e minnetlerini sunuyorlar.

Kendi paralarını şirketlerini yönetmekte pek mahir olan, çağı doğru okuyan, dünyayla ilişki içindeki işadamlarının, ülkelerinin ekonomisi siyaseti ve geleceğiyle ilgili çağdışı bir tutumu benimsemelerini neye bağlıyorsunuz?
Burada kasıt var çünkü değişiklik kendi yönetimlerini, yargı vesayetini kaldırıyor. Vesayetin kalkması onların bütçe rantlarını kullanamamalarına neden olacak. Siyaset üzerindeki etkilerinin kalkacağını düşündüklerinden böyle bir tutum alıyorlar.

28 ŞUBAT'IN ARKASINDA ONLAR VAR

Özal'la başlayan süreçte, serbest rekabet ortamında Anadolulu rakipleri tutundu güçlendi, kendileriyle rekabet edecek cesamete yaklaştı. Yeni bir orta sınıf doğdu, talepleri konusunda ısrarcı olan. Askeri ve sivil vesayet kalkıyor. Siyaset buradan yürüyor, değişim kaçınılmaz. Son olarak IMF ile anlaşma için bastırmışlardı, anlaşma olmadı, Türkiye IMF'siz de, üstelik küresel kriz döneminden gayet sağlıklı çıktı. Yani değişim kaçınılmaz. Bunu göremiyorlar mı?

Bu gelişmelerin hepsi çatışa çatışa oluyor. Oligarşik dikta şeklinde örgütlenen; işadamları, asker-sivil bürokrasi, yargı bürokrasisinin elinden halk hakkını çarpışa çarpışa alıyor. Bunlar mesela özelleştirmeye de karşı çıktılar. Çünkü KİT'lere kendi bankalarından yüksek faizle kredi veriyor, KİT'lerden kendi fabrikalarına ucuz girdi alıyorlardı. Ilk dönem özelleştirmeler yapılırken hepsi ihalelere davet edildi, gelin bu fabrikaları alın, dendi, katılmadılar. USAŞ'ı, çimento fabrikalarını yabancılar geldi aldı, çünkü çıkarlarına ters olduğu için bunlar katılmadılar, KİT'lerin satılmasını istemediler.
28 Şubat'a gelindiğinde de, o zamanki hükümet "Ben artık bu KİT'lere özel bankalardan çok fazla kredi almayacağım, borçlar bunların karşılamayacağı düzeylere yükselmiş. KİT'ler için bir havuz kuracağım, o havuz içinden birbirlerini finanse etsinler" deyince kıyamet koptu, ardından bir askeri müdahale geldi, hükümeti yerle bir ettiler. Yani 28 Şubat'ın da bir ekonomik gerekçesi var. Ve yine bu işadamları var. Sonrasında da zaten 28 Şubat'ı destekleyen işadamlarının bankaların içini boşaltmalarına göz yumuldu. Orada da askeri vesayet vardı, yargısal vesayet vardı.

BANKALAR DARBECİLERİN GÖZETİMİNDE SOYULDU

Yargısal vesayet işin ekonomi ayağında nasıl işliyor?

Mesela 2001 krizinde bankalar boşaltılırken de yargının vesayeti vardı. Görevi olmadığı halde yerindelik denetemi yapmasından kaynaklanan bir uygulama yürütüldü. Bankalar Kanunu iptal edilmişti. Kanun yoktu. BBDK yoktu. Bankacılık Genel Müdürlüğü'nün de bankalara müdahale yetkisi yok. Müdahale ettiği anda banka sahipleri gidip Danıştay'dan yürütmeyi durdurma kararı aldırıyorlardı. Dolayısıyla öyle bir sistem sözkonusu oldu ki, bankaların içinin soyulması, 28 Şubat askeri darbesini destekleyenlerin nemalanması sağlandı. Statükocu işadamları böyle gelişti ama artık halkın talepleri karşısında da duramıyorlar. Kademe kademe geriliyorlar. Halkın yönetimi eline almasının mekanizması adım adım gerçekleşiyor.

Ya hayır çıkarsa?

Türkiye'de statükocuların alanı genişler. Yargı ekonomideki bütün kararları engelleyecek. Çeteleri serbest bırakacak. Darbe iddianamesiyle yargılananlar serbest olacak. Türkiye kaosa girebilir. Türkiye 10, 15 yıl daha anayasasını değiştiremez. Bu ekonomiyi de çok kötü etkileyecektir. Demokrasi olmadan ekonomi gelişmez. Demokrasi olmadan ekonomisi gelişen ülkeler de var ama şu da var: Demokratik ülkelerde hiç açlık olmamış, otoriter ülkelerde ise hep açlık olmuş. Yüzbinlerce insan ölmüş. Demokrasi olmayan ülkeye yabancı sermaye gelmez, yerli sermaye yatırım yapmaz. Açlık kaçınılmazdır.

TÜSİAD YATIP KALKIP BAŞBAKAN'A DUA ETSİN

TÜSİAD ve TOBB ile ilişkilerin gerildiği sürecin sonunda Başbakan "iktidarlarla bugüne kadar kedi köpekle oynar gibi oynadınız ama bizimle oynayamayacaksınız", "onlara kırgınım", "Bakanlarıma, onların hiçbir toplantılarında konuşmayın dedim" gibi cümleler kurdu. Hayli duygusal tepkiler değil mi bunlar?

Başbakan duygusal olmakta haklı çünkü işverenlerin isteklerinin hemen hemen tamamını yerine getirdi, hele bu kriz döneminde. Vergi indirimi yaptı, KDV ÖTV'leri erteledi. 2008'den beri devlet işveren sigorta primlerini de ödüyor. 50 milyara yakın teşvik verdi. Bunların karşılığında Başbakan onlara, "işsizliği önlemek sosyal barışı sağlamak amacıyla sorumluluklarınızı yerine getirin, birer işçi alın" dedi. Başbakan'la alay ettiler, "söyledikleri ekonomi dışı" diye. Kendi istekleri ekonomi içi mi? Devlet yardımlarıyla yaşayan fakat kendisi hiçbir sosyal sorumluluk duymayan bir özel sektör olur mu, piyasa ekonomisinde? Geçmişte de böyle. 2001 krizinden çıkmış bir Türkiye'yi devraldı Başbakan. Hakikaten Kemal Derviş ve IMF'nin hazırladığı programa uydu sıkı sıkıya. Kamu maliyesinde büyük bir başarı sağladı. Borç yükünü yüzde 94'lerden yüzde 39'lara, bütçe açığını yüzde 20'lerden, yüzde 1.7'ye geriletti. Kamu maliyesinde bu başarıyı sağladı, bunun yanında yüzde 30 olan reel faizleri yüzde 1'lere kadar indirdi. Zenginlerin batmasını da önledi. Ciddi bir ekonomi politikası uygulamasaydı Başbakan, bu zenginlerin çoğu servetlerini kaybedelerdi. Yatıp kalkıp dua etmeleri lazım. O krizde ciddi bir ekonomi politika uygulaması olmasaydı ülkeye yabancı sermaye girişi de olmayacaktı, şirketlerine yabancı ortaklar alamayacaklardı. Özelleştirmeler yapılamayacaktı. Bu hükümete güvenildiği için yabancı sermaye geldi. Hakikaten firmalarının değeri düşmüştü, batıyordu çoğu, kimse almıyordu, Başbakanın ekonomi politikasıyla kurtuldular, servetleri arttı. Son krizde de kurtardı onları. Eğer iyi bir finans sistemi kurmamış olsaydı, Amerikan mali krizinin dış şoklarıyla ciddi hasar alıp batabilirlerdi. O yüzden Başbakan'a borçlular. Bence Başbakan bu açıdan duygusal davranıyor. "O kadar çalıştık, fedakarlık yaptık, bu kadar para kazandırdık bunlara" sorumluluk almıyorlar diye düşünüyor olmalı.

BAŞBAKAN KUKLALIK YAPSIN İSTİYORLAR

Ee?

E'si, onlar da diyorlar ki "bunlar tamam olsun da Başbakan da bizim yönetimimizde olsun, ne istersek onu yapsın, bütçe kontrolünü bize versin, askeri vesayet de devam etsin, kukla gibi orada dursun, eskisi gibi biz yönetelim". Ama halkın seçtiği Başbakan da bütün bu yapılanlar karşısında çıktı dedi ki, "Sizin sermayeniz varsa benim arkamda da halkın oyları var". Dolayısıyla haklı. Çünkü halka yönetimi teslim etmiyorsunuz, sürekli engeller koyuyorsunuz karşı çıkıyorsunuz, vesayet sürsün istiyorsunuz.

Başbakan'ın taraf olmayan bertaraf olur, sözüne TÜSİAD'dan gelen cevap da manidar ama: Biz vesayetin her türlüsüne karşıyız?

Siz demokratikleşmeye karşı çıkıyorsunuz da referandumdan evet oyu çıkarsa yanımıza gelip nasıl taleplerde bulunacaksınız, dedi Başbakan.. Bu kesinlikle yok etme tehdidi değil, zaten demokrasi gelişmezse kendi kendilerine yok olacaklar. Küresel ekonomi sizin rekabetçi ordamda çalışmanızı üretmenizi istiyor. Darbeci statükocu yapıda ısrar ederseniz yok olursunuz. Demokratik olmayan sermaye küresel ekonomiye de entegre olamıyor. Zaten anadolu sermayesi geliyor, küresel sermaye geliyor, devlet rantlarıyla nereye kadar büyüyeceksiniz?

KURTLA KUZU YANYANA

Bir işveren ve işçi sendikasının yanyana gelmesi, TÜSİAD ile DİSK'in kolkola girmesi demokrasimiz adına sevinç nedeni mi olmalı? Nedir bu 'kurtla kuzu yanyana' durumu?

TÜSİAD ve DİSK bir mutabakat yapmışlar, AK Parti düşmanlığı üzerine, özelleştirmeler yoluyla devletin KİT'leri yabancılara ve dirdarlara satılmasın şeklinde. Bu bir duyum ama görünen de bunu doğruluyor. Yoksa bu iki kuruluşun birarada olması düşünülemez.

BUNUN ADI MIZIKÇILIKTIR

Anayasa değişiklik paketi henüz tartışılıyorkenden başlayarak işveren çevreleri seçim barajının indirilmemesini eleştirerek samimiyet sorgulaması yaptılar. Haklılar ancak, darbeye ve askeri sivil bürokrasiye o kadar da gür bir sesle itiraz ettikleri söylenemez. Şu da var: Türkiye tarihi gösteriyor ki, siyasi istikrar sağlandığında ekonomik istikrar sağlanmış ve ülke gelişmiş, kalkınmış. İşçevrelerinin ilkesel duruşu ile pratikteki tutumunu nasıl buluyorsunuz?

Bana göre bu mızıkçılık yapmaktır. Seçim barajı düşmüyorsa bu değişiklikler de kötüdür gibi bir tezle gelmek mızıkçılıktır. Bu itiraz Anayasa paketinin bütününü gereksiz kılacak ya da onları haklı kılacak bir itiraz değil. Tek parti hükümetleri hakikaten ekonominin hızlı büyüdüğü dönemlerdir. Koalisyon hükümetlerinin de ülkeyi krize sürüklediği biliniyor. Çok yakın dönemde de görüldü bu. Özal döneminden sonra ülke kaybetti. Bir ahbap çavuş ekonomisi kuruldu ve sistem çöktü. Halk bunun üzerine hep tek partiyi getirdi iktidara. Yani siz barajı indirdiğinizde daha da parçalı bir yapı ortaya çıkacak. Avrupa'da da baraj tartışılıyor, yükseltilmesi konuşuluyor çünkü hükümetler kurulamıyor. Şimdi bu Anayasa AB tarafından da destekleniyor. AB ilerleme raporunda da var değişiklik gerektiği. Bu değişiklikler AB müktesebatının da bir parçası Demek ki TÜSİAD ve TOBB, AB'ye de karşı çıkıyor. Hem AB'yi istiyor hem değişikliğe karşı çıkarak saçmalıyorlar.

ASKER PARTİSİNİ TUTUYORLAR

Fazla mı genellemeci olur bilmiyorum ama TÜSİAD'ın TOBB'un bir parti tercihi var mıdır? Partilere uzaklıkları, yakınlıkları nedir, sanırım MHP ile başları hiç hoş değil.

MHP'yi bugüne kadar hiç ziyaret etmemişlerdi, bu süreçte ettiler, artık MHP ile de araları gayet iyi. AK Parti ile sorunları var. Sorunun kaynağına bakarsak, darbe iddianamelerinde TÜSİAD'ın TOBB'un bazı yöneticilerinin adı geçiyor. Demek TÜSİAD ve TOBB vesayetin sürmesini istiyorlar. Bir yerde asker partisini tutuyorlar. Kamu kaynaklarını kullanabilmeleri, rant kollayabilmeleri için bir sopaya ihtiyaçları var. O sopa da asker. Aslında asker partisini tutuyorlar. Darbe iddianamalerinde de yöneticilerinin hangi ilişkiler içinde olduğu ortaya çıktı biliyorsunuz.

Mevcut resimde AK Parti'nin iktidar olmaması demek CHP-MHP koalisyonu demek. Bu onlar için iyi bir tercih midir?

Onlar için başta iyi bir tercih olabilir ama sonuçta servetlerinin büyük kısmını kaybedeceklerdir. Çünkü bu koalisyon partileri askeri vesayeti, anti demokratik bir anayasayı savunuyorlar. E statüko devam ederse ülkeye yabancı sermaye gelmez ve onlar da servetlerini kaybedebilirler. Uzun vaadeli düşünmeliler. Ama demokratikleşmeyi gecikterseler de önleyemezler.

DEVLET KURDU ONLAR ÜSTÜNE OTURDU

Darbeseverlerin rağbet ettiği, son dönemin yükselen ideolojisi ulusalcılıktı. Vesayetçi zihniyetin zemini, besleyeni. Kuvayi milliyeci. Ulusalcılık içe kapalı bir ekonomi politiği önerir, duvarlar yükseksin, dışarıyla alış veriş, gidiş geliş pek olmasın vesaire. Öte yandan Türk sermayesi bir yanıyla Batılıdır, Batıcıdır, küresel ekonomiyle bağları, yabancı ortakları vardır. Halböyleyken ulusalcılarla saf tutmak da yaman bir çelişki değil mi?

Darbe planlarında görülüyor, darbecilerin darbeden sonrası için bir ekonomi politikası var. Özelleştirilen kurumların hepsi geri alınacak deniyor, aşırı bir devletleştirme yapıyor. Fakat bu, statükocu sermayerdarlarla çelişmiyor çünkü onlar hep öyle dönemlerde palazlandılar, imtiyazlar kazandılar.

Örnekleyebilir miyiz bunu?

Koç mesela; Asil Çelik kurtarılmasaydı Koç Holding batabilirdi. Ne zaman kurtarıldı Asil Çelik, Kenan Evren döneminde. Bakın, bu sermaye hep darbe dönemlerinde tekamül etmiştir. Anadolu sermayesi darbe istemiyor, IMF istemiyor, vesayet istemiyor, silah ticareti komisyonculuğu yapmıyor. Ama bunların hepsi var İstanbul sermayesinde.

UTANÇ VERİCİ BİR GEÇMİŞ

En başa dönelim mi: Türkiye burjuvazisi cumhuriyetin kuruluş yıllarında devlet eliyle oluşturuldu fakat bu süreç nasıl işledi? Mesela Meclis çatısının bile Koç ailesinden alınan kiremitlerle kapatıldığı, Koçlarınsa, erkekleri savaşta ölmüş yaralanmış Anadolu insanının evinin damındaki kiremitleri 3 kuruşa alıp 33 kuruşa devlete sattığını, ilk sermayesinin böyle oluştuğunu duymuştum mesela...

Devlet eliyle sermayedar yaratma politikası var, evet. Önce liberal ekonomi politikası benimseniyor fakat daha sonra dünya ekonomik buhranı nedeniyle devletçiliğe dönülüyor. Daha sonra da statürkocu sermayedarlar devletin kurduğu fabrikaların teslim edilmesiyle yaratılıyor. Devletin kurduğu, ortak olduğu şirketlere devlet sermaye artırımına katılmıyor ve fabrika o kişilere bırakılıyor. Ayrıca mübadelelerden kalan malların üzerine oturulmuş. Tehcirden kalan malların, 6-7 Eylül olaylarıyla Türkiye'den kaçırılanların mallarının üzerine oturulmuş.

Utanç verici bir geçmiş bu!

Öyle tabi. Devlet kimi zaman el vererek, kimi zaman göz yumarak bir sınıf yaratmaya çalışmış. 70'lerin sonuna kadar devam etti bu böyle. Pek çok gayri müslim Türkiye vatandaşı, kaçırtıldı ülkeden. Onların mallarına fabrikalarına bugün zengin dediğimiz kişiler sahip oldular. Devletin kurduklarına sahip oldular. Migros bile, Gima bile devlet ortaklığıydı. Bakkalı bile devlet kurmuş yani. Kendileri hiçbir şey kurmamışlar. Tofaş otomobil mesela, devlet kurmuş. Arçelik'ten Türk Kablosu'na kadar hepsi böyle... Türkiye'deki zenginler Rocefeller veya Bill Gates gibi bir şey yaratarak risk alarak zengin olmuş insanlar değilki. O yüzden bu düzenin bozulmasını istediklerini hiç sanmıyorum.

Ben de sizden pek hoşlandıklarını sanmıyorum!

Öyledir herhalde. Ben bugüne kadar hem bürokraside hem özelde en üst düzeyde çalıştım. Ama ekonomiyi, olup biteni halkın anlayacağı şekilde anlatmayı seçtim. Halkın anlaması bazılarının işlerine gelmiyordur sanırım. Onlar bu ekonomi işleri anlaşılmaz olsun isterler.

HÜKÜMETİN EKONOMİ KARNESİ

Hükümet neyi yanlış yaptı bütün bu süreçte?

Merkez Bankası'nın yanlış para politikasına müdahale etmesi gerekirdi. Bağımsız kuruluşum, diyen Merkez Bankasının, üç beş tane bürokratın keyfiyetine bırakmamalıydı. Nasıl ki Amerika'da Merkez Bankası sadece enflasyonu değil işsizliği de hedef olarak alıyorsa bizde de Merkez Bankası'nın bunu gözetmesini sağlaması gerekir. Bunun dışında yanlışı yok. Maliye politikasında iyi bir politika tasarımı ve uygulaması yaptılar. Devletin millete 13 milyar borcu vardı, konut edindermeden, tasarruf tedbirinden... bunu ödediler. Sağlıkta devrim, eğitimde büyük bir değişiklik yaptılar. Bunları yaparken de borç yükünü azalttılar, bütçe açığını düşürdüler. Belki bunlar hizmet devrimi olduğu için göze görünmüyor olabilir ama AK Parti döneminde yapılan hizmet devrimini de Cumhuriyet tarihi boyunca hiç bir hükümet yapamadı. Sosyal güvenlik kurumlarını kim birleştirebildi bugüne kadar, sağlıktaki israfı kim önledi, eğitimde keza. Belki bunları halka anlatmada bir zayıflık olabilir. Bunun yanında Türkiye'nin her tarafında duble yollar, tüneller, tüp geçit, köprü projesi, bunlar önemli yatırımlar. Bunlarda başarılılar. Özelleştirmede de öyle. Yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekebilmek, Amerikan küresel krizden başarıyla çıkmak.. Krizin Türkiye'yi teğet geçmesinde Başbakan'ın kişisel katkısı vardır, stresi iyi yönetti, sözünden de geri adım atmadı. O gün alay edenler şimdi biz hata yaptık, Başbakan doğrusunu yaptı diyorlar.

AK Parti de kendisini destekleyecek sermayeyi yaratıyor, ihaleleri veriyor vs. deniyor. Orada alengirli bir durum var mı? Açık konuşun lütfen.

Yaratsaydı, özelleştirme ihalelerine onlar da girerdi, sonuç alırdı. TÜPRAŞ'ı Koç aldı biliyorsunuz, Erdemir'i OYAK aldı. Son elektrik dağıtım ihalelerine bakıyorsunuz, yine İstanbullu işadamları alıyor. Hiçbiri de AK Partili değil. Dolayısıyla bu hiç doğru değil.


Toplumsal Hafıza

 

Necip Fazıl isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 09-14-2010, 01:29   #2
Kullanıcı Adı
BeDeVİ
Standart
Evet diyemiyorlardı olası bir hayır sonucunda statükoya ne cevap vereceklerini düşünüyorlardı, statüko tarafından dışlanmaktan korktular. Açıkca hayır da diyemediler Evet çıkarsa hükümetle ters düşmek işlerine gelmezdi. Orta yolu buldular sustular beklediler. Para için yaşadıkları için ne demokrasi ne özgürlükler ne cunta nede bağımsız yargı umurlarında değil. Nasıl olsa eski Türkiye de para her şeyi satın alıyordu.
BeDeVİ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi