Üç saatlik ifade işi, 12 günde alınamadı! || Ali Karahasanoğlu - Vakit
Dursun albayın, önce ifadesi mi alınmalı, yoksa imza örneği mi?
Veya, önce ifadesi alınsa, bir müddet sonra da imza örneğinin alınmasının bir sakıncası olur mu?
Değişik bir soru daha, imza örneği önce alınırsa, sonucunu bekleyip mi ifadesi alınmalı, yoksa sonuç beklemeye gerek olmadan hemen ifadesine geçilebilinir mi? Askeri savcıdaki ifade yeter mi, ayrıca sivil savcıya da ifade vermeli mi? İmza incelemesinde, askeri savcının yapacağı bilirkişi incelemesi ile yetinilmeli mi, yoksa sivil savcı da ayrıca bir inceleme yaptırmalı mı!
Daha onlarca soruyu ardı ardına sıralayabiliriz..
Cevabımız da, konuya yaklaşımımızla paralel olarak, çok değişken olabilir.
İşi yokuşa sürmek istiyorsak, Dursun albayı veya onun üstündeki bazı kişileri korumak istiyorsak; bu sorulara vereceğimiz cevaplar başkadır!..
Maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını, bu arada tüm suçluların ortaya çıkarılmasını istiyorsak, vereceğimiz cevap başkadır!.
Birisinde işi ağırdan almak gerekir.
Diğerinde, birkaç işi aynı anda, bazen tekraren yapmak gerekir.
İşi savsaklamak mı istiyorsunuz.. “Önce ifade alınmalı” dersiniz. Bir gün geçtikten sonra, “Ama askeri savcıda ifade verdi ya. Sivil savcı bir daha mı ifade alacak” dersiniz..
Veya şöyle de yapabilirsiniz, “Önce imza incelemesi yapılmalı.. İfadeyi daha sonra alabiliriz.” Ertesi günü olur, “İmza örnekleri alındı ama, ifadeyi şimdi değil, bilirkişi incelemesi tamamlandıktan sonra alalım” dersiniz..
Böylece, uzatıp götürürsünüz işi..
Gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorsanız, “Ne daveti imiş? Tatile mi gidiyoruz ki, davette bulunalım? Yaz hakimliğe yakalama talebi içeren dilekçeyi.. Al hakim kararını. Ankara Savcılığı’na faksla talimatı. Al Dursun albayı gözaltına, getir uçakla İstanbul’a..Tamamdır iş!
Bunların tümü 3 saatlik iş!
3 saatlik işi, 12 gündür yapamıyoruz!
Birileri diyormuş ki, “Sabahın 5’inde eve gidilip, arama mı olur? Ne yani kaçıyor mu bu insanlar!”
Yok kaçmıyorlar!
İşte görüyoruz, skandal belge gazetelerde yayınlanıp kamuoyuna mal olalı 7 gün, savcının eline geçeli de 12 gün oldu, daha Dursun albayın ifadesi bile alınamadı!
Oysa, Serdar Öztürk tutuklanalı, dolayısı ile skandal belgenin savcının eline geçme tarihi, en geç 7 Haziran..
Bugün 19 Haziran’dayız..
Aradan geçmiş 12 gün.. Hâlâ “Dursun albay askere ifade vedi.. Yok vermedi. Askeri savcıya değil komutana verdi” oyalanmaları ile vakit dolduruyoruz...
Yapılması gereken üç saatte ilgili kişinin polisin kontrolüne geçmesi, 2 gün içinde de savcıya ifadesini verdirip, hakim önüne çıkarılması..
Ama biz şimdi 12 gün geçmiş, hâlâ ne yapacağımızı bile bilmiyoruz!
Bazı gazeteler, belgenin ciddiyetini sulandırmak için, “üç ihtimal var” diye, senaryolar yazıyorlar! İşin en uçuk ihtimalini ön plana çıkarmaya çalışıyorlar!
Oysa ben onlara değil üç, otuz üç tane ihtimal sıralarım.. Yeter ki, utanma duygum körelmiş olsun!
Utanma duygunuz körelmiş ise, üç ihtimal, otuz üç ihtimal, yüz üç ihtimal.. Hepsi sıralanır..
Ama utanma duygunuz birazcık da olsa, yaratılışınızdaki orjinalliğini koruyor ise, “Burda ihtimal mihtimal yok.. Burda resmen darbe planı var” dersiniz...
Öyle değil mi sizce?
Bir insan, altında imzası olmayan bir belge gazetelerde yayınlanır yayınlanmaz, hemen aynı gün kamuoyunun önüne çıkıp, “Ben bu evrakı ilk defa görüyorum. Bu evrakın altındaki imza, benim imzam değildir. Sadece imza değil, evraktaki sayı da sahtedir. Çünkü yazının başındaki sayı, şu sayıdır.Ama Genelkurmay’ın birbirini takip eden evrak çıkışlarını gösteren defterinde, o sayının karşılığında, iddia edilen belge değil, şu belgenin bilgisi var. Belgeyi teslim alan da, şu isimdeki asker.. O askerin imzası da, evrak defterine o gün zaten atılmış. Getirin o askeri, alın imzasını, karşılaştırın evrak defterindeki imza ile. Görün gerçeği” demez mi!
Der..
Tabii o belge sahte ise.. Ama, belge gerçek ise, o zaman da, karteldeki satılık kalemlere bilgi gönderilir, “Kafaları karıştırmamız lazım.. Yazın; üç ihtimal var. Bir; ...” denilir.
O satılık kalemler de yazmaya başlar. “Üç ihtimal var: Bir; ...”