![]() |
#1 |
![]() Ufuk Ulutaş
![]() Mavi Marmara, Gezi ve 17 Aralık Muhtemelen geçen sene olduğu bu sene de asıl gündemimiz olması gereken Mavi Marmara baskınının yıldönümü, ana akım medyada Gezi olaylarının gölgesinde kalacak. Gezi olaylarını önemsemediğimden değil. Gezi olayları, kendisine atfedilen sanal önemler açısından değil; Türkiye’deki siyasal mühendislik çabasını ve bu çabanın dışarıdaki kabulünü göstermesi açısından önemliydi. Meselenin ağaç olmadığını artist Geziciler’in bile itiraf ettiği noktada Gezi-çevre ilişkisi kurmak ne kadar absürtse; 30 Mart seçimlerini dikkate aldığımızda Gezi’nin Türkiye’de; yeni bir siyasi akım, anlayış tarzı, kuşak vs. doğurduğunu iddia etmek de o kadar gerçeklikten kopuktur. Gezi’de “çevreci iyi çocukların” kendilerini aktör hissettiği ama figüranlıktan öteye geçemediği bir ortamda yeşeren Kemalist-terörist birlikteliği, şiddeti körüklemeden başka bir işe yaramadı. Paralelcilerin üçüncü sacayağı olarak ve bu sefer açıkça denkleme girmesi de Gezi’yi bir adım ileriye taşıyamadı. Beklenen kuşak gelmedi O meşhur Z kuşağı, X ve Y kuşaklarından söylem ve içerik olarak kopamadı. Kemalist, anarşist ve paralelci ezberleri sosyal medyada farklı formlarda yuvarlayıp durdu. Olayların arka plânı ve erken evrimi, devletin hatalarını dahi gölgede bıraktı. Elimizde mutant bir Kemalist-terörist-paralelci yaratığı, ilerde çocuklara göstermek üzere çekilmiş üç-beş selfie, yabancı basına verilmiş otoriterleşme malzemeleri ve cam-çerçevesi indirilmiş dükkân ve vandalize edilmiş polis araçlarından başka bir şey kalmadı. Asıl gündemimize dönersek... Mavi Marmara, Türkiye için bir ilki temsil ediyordu. Mavi Marmara, geleneksel olarak Filistin davasına sahip çıkmış olan Türkiye’nin, Filistin için gösterdiği fedâkarlığın seviye atlamasıydı. Filistin’in işgalinin merkezinde yer aldığı çarpık bölgesel sisteme yönelik somut bir tehditti. Kaybedilen 10 can, baskının Türkiye’ye tek maliyeti değildi. Mavi Marmara, Türkiye için, İsrail lobisinin nüfuzunun hissedildiği mecralarda ciddi bir siyasi maliyet oluşturdu. O günleri Washington DC’de yaşamış birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, sanki baskını Türkiye yapmış ve 10 tane İsrailli’yi öldürmüşçesine Türkiye’ye karşı düşmanca tavrın sergilendiği günlerdi. Mavi Marmara’yla start verildi Mavi Marmara, dış kamuoyunu Türkiye’de otoriterleşme tartışmalarını başlatmak üzerine kurgulanmış ve Türkiye’deki siyasi iktidarın direkt olarak hedef alındığı bir sürecin startı oldu. Türkiye içerisinde Gezi olaylarıyla taçlanan bu süreçte en son 17 Aralık darbe girişiminin hayata geçirilmesi, sürecin farklı metot, içerik ve aktörlerle devam ettiğinin bir göstergesi. 17 Aralık darbecilerinin Mavi Marmara takıntıları da tesadüf değil. Kendisini İsrail dostu olması üzerinden dış dünyaya pazarlamış (28 Şubat dönemi The Middle East Quarterly yazılarını inceleyin) bir hareket olarak paralelcilerin, Mavi Marmara sonrası siyasi iktidara yönelttikleri hakaretamiz kampanya, yurt dışında yürütülen benzer kampanyanın yerel ayağı hükmündeydi. Şimdi dikkatle takip etmemiz gereken nokta, son günlerde sıkça konuşulan Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme gerçekleşirse paralelcilerin yaşayacakları çelişkidir. Mavi Marmara, Gezi olayları, 17 Aralık gibi hadiseler arasındaki ilişki, “Türkiye’deki olayların arkasında X ülkesi var” argümanını aşan bir ilişkidir. Gezi olaylarında nasıl “garip yatak arkadaşlıkları” peyda olduysa, Türkiye’nin bölgesel sisteme yönelik somut tehdidi sebebiyle Mavi Marmara ve Arap Baharı sonrasındaki süreçte de Türkiye’ye karşı bölgesel ve küresel bazda benzer birliktelikler ortaya çıktı. Ağustos 2013’te farklı isim taşıyan bir pasaportla Türkiye’ye giriş yapıp Geziciler dâhil hükümet karşıtı hareketlerle görüşmeler yapan ve Birleşik Arap Emirlikleri, MOSSAD ve Mısırlı darbecilerle yakınlığıyla bilinen Fetihçi Muhammed Dahlan, bu birlikteliklerin boyutlarını anlatmaya yeter. Kaynak Akşam 02.06.2014
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|