![]() |
#11 |
![]() Tıp fakültesinde okuyroum.
![]() ESKİ YUNANİSTAN Truva kuşatmasında cerrahlar Eski Ege Uygarlığı M.Ö. 3000 yıllarında, Yunan adalarının Akdeniz'in doğu kıyılarında yaşayan ırklar tarafından fethedilmesiyle başladı. Bu dönemde Helenistik öncesi kültür, birçok oryantalist etkiyle kaynaşmanın yanı sıra Asya'dan ayrılma süreciyle de değişime uğradı. Helenistik tıp, felsefenin ışığında gelişti. Katı eleştirilerle disiplin altına alındı. İyileştirme eylemi sanat olduğu kadar bilim olarak da düşünüldü. Helenistik dönemde tıp, yalnızca rahipler tarafından değil, sorgulamayı büyüye tercih eden insanlar tarafından da uygulanmaya başladı. Bu dönemde doktor fazlasıyla saygı duyulan bir kişiydi. Yunan tıbbı ile ilgili en önemli bilgi kaynağı Homeros'tur. Homeros şöyle yazmaktadır: "Doktor, pekçok yaşama değer bir varlıktır. Yaralardan okları çıkarmada ve açılan bu yaralan bitkisel merhemlerle iyileştirmede eşi yoktur." İlyada adlı kitabında Homeros, ok ve ciritlerin çıkarılmasından, bandajlamadan, kompreslerden, kanamayı durdurmadan, yaraları balmumuyla iyileştirme yöntemlerinden, bitkisel özlerle yapılan ilaçlar ve yaralıyı hayata döndürmede yararlanılan şarap ve diğer sıvılardan söz eder. Şüphesiz, Homeros'un sunduğu tıbbi bilgiler, Girit ve Ege'de Helenistik dönem öncesi uygarlıklarda uygulanan çağdaş yöntemleri yansıtıyor. İlk uygarlıkların çoğunda olduğu gibi Yunanlılar da kanın önemini anlamışlar fakat gerçek fonksiyonunu saptayamamışlardır. Ancak çeşitli şikayetleri gidermek için kan akıtma yöntemini kullanmışlardır, O zamandan şu zamana yüzyıllardır damarları kesme ya da şişe çekme yöntemleri kullanılmaya devam edilmiştir. Aesculapius'un tapınakları İlyada'da, tanrılara sık sık yapılan göndermelere ve ölüm dualarına karşın, Homeros'un devrinde tıbbın büyüye dayanmadığı, uzmanlar tarafından uygulanan, karşılığında para kazanılan bağımsız bir disiplin olduğu açıktır. Ancak zaman içinde Yunan kültürü üzerindeki doğu etkisi gittikçe daha belirgin hale geldi. Sonuç olarak tıp da ruhanileşti. Homeros'dan sonraki edebi eserler incelendiğinde, büyü, kötü ruhlar, kahinler ve kehanetle ilgili konulara göndermelerle yüklü oldukları görülür. Bu dönemde Yunan tanrılarının çoğu şifa verici özellikleriyle anılmaya başlandı. Apollo, Artemis, Athena ve Afrodit'in yanı sıra yer altı tanrıları da hastalıkları tedavi edebilmekte veya önleyebilmekteydiler. Aesculapius mezhebi de bu tanrılardan birine tapınmayla gelişmiş olabilir. Çünkü sembolü olan yılan yer allı güçlerinin eski bir simgesidir. Ayrıca yılan, Anadolu'daki Sami kabileleri arasında şifa tanrısının kutsal işareti olarak kabul edilirdi. Yaklaşık M.Ö. 770 yıllarında, tıp tanrısına adanan ilk Aesculapius tapmakları inşa edildi. Tapınak yapımı hızla gidişti. Dönemin yazarları tapınakların ver aldığı 300'ün üstünde alandan sözederler. Bu tapınaklar, genellikle ormanlara, su kaynaklarına, madensel özelliklere ve harika manzaralara sahip olan güzel topraklar üzerine yapılmıştı. Bu tapınakların en ünlüleri Epidarius, Knidos, Kos, Atina, Bergama ve Cyrene'dedir. M.Ö. 5. yüzyılda insanlar tarafından hain ziyaret edilmekteydiler. Diğer Eski uygarlıklardan farklı olarak Yunanlılar arasında din şiirsel bir mitolojiydi. Doğayı eleştirme ve keşfetme özgürlüğüne asla karışmazdı. Rahipleri özel bir sınıfa mensup değillerdi. Kazanç için çalışırlardı. Rahip olmayan doktorların tedavisi işe yaramayınca insanlar yardım için Aesulapius tapmaklarından medet umarlardı. Tapınaklarda tedavi dinseldi. Banyo ve oruç esaslarına dayanırdı. Hastalar temizlendikten sonra ve sunağa yaklaşmaya hazır olduklarında tövbe öreni düzenlenirdi. Hastalar en iç bölgeye abatona alınırlardı. Burada battaniyelere sarılı olarak koyun postları üzerine uzanır, oruç tutmaktan ve uyku ilaçlarından yorgun düşmüş olarak uyurlardı. Bundan sonra tedavinin asıl kısmı başlardı. Hastalar uyur uyumaz rahipler peşlerinde uyuyan hastaların yaralarını emen kutsal yılanlarla yataklar arasında dolaşırdı. yandıklarında her hastanın rüyasında ne gördüğünü anlatması gerekirdi, undan sonra bir rahip rüyayı yorumlar ve uygun tedaviyi anlatırdı. İyileşir kimi zaman gerçekleşir kimi zaman gerçekleşmezdi. Bu durumda rahipler, hastanın ya kendisine söylenenleri tam olarak yerine getirmediğini ya da tedaviye inancı olmadığım söylerlerdi. Hasta tapınaktan çıkmadan önce paranın yanı sıra kendi adını taşıyan, hastalık ve tedavinin kayıtlı olduğu, adak niteliğinde bir tablet verildi. Tabletler tapınağın duvarlarına asılırdı. Böylece tapmağa yeni gelecek kişilerin güven duymaları sağlanırdı. Meme kanseri de dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların tariflerini ve tedavilerini içermeleri bakımından bu tabletler nümüzde de ilgi çekmektedirler Düzenli Tıp Yunanlıların, hastaların sağlıklarına kavuşmaları konusundaki umut ve endişeleri hususuna önem vermeye başlamaları Aesculapius mezhebi ile başlamıştır. Şeytan çıkarma işleminden arındırılmış bir psikoterapi yönteminin tapınaklarda başladığı söylenebilir. Zaman ilerledikçe, rahipler dinsel tedavi yöntemlerinden gittikçe uzaklaşmaya başladılar. Zaten rahip olmayanların uyguladıkları tedavi yöntemleri en eski devirlerden beri tapınak sistemiyle beraber uygulanıyordu. M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren tıp profesyonel bir kimlik kazandı. Yeni eğitim görmüş öğrenciler, okullarının saygınlığı gözönüne alınarak kendilerine verilen çalışma ehliyetini almak için konseye başvururlardı. Pratisyenler para karşılığında hasta kabul edebilir ve bir muayenehane açabilirlerdi. Greko-İtalik Okul ve Bilimsel Tıbbın Doğuşu Yunanlılar sorgulayıcı bir düşünce sistemi geliştirmişlerdi. Yaşamla ilgili sorulara yeni yaklaşımlar getirdiler. Sorguladıkları konuların başında insan ve doğa gelirdi. Bu yüzdendir ki ilk filozoflar aynı zamanda biyolog ve doğa bilimciydiler. Yunanlılar felsefeyi, insanı ve dünyayı anlama girişimi olarak görürlerdi. Amaçları iyi bir yaşam şekli saptamak ve sonra da herkesin bu şekilde yaşamasını sağlamaktı. Greko - İtalik okul, Pisagor (Pythagoras) (M.Ö. 580-489) tarafından kurulmuş olan, bilimsel tıbbın temelini oluşturan büyük bir felsefe okuluydu. Aynı yıllarda güney İtalya'da bulunan Croton kasabasında da gelişmekte olan bir tıp okuluna sahipti. Pisagor'un okulunun buradaki okulla bağlantısı vardı. Pisagor, Croton okulunda bir takım düzenlemeler yapmıştı. Yeni başlayanlar için katı kurallar koymuştu. Bu şekilde okulun ayakta kalmasını sağlayarak birçok araştırma yapmıştı. Okulun öğrencileri çok gizli bir topluluk gibi davranırlardı. Uzmanlar liderlerine bağlı kalacaklarına, deneyimi olmayanlara özel bilgilerini ifşa etmeyeceklerine yemin ederlerdi. Pisagor'dan önce hastalık kavramı doğaüstü bir örtüyle perdelenmîşti. Pisagor'un öğretileri sayesinde bu kavram bilimin ışığı altında aydınlığa kavuştu. Evreni yöneten uyum ve oran ilkesi makrokozmos, insan organizmasındaki mikrokozmosa yansıdı. Croton okulunda Pisagor'dan daha genç ve tıbba gerçek bilim niteliğini kazandıran en ünlü doktor Alcmaeon'du. Alcmaeon, göze ait sinirleri ve kulaktaki östaki borusunu keşfeden, beynin, akıl ve duyuların merkezî olduğunu saptayan ilk kişiydi. Görme duyusunu etkileyen üç ana etkeni, gözdeki dışsal ışık, içsel ateş ve sıvıyı keşfetmişti. Bu anatomi ve fizyoloji uzmanı, dolaşım üzerinde de biri akım gözlemlerde bulunarak toplardamarları atardamarlardan ayırdı. Beyindeki hasarların yaratığı işlev bozukluklarını araştırdı, uyku ve ölüm üzerine uzun zaman kabul görecek açıklamalar getirdi. Nobcl Ödülü kazanan İtalyan Camillo Golgi, 1910'larda yaptığı bir açıklamayla Alcmacon'un teorisinin bugün de serebral anemi olarak geçerli olduğunu belirtti. Alcmaeon tam olarak, uykunun; kan beyinden damarlara çekildiği zaman gerçekleştiğini, bu akış tamamlandığında ve yalnızca tek yönlü hale geldiğinde ise ölümün gerçekleştiğini savunmuştu. "Doğa Üstüne" adlı kitabın içeriği Alcmaeon'un öğretilerinin bir özelidir. Alcmaeon, Yunanlılara hastalıkların doğası ile ilgili makul bir açıklama getirmiş ve bu hastalıkları doğa üstü güçlere başvurmadan önleme ve iyileştirme yolları önermiştir. Bu bakımdan da tıp tarihinde oldukça önem taşır. Alcmaeon'a göre sağlık ve sağlık bozuklukları, sıcak ve soğuk, ıslak ve kuru, tatlı ve ekşi gibi temel karşıtlıklara dayanmaktaydı. Hastalığın sebebi bu dengelerdeki bozukluklardı. Hastalığı yenme arzusu ilk defa Alcmeon, uyumsuzluğun potansiyel kaynaklarını adlandırmasıyla somut bir şekil aldı. Bu kaynaklar; bireyin yapısı, yanlış beslenme, düzensiz ya da yetersiz diyet, iklim, yükseklik gibi dış etkenlerdi. Günümüzde bu sıralama yetersiz görülebilir, ancak o zamanlar insanlar hastalığı yenmek için yapılacak bir savaşı kazanmak için yalnızca birkaç keşif daha yapmanın yeterli olacağım düşünmüş olabilir. Greko-İtalik okuldan Agrigentumlu Empedocles (M.Ö. 500-430) de, evreni yöneten kanunlara tanrısal bir açıdan yaklaşarak önemli bir katkıda bulunmuştur. Dünyayı meydana getiren dört elemeni, olduğuna, bu elementlerin oluşmuş, değiştirilemez olduklarına ve herşeyin kökeninin, toprak, hava, ateş ve su olduğuna inanırdı. Ona göre kalp dolaşım sisteminin merkeziydi. Kan devamlı olarak kalbe doğru ve kalpten bedenin diğer noktalarına doğru akardı. Ruh, diğer adıyla yaşamın soluğu ise tüm vücuda kan damarları ile dağıtılırdı. Empedocles ayrıca, solumanın akciğerlerle sınırlı olmadığına, derideki gözeneklerle de gerçekleştiğine inanırdı. Yunanlıların tıbbi konulardaki pratikliğinin. Sokrat öncesi felsefenin etkilerinden ve özellikle de Pisagor okulunun öğretilerinden kaynaklandığı söylenebilir. Doğanın doğrudan gözlemlenmesi, füme varıma dayalı bir mantık, yaşamın sebebi ve anlamı konusundaki araştırmalara verilen önem tıp bilimindeki gelişmeyi de beraberinde getirmişti. Pisagor okulu yüzyıllar boyunca patoloji alanında kabul görecek olan dört element ve bunlara karşılık gelen salgılar doktrinini geliştirdi. Ayrıca hastalıkların belirli bir organ ya da vücudun belli bir bölümüyle sınırlı olmadan, genel şartlardan oluşabileceğinin kabul edilmesi de önemlidir. Belirli aralıklarla tekrarlayan hastalıkların vurgulanması, kriz ve kritik günler doktrinin oluşmasına neden olmuştur. Bu doktrin, eski Babil astrolojisindeki kavramları yansıtmaktadır. Bu arada güney İtalya ve Sicilya'da Greko - İtalik okul gelişirken, Kuzey Afrika'da Cyrene'de, Datça Yarımadası'nda Knidos'ta, Rodos ve KON adalarında da başka tıp okulları açılmaya başlamıştır. Buralarda öğretim, tanı ve muayeneye dayanmaktadır. Doktorlar hastalığın teşhisine gösterdikleri ilgiyi hastalığın sebeplerine göstermemişlerdir. "İyileştirci Apollo, Aesculapius, sağlık ve bütün iyileştirici güçler üzerine yemin ederim ki yetkimi, bütün yeteneklerimi ve mantığımı kullanarak hastalara yardım etmek için kullanacağım." Hipokrat yemininden. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
![]() vallahi arkadaşlar benim fakülte allah düşmanımın başına vermesin
hocalar bir taraftan türkücüler bir taraftan hepsi birlik olmuş bize takıyolar burada okumak çook zorr yardım |
|
![]() |
![]() |
#13 |
![]() ankara nüv.ingiliz filolojisi okuyorm.ingilizce ogrtmnligi gibi kolay degil agır bi bolüm baska diller de ogreniosn daha 3 e gectm 2 dil extradan ogrettiler ve ingilizcen müthiş gelisiyo tavsiye ederm.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
![]() KAMYONET YÖNETİMİ
![]() GAYMAGAM OLACAM BEN GAYMAGAM ![]() BENİ ŞEÇ BENİ ŞEÇ ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#15 | |
![]() Alıntı:
cogu arkadasim da ayni dertle karsiya karsiya bir de butun bir universite hayati boyunca bir isim bile olmayacak diye depresyonda hepsi : ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
![]() mugla saglik memurlugu okuyorum
biraz karmasalari olan kendi ile celisen ama simdi son yasa ile tamamen hemsirelik statusune kazanan bir bolum tavsiye ederim her insanin cesitli endiseleri korkulari oluyor ama zamanla hepsini atlatiyorsunuz kan, dikis... gibi fobileri olanlardan bahsediyorum.. ben isteyerek gelsim ama arkadaslarimin buyuk bir kismi gonulsuz gelmisler lutffen boyle bir hataya dusmeyin |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
![]() ben de bilgisayar mühendisliğinde okuyorum . siz de yapabileceğinize inanıyorsanız seçin gerçekten seviyosanız çünkü okuması cokk zor bayaa kafa patlatmak gerekiyor ama kolay iş bulunur umarım e o kdr emek veriyoz dimi ama
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
![]() ÖMER ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ MATEMATİK BÖLÜMÜ
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#19 |
![]() Selcuk - Dış Ticaret
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
![]() u.a.ilişkiler...
ülkemizin eksik olduğu bir nokta... mezun olunca her şeyden önce kendini yetiştirmiş biri olursan ticaretede atılırsın siyasetede... dışişleri ve nato benzeri kuruluşlarda üniversitende refererans verirse staj yaparak iş olanağını artırırsın... |
|
![]() |
![]() |