![]() |
#1 |
![]() Hüseyin Üzmez, Vakit, Yeni Şafak, Zaman, Star, Yeni Asya, Bugün, Milli Gazete gibi gazeteler akreditasyon vermeyen Genelkurmay'a 'en derin sevgiler'ini sundu. Bakın neden?
Genelkurmay’a teşekkür borçluyuz Atatürk'ü sevmek, onu anlamaktır. Görevini bilmeyenler, gerektiği zaman yerine getirmeyenler, bahaneyi şuna buna yüklemeye kalkışmamalıdır. Bundan önceki son Genelkurmay Başkanımız Orgeneral sayın Hilmi Özkök, tam bir demokrat, centilmen ve büyük bir vatanperverdi. Kendi döneminde bir darbe teşebbüsünü önlediği, emekli olduktan sonra duyuldu. Yanılmıyorsam, bundan sonra cumhurbaşkanlarının doğrudan doğruya halk tarafından seçileceği yeni anayasaya girdi. Sayın Hilmi Özkök bir gün adaylığını koyarsa, benim de ömrüm yeterse, ben oyumu gönül rahatlığı ile kendilerine veririm. Ama mesela sayın A.Necdet Sezer ile sayın Yaşar Büyükanıt cumhurbaşkanlığına adaylıklarını koysalar, benim de bin oyum olsa, onlara bir tekini dahi vermem. Atatürk, camiye, okula, kışlaya politikanın sokulmasını asla istemezdi. Ama sayın Büyükanıt göreve geldiği günden bugüne kadar politikanın içinden çıkamadı. Belki öyle gerekiyordu, ama biz halktan kişiler olarak o gerekçeyi anlayamıyorduk. Sayın Büyükanıt'ın her sözü, bize milli iradeyi temsil eden iktidarı tehdit gibi geliyordu. Örneğin, baskıcı laikçilerin, ana muhalefet CHP'nin, akredite dedikleri bir kısım medyanın hoşuna gidecek şekilde konuşuyordu. Durup dururken, internetten bir gece yarısı muhtırası yayınlatıyordu. Vatandaşlar arasında ilerici-gerici ayrımı yapılmasına göz yumuyordu. Mevcut olmayan sanal bir irticayı birinci öncelikli tehlike sayıyorlardı. Yurtiçinde takır takır cinayet işleyen teröristlerin, yurtdışındaki köklerini kurutmayı çok gizli bir raporla hükümete bildireceklerine, basın yolu ile kamuoyuna açıklıyorlardı. Adeta Kuzey Irak'a gireceklerini davul-zurna ile ilan ediyorlardı. Bu tutumlarından sonra terör daha çok azgınlaştı. Bu defa kabahati iktidara yüklediler ve "Hükümetten emir bekliyoruz" dediler. Bir askerî törene davet ettikleri Başbakanı, TBMM Başkanını ve Cumhurbaşkanını çok soğuk karşıladılar. Onlar geldiği zaman nezaketen olsun ayağa kalkmadılar. Sayın Büyükanıt, bacak bacak üzerine atmış vaziyette oturmaya devam etti. Silahlı kuvvetlerimizin en büyük komutanı, bütün vatandaşlarımıza eşit uzaklıkta veya eşit yakınlıkta bulunmalı değil miydi? Sözün özü; gözbebeği ordumuz adına parti ve patırtıların üzerinde olamamak... Ve daha nice taraflı tavır ve tutumlar sergilemek... Bütün bunların hepsi politika değilse, kendilerinden özür dilemek boynumuzun borcudur. Son akredite olanlar ve olmayanlar için de kendilerine ben şahsen teşekkür borçluyum. Sayın Genelkurmay bir basın toplantısı yaptı. Oraya 13 gazetenin temsilcilerini çağırdı (ki onların arasında bizzat kendileri tarafından defalarca tekzip edilen gazete temsilcileri de vardı). Geride kalan ve hepsi de milletin sevinç ve tasasını dile getiren; kısacası halkı temsil eden Vakit, Yeni Şafak, Zaman, Star, Yeni Asya, Bugün, Milli Gazete ve benzerleri gibi yurtsever gazete ve dergi temsilcilerini çağırmadılar. Bu da başörtülü olanlar olmayanlar, meslek liseliler (İmam Hatipliler) ve düz liseliler; namaz kılanlar, kılmayanlar; irticacılar, cumhuriyetçiler gibi korkunç bir ayrımcılık, hatta tâ temelden bölücülük değildir de nedir? Atatürk, inkilabın kuruluş yıllarında İstiklal Mahkemelerini kurmuştu. Suçlu olanları astırırdı. Ama onların şeref ve haysiyeti ile oynamazdı. Vatandaşlar arasında hiç ayrım yapmazdı. O kadar ki, "Köylü efendimizdir" demişti. Şehit analarının çoğu başörtülü. O acılı insanlar bile askerî tesislere ve kamusal alanlara(!) giremiyorlar. Niçin? Atatürk sağlığında böyle mi yapmıştı? Bu ne biçim Atatürkçülük? Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında birkaç vatanperveri İstiklal Mahkemesi'ne veriyorlar. Tabii ki her biri ünlü birer kahraman olan sanıklar beraat ediyorlar. Fakat mahkemeye teşekkür edecekleri yerde üzüntülerini dile getiriyorlar. Sanıklardan Kiği milletvekili, büyük hatip Hüseyin Avni Ulaş, arkadaşları adına ayağa kalkıyor ve onlara dönerek: "Nice namuslu insanlar bu mahkemeden sehpaya gittiler. Bizim bunlara uyan bir tarafımız olsaydı, bizi beraat ettirmezlerdi. Bu karar beni kendimden şüpheye düşürdü. Keşke bizi mahkûm etselerdi" diyor. Akredite 13 gazete temsilcileri arasında ben de bulunsaydım, büyük hatip Hüseyin Avni Ulaş gibi kendimden şüphe eder, kim bilir kaç gece sabahlara kadar rahat uyuyamazdım. Bunun için sayın Genelkurmay'a teşekkür ediyorum. En derin sevgi ve saygılarımla... Vakit
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |
![]() Bu yazıyı eklememin sebebi hangi gazeteleri takip etmemiz gerektiği.... ;) ;) ;) ;) ;) ;)
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#3 |
![]() harika yazmış ama umarım hakkında dava açılmaz;ayrıca bu yazıda eksikler hasan cemal;ahmet altan ;mehmet altan;mümtazer türköne; can dündar;ilnur çevik;nazlı ılıcak ve daha aklima gelmeyen birçok farklı gazeteye mensup yazarımızda tsk nin listesinde duruyor
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Zulm ile âbâd olunmaz..
|
|
![]() |
![]() |
#5 |
![]() paylaşım için teşekkürler....
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|