AK Gençliğin Buluşma Noktası
İslami Kıssalar & Hikayeler İslami Kıssaları ve Hikayeleri burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-16-2007, 02:53   #1
Kullanıcı Adı
hayat
Standart Vehb Bin Münebbih (ra) tin rivayet ettiği bir kıssa
Kâinat'in Efendisi:
"- Ey Mü'minler, buyurdu, Allah aşkına, kimin
bende hakkı varsa kalsın gelsin, Kıyâmet'ten önce burada
hakkını alsın!"
Fakat, hakkını almak için gelen olmadı... Resûl-i
Alişân salla'llahu aleyhi ve sellem Efendimiz ikinci ve üçüncü
defalar da Allah'ın adını anarak, "Hakkı olan gelsin" dedi...
Bunun üzerine Sahâbilerden Ukkâşe radiye'Uâhu anh kalktı...
Nabîler Nebisinin huzuruna kadar yürüdü. Oraya varınca
durdu ve dedi:
"- Anam babam Sana feda olsun, ey Allah'ın
Resulü!... Tebûk seferinde seninle beraberdim. Allâhü Teâlâ
fethi müyesser kılıp, zaferi lütfedince, artık Tebûk'ten
ayrılıyorduk. Bu sırada benim devemle, sizin deveniz yanyana
gelmişlerdi. Ben devemden indim. Sana yaklaştım. Maksadım,
senin dizlerinden öpmekti... O zaman kamçı ile sırtıma
vurmuştunuz. Niçin vurduğunuzu bilmiyorum...
İki Cihanın Saadet Güneşi ve Allah'ın Resulü:
"-Yâ Ukkâşe, dediler, Allah seni, Resûlü'nün kasten
vurmasından muhafaza eylesin... Yâ Bilâl!. Kızım Fâtıma'nın
evine git. O kamçıyı bana getir!"
Bu emir üzerine Bilâl radiyal'llâhu anh Mescitten
çıktı... Elini başına koymuş, Allah'ın Resulü kendisine kısas
yaptıracak diye hayretler içinde kalmıştı...
(Rüzgârların savurduğu yapraklar misâli döne döne)
Eve vardı ve kapıyı çaldı:
- Ey Resûlüllah'ın kızı, dedi, Nebiler Sultanının
kamçısını ver!
İnsanlık Hurisi Fâtıma radiya'llâhu anh sordu:
- Yâ Bilâl!. Şimdi ne Hacc mevsimi, ne de gaza
zamanı... Babam kamçıyı ne yapacak?..
Bilâl'in dudaklarından şu kelimeler alevler gibi
döküldü:
- Yâ Fâtıma!. Haberin yok mu? Resul-i Ekrem'e
onunla kısas yapılacak!..
(Hazret-i Fâtıma'nın aklı uçecek gibi oldu. Bu nice
bir işti):
- Ey Bilâl, dedi, Resûllüllah'tan kısas ile hakkını
almaya kimin gönlü razı olur? Madem ki istediler vereyim...
Fakat, Hasan ve Hüseyin'e söyle. Hakkını, kim alacaksa,
kısası kendilerine yaptırsınlar. O zât, hakkını benim
yavrularımdan alsın... Sakın Nebiyy-i Zîşâna kısas
yaptırmasınlar...
Bilâl koşa koşa mescide geldi... kamçıyı, Allah'ın
Resulüne verdi. Rahmet Nebî de Ukkâşe'ye verdi...
(Ama herkesi de hayret ve dehşet yumak yumak
sarmış bulunuyordu).
Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer radiya'llâhu anhümâ bu
hâli görünce:
- Ey Ukkâşe, dediler, işte biz yanında hazırız...
Hakkını bizden al.
Bu defa Kâinât'ın Efendisi, iki büyük ve sultan
sahâbiye hitap buyurdular:
- Yâ Ebâ Bekir, Sen bırak, çekil aradan... Yâ Ömer,
haydi Sen de çekil!.. Allâhii Teâlâ, sizin yüksek derecenizi
bilmektedir.
Onlar aradan çekilince Hazret-i Ali radiya'llâhu anh kalktı:
- Ey Ukkâşe, dedi, gönüllerinizi dilhûn etme. Resûl-
i Ekrem'e vurmana gönlüm razı olmuyor. İşte sırtım ve
karnım... Gel bana vur, hakkını benden al. Hem istersen yüz
kere vurabilirsin... Fakat Allah'ın Resûlü'ne dokunma!.
Rahmet Nebî salla'11 ahu aleyhi ve sellem:
- Ey, Ali, buyurdu, Sen de yerine otur. Allah Azze
ve Celle, Senin de yüksek mertebeni ve durumunu
bilmektedir!..
Bunun üzerine (Arş'in iki küpesi ve Cennet
gençlerinin efendileri) Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin
kalktılar ve dediler:
- Yâ Ukkâşe!. Sen de biliyorsun ki, biz Hâtemü'l-
Enbiyâ'nın torunlarıyız (ve O'ndan bir parçayız). O'nun için
bize kısas, Resûlullah'a kısas demektir. Sen hakkını bizden
al ve sakın Allah'ın Resulüne vurma!...
Varlığın sebebi olan Cenâb-ı Peygamber:
- Siz de oturunuz, ey iki gözümün neş'eleri, buyurdu.
Sonra, mübarek yüzünü Ukkâşe'ye dönüp:
- Yâ Ukkâşe, dedi, gel vur ve hakkını ali...
Ukkâşe:
- Ey Allah'ın Resulü, dedi, ama siz bana
vurduğunuzda benim sırtım açıktı. Siz benim çıplak sırtıma
vurmuştunuz!.
Kâinât'ın Fahri derhal mübarek sırtını açtılar... Bu
sırada mescidin içinde hıçkırıklar duyuldu... Sahâbiler hem
hıçkırıyor, hem de soruyorlardı:
-Yâ Ukkâşe!. Gerçekten Resûlullah'ın sırtına vuracak
mısın?
Hıçkırık ve üzüntülerin birbirine karıştığı o demde
Ukkâşe hemen Nebiler Nebisinin mübarek sırtındaki Nübüvvet
mührünü öpüverdi ve:
-Anam babam sana feda olsun, ey Allah'ın Resulü,
dedi, hakkını almak için, senin o mübarek sırtına vurmaya,
sana kısas yapmaya kimin takati olur ki?...
Nihayetsiz olan Mülkün Seyyidi ve Kevser
Havuzunun Sahibi:
- Hayır, buyurdu, ya vuracak veya af edeceksin.
Başka olmaz!.
Ukkâşe radiya'llahu anh:
- Ey Allah'ın Resulü, dedi, af ederim fakat, Allâhü
Tealâ'nın beni Kıyamet Günü'nde bağışlaması şartıyla.
- Kim, Benim Cennet'teki arkadaşımı görmek isterse,
bu pîr-i fâniye (ihtiyarsa) baksın!...
Nebiler Nebisinin bu sözünü duyan sahâbiler sevinç
ve saadete gark oldular ve onun iki gözü arasmdan öpmeye
başladılar. Hepsi:
- Yâ Ukkâşe, diyorlardı, ne mutlu sana, ne mutlu
sana!. Resûl-i Ekrem ile beraber olmanın hürmetine Cennet'te
yüksek derecelere kavuştun..
(Bir diğer rivayet şöyledir: Ukkâşe Hazretleri gözyaşları
dökerek Hâtem'ül-Enbiyâ Efendimizin mübarek arkasındaki
Nübüvet mührüne yüzünü gözünü sürdü ve o mührü öptü.
Sonra şöyle dedi:
- Ey Allah'ın Resulü!. Bu işte iki maksadım vardı:
Biri, sizin adaletinizi bütün dünyaya tanıtmak. Öbürü de
mukaddes beden-i pür nurunuza yüzümü sürmek ve şefaatinizi
dilemek... Allah'a hamd olsun her iki arzuma da nail oldum.)
Bir not olarak şunu da ifâde etmekte fayda var. Bir
gün Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
"- Ümmetimden Cennet'e yetmiş bin kişi hesapsız
olarak gireceklerdir.
Huzurda bulunan Ukkâşe hemen kalktı ve dedi:
- Ey Allah'ın Resulü!. Allah'a duâ et de beni de onlardan eylesin!..
Varlığın Tacı duâ buyurdular:
- Allahümmec'alhü minhüm = Allah'ım!. Bunu da
onlardan eyle!
Sonra bir başkası kalkarak aynı dilekte bulundu:
- Ey Allah'ın Resulü!. Allah'a duâ et de beni de
onlardan eylesin!.
O zâta karşı Peygamberler Peygamberi şöyle dediler:
- Bu hususta Ukkâşe seni geçti!.
Bu hadîs-i Nebeviden de anlaşılıyor ki, hayatında
iken Cennet müjdesi alanlardan biri de Hazret-i Ukkâşe'dir...
Vehb bin Münebbih Hazretlerinin rivayeti şöyle
devam ediyor:
" O gün Nebiyyi Muhterem Efendimiz hastalanıp,
yirmi sekiz gün hasta kaldılar. Bu arada sahâbileri, Resûllullah'ı
ziyarete geliyorlardı.
Kâinat'm Efendisi, Pazartesi günü dünyaya teşrif
bulunmuşlar. Pazartesi günü Peygamber olarak gönderilmişler
ve nihayet bu günde mübarek ruhlarını teslim ederek,
ötelerdeki saraylarına teşrif etmişlerdir...

 

hayat isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 07-17-2007, 15:32   #2
Kullanıcı Adı
HUZUR
Standart Vehb Bin Münebbih (ra) tin rivayet ettiği bir kıssa
ALLAH RAZI OLSUN...EMEĞİNE SAĞLIK..
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAHIN ADIYLA...
HUZUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi