![]() |
#1 |
![]() Bir viraneye ne kadar derinden bakarsak bakalım; gözümüze çarpan herşeyle aramıza, eskimenin küf kokulu örtüsünden türeyen mesafeler giriyor mutlaka. Kurşuni bir sis bulutunun ortasında, yakınlaştıkça uzaklaşan bir virane var. Duvarlarının yıkık yerlerinden, kimbilir hangi kırık yaz sonundan kalma çerçöple karılan harç tozları dökülmüş. Sıva çatlaklarında geçmişin gelgitinden sağ kurtulan avazeler, kahkahalar çınlıyor. Hava soğuk... Yerlerde toprağa bulanarak mevsimini yitiren çürümüş ayva yapraklarına rastlanıyor. Boyası epeyce aşınmış merdiven trabzanlarına küçük tarihlerin parmak izleriyle silik notlar düşülmüş. Çatının açılmış yerlerinden aşağılara sarkan gümüş rengi soğuk ışık huzmeleri bu notları aydınlatıyor. Tavandan sarkan teli kopmuş bir ampul, ara sıra uğrayan ayaz yeline kapılarak sallanmasını sürdüyor. Tahta kalaslarda çivi delikleri bitmek tükenmek bilmeyen paslı kanamalar geçiriyor. Baktığımız her yönde, duvarda izini bırakıp hayattan çekilen birkaç tahta çerçeve iziyle karşılaşıyoruz. Elimizi hayatın tozlu hafızasına uzatmaya cesaretimiz varsa, sararmış birkaç resim parçasına da rastlayabiliyoruz kıyıda köşede. Çünkü böylesi viraneler, herşeyin bir parçasını gizliyor mutlaka kuytularında. Ne tam hatırlanabilsinler, ne tam unutulabilsinler diye... Ne kadar dikkat etsek de, hafif bir burkulma hissinden başka bir tad kalmıyor damağımızda bu eski köhne hesaplardan. Bir viraneye ne kadar derinden bakarsak bakalım; gözümüze çarpan herşeyle aramıza, eskimenin küf kokulu örtüsünden türeyen mesafeler giriyor mutlaka. Ya da virane, rutubetin zorba dokunuşlarıyla çözülen çaput parçalarından, dayama yastıkları ve ot minderlerin etrafa yaydığı saman sarısından, bütünlüğünü kaybetmiş, anlamsızlaşmış cam parçacıklarından, dua kitaplarından, gazete kırpıntılarından, eski okul defterlerinden, bükülüp atılmış tel yumaklarından, yamulmuş alüminyum tavalardan, kızılı çıkmış bakır sahanlardan, şişe tıpalarından, mum eriyiklerinden, yağ lekelerinden dokunmuş bir şala bürünerek gizleniyor ve koruyabildiğince koruyor meraklı varlığımızdan kendini. Virane ne kadar bize ait bir sızıysa, bir o kadar bizden uzak bir sızıdır sonuçta. Kurşuni bir sis bulutunun arasından hayatımıza dokunan bütün bu görüntüler; görmekten kaçınamadığımız ve aynı zamanda görmekte zorlandığımız ayrıntılarıdır bir köşede çılgınca birikmekte olan hayatlarımızın. Kurşuni bir sis bulutunun arasından, içimize açılan derin pencerelerden ve nabız atışlarımızdaki beklenmeyen ritim değişikliklerinden ayrı ayrı sızarak avuçlarımızı dolduran bu esrarlı hayal, bu inkar edilmez gerçek, gerçekle hayalin bu sarsıcı hatıra fotoğrafı, dişlerimizin arasına sıkıştırılmış metal bir künye gibi soğutur günlerimizi. Ona bakar dururuz, o bize bakar durur, zaman akar durur ve biz zamanın kıvamı kaçmış bulamacına akar dururuz. Hepimiz içimizde sızlayan viranelerle yaşayıp gidiyoruz. Hepimiz üstümüzdeki bu betonarme geleceğin altında eziliyoruz.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
gökhan Özcan, virane |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|