AK Gençliğin Buluşma Noktası
Genel Tarih Devlet tarihleri ve kültürleri.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 05-24-2013, 08:18   #1
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart Yahudi Soykırımı Yoktur (alıntı)
ALINTIDIR

Avrupa ülkelerinde Allaha inanmadığınızı, onu sevmediğinizi söyleyebilirsiniz.Hazreti İsa'ya da inanmayabilir,ilah veya peygamber değildi diyebilirsiniz.Ancak YAHUDİ SOYKIRIMI OLMAMIŞTIR diyemezsiniz!
Yasaktır!
Tehlikelidir
Antisemitist olursunuz
Hapse girersiniz
Damgalanırsınız
Tüm rütbe ve payeleriniz elinizden alınır...

Peki niye?
çünkü bu dünyadaki en büyük yalandır ve siz bu yalanı yapabilecğeiniz en doğru ve basit şekilde sadece sorgulayarak ortaya çıkarabilirsiniz.İşbu sebepten bu mevzuda mutlak önkabulle soykırım vardır sanarsınız ancak aksini hiç düşünemez sorgulayamazsınız.

Bu mevzu ilk ortaya Nurnberg mahkemelerinde atılmıştır.Nurnberg mahkemelerine kadar ne soykırım iddiası vardır ne de dünyada tariflenen soykırım diye bir suç vardır.

O çelimsiz bir deri bir kemik cesetlerin dözerler,ağzında bir maske olan (gaz maskesi değil tıbbi maske) bir dozer operatörü tarafından sürülüp bir çukura atıldığı ilk defa nurnberg mahkemesinde gösteirlmiştir ve sanıklardan Alman komutanlardan Keitel bu görüntüleri görünce salonda hıçkıra hıçkıra ağlamıştır."MEĞER BİZ NELER YAPMIŞIZ!!MEĞER NELER OLMUŞ"

O mahkemede Göring,Keitel ve diğer bazı komutanlar idama mahkum edilmiş ancak mahkumiyetlerinden önce özellikle Göring "bizi asacaklar adalet beklemeyin" diye arkadaşlarına tembihte bulunmuştur.Hitlere sadakatini bu asılanların hepsi son ana kadar saklamış asılmadan önceki son sözleri sorulduğunuda bir çoğu "HEİL HİTLER" DEMİŞTİR.Peki bu kimseler yahudi soykırımını dava edinmişler ise niçin hiçbirisi asılacaklarını bildikleri halde "evet yaptık,ama şunun için yaptık" gibi ifadeyle soykırım yaptıklarını kabul etmemilerdir?

O günlerden günümüze kadar hep yahudilerden sabun yapıldığı,gaz odalarında imha edildikleri,egsoz borusu içeri verilmiş otobüslerle şehir turu attırılıp gazdan boğuldukları,yakıldıkları... anlatıldı durdu.Başlarda 6000,000 öldürülen yahudi anısına çekilen filmler,yapılan anıtlar her geçen gün sayı azaltılarak 1,500,000 kişiye kadar indirildi.Şuanki Auschiwtz kampında eskisi gibi "bu kampta 4000,000 kişi öldürüldü denmiyor daha yenilir yutulur bir yalan olan 1000,000 kişi yazıyor.

Hele günümüzde ve filmlerde yahudiden sabun yapmak iddiasından tamamen vazgeçildi.Kendileri hayvandan aşağı gören almanların o pis insanlardan yapılmış sabunları kullanmyacakları fikri bu yalanın akıllarda soru işareti oluşturmasını kolaylaştırıyordu zira.

Ya gaz odalarına ne demeli.Filmlerde çok güzel izah edilen gösterilen o gaz odalarından tek bir tanesinin bile günümüzde olmaması ne kadar traji komik.Hele Auscwitz kampında olduğu iddia edilen gaz odasının sovyet zamanında sonradan yapıldığının ortaya çıkması ne büyük tesadüf!

Almanlar düzenli disiplinli kayıtlı tutanaklı adamlardı.Auscwitz kampında kaç kişi öldü neden öldür hergün 4 kere rapor edilirdi.(Kaynak David İrving) Bu Auscwitz toplama ve imha kaybındaki isim listesi,ölüler ve niçin öldüklerine dair liste polonyanın işgaliyle Rusların eline geçmiş ve hiçbir şekilde açıklanmamıştır.Eğer ruslar bunu açıklasalardı bizde kaç kişi gaz odasında imha edilmiş!!! öğrenirdik.Düşmanlarını mahkum ve idam ettirmek için her türlü dalavereden kaçmayan sovyetlerin ve müttefiklerin böyle bir delili saklayacaklarını akıl kabul etmiyor.

Bir de gaz odalarının teknik mevzusu var.Hitler ve almanlara göre ciğeri beş para etmeyen yahudiler için özel sızdırmaz gaz odası yapacaksınız.Bu gaz odasındaki zehirli gazı,zehirleme işlemi bittikten sonra tahliye edecek kuvvetli bir havalandırma yapacaksınız-ki ölüleri girip çıkarabilesiniz-,özel eğitimli ve kıyafetli personeliniz olacak ki bu gazdan etkilenmesin,bu kimseleri gömmeyip yakacaksınız.çünkü gömdüğünüzde dahi zehirinden kurtulamıyorsunuz.
Peki bu yahudilerin iddiası ne?1944'ten 1945'e kadar olan zaman zarfında,yani savaş ters gitmeye başlanıp cephelerde bir bir mağlup olurken almanlar, bunca masraf edecek, zaman harcayacak ve yahudileri katledecekler.Niçin birer kurşun sıkmasın da böyle alengirli işlerle uğraşsın ki?Hem hitler birisini öldürme emri verdiğinde bu işin olağanca hızla olmasını arzu ederken.YALANNNNNN
İNANMAYIN!

Bize ölü yakma frınıları olan krematoryumları gösterip duruyorlar.Hay hay onu kim inkar ediyor ki? Fransada da vardı başka ülkelerde de.Ölü yakımıyla soykırımın ne alakası var?
Hele ki ölüler Tifüs ile enfekte ise onları ya yakacaksınız ya da kireçleyip gömeceksiniz.Bu toplu cesetlerin olduğu fotoğrafların bir çoğunda lütfen dikkat ediniz üzerlerine hep kireç dökülmüştür.Bu onların bulaştırıcı bir hastalıktan öldüğüne işarettir.

Tüm mahkumların saçları kazınmıştır.Tifüs etkeni bitten kurtulmak için.Bütün toplama kamplarına afişlerle temizliğe dikkat çekilmiş ve "TİFÜS SİZİ ÖLDÜRÜR" DİYE AFİŞLER ASILMIŞTIR. (KAYNAK TARİH VE MEDENİYET DERGİSİ,ORADA AFİŞİDE GÖREBİLİRSİNİZ)

Yahudiler ikinci dünya savaşı esnasında gaz ile öldürüldüğü iddia edilen kimselere otopsi yapılmasını, kemiklerindeki rezidü gaz miktarının ölçümüne izin vermemekteler.oysa paraları ile istedikleri laboratuarda bu tetkikleri yapabilirler.Yahudilere rağmen ölülerden olmasa bile gaz odası diye iddia edilen Auscwitz kampındaki yerden vidalardan,duvarlardan farklı yerlerden örnekler alınmış.hiçbirisinde zehirli bir gaza özellikle iddia edilen ziklon B gazına rastlanmamıştır.Oysa aynı dönemde ziklon b gazı ile dezenfekte edilen "TİFÜSLÜ" kıyafetlerde bu gaza rastlanmıştır.



LÜTFENNNN sorun sorgulayın:

1-Ölü yakma fırınları soykırım kanıtı mıdır?Bunlar herhangi bir sebepten ölülerin yakıldığı yerlerdir avrupada yaygındır.İnsanların bir soykırıma tabi tutulup öldürüldüğünün delili olamaz!

2-Yahudiden sabun yapmaya artık niçin hiç değinilmiyor?

3-Niçin her sene ölen yahudi sayıları revize edilip azaltıldıkça azaltılıyor.6000,000 dan düşe düşe 1,500,000 e kadar geriledi şuanda.

4-niçin hitlerin tek bir yazılı emrine rastlanmamıştır? 1944-1945 arası böyle planlı programlı yüksek teknik isteyen işlere ait niçin tek satır yazı belge yoktur!Kafasına kurşun sıkacak olan hitler birinden mi korkmuştur?Oysa ingiliz subaylarını gördüğünüzde kurşuna dizin diye emri var.Korksa devlet olan britanyanın intikamından korkardı.Yerleri yurtları devletleri olmayan yahudilerden değil

5-niçin yahudi soykırımı yoktur demek avrupada yasaktır?

6-Hollywood da yahudilerin bize gösterdiklerinden başka yahudi soykırımı hakkında birşey biliyor musunuz?

7-Eğer dediğim gibi bu bir yalan ise niçin böyle bir yalana ihtiyaç duyuldu?Bunu da sonra izah ederiz.

SAYGILAR

http://forum.donanimhaber.com/m_37652536/tm.htm

 

zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-26-2013, 11:34   #2
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2013, 21:34   #3
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
YAHUDİ SOYKIRIMI YALANDIR

İsrail devleti ve siyonist ideoloji bu gün dahi yaptıkları her türlü zulmü hukuksuzluğu ve şiddeti mazur göstermek için ikinci dünya savaşı yıllarında Nazi rejiminin Yahudilere uygulamış olduğu iddia edilen soykırım, baskı ve yıldırma politikalarını mazeret olarak ileri sürüyor ve soykırıma uğramış bir millet olarak varlığımızı korumak için her türlü yolu kullanmamız; terör, şiddet ve insanlık dışı zulüm politikalarını uygulamamız meşrudur diyor.
Bu makalede Nazilerin masum yahudileri öldürmediğini onlara baskı zulüm işkence ve aşağılamalarda bulunmadığını iddia etmiyorum. Naziler bu vicdan, akıl ve hukuk dışı uygulamaların hepsini yapmışlardır fakat bunları yaparken amaçları Yahudi ırkına soykırım uygulamak değil siyonistlerin isteği doğrultusunda onları korkutup yıldırarak zorla Filistinde kurulacak israil devleti hedefi doğrultusunda tehcir etmektir.
Sonuç olarak Naziler ve siyonistler bu amaç doğrultusunda işbirliği yapmışlardır ve suç ortağıdırlar.
Filistinde ırkçı ve dinci faşizmin en uç noktasında siyonist ideolojiye ait bir devlet kurmak için altmış küsur yıldır her türlü hukuksuzluğu yapan, insanlık dışı politikaları uygulayan ve hatta bunları bir devlet politikası haline getiren İsraildeki siyonist rejim Nazi rejiminin gerçek azmettiricisi ve suç ortağıdır.
Bu yüzden Nazi SS birliklerine benzeyen israil ordusunun tutumunu asla yadırgamamak gerek çünkü her iki rejimde ruh ikizidir.
Gazzede filistinlileri kuşatılmış bir gettoda yaşamaya zorlayan İsrail ile Nazi rejimi arasında ne fark vardır?
İnsanları silahsız olduklarına bakmadan kadın ihtiyar çoluk çocuk diye ayırmadan öldüren ve öldürmeyi iyi bilen İsrailli siyonistler ile Naziler arasında ne fark vardır?
İkinci dünya savaşı sırasında pek çok insanlık suçu işlenmiştir bu suçlardan elbetteki en büyüğü Nazi ve Siyonist kadroların ortak projesi olan Avrupa Yarımadasındaki Yahudileri tehcir etmek için uygulanan sistematik terör politikalarıdır. Bu politikalardan ötürü Naziler elbette suçludur yargılanmışlar ve cezalandırılmışlardır fakat Nazilerin azmettiricisi ve suç ortağı olan siyonistler yargılanıp cezalandırılmak bir yana devlet sahibi yapılarak ödüllendirilmişlerdir.
Soykırım efsanesi ardına gizlenen bu kirli işbirliği bu gün artık ortaya çıkmaktadır ve Siyonistlerin soykırım efsanesi sayesinde yarattıkları masumiyet kalkanı düşmek üzeredir bu sayede siyonistlerin gerçek yüzü olan ırkçılık, barbarlık, kin ve vahşet dünya kamuoyunca çok daha rahat algılanabilecektir.
Bu makaleyi yazmaktaki ana amacım yahudi karşıtlığı ya da antisemitizm değil bu kirli işbirliğinin sorgulanarak teşhir edilebilmesine yardımcı olmaktır.

NAZİ İKTİDARI ÖNCESİ AVRUPA YARIMADASINDA DURUM
İkinci Dünya savaşının en büyük ve en meşhur efsanelerinden biri Nazilerin milyonlarca Yahudiyi gaz odalarında öldürüp fırınlarda yaktığı hatta sabun yaptığı yalanıdır.
Öncelikle bu makaleyi Nazileri aklamak için değil Nazilerin saklı kalan azmettiricileri ve suç ortaklarını teşhir etmek istediğim için yazdığımı ifade etmek isterim.
Geçtiğimiz Yüzyılın başında Avrupa yarımadasında iki ırkçı ideoloji; Yahudi ırkının üstünlüğünü savunan ve Yahudilerin Tanrı tarafından seçilmiş ırk olduğuna inanan Siyonist ideoloji ile Ari ırkın üstünlüğünü savunan Nazi ideolojisi egemendiler.
Her iki ideoloji sahipleride kendi ırklarının diğer ırklardan üstün olduğuna inanıyorlardı.
Siyonistler ayrıca bu üstünlüğün kendilerine Tanrı tarafından seçilmiş ırk olarak verildiğini dahi vehmetmekteydiler.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonrasında İngilizlerinde teşviki ile Filistin bölgesinde bir İsrail devleti kurulması için düğmeye basıldı.
Bu noktada ortaya ciddi bir sorun çıktı İsrail devletinin kurulması planlanan Filistin topraklarında son ikibin yıldır Müslüman Araplar yaşamaktaydı ve bu topraklarda yaşayan Yahudi nüfusu önemsenmeyecek miktardaydı. Bulunan çare siyonist ideoloji önderliğinde kurulacak bir İsrail devleti için tüm dünyadan özellikle iyi eğitimli, maddi imkanları olan Yahudilerin Filistine göç etmesiydi.
Bu noktada pürüz bizzat Yahudilerden çıktı laik düzenin Avrupa yarımadasında yerleşmesi, görecelide olsa demokrasi ve hukuk kurumlarının daha adil işlemesi Avrupa yarımadasında yaşayan Yahudilerin yaşam koşullarında geçmiş yüzyıllara göre çok büyük bir ilerleme sağlamıştı. Refah içinde yaşayan, işi gücü olan, iyi evlerde oturan, çocuklarını iyi okullarda okutan sıradan Yahudiler Avrupayı bırakıp siyonistlerin peşinde Filistin çöllerinde macera aramak istememekteydiler. Üstelik pek çok tutucu yahudide Tevratta yazıldığı gibi İsrail devletinin kurulması için Mehdinin gelmesi gerektiğini bunun dışında bir devlet kurmaya çalışmanın dinlerine aykırı olduğunu savunmaktaydı.
Siyonistler elbette bu duruma son derecede öfkeliydiler. Yahudilerin Filistine gidip kurulacak bir İsrail devleti için gerekli nüfus yapısını oluşturmaya yanaşmamaları onları feci şekilde öfkelendirmekteydi.
Gönüllü olarak yapılmayan bu göç o halde baskı ve zorla yapılmalıydı.
Elbette siyonist ideologlar ellerine kırbacı alıp sopa zoru ile Yahudileri Filistin çöllerine götürmenin akıllıca olmadığını bilmekteydiler laik düzende kilise ve engizisyon gibi baskı unsurlarınıda kullanmanın mümkün olmadığı ortadadır.
Tam bu sırada Naziler siyonistlerin imdadına yetiştiler, iki ideolojininde temelde pek cok ortak noktası vardı ama en önemlisi her iki ideolojide Avrupa yarımadasında yaşayan Yahudilerin buradan göç etmesini istiyordu.
Naziler Yahudileri zorla göç ettirmek için çok uygun bir araçtı.
Bunun için önce nazilerin güç kazanıp iktidara gelmesi gerekiyordu. Güçlü Yahudi sermayesi için bu çok önemli bir sorun değildi zaten birinci dünya savaşının yarattığı politik ortam ve 29 büyük ekonomik krizi Naziler için gerekli ortamı hazırlamıştı.
Ve Naziler Siyonistlerin maddi manevi desteğini arkaların alarak kolayca iktidara geldiler.

NAZİ İKTİDARI
Nazi iktidarında derhal Yahudiler üzerinde büyük bir baskı oluşturulmaya başlandı. Korku ve yıldırma politikaları Avrupa Yarımadasında yaşayan Yahudileri Filistine göç ettirmek için devreye sokuldu.
Bu baskılar sonucunda Avrupa Yarımadasından Filistine göç hızlandı ve ikinci dünya savaşının başlamasına kadarda hızlanarak devam etti.
İkinci Dünya savaşı göç trafiğini engellemeye başlayınca ve savaş koşulları Avrupa yarımadasındaki kentleri yaşanmaz hale getirince siyonistler bir başka tehlikenin farkına vardı: Filistine göç ettirilmesi planlanan Avrupa Yarımadasındaki Yahudi nüfusu bu sefer yok olma tehdidi ile karşı karşıyaydı!!!
Avrupa yarımadasında Kentlere yapılan bombardımanlar, kontrol edilemeyen salgın hastalıklar ve açlık bu kentlerde gettolarda toplanmış olan Yahudi nüfusu büyük bir tehdit altına sokmaktaydı.
Siyonistler bu durumada pratik bir çare ürettiler savaş bölgelerinden uzakta inşa edilecek özel toplama kamplarında bir araya getirilecek yahudiler savaş sonrasına kadar güvenlikte tutulacak ve savaş sonrasında şartlar uygun olur olmaz İsrail devletinin kurulması için gerekli insan kaynağını oluşturmak için Filistine göç ettirileceklerdi.
Üstelik bu kamplarda uygulanacak korku, baskı ve yıldırma politikaları göç operasyonunu çok daha kolaylaştıracaktı.
Elbette Almanları savaş koşullarında son derecede kıymetli kaynaklarını ayırıp böyle kamplar inşa etmeye ikna etmek kolay değildi. Almanlarda canlarını dişlerine takmış ellerindeki bütün kıt imkanları seferber ederek bütün cephelere yetişmeye çalışmaktaydılar.
Aşağıdaki fotoğraf bir toplama kampındaki siemens fabrikasından çekilmiş ayrıntılara dikkat ederseniz o devre göre oldukça iyi tasarlanmış bir fabrika olduğunu ve işcilerin gayet sağlıklı göründüğünü göreceksiniz.

TOPLAMA KAMPINDA SİEMENS FABRİKASI

Böyle bir ortamda Almanların yüzbinlerce Yahudiyi bir araya toplayacak , nakledecek, barındıracak, besleyecek ve orada kalmalarını sağlayacak para, malzeme ve insan gücünü böyle bir operasyona ayırmalarını sağlayacak formül bulundu: Bu kamplar birer çalışma kampı olarak dizayn edilecek Yahudiler buralarda çalışacak, dev Alman savaş makinasına malzeme üretecekti ve müttefikler buna rağmen bu kampları bombalamayacaklardı.
Sonuç olarak anlaşıldı ve kamplar inşa edilerek faaliyete başladı.
İnşa edilen kamplara baktığımızda bu kampların öyle derme çatma yapılar olmadığını, belirli bir nizam ve intizam içinde inşa edildiklerini hatta içlerinde tiyatro salonu ve yüzme havuzu dahi barındırdıklarını görüyoruz. Bu kamplarda kalorifer tesisatı dahi bulunmaktaydı.
Aşağıda sunduğum resimler aklınızda kalan toplama kampı imajına eminimki hiç uymayacaktır:


Jewish Orchestra performing at Theresienstadt 'Konzentrationslager' Camp. Photo taken by Kurt Gerron, Jewish wartime film producer. (Yahudi orkestrası toplama kampında bir konser icra ederken)
View of the swimming pool at Auschwitz 'Konzentrationslager' Camp (Autcwitz toplama kampınsda yüzme havuzu)

Celebrating Hannakkak at Westerbork 'Konzentrationslager' Camp, in Holland (Yahudi bayramı Hannakkak kutlaması)

Celebrating a Jewish wedding in Westerbork 'Konzentrationslager' Camp, Holland.(Hollandada kurulu bir toplama kampında Yahudi bir çiftin evlilik töreni)

Jewish internees playing football at Theresienstadt 'Konzentrationslager' Camp.(Toplama kampında futbol maçı)

Children in Belsen 'Konzentrationslager' Camp, 1945 from BBC documentary "In the Camps" İlk zamanlar herşey çok daha kolaydı düzenli olarak toplanan Yahudiler kayıt altına alınıyor trenlere bindiriliyor ve kamplara sevk ediliyordu.
Savaşın çığrından çıkması ile birlikte sevkiyatlar gittikçe daha zor koşullarda yapılmaya başlandı. Bombalanan köprüler, demiryolları ve tren istasyonları askeri birliklerin malzeme muhimmat ve insan sevki için yoğun talebi kamplara sevkiyatı gittikçe zorlaştırdı.
Diğer yandanda savaşın Almanların kaynaklarını hızla tüketmesi kamplarda ilaç, yiyecek ve benzeri temel ihtiyaç malzemelerinin bulunamaması sonucunu doğurmaya başladı.
Sonuç olarak kamplarda yaşam koşulları hızla kötüleşti salgın hastalıklar, açlık, kötü muamele ve benzeri sebeplerle binlerce insan öldü. Özellikle tifo, tifüs gibi hastalıklar kamplarda hızla ve kontrolsüz şekilde yayılmaktaydı.
Kamp yöneticileri salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için ekonomik olmamasına rağmen cesetleri krematoryumlarda yakma metodunu seçmek zorunda kaldılar.
Ayrıca o dönemde bütün hastahanelerde kullanılan ve salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için dezenfeksiyon amacı ile kullanılan gaz odaları çamaşırların sterlize edilmesi amacı ile tasarlanıp kullanıldı.
İkinci dünya savaşı sonrasında özellikle fırın olarak adlandırılan bu krematoryumlar ve gaz odaları soykırım yalanını daha dehşetengiz bir senaryo haline getirmek için Hollywood tarafından yoğun bir şekilde kullanıldı.
Bu gün geniş kitleler siyonistlerce tasarlanan medya ve Hollywood propagandaları sayesinde milyonlarca yahudinin gaz odalarında öldürülüp fırınlarda yakıldığına inanmaktadır.
2. DÜNYA SAVAŞI SONRASI
İsrail devletinin kurulması için yeterli nüfus hareketi bu şekilde siyonistlerce ikinci dünya savaşı sonrasında sağlanabildi kaplardan kurtulan ve Nazi dehşeti ile korkutulmuş yüz binlerce insan İsraile aktı.
Siyonistler hedeflerine ulaşmışlar ve İsrail devletini kurabilecek gerekli nüfusu sağlamışlardı son ikibin yıldır Filistin topraklarında yaşayan müslüman Araplarınsa Tanrı tarafından seçilmiş üstün Irkın menfaatleri karşısında hiçbir önemi yoktu. Yok edilebilirler, tehcir edilebilirler, yıldırılıp evlerini barklarını topraklarını terk etmeye zorlanabilirlerdi.
Siyonistlerin bu planını engelleyebilecek tek bir unsur vardı eğer Nazi Siyonist işbirliği ortaya çıkar ve bu senaryonun kurmaca olduğu anlaşılırsa hem dünya hemde Yahudi kamuoyu nezdinde çok zor durumda kalacak olduklarını iyi bilen siyonistler bir taraftan kontrol ettikleri medya kanalları ve özelliklede Hollywood ile soykırım senaryosunu kitlelerin beynine kazımaya diğer taraftanda yasaklar getirerek soykırım konusunun tartışılmasını engellemeye çalıştılar. Önemli ölçüde de başarılı oldular. Bu gün Yahudi Soykırımı dünyanın en çok inanılan senaryosudur.
Oysa bazı detaylara yakından bakarsan soykırım senaryosunun nasıl cidi paradokslar taşıdığı açıkça görülecektir.

SOYKIRIM SENARYOSUNUN PARADOKSLARI
Her senaryo gibi Soykırım senaryosundada ciddi paradokslar vardır kitleleri bu senaryoya inandırmak için yoğun bir propaganda yöntemi uygulyan siyonistlerin paradoksları ortaya konularak bu senaryo açığa çıkarılabilir kanısındayım. Bu yüzden bu bölümde kısaca senaryodaki başlıca paradoksları ortaya koymaya çalışacağım:

1- TOPLAMA KAMPLARI VE SOYKIRIM EFSANESİ

Tarih boyunca pek çok soykırıma tanık olmuşuzdur ama hiçbirinde insanları kitleler halinde yok etmek için düzenli kayıtlar tutup binlerce kilometre nakledip orada inşa edilmiş bulunan düzenli kamplarda toplandığını görmeyiz. Zalimler soykırımı mümkün olan en basit, en pratik ve en ucuz yöntemler ile yaparlar ve yapmışlardır.
Diğer yandan zalimler Soykırıma dair mümkün olduğunca az iz bırakmaya çalışır kayıt mayıtta tutmaz.
O dönemde Almanlar en ufak bir malzemeye dahi ihtiyaç duyarken soykırıma uğratacakları milyonlar için özel kamplar inşa etmeleri, trenler tahsis edip o insanları nakletmeleri, beslemeleri, etraflarına asker tahsis etmeleri son derecede mantıksızdır.
Eğer Almanlar gerçektende soykırım yapmak istemiş olsalardı toplama kamplarına falan ihtiyaçları yoktu aynı sırpların müslüman Boşnaklara yaptığı gibi götürür bir tenhada kafalarına sıkarlar toplu halde gömer geçerlerdi.
O dönemdeki toplama kamplarının koşulları bombardıman altındaki Alman şehirlerinden çok daha iyi ve güvenliydi.
Eğer Almanlar gerçektende soykırım yapmak isteselerdi Yahudileri savaş bölgesinden uzakta özel inşa edilmiş kamplarda toplayacaklarına; yoğun müttefik bombardımanı altındaki askeri tesislerde, fabrikalarda, kritik ulaşım noktalarında ve devlet binalarında canlı kalkan olarak kullanırlardı.
Eğer Almanlar gerçektende soykırım yapmak isteselerdi Hiçbir şey yapmadan Yahudileri toplu halde gettolarda ilaçsız, aç, susuz, bombardıman altında bırakmaları yeterdi. Bu şekilde Yahudilerden fazladan bir insangücü ve malzeme harcamadan kurtulmuş olurlar üstelikte suçu rahatlıkla müttefiklere atarlardı.
Düşünün bu kamplar olmasaydı da Yahudilerin yaşadığı gettolar Alman uçakları tarafından gece bombalanıp zehirli gaz bombaları atılsaydı soykırım amacına çok daha kolay ve ucuza ulaşılmazmıydı? Üstelik Almanları suçlamak ve soykırım suçunu ispat etmek çok daha da zor olurdu.
Eğer Almanlar soykırım yapmak isteselerdi Kaloriferleri kapatmaları yeterliydi eksi kırk derecede bir gece geçiren kimse sabaha sağ çıkamazdı böyle bir durumda neden gaz kullanıp krematoryumlarda cesetleri yakmaya çalışsınlarki?
Kaldıki bir insanı yakmak için bir ton petrol eşdeğeri yakıt gerekir Almanların altımilyon Yahudiyi yakacak yakıtları olsaydı belkide savaşı kazanırlardı.
Bu basit sorular bile toplama kamplarının söylendiği gibi Yahudileri soykırıma uğratmak için tasarlandığı iddiaları hakkında ciddi şüpheler uyandırmaktadır.


2- GAZODALARI VE SOYKIRIM EFSANESİ

Eğer Almanlar Yahudileri zehirli gaz kullanarak soykırıma uğratmak istese idi şüphesiz ki bunu Gaz odaları inşa ederek yapmazlardı bu tamamen bir Hollywood senaryosudur. Bir insanı zehirli gaz ile öldürmek için gaz odası inşa etmek hem çok pahallı hemde teknik bir sürü zorluk içeren bir uygulamadır. Gaz odasının etraftakilere zarar vermeyecek şekilde sızdırmaz olası gerekir çünkü malum etraf Alman askerleri ile doludur. Ayrıca uygulamadan sonra gazın etkisiz hale getirilmesi gerekir. Bir sürü zor zahmetli ve pahallı bir uygulamayı milyonları katletmek için kullanmak akıllıca ekonomik ve pratik değildir. Saddam Halepçede gaz kullandı ama odada falan değil uçaklarla bastı gaz bombalarını Kürt köylerine insandan tavuğa koyuna kadar etrafta ne var ne yoksa öldü. Hitlerde en az Saddam kadar acımasız ve zalim olabilir ama ondan daha aptal olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısı ile gazodası motifi sadece seneryoya daha dehşetengiz bir görüntü vermek için kullanılmıştır.
Gaz odalarının ve bu odalarda kullanılan gazın teknik detaylarına girmedim ama bu detaylarda yakından incelenince bu toplama kamplarında bulunan gaz odalarının ve kullanılan gazın o yıllarda Dünyadaki bütün hastahanelerde salgın hastalıkların özllikle tifo ve tifüs gibi hastalıkların yayılmasını önlemede kullanılan standart bir yöntem olduğu da görülmektedir.
Diğer yandan yayınlanan çeşitli dehşetengiz fotoğrafta görünen ceset yığınlarına yakından bakılınca bunların aşırı zayıf ve karınlarının is aşırı şiş olduğu görülür buda tipik tifo tifüs görüntüsüdür zehirli gaz zayıflatıp karınları şişirmez öldürür.
Başka bir açıdan insanları toplu halde öldürmek isterseniz çok daha kolay bir yöntemle yiyecek Ya da içeceklerine bir miktar zehir koyarsınız ve amacınıza kolayca ulaşırsınız.
Bütün bunlar dikkate alındığında Soykırımda kullanıldığı iddia edilen gaz odaları savının tamamen bir efsane olduğu açıkça görülmektedir.

3- FIRINLAR VE SOYKIRIM EFSANESİ
Hinduların cenaze yakma törenlerini bir gözünüzün önüne getirin dev bir odun kümesinin üzerinde bir ceset göreceksiniz.
Hesaplamalara göre bir krematoryumda bir insanı yakmak için bir ton petrol eşdeğeri yakıt gerekir. Almanların altımilyon yahudiyi yakacak yakıtları olsaydı belkide savaşı kazanırlardı.
Almanların cesetleri savaş şartlarında çok kıymetli kaynaklarını ayırarak krematoryumlarda yakmasının tek bir mantıklı sebebi olabilir oda salgın hastalıklardan ölenlerin cesetlerini imha ederek salgını durdurma çabasıdır. Buda bu kampların amacının soykırım değil başka bir şey olduğunu bize açıkça göstermektedir.
Amerikalılar kızılderilileri katletmek için onların tanımadığı bapğışıklıklarının olmadığı bir hastalık olan çiçek hastalığını kullanmışlardı. Hastahanelerden toplanan çiçek hastalığına yakalanmış insanların kullandığı battaniyeleri kızılderili köylerine hediye olarak dağıtmışlar ve bunu yaparkende yanına krematoryum kurmamışlardı. Katliam Ya da Soykırım yapacaksanız bu şekilde davranmanız gerekir salgın hastalıkların yayılmasını önleyecek krematoryumlar gaz dezenfeksiyon odaları inşa edilerek soykırım yapılmaz.


http://mozbulbul.blogcu.com/yahudi-soykirimi-yalandir/8032345
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2013, 21:37   #4
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
Israil'in Kirli Tarihi
Bazi devletlerin kirli çamasirlari vardir. Ortaya çikmasini istemedikleri, bilinmesinden rahatsizlik duyduklari ve bu nedenle resmi tarihlerinden çikardiklari tarihsel gerçeklerdir bunlar. Örnegin Vietnam Savasi sirasinda ABD birliklerinin o ülkedeki sivil halka karsi uyguladiklari iskence ve katliamlar—ki bunlarin sonucunda 1.5 milyon Vietnamli yasamini yitirmistir—Amerikalilar tarafindan mümkün oldugunca unutturulmak istenir. Bu gerçek savas sirasinda ört-bas edilmeye çalisilmistir, savas sonrasinda ise Vietnamla ilgili olarak çevrilen Hollywood filmleri ile ayni yol denenmistir. Bu "Rambo" filmlerinde hep Amerikan askerlerinin Vietnam'da yasadiklari zorluklar anlatilir, Amerikali birliklerinin diri diri yaktiklari köylüler degil.
Yine de Vietnam savasinin içyüzü pek çok insan tarafindan bilinmektedir. Çünkü savas dünyanin gözleri önünde yasanmis bir olaydir ve bu nedenle tam anlamiyla ört-bas edilmesi mümkün olmamistir.
Ancak baska bazi devletler, kirli çamasirlarini çok daha basarili bir biçimde gizleyebilmislerdir. Bu devletlerin belki de en basarilisi ise, Israil'dir. Siyonizm'in 1930'lu ve 40'li yillardaki tarihi sözkonusu kirli çamasirlarla dolu iken, Yahudi Devleti bu gerçekleri yalnizca gizlemekle kalmamis, dahasi kendi lehinde bir propaganda aracina dönüstürmüstür.
Öncelikle Israil'in nasil bir imaja sahip olduguna bakalim.

Israil'in Iki Yüzü
Israil, onyillardir tüm bir ulusu isgal altinda yasamaya zorlayan dünyadaki yegane devlettir. 1948'de Filistin topraklarinin önemli bir bölümünü isgal etmis ve Filistinlilerin bir kismini kendi yönetimi altinda yasamaya zorlamis, bir kismini sürmüs, hatta bir kismini da "imha" etmistir. 1967'de tüm Filistin topraklari Israil isgali altina girmistir. Ayrica Israil; Misir, Suriye, Lübnan ve Ürdün topraklarini isgal etmis, yillarca bu topraklardan çekilmemistir. Israil'in isgal ettigi bölgelerdeki halka karsi uyguladigi devlet terörü ise oldukça ünlüdür. Israil ayrica dünyanin baska bölgelerindeki acilarda da pay sahibidir: Dünyanin dördüncü büyük askeri gücüne sahip olan Yahudi Devleti, Üçüncü Dünya'daki baskici diktatörlere, fasist rejimlere destek olmus, onlara silah satmis, onlarin ordu ve gizli polislerini egitmistir. Pinochet, Idi Amin, Bokassa, Mobutu, Marcos, Noriega gibi eli kanli diktatörlerin tümü, Israil'in yakin birer müttefiki olmuslardir.
Kisacasi, Israil, oldukça "kirli" bir devlettir. Birlesmis Milletler'de aleyhine en çok karar çikartilan, ama bu kararlarin hemen hiç birini tanimayan Yahudi Devleti, dünyanin dört bir yanindaki pek çok insanin gözünde saldirgan, zorba ve küstah bir çete devletidir.
Ancak Israil'in bir baska yüzü daha vardir. Daha dogrusu Israil çogu zaman bir baska yüzle insanlarin karsisina çikar. Bu yüz, Israil'in bir "çete devleti" degil, aksine bir "mazlumlar ve magdurlar yuvasi" oldugu imajini verir. Bati'daki pek çok insan da Israil'i bu yüzüyle tanir. Bu görüse göre, Israil, dünyanin dört bir yaninda irkçilarin hedefi olan yahudilerin yegane siginagidir. Bu düsünce, temelde "yahudi soykirimi"na dayanir: Buna göre Israil, Naziler'in Yahudi irkina yönelik korkunç iskence ve katliamindan kurtulan yahudiler tarafindan kurulmus bir siginaktir. Naziler 6 milyon yahudiyi acimasizca öldürmüslerdir. Bu bir daha asla yasanmamalidir. "Bir daha asla" seklinde sloganlasan bu mantik, Israilliler tarafindan son derece ustalikla kullanilmakta ve üstte sözünü ettigimiz tüm "kirli" isler, bu yolla hasir alti edilmektedir.
Bu yolla Israil'in isgalleri ve devlet terörü mesrulastirilir: "Israil, güvenligini saglamak zorunda, yeni bir soykirim mi yasansin?" mantigi kullanilir. Israil Devleti sürekli olarak soykirim konusunu gündemde tutmakta ve bunu varliginin bir numarali mesruiyet kaynagi olarak göstermektedir. Israil'i ziyaret eden her yabanci devlet adami, ilk olarak mutlaka Yad Vashem adli "Soykirim Müzesi"ne götürülür.
Tarihin Perde Arkasi
Israil'in sözünü ettigimiz iki farkli imaji, takdir edilir ki, birbiriyle uyusmasi oldukça zor olan imajlardir. Bir yanda açikça saldirgan, irkçi, isgalci ve baskici bir devlet, öteki yanda "mazlumlarin siginagi" seklinde bir görüntü vardir.
Iste "Soykirim Yalani" adli kitabi ortaya çikaran arastirmayi yapmamiza neden olan sey de, bu iki zit görüntüdür. Bu iki zit görüntünün ardinda farkli bir gerçek olabilecegini düsündügümüz için bu kitaba konu olan tarihsel bilgileri arastirdik. Ve sonuçta ortaya pek az kimsenin farkinda oldugu bir gerçek çikti.
Bu gerçek, özetle sudur: Israil devleti, ikili bir karaktere sahip degildir. Yani bir yandan baskici ve saldirgan, bir yandan da "mazlumlarin siginagi" degildir. Aksine, baskici ve saldirgan karakter, Israil devletinin, bu devleti kuran ve yasatan siyasi kültürün yegane özelligidir. Israil'in "mazlumlarin siginagi" olarak bilinmesine neden olan sey de, aslinda bu siyasi kültürün kendi halkina reva gördügü bir takim zulümlerden ibarettir.
Bu genel yorumu yapmamiza neden olan somut gerçek ise, öncelikle Nazizim ve Siyonizm arasindaki bilinmeyen tarihsel iliskidir. Soykirim Yalani adli kitabimizda bu konuyu ayrintilariyla gözler önüne serdik. Filistin'de bir Yahudi Devleti kurmak için yeterli sayida Yahudiyi Avrupa'dan göç etmeye bir türlü ikna edemeyen Siyonistlerin, II. Dünya Savasi öncesi dönemde Naziler'i—ve diger pek çok fasist hareketi—destekleyerek zoraki bir göç sagladiklarini ortaya koyduk. Almanya'yi Yahudiler'den arindirarak etnik yönden "saf" hale getirmek isteyen Nazilerle, bu ülkedeki sözkonusu Yahudiler'i Filistin'e götürmek isteyen Siyonistlerin nasil dogal müttefik olduklarini inceledik. Naziler'in Alman Yahudilerine yaptiklari baski ve zulümlerin, Siyonist liderler tarafindan neden sevinçle karsilandigini ve iki tarafin ne gibi isbirlikleri gelistirdiklerini ortaya çikardik.
Bu tablo açikça göstermektedir ki, Israil, antisemitizm (Yahudi düsmanligi) tehlikesinden kaçan Yahudiler için bir siginak degildir, aksine bu Yahudileri tehdit eden antisemitik hareketler, Siyonizm tarafindan en basindan beri desteklenmistir.
Bu gerçegin bilinmesinde ise büyük yarar vardir, çünkü bu gerçek, Israil devletinin kendi mesruiyetinin dayanagi olarak gösterdigi en büyük gerekçeyi çürütmektedir. Nitekim bugün Israil'in politikalarina, hatta varligina karsi çikan "anti-Siyonist" Yahudiler de bu tarihsel gerçege isaret etmekte ve Siyonizm'in Yahudiler için bir kurtulus degil, aksine en büyük tehlike oldugunu savunmaktadirlar.
"Soykirim Yalani" kitabinin verdigi en önemli mesaj, bizce budur. Israil, hem isgal ettigi Arap topraklarinin gerçek sahiplerine, hem de bu topraklara zor yoluyla getirdigi Yahudiler'e baski ve zulüm uygulamis bir devlettir. Israil'in resmi ideolojisi olan Siyonizm, bu nedenle asla ve asla gerçek anlamda baris yanlisi olamaz. Baris ve huzura dayali bir siyasi kültür, her irkçi ve fasist hareket gibi Siyonizm'in de yok olmasina neden olacaktir çünkü.
Israil'in bir "baris ve demokrasi" ülkesi olarak tanitildigi Türkiye'de, bu gerçeklerin bilinmesi gerekmektedir. "Soykirim Yalani", iste bu yönde atilmis önemli bir adimdir.

Soykirim Efsanesi Nasil Dogdu?
Nazi Almanyasi'ndaki Yahudilerin baski ve iskence politikasina maruz kaldiklari konusu, Nazilerin iktidara geldikleri 1933 yilindan itibaren Bati'daki yayin organlarinda islenmeye baslamisti. Medyayi bu konuda besleyen en önemli kaynak ise birer sivil toplum örgütü niteligindeki Yahudi kuruluslariydi. Nazilerin Yahudilere karsi toplama kamplarinda sistemli bir "soykirim" yürüttügü yönündeki iddialar ise, 1942 yilinda yogunluk kazandi. Bu iddialari dile getirenler Dünya Siyonist Örgütü ve onun Batili ülkelerin hemen hepsinde kurulmus olan kollariydi. Örnegin Yahudilerin Nazi toplama kamplarinda "sabun" haline getirildiklerine dair saiyalar, ilk kez Amerika'daki Siyonist hareketin lideri ve Amerikan Yahudi Kongresi'nin (AJC) baskani olan Stephen Wise tarafindan duyuruldu. Wise, 1942 yilinda resmi bir açiklama yaparak, "yahudi cesetlerinin Almanlar tarafindan sabun, yag ve gübreye dönüstürüldügünü" iddia etti. Gaz odalari iddialari da yine ayni dönemde resmi siyonist kuruluslarin temsilcileri tarafindan duyuruldu.
Bu iddialarin genel medya tarafindan desteklenmesinin ise iki nedeni vardi: Birinci neden, Yahudi sermayeli yayin organlarinin bu konuya gösterdikleri özel ilgiydi. Ikinci ve daha önemli olan neden ise, bu haberlerin Batili ülkelerin savas halinde olduklari Nazi Almanyasi'na karsi kullanabilecek iyi bir karsi-propaganda malzemesi olusuydu. ABD yönetimi bu propagandayi çok gerekli buluyordu; çünkü "kendi çocuklarimizi neden Avrupa'da savasmaya gönderdik" diye düsünen genis halk kitlelerini savasin gerekliligine ikna etmek için, "gaz odalarinda öldürülüp sabun yapilan" masum insanlari kurtarmak kadar iyi bir gerekçe bulunamazdi. Nitekim Almanlar hakkinda buna benzer gerçek disi bazi vahset hikayeleri, I. Dünya Savasi sirasinda da Amerikan kamuoyunu ülkelerinin savasa girmesine ikna etmek için üretilmisti.
Savas yillarinda bu sekilde üretilen Soykirim söylentileri, Nazi toplama kamplarinin Amerikan, Ingiliz ya da Sovyet birlikleri tarafindan 1945 yili içinde ele geçirilmesiyle birlikte iyice güçlendi. Çünkü müttefik ordulari bazi kamplarda, özellikle Dogu Polonya'daki Belsen'de binlerce yahudi tutuklunun korkunç durumdaki cesetleriyle karsilasmislardi. Bunlarin fotograf ve filmleri dünya medyasinda yayinlandi. Bu cesetler soykirimin açik birer delili sayildilar. Oysa sözkonusu cesetlerin ölüm nedeni Nazilerin her türlü önleme ragmen bir türlü basa çikamadiklari tifüs salgini ve savasin son aylarinda Alman tasima sisteminin çökmesi nedeniyle bazi kamplarda, özellikle Dogu Polonya'daki büyük kamplarda basgösteren açlikti. Buna karsilik, daha Bati'da yer alan kamplardaki Yahudi tutuklularin gayet sihhatli ve psikolojik yönden de rahat bir durumda oldugu gözlenebiliyordu.
Nürnberg Mahkemesi
Soykirim efsanesini "adli" bir anlamda tarihsel literatüre geçiren en önemli gelisme ise, 1946 yilinda Nazi savas suçlularini yargilamak için düzenlenen Nuremberg Mahkemesi oldu. Bu mahkemede bazi "tanik"lar kürsüye çikarildilar ve toplama kamplarindaki yahudi tutuklularin gaz odalarinda sistemli bir biçimde ihma edildigini anlattilar. Bu verileri degerlendiren mahkeme, "6 milyon Yahudinin Nazi toplama kamplarinda imha edildigini, bunlarin dört milyonunun özel üretilmis imha araçlariyla katledildigini" kabul etti. Bu mahkemede delil olarak sunulan malzeme ve ifadeler, Soykirim literatürünün hala en büyük dayanagidir.
Ancak mahkeme gerçekte pek dürüst ve tarafsiz bir ortamda yapilmamisti. Nazi Almanyasi'ni yenilgiye ugratmis olan müttefikler-ABD, SSCB, Ingiltere ve Fransa-Nazi rejimini ne kadar korkunç ve acimasiz gösterebilirlerse, kendi argümanlarini o kadar iyi savunacaklarini düsünüyorlardi. Bu nedenle Siyonistlerin savas sirasinda ürettikleri tüm Soykirim hikayeleri mahkeme tarafindan ciddiye alindi ve hepsi kabul edildi.
Yahudi kuruluslari tarafindan mahkemeye getirilen "görgü taniklari", toplama kamplarinda sahit olduklari gaz odasi manzaralarini anlattilar. Bu sahitlerin verdikleri ifadelerin çok büyük bölümünün gerçeklerle uyusmadigi bugün biliniyor. Örnegin mahkemeye çikarilan ve Dachau toplama kampindan kurtulduklari söylenen pek çok tutuklu bu kamptaki gaz odalari hakkinda detayli ifadeler vermislerdi. Oysa Dachau'da "gaz odasi" olarak gösterilebilecek tek bir bina dahi olmadigi için, Soykirim literatürünün savunuculari ilerleyen yillarda bu iddiayi geri almak zorunda kaldilar. Bugün Dachau'da gaz odasi oldugunu savunan hiç kimse yoktur.
Diger toplama kamplarindaki sözde gaz odalari ile ilgili ifadelerin çogu da çeliskiliydi. Bazilari gerçeklesmeleri bilimsel yönden imkansiz hikayelerdi.
Nuremberg Mahkemesi'ne sahit olarak çikarilan en önemli kisi ise Auschwitz toplama kampinin kumandani Rudolf Höss"tü. Höss, çok önemliydi, çünkü mahkemeye çikarilan sahitlerin ezici çogunlugunun aksine bir Yahudi degil, bir Nazi subayiydi. Hem de Auschwitz'de iki yildan uzun bir süre en üst düzey yetkili olmustu. Höss "itiraflarinda", Auschwitz'in içinde "Wolzek" adi verilen özel bir imha kampi oldugunu, kendi komutasi altinda burada 2.5 milyon yahudinin öldürüldügünü söyledi. Ama "Wolzek" diye bir yer hiç bir zaman bulunamadi, dahasi Auschwitz'de 2.5 milyon Yahudinin öldügü iddiasi da bir süre sonra Yahudi tarihçileri tarafindan geri alindi. Rakam önce 1.25 milyona, en son olarak da Yahudi tarihçi Jean Claude Pressac tarafindan 775 bine düsürüldü.
Peki Höss neden yalan ifade vermisti? Basit; Höss'ü sorgulayan Ingiliz gizli servisi, ona agir bir iskence yapmis, dahasi ailesini ve çocuklarini öldürmekle tehdit etmislerdi!... Bu, bugün ispatlanmis tarihsel bir gerçektir. Höss bu durumda kendisini ve ailesini kurtarmak için her seyi imzalayabilirdi, nitekim öyle yapti.
Soykirim hikayesi Nuremberg mahkemesine dayanarak hizla büyüdü. Yahudi tarihçiler mahkeme tutanaklarindan alintilar yaparak kitaplar yazdilar. Baska tarihçiler bu kitaplardan alintilar yaparak yeni kitaplar yazdilar. Ilerleyen yillarda yeni bazi "soykirim sahitleri" çikti ve bunlar yazdiklari kitaplarla Nuremberg'teki verilmis olan ancak sonradan "siritan" bazi ifadelerin yerlerine yenilerini koymaya çalistilar. Israil'de özel bir Soykirim Arastirmalari Merkezi kuruldu. Dünya kamuoyunun soykirimi kesin bir tarihsel gerçek sanmasinin en önemli nedeni ise, Hollywood'un Yahudi sermayeli film sirketleri ve Yahudi yönetmenleri tarafindan çevrilen 100'e yakin Soykrim filmi oldu.
Soykirimin sorgulanmasi ise 60'li yillarda basladi. ABD'deki Northwestern University'den Dr. Arthur Butz, Fransa'daki Lyon Üniversitesi'nden Robert Faurisson ve pek çok "best-seller" kitabin yazari Ingiliz tarihçi David Irving sözkonusu revizyonist akima öncülük ettiler. Revizyonist akimin bugün en önemli entellektüel merkezi, California'daki Institute for Historical Review adli kurumdur.

Israil'in Terör Gelenegi

Bir süredir "baris" rüzgarlarinin estigi Ortadogu, son bir hafta içinde Israil'in Lübnan'da gerçeklestirdigi bombalamalarla yeniden isindi. Bu durum, bazilari için sasirticiydi. Bir "baris ve demokrasi sembolü" olarak gördükleri Israil'in, içi küçük çocuklarla dolu bir ambulansi nasil olup da havaya uçurdugunu, ya da sivil yerlesim bölgelerini nasil olup da fütursuzca bombaladigini anlamakta güçlük çektiler.
Oysa, Bati medyasinin propaganda ilüzyonundan kurtularak ve Israil'in gerçek kimligini göz önünde bulundurarak vaziyete bakildiginda, Israil'in sözkonusu "gazap üzümleri" operasyonunun hiç bir sasirtici yönü olmadigini görebiliriz. Çünkü Israil, bir terör devletidir; terör, Yahudi Devleti için olagan bir dis politika aracidir.
Israil'in geçmisine bir göz attigimizda ise, bu tanimi kesinlestiren yüzlerce örnek bulmak mümkündür.
Terörizmden Basbakanliga
Israil'in kuruldugu yillar, ayni zamanda Ortadogu'nun da terörle tanistigi yillar olmustu. Yüzyilin basindan beri sistemli bir "devlet kurma" programi izleyen Siyonist hareket, 1940'li yillarda Filistin'de olusturdugu terör örgütleri ile bölgeyi kan gölüne çevirdi.
Sag kanat Siyonistler, Filistin'deki Araplara ve ilerleyen yillarda da Ingilizlere karsi savasacak olan Irgun Zvei Leumi (Ulusal Askeri Örgüt) ya da kisaca Irgun adli silahli yeralti örgütünü kurdular. Irgun ve 1940 yilinda ondan ayrilan Avraham Stern'in kurdugu LEHI (Lomamei Herut Yisrael-Israil'in Özgürlügü Savasçilari), Araplar'a ve Ingilizlere karsi kanli terör eylemleri gerçeklestirdiler (LEHI, kurucusunun adindan dolayi Stern Çetesi olarak da anilir). Irgun ve Lehi'nin iki aktif teröristi, yillar sonra tüm dünyanin taniyacagi isimler haline geleceklerdi: Menahem Begin ve Yitzhak Samir! Ikisi de, sirasiyla, Basbakan oldular.
Bu sag kanat teröristler ile sol kanat Siyonistler arasinda da gizli bir ittifak vardi. 16 Eylül 1948 günü Stern örgütünün teröristleri, Birlesmis Milletler'in Filistin arabulucusu olan ve Siyonistlerin isgal politikalarini elestirmesiyle taninan Kont Folke Bernadotte'u Kudüs'te öldürdüler. Yeni kurulmus olan Israil Devleti'nin Basbakani Ben Gurion, Stern militanlarinca gerçeklestirilen suikasti lanetledi ve Bernadotte'un BM karargahindaki cenazesine de katilarak taziyelerini sundu. Suikastin sorumlusu olan Stern üyeleri ise kayiplara karistilar. Ancak bir süre sonra bu militanlar ortaya çiktilar, hem de çok ilginç bir biçimde... Bernadotte'u vuran Joshua Cohen adli tetikçi, Basbakan Ben Gurion'un özel korumasi oluverdi birden bire.! Suikast emrini verenlerden Yitzhak Samir ise Mossad'in Avrupa masasi sefligine getirildi.(1) Ben Gurion'un basbakanliginin sürdügü bu dönemde, Samir'in de katkisiyla, çok sayida "Israil düsmani" Mossad ajanlarinca Avrupa'da öldürüldü. Kisacasi Israil'in liderleri aktif birer teröristtiler, ya da terörizmi el altindan destekliyorlardi.
Terör, Israil'in kurulmasiyla bitmedi, azalmadi da. Aksine, daha da çok kan dökmeye basladi.
Israil Tarzi Terör
... 80-100 kadar erkek, kadin ve çocuk öldürülmüstü. Çocuklari kafalarina sopalarla vurarak öldürdüler. Her evden en az bir kisinin canina kiyildi. Köylerde erkek ve kadinlar yiyecek ve su verilmeksizin evlere kapatildilar. Sonra da sabotajcilar gelip evleri havaya uçurdu. Bir kumandan, bir ere emir vererek, havaya uçurmak istedigi bir evin içine 2 kadin kapatmasini söyledi. Bu arada bir asker, öldürmeden önce bir Arap kadinin irzina geçtigini anlatti. Yeni dogmus bir çocugu olan Arap kadinina birkaç gün süreyle etraf temizlettirildikten sonra kadin ve çocuk öldürüldü. 'Harika bir adam' diye nitelenen iyi yetistirilmis, iyi bir egitim görmüs kumandanlar, asagilik katiller haline gelmisti. Hem de gelisen korkunç olaylarin içinde ister istemez bu duruma düsmüs degillerdi. Aksine soykirimi ve yoketme metodlarini bilinçlice kullaniyorlardi. Onlara göre dünyada ne kadar az Arap kalirsa, o kadar iyiydi...
Üstteki satirlar, Israil'in Davar gazetesinin 9 Haziran 1979 tarihli sayisinda yayinlandi. Yazilanlar, 1948'de Dueima adli Filistin köyünün ele geçirilmesi sirasinda yapilanlara taniklik eden Israilli bir askerin katliam hatiralariydi.
Önemli olan bu satirlarda anlatilanlarin, istisnai bir terör eylemini degil, Israil'in kutsal terörünün siradan bir örnegini tarif etmesidir. Bir diger "siradan örnek", Israillilerin devlet kurduklari yilda, 1948'de Deir Yassin köyündeki Arap halka giristikleri katliamdir. Menahem Begin'in yönettigi Irgun ve Stern teröristleri, Kudüs yakinlarindaki Deir Yassin köyüne düzenledikleri baskin sirasinda, hamile kadinlarin ve çocuklarin da dahil oldugu 280 kadar Arap köylüsünü önce sokaklarda dolastirdiktan sonra kursuna dizmislerdir. Ancak bir de önemli "detaylar" vardir: Öldürülen genç kizlarin çogunun irzina geçilmis, erkeklerin cinsel organlari koparilmistir. Siyonistler bazi kurbanlari öldürmek için biçak kullanmislardir. Raporlarda "ortadan ikiye biçilen" küçük bir kiz çocugundan da söz edilmektedir.(2)
Bu sekilde alti ay içinde Arap köylerine düzenlenen sayisiz baskinlarla 400 bine yakin Arap, yurdunu terketmek zorunda kaldi. Deir Yassin Katliami bu baskinlarin sadece birisiydi. Israilliler'in yillar içinde terör yoluyla bosalttiklari köy sayisi, Israil'in az sayidaki "muhalif" seslerinden biri olan Israel Shahak'in tespit ettigi rakama göre, 385'tir. Bu köylerde yasayanlarin içinde korku yöntemiyle kaçirilanlarin yaninda, Deir Yassin'le ayni kadere ugrayanlar da vardir.
Israil'in terörü, ilerleyen yillarda da kan dökmeye devam etmistir. Kibya ya da Sabra Satilla katliamlari, yine buzdaginin görünen kisimlaridir. Israilliler çogu kez bu açik eylemleri bile üstlenmemeye çalismislardir. Örnegin Israil'in 1982 yazindaki Lübnan'i isgali sirasinda Sabra ve Satilla mülteci kamplarinda öldürülen 1.500'ün üstündeki Filistinli'ler hakkinda Begin "yahudi olmayanlar, yahudi olmayanlari öldürdü, bize ne!" demisti. Oysa kisa süre sonra katliami gerçeklestiren Falanjistlerin Israil subaylarinin komutasinda oldugu ve Israil ordusunca silahlandirildiklari ortaya çikti.
Israil Tarzi Iskence
Israil'in kutsal terörünün önemli bir parçasini ise iskence olusturmaktadir. 1967'den bu yana iki milyondan fazla Filistinli'yi isgal altinda yasamaya zorlayan Yahudi Devleti, bu Filistinlilerin muhalefetini kirmak ve onlari göçe ikna etmek için sistemli bir iskence politikasi uygulamistir.
Yahudi Devleti'nin korkunç iskence yöntemleri, ilk kez Londra'da yayimlanan Sunday Times'in 1977 yilinda yayinladigi uzun bir arastirmada ortaya çikti. Belgelenen vakalar, 1967'den itibaren on yillik Israil isgali sirasinda iskence gören kirkdört Filistinlinin durumlarini ortaya koyuyordu.
Buna göre, Israil'in; Nablus, Ramalla, Hebron ve Gazze'deki hapishanelerinde, Kudüs'teki Rus sitesi ya da Moskoviya olarak bilinen sorgu ve gözalti merkezinde ve Yona, Ramle, Sarafand, Nafha gibi özel askeri hapishanelerde inanilmaz iskenceler uygulaniyordu. Sistemli dayak disinda, Israillilerin kullandigi iskence türleri arasinda; cinsel organlara elektrik verme, tutukluyu çirilçiplak buzlu suya sokma, gözleri baglanmis olan tutuklunun üzerine özel egitilmis köpekleri saldirtma, vücudun degisik yerlerinde sigara söndürme, arkadan tecavüz, tirnaklarin ve saglam dislerin sökülmesi gibi yöntemler vardi. Bazi tutuklularin kizlari da tutuklanmis ve bunlara babalarinin gözü önünde tecavüz edilmis, sonra da tutuklu kendi kiziyla cinsel iliskiye girmesi için zorlanmisti. Bazi erkek tutuklularin cinsel organlarina ince cam çubuklar sokulmus ve sonra da bu çubuklar organin içindeyken iskenceciler tarafindan kirilmisti. Erkek tutuklularin hayalarinin sikistirilmasi da çok kullanilan yöntemlerin biriydi. Bu iskenceler sonucunda çok sayida Filistinli tutukluda kalici sakatliklar meydana geldi. Çogunun cinsel fonksiyonlari sona erdi, görme ve isitme duyularini ve akli dengelerini yitirenler oldu. Bu fiziki iskencelerin yaninda psikolojik yöntemler de vardi. Siyasi tutuklular, kasten, Israil ordusuna çizme, kamuflaj agi, vb. malzeme imal etme islerine kosuluyorlar, reddettiklerinde fiziki yöntemlere basvuruluyordu.(3)
Sunday Times'in ortaya çikardigi bu vakalar, 1967-1977 yillari arasindaki iskence vakalariydi. Ilerleyen yillarda da Israil'in kutsal terörü ve kutsal iskencesi sürdü. Yalnizca 1987-1993 döneminde; Israil birlikleri tarafindan 1.283 Filistinli öldürülmüs, 130.472 tanesi hastaneye kaldirilacak derecede yaralanmis, 481 tanesi sürülmüs, 22.088 tanesi gözaltina alinmis, 2.533 ev mühürlenmistir. (4) Gözalti ve tutukluluk sirasinda kullanilan iskence yöntemlerinin hangi boyutlara vardigini bilmek de mümkün degildir.
Israil iskence gelenegi ile ilgili olarak en son 1995 Agustosunda ortaya bazi yeni bilgiler çikti. Emekli Albay ve tarihçi Mose Givati, "Çöl ve Alevlerin Içinde" adli kitabinda, 1948, 1956 ve 1967'deki Arap-Israil savaslarinda Israil ordusunun savas esirlerine inanilmaz iskenceler yaptigini yazdi. Buna göre, esir alinan Misirli askerlerin gözleri sigara ile oyulmus, cinsel organlari kesilerek agizlarina tikanmisti...
Burada önemli olan bir nokta var. Israil devlet aygiti, terör ve iskenceyi yalnizca pragmatik bir uygulama olarak degil, bunun da ötesinde kutsal bir misyon olarak görmektedir. Israil'in terörü, Livia Rokach'in ifadesiyle, "kutsal" bir terördür. Çünkü bu terör, yahudi dini kaynaklari tarafindan emredilir.
Terörün "kutsalligi"
Eski Ahit'in Tesniye kitabinda, 7. Bap söyle baslar:
"Allahin Rab, mülk olarak almak için gitmekte oldugun diyara seni götürecegi ve senin önünden çok milletleri, Hittileri ve Girgasileri ve Amorileri ve Kenanlilari ve Perizzileri ve Hivileri ve Yebusileri, senden daha büyük ve kuvvetli yedi milleti kovacagi; ve Allahin Rab onlari senin önünde ele verecegi ve sen onlari vuracagin zaman; onlari tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acimayacaksin ve onlarla hisimlik etmeyeceksin; kizini onun ogluna vermeyeceksin ve onun kizini ogluna almayacaksin... Çünkü sen Allahin Rabbe mukaddes bir kavimsin; Allahin Rab, yeryüzünde olan bütün kavimlerden kendine has bir kavim olmak üzere seni seçti."
I. Samuel kitabi 15. Bap'in basinda ise su ayet yer alir:
"Ordularin Rabbi söyle diyor: Amalek'in Israil'e yaptigini, Misir'dan çiktigi zaman yolda ona karsi nasil durdugunu arayacagim. Simdi git, Amaleki vur ve onlarin herseylerini tamamen yok et ve onlari esirgeme ve erkekten kadina, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden esege kadar hepsini öldür."
Ayetlerde geçen Hittiler, Yebusiler, Amalekler gibi kavimler, M. Tevrat'in yazildigi dönemlerde Ortadogu'da bulunan toplumlardir. Bu nedenle bu ayetlere (ve M. Tevrat'in içindeki yüzlerce benzerlerine) göz atan pek çok kisi, tarihin derinliklerinde kalmis birer siddet olayinin hikayesini okudugunu sanabilir. Oysa gerçek böyle degildir... Israil'in "güvercin" siyasetçilerinden Amnon Rubinstein, su satirlari yaziyor:
"(Israilli radikallerin) kullandigi lisanda, günümüzdeki Araplar; Yebusiler'dir, Amalekler'dir ya da Kenan diyarinin Tevrat tarafindan lanetlenen yedi kavminden herhangi birisidir... Tesniye'de, 'geride hiç bir sey kalmayacak sekilde' Amalek'i yok etmek üzere verilen emir, dogrudan bugünkü Araplar'a yönelik olarak yorumlanmaktadir... Israil'in savaslari da bu çerçevede anlasilmakta ve bu savaslarda bu 'yeni Amalekler'e karsi insancil davranilmamasi gerektigi söylenmektedir. Haham Menachem M. Kasher, 1967 savasindan sonra yazdigi bir yazida, Tevrat'in 'onlari sizin önünüzden yavas yavas azaltacagini ve yurtlarina sizi yerlestirecegim' seklindeki ifadesinin, Israil'in Araplar'la olan iliskisini tarif ettigini yazmistir... Bar Ilan Üniversitesi'nden Haham Israel Hess, daha da ileri gitmis ve 'Tanri'nin Amaleklere karsi girisilen savasa bizzat katildigini' söylemistir. Israel Hess'in konuyla ilgili yazisinin basligi ise, 'Tevrat'in katliam emirleri'dir." (5)
Kisacasi, Israil kimligi olusturan en büyük faktör olan "dinci" ekol, Muharref Tevrat ayetlerini bu sekilde yorumlamakta, ve böylece Yahudi Devleti'nin uyguladigi teröre teolojik bir mesru temel olusturmaktadir. Iste bu nedenle terör ve Israil, birbirinden ayrilmaz iki parçadir. Yahudi Devleti, mevcut ideoloji ve kurumlariyla ayakta kaldikça, terörü mesru bir siyaset araci olarak görmeye devam edecektir.
"Gazap üzümleri"nin bombalariyla ambulans içinde parçalanan çocuklar, bu gerçegin ne ilk ne de son kurbanlaridir.

DIPNOTLAR
1) Richard Curtiss, "The Good Cops and Bad Cops Who Killed the Peace Process". Washington Report on Middle East Affairs. Haziran 1995
2) Lenni Brenner, The Iron Wall: Zionist Revisionism from Jabotinsky to Shamir, London: Zed Books, 1984, ss. 141-143
3) Ralph Schoenmann, Siyonizm'in Gizli Tarihi, Kardelen Yayincilik. 1992. ss. 79-95
4) Washington Report on Middle East Affairs, Haziran 1994
5) Amnon Rubinstein, The Zionist Dream Revisited: From Herzl to Gush Emunim and Back, 1.b., New York: Schocken Books, 1984, s. 116


Kaynak: Harun Yahya hocaefendimizin sayfasi
by Muhammed Faruk
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2013, 22:18   #5
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
Soykırım Yalanı

Kitabın yazarı: Nuri Özbudak


http://www.vho.org/aaargh/turk/soyalani.pdf





Yarın - Alternatif (Revizyonist) Tarihçi Serge Thion'la Röportaj

Kitabın yazarı: Altay Ünaltay


http://www.vho.org/aaargh/turk/Yarintxt.pdf


zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi