![]() |
#1 |
![]() Yakadan geçirmek Anadolu'da ilk şairler tezkiresini yazmış olan Edirneli Sehî Bey, Hak oğuldur yakadan geçme bana eşk-i yetîm Tıfl iken dahi gözüm salmış idi dâmenime diyor. Günümüz diliyle aşağı yukarı şunları söylemekte: "Gözyaşı denilen yetim, benim için yakadan geçme Hak oğuldur. Öyle ki daha çocuk iken gözümden kopup bağrımdan yürüyerek eteğime inmişti." Heşt Bihişt yazarı bu beyitte önce gözyaşı ile yetim arasında bir paralellik kuruyor ki bir yetimin halini anlatmak için bundan daha güzel benzetmeye ben rastlamadım. Bir gözyaşı damlasının kaderi nasıl ki gözden kopunca ayaklara dökülmek, ayak aralarında yuvarlanıp kalmak oluyorsa, bir yetim de babasız kalınca ayaklar arasında kalabiliyor, korumasız, kimsesiz, oradan oraya savruluyor. Şair, yetim kelimesinin "eşsiz, benzersiz, tek, yekta" gibi anlamlarına da göndermede bulunup akıttığı gözyaşlarının ayrıca çok değerli olduğunu da vurguluyor ve sanki ona bir dürr-i yetîm (eşsiz inci, tek inci, dürdane) vasfı biçiveriyor. Çünkü gözyaşları inci inci dökülür kıymet kazanırsa, uğruna ağlanılan şey de değer bulup derece yükselmesine uğrar. Çünkü sevgili için akıtılan gözyaşının sıradanlığı sevgilinin de sıradanlığına, incileşmesi ise sevgilinin mücevher değerinde oluşuna işarettir. Şairin bu beyitteki "Hak oğul" ifadesi o zamanlar "hakiki evlat, öz evlat" gibi anlamlar içerir ve oğul kelimesi hem kız, hem de erkek çocuklar için kullanılırdı. Beyitte bu kelimenin "Hak'tan gelen çocuk, Allah'ın takdir edip yazdığı çocuk" anlamı ön plandadır. Çünkü Sehi Bey bu kelimenin hemen ardından "yakadan geçme" ifadesini kullanmaktadır. "Yakadan geçirmek" Türkçenin eski bir deyimi olup vaktiyle Anadolu ve doğu iklimlerinde yaşamış bir âdeti ifade eder. Bugün artık uygulamasının kaldığını sanmıyoruz. Bu âdete göre yaşı buluğ çağına ermemiş çocuklar kimsesiz kaldıklarında ziyan olup gitmesinler, aile terbiye veya sıcaklığından uzaklaşmasınlar, toplumsal insicam bozulmasın diye evlat edinilmeleri teşvik görürdü. Maamafih yetim büyüdüğü vakit aile içinde mahremiyet ve kaç-göç başlaması mukadder olacağından ileride sıkıntı çıkmasın, çocuk kendini öz evlatların kardeşi bilsin, anne baba da onu kendi çocuklarından ayırmasın diye onu "Hak evlat" edinme yolunu tutarlardı. Bunun için de eğer bir kadın yetimi evlat edinmek isterse genişçe bir gömlek veya fistan giyer, çocuğu çırılçıplak soyup Besmele çekerek Ayete'l-kürsi eşliğinde gömleğin yakasından geçirerek koynuna alır, sanki onu emzirir gibi bir müddet durup sonra onu eteğinden çıkarır, bu işlemi Ayete'l-kürsi eşliğinde üç kez tekrarlar böylece kadının çıplak teniyle gömleği arasında kalan çocuk onun "Hak evlad"ı olur ve o andan itibaren biri diğerini anne, diğeri de onu evlat bilirmiş. Muhtemelen bu ritüelin bir duası, bir töreni, belki herkese ilan edilmek üzere bir yiyip içmesi de bulunurdu, ama bugün maalesef işin bu tarafını bilemiyoruz. Ayrıca hukuk önünde bu çocuğun hakkı var mıydı, kardeşlikleri ile arasında resmiyete dökülmüş bir akrabalık mevcut muydu, öz veya üvey olma durumları ileride sorun çıkarıyor muydu, uygulamanın şer'î hukukta tartışılabilir yanları var mıydı, gerçekten o çocuk "Hak evlat" oluyor muydu, ulema bunu nasıl te'vil ediyordu vs. hep meçhuldür. Kesin olan husus, Hak evladın öz evlatlar ile kardeş olduğudur. Şimdi Sehi Bey'in gazelindeki beyte geri dönelim: Şair aşkını anlattığı önceki beyitlere bir ilave olsun diye sevgili için ağlayışlarının daha çocuklukta başladığını, uğruna akıttığı gözyaşlarının da evlat kadar değerli olduğunu, çünkü öylesine güzel bir sevgili uğruna ancak bu derece değerli gözyaşlarının layık düşeceğini, bu yaşların da baştan ayağa bütün vücudunu kapladığını, yakasından geçip bedeninden süzüldüğünü vs. dile getirmektedir ki şairaneliğine bin gıpta, hezar hayret!.. [LAF OLSUN DİYE] Külhan kardeşliği Başlangıçta bir yardım ve koruma müessesesi olarak kurulmuş olan külhanbeyilik, toplumda kimsesiz kalmış çocukları özne alır, onları sokaktan toplayıp belli bir koruma ve eğitim için organize ederdi. Külhana yeni gelen bir çocuk bir törenden sonra diğerleriyle öz kardeş olur, ömrünün sonuna kadar bu kardeşlik bağına itibar gösterir, ona göre davranırdı. Kardeşlik merasimi yakadan geçirme ritüeline veya Alevilikteki evli çiftlerin (iki kadın iki erkek) kardeşlik törenine benzer, külhancı iki yakalı veya yakası göbeğe kadar açık büyük bir gömlek (Lâyhar'ın kefeni) getirir, kardeş olacak çocuklar ortaya alınır, destebaşı gömleği her iki çocuğun başından geçirir sağda eski çocuk, solda yeni çocuk kalacak şekilde giydirirdi. Böylece sağdaki çocuğun sağ kolu, soldakinin de sol kolu gömleği giyer, iki çıplak beden tek gömleğin içinde kalır, dışarıdan bakanlar iki baş ile iki el görecek şekilde onlar ayakta beklerken külhancı ocağa karşı diz çökerek tekrarlardı: "Lâyhar'ın çocukları!.. Burası baba yurdudur. Burada senin, benim yoktur. Hepiniz kardeşsiniz. Bir anadan, bir babadan olanlar birbirlerini boğazlarlar, oysa Lâyhar'ın çocukları birbirini tek vücut bilirler. Kardeşine iğne batırıldığında acısını kendi vücudunda duyacaksın. Bu kefene sağlığında girenler ölünceye dek birbirlerini ayrı görmezler. Bu, ikilikte birliktir. Bu senin sağ elindir, sen de bunun sol elisin. Biriniz sağınızı, diğeriniz solunuzu görürsünüz. Vücudunuz bir, başlarınız ikidir. Ömrünüzün sonuna kadar birbirinizi görür, gözetirsiniz. Burada bu senindir, bu benimdir, yoktur. Az, çoğu arttırır, çok hepinizi besler. Kazan birdir, hepinizi doyurur..." BERCESTE Nola oğul edinip yâri geçirsem yakadan Pîrehen pârelenüp çâk-ı girîbân büyüdü (Sevgiliyi evlat edinir gibi yakadan geçiresim geliyor. Çünkü onun uğrunda (ağlar ve yasa boğulurken) gömleğim parçalandı, yakam büyüdükçe büyüdü.) Gelibolulu Süruri ..::{ İSKENDER PALA }::..
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|