06-11-2013, 12:18 | #1 |
Yakın Tarihimize Damardan Giriş
Her şey Sultan II. Abdülhamid Han'ın Theodor Herzl huzurundan kovması ile başlıyor. Herzl, Siyonizm'in kurucusu bir Yahudi. Padişah'ın huzuruna gidip istediği şey ise para karşılığında padişahın Filistin topraklarını Yahudilere satması. Padişah, ecdadının kanla aldığı toprakları para ile satmayacağını söyleyerek bu adamı huzurundan kovuyor.
Selanik o devirlerde tam bir Yahudi ve Mason yuvası, adeta kaynıyor. Orada İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruluyor. Bu cemiyeti kontrol edenler Yahudiler ve Masonlar. Yahudilerin dünyadaki nüfusu az olduğu için Masonluğu kuruyorlar Yahudi emellerine hizmet etsin diye Yahudi olmayanlar da fakat alt dereceli Masonlar neye hizmet ettiklerini bilmezler. Nitekim bazı Osmanlı münevverleri de Mason olmuştur fakat iyi niyetle olmuşlardır. Misal olarak Sultan II. Abdülhamid Han devrinde İslamcılar sultana karşıdırlar. Meşrutiyet yanlılarıdırlar ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne mensupturlar fakat sultan düştükten sonra çoğu pişman olup bu konuda şiirler yazmıştır. Bu cemiyetin içindeki İslamcılar ve Yahudi ve Masonlar farklıdır. İttihat ve Terakki'nin Yahudi güdümlü olduğu aralarında Selanik mebusu Emanuel Karası ile İtalyan tebası Metr Salem'in mevcudiyeti ile sabit olmakla beraber Resneli Niyazi de bunu hatıratında açıkça ifade etmektedir. Sultan'ın siyonist emelleri reddetmesi ve dik durması sonrasında. Cemiyet kurulur ve Selanik'ten bu cemiyet önderliğinde yola çıkan Bulgar ve Rum çapulcuları İstanbul'u basıp darbe yaparlar. II. Meşrutiyeti ilan ederler. Sultan neden bu çulsuzlara yol verdi diye hep tartışılmıştır çünkü ordusu vardı fakat müdahale etmedi. Bunu kendi ağzından okuyalım: "İttihatçıların geldiğini gördüğüm vakit müdahale etmeyi düşünüyordum fakat başlarında Cebrail aleyhisselamı gördüm ve müdahale etmemem gerektiğini anladım. Anladım ki millet bunlara müstahak olmuş." 31 Mart Vak'ası da şudur ki İttihatçılar ne zaman Taksim'de, Beyoğlu'nda halk ile karıştı o vakit insanlar uyandı çünkü bu İttihatçılar Kur'an'a saygısızlık yapıyor, içki içiyor, ahlaksızlıklar yapıyorlar. Kendilerinden olmadıklarını anladılar ve isyan ettiler. Bu ayaklanmaya Taksim'de mevcut bulunan Topçu Kışlasının dindar, molla askerleri de katıldı. Bu Topçu Kışlası seneler sonra İnönü devrinde bizzat İnönü tarafından yıktırılır ve tam ortasına kendi heykeli diktirilir. Menderes devrinde Menderes bu heykeli kaldırıp attırır. Şimdi Erdoğan devrindeyiz ve tarihi eser olan bu Topçu Kışlası'nın yeniden aynı yere inşa edilmesi düşünülüyor. Bu ayaklanmayı Hareket Ordusu bastırmıştır. Bu Hareket Ordusunun komutanı Mahmut Şevket Paşa, kurmay başkanı da Mustafa Kemal'dir. Bundan seneler evvel sultan bir merasimde genç Mustafa Kemal'in huzuruna gelmesi ile onu ilk defa görür ve bir perde kalkar gözünden. Mustafa Kemal'e bakar ve "ya demek geldin" der. Mustafa Kemal buna bir anlam veremez ve bunu hatıratında ifade eder. Sultan Abdülhamid sadece sultan ve halife değildi, aynı zamanda evliya sınıfındandı ve Mustafa Kemal'i görünce onu ve gelecekte yapacaklarını tanımıştı. Osmanlı'nın sonunu getiren adamdı o. Sultan daha sonra indirilmiştir. Sultan'ı haleden yani tahtan indiren kararın tebliği için huzuruna çıkan dört kişiden biri Selanik mebusu Emanul Karası yahudisidir. Yönetimi ele geçiren İttihatçılar sultanın 33 sene boyunca memleketin koruduğu geniş sınırlarını 8 senede koruyamamışlardı. Kısa sürede memleketi cihan harbine soktular ve memleketi batırıp ülke dışına kaçtılar. Enver Paşa Rusya'da iken şöyle der: "Biz başlangıçtan beri meğer hep Yahudi emellerine hizmet etmişiz!.." Yanındaki Kâhya da dizlerine vurarak: "Aman paşam, bunu bu kadar geç mi fark ettiniz?" der. Yahya Kaptan'ın fedailerinden biri olan Celeboğlu Mustafa bu sohbete şahit olmuştur. Birinci Cihan Harbi mağlubiyeti sonrası bize Mondros'u imzalattılar, Almanlara da Versay Antlaşmasını imzalattılar. Daha sonra Almanlardan Hitler diye bir adam çıktı. Hitler dört sefer ressam olmak için güzel sanatlar akademisine başvurdu fakat her seferinde sınavlardan başarısız oldu. Şöyle der "Sınav sonucunu gördüğüm vakit açık bir gök yüzünde şimşek çakmış gibi şaşırdım" Hitler, gençliğinde askere zamanında gitmez, bakaya kalır ve arından asker kaçağı kalır. Avusturya'dan Almanya'ya geçer. 25 yaşındayken, elinde celp dönemi kağıdı ile bir polise rastlar ve onu çağırırlar. Hitler kabul eder gitmediğini fakat bir sene sonra gidip başvuru yaptığını fakat geri cevap gelmediğini söyler. Bu konsolosluktaki Avusturyalıları ikna eder. Neyse, daha sonra hemen konsolosluğun kendisine verdiği para ile Almanya'dan Avusturya'ya gider ve çok zayıf olduğu için askere almazlar. Fakat bir sene sonra dünya savaşı patlak verir ve askere yazılır. Alman aşığı olan İttihatçılar ile birlikte savaşa gireriz. Ve iki ülke olarak yeniliriz. İmparatorluklarımız yıkılır. Hitler savaş sonrası, yapacağı hiçbir şey olmadığı için ve tek tük resim yapıp da sokakta satış yapma hayatına da geri dönmek istemediği için herkes askerden ayrılırken Hitler orduda kalır çünkü orada bir düzen ve hayat amacı bulmuştur kendisine. O devirlerde Sovyetlerin etkisi vardır artık Almanya üzerinde. Ve Alman (Yahudi) Karl Marx'ın geleneğini sürdüren Alman Marksistler. Neyse kısa keselim, Hitler orduda yarı askeri yarı sivil olarak kurulmuş Yahudi karşıtı ve Cermen ırkını yücelten bir cemiyete üye olur. Burada hayatının amacını bulur. Fark ettiği şey güzel ve etkileyici konuşabildiğidir. Artık hayatını buna adar ve birahanelerde konuşmalar yapar. İnsanların tıpkı bugün ekonomik kriz geçiren Yunanistan'da demokratlara saygısının pek kalmayıp bir Yunan nazi partisi olan Altın Şafak Partisi'ne yönelmeleri gibi gayet saldırgan ve basit olan Hitler'in söylemleri, bir de iyi söyleyebildiği için, toplumda karşılığını bulur. Kısa zamanda Hitler partisi ile seçimlere girer ve 1930'lara kadar oylarını arttırır. İlk başta bir darbe girişiminde bulunur, başarısız olur, hapis yatar ve orada Mein Kampf (Kavgam) kitabını yazar. Ardından çıkar ve kapatılan partiyi tekrar kurar. 1930'da iktidar olur, şansölye olur, cumhurbaşkanı ölünce cumhurbaşkanlığı makamını da kendi üzerine alır. Versay Antlaşmasını yırtar ve öç alma vaktinin geldiğini söyler. Çekoslovakya, Avusturya hep Almanya'ya ilhak olur. Sonunu biliyoruz. Bir çıkış yapmıştır Almanlar fakat yine yenilmiştir. Bugün beter durumdalar. Yahudilerin emilkatör oyunları ile Alman soyu tükenmektedir. 10 milyonu aşmış Türkler daha da artmaktadır Almanya'da. Yakında bir Türk özerk bölgesi kurulursa hiç şaşırmayalım. Cihan Harbine birlikte yola çıkmıştık Cermenler ile. Onların hikâyesi bu kadar. Bizim hikâyemize devam edelim... Bizim çöküşümüz iç ve dış kaynaklıdır ve direk Yahudi eliyle gerçekleştirilmiştir. Selanik de merkezdir bu oyunda. Neden koskoca imparatorlukta hiçbir şehir darbeye girişmedi de sadece Selanik'ten çıkan bir ordu darbe yaptı ya? Filistin Cephesi çöküşümüz Arap ihanetinden dolayı değildir. İslam birliğini yıkmak için Türk ve Arap arasına ayrılık sokmak gerekti bu yüzden de Şerif Hüseyin Paşa ve isyan eden 350 adamcığı tüm Araplar isyan etti şeklinde lanse edildi. Halbuki sayısız Arap Paşa ve toplumun geneli vardır isyan etmeyen. Sadece bunlar isyan etmiştir. Şerif Hüseyin'e halifelik teklif edilmiştir İngilizlerce. Filistin'in elimizden çıkması Arap İhaneti sebebiyle değildir, Filistin havalisinde Yıldırım Orduları Cephesi'nin, mantıkla açıklanamayan, hezimeti sebebiyledir. Filistin'de üç ordumuz vardı yan yana duran. Ortadaki ordu Mustafa Kemal Paşa'nın ordusu idi. Bu ortadaki ordu bir anda geri çekildi. Geri çekilince İngilizler saldırıya geçip diğer iki orduyu çember altına alıp imha etti. Ardından Mustafa Kemal Paşa istifa edip İstanbul'a geldi ve Pera Palas Oteli'ne yerleşti. Bu mağlubiyet sonrasında da devletimiz 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekenamesini imzalamıştır. İttihatçıların A takımı imparatorluğu çökertmiştir. Ardından A takımı kaçmıştır. İttihatçıların B takımı ise kalıp Kemalist diktatörlüğü kurmuştur. Nutuk'un sonlarında okuyan görür Mustafa Kemal Paşa Sevr'i gösterip kendi yaptıklarını karşılaştırır ve bak ben sizi kurtardım demeye getirir. Allah aşkına şu Nutuk'u bir alın ve baştan sona altını çize çize okuyun. Sadece onu değil, diğer hatıratları da okuyun. Burada büyük bir katekulli vardır. İstanbul dahil olmak üzere imparatorluğun parçalarının maruz kaldığı işgal ve istilalar zannedildiği gibi Sevr Sulh Muahedesi Projesi'ne istinaden olmamıştır!!! O, müttefiklerce 10 Ağustos 1920'de bize tek taraflı olarak dayatılmış ve tasdik edilmeyerek "proje" halinde kalmıştır. Dikkat edilirse ondan Mustafa Kemal'in Nutku, İnönü'nün hatıraları ve diğer bütün kaynaklar dahi "proje" olarak bahsederler! İşgaller, Filistin hezimeti dolayısıyla imzalamaya mecbur kaldığımız Mondros Mütarekenamesi'nin 7. maddesine göre vaki olmuştur. El-insaf!!! Misak-ı Millî, 20 Ocak 1920'de son Osmanlı Meclis-i Mebusanınca kabul edilmiş bir vesikadır. Misak-ı Milli sınırları Mondros imzalandığı anda hukuken bizim ilan edilmiştir. Batum, Batı Trakya, Ege Adaları, Kıbrıs, Antakya, Lazkiye, Halep ve Musul, Misak-ı Milli'ye dahil olduğu halde Lozan'da peşkeş çekilmiştir. Nutuk'ta Lozan'nın Sevr "PROJESİ" ile mukayese olunarak muvaffak olmuş gösterilmeye çalışılması abesle iştigaldir! Zira Sevr, Yunanistan hariç hiçbir devlet tarafından tasdik edilmeyip akim kalmış bir tekliften ibarettir. O halde kesinlikle ama kesinlikle Lozan'ın değerlendirilmesinde doğru olan Misak-ı Milli'nin miyar ittihaz edilmesidir! Nutuk'un sonlarındaki Lozan ile karşılaştırmada Sevr Projesi'ni atın ve yerine Mondros'u koyun. Bakalım kim kurtarmış, kim satmış vatanı! Bu Lozan görüşmelerinde bir mühim mes'ele de hilafetin peşkeş çekilmesidir tıpkı topraklar gibi. Lozan'a Dr. Rıza Nur ve İsmet Paşa gitmiştir. Bir de ardından İttihat ve Terakki'nin başhahamı olan Yahudi Haim Naum Efendi. Lozan görüşmeleri ne olduysa İngilizler tarafından 6 ay beklemeye alınmıştı. Meclisteki İkinci Grup olan muhalifler neler döndüğünden habersiz olduğu için bu noktada bir eleştiride bulunamıyordu. Halbuki İngilizler halifeliğin kaldırılmasını istediği için Lozan'ı beklemeye almıştı. Dikkat edilirse Mustafa Kemal hep o devirlerde İslamcı hocalar gibi konuşmuş ve hilafeti övüp durmuştur. Ta ki İzmir İktisat Kongresi'ne kadar (Kemalizme sempati besleyen anti-kapitalist komünistlerin kulakları çınlasın, hiç komünist birisi bu kongreyi görmemezliğe gelebilir mi?). Yahudi Haim Naum Lozan'dan çıkar ve İzmir'e gelir. Kemal Paşa İzmir yollarında hilafeti över durur. İzmir'de buluşurlar bir odada. Ve ne konuştularsa artık, Kemal Paşa İzmir İktisat Kongresi açılış konuşmasında hilafete, halifeliğe verir veriştirir. Hilafet sözde modernlik, batılılaşma, laiklik için ilga edilmemiştir. Yahudi kaynaklı İngiliz müdahalesidir bu. Bizim yönetimimizde de karşılığını bulmuştur. Ardından Türkçülük abartılmıştır. Misal en bilinen örnek, Kürtlere siz Türksünüz ve Türkçe konuşacaksınız, Kürtçe yasak, baskısı gibi. Kemalizm İttihatçıların B takımı demiştik. Ya A takımı ne yapmıştı Osmanlı devrinde? İttihatçılar sultanı devirip yönetime geçtikleri vakit. Bence haklı bir tehcir olan Ermeni tehicirini gerçekleştirmişlerdi. Fakat bir ahmaklığa imza atmışlardı, o da çok milletli ve çok hukuklu bir imparatorlukta ırkçılık yapmak. Arapların illallah demesi bunlar yüzündendir. Arap toplumuna Türkçe konuşacaksınız demişler ve illallah dedirtmişlerdi. Bugün tıpkı Kemalistlerin Kürtlere yaptıkları gibi. Arapların tepkisi haklıdır fakat tepki Osmanlı'ya değil İttihatçılaradır fakat yine de buna rağmen Osmanlı'nın birinci cihan harbi için yaptığı cihat çağrısına kulak vermişlerdir. Çanakkale Zaferi ne tek bir kişiye aittir ne de sadece Anadolu milletine aittir. Millet o devirde imparatorluk toplumunun hepsidir ki onun içinde Suriyeli, Filistinli, Arabistanlı, vs. vs. vardır. Bir takım Arapların zulümkâr İttihatçı yönetimine isyan etmesi gibi Milli Mücadele devrinde Anadolu halkının da neredeyse her şehirde isyan etmesinin hikmeti sebebi de yine aynı nedenledir. İttihatçıkar yine memleketi ele geçiriyor korkusundan dolayıdır. Benim dedem de Yozgat'ta isyan edenlerden birisidir. Çerkez Ethem bastırmıştır bu isyanı da. Meclis'te daha sonra şöyle söylemler yükselir "Yunan'dan kurtulduk, bakalım Mustafa Kemal'den kurtulabilecek miyiz?!?" Nitekim Yunan'ın yapmayacağı zulümler bekliyordur daha sonra milletimizi yeni İttihatçıların B takımı ile. Bir örnek savaş gemilerimizin şapka takmayan Trabzonluları korkutmak için Karadeniz'den Trabzon'u bombalaması gibi. "Atma Hamidiye atma şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk" Türküsü oradan kalmadır. Millet dışlanmıştır, ırkçılık yapılmıştır, Lozan'da topraklar, hilafet peşkeş çekilmiştir ve ardından da müttefiklerin 4 teklifinden birincisi olan ve yürürlüğe girmeyen bir Sevr Projesi ile Lozan karşılaştırılmaya götürülerek bir uyanıklık yapılmıştır. Hilafet kaldırıldıktan sonra da bu millet ile İslamın liderliğini yüzyıllarca yapan aile ülke dışına sürülmüştür. Fakirlikten, açlıktan ve hatta intihardan ölen sayısız hanedan mensubu insan, şehzade var Osmanoğullarında. 150'likler var ülke dışına atılan. Sayısız muhalif var. 500.000 insanın öldürülmesi var İstiklal Mahkemeleri ile. Say say bitmez. Kemalistlerin bütün dayandıkları Sevr teorisidir. Çünkü bununla "ben sizi kurtardım, atanızım, artık ne dersem uyacaksınız, ağzınızı açamazsınız, namusunuzu, şahsiyetinizi, dininizi, inancınızı, kültürünüzü, kıyafetinizi, vs. donunuza kadar karışırım, tek bir laf edemezsiniz çünkü ben sizi kurtardım!" gibi bir iddiası ayakta tutulmaktadır. Lozan'ı makbul gösterebilmek için öteden beri onu Sevr Sulh Teklifi ile mukayese etmek gibi bir bâtılla iştigal edilmiştir. Nutuk'ta proje diye geçer. Hadi Nutuk'un çağdaş Türkçe çevirisi ile katekulliye getirilen anlamına değil direk olarak Mustafa Kemal'in ağzından Osmanlıca aslından hakiki anlamıyla bir alıntı yapalım: "Efendiler, Mondros Mütarekenamesinden sonra Türkiye'ye muhasım devletler tarafından dört defa sulh şeraiti teklif edilmiştir. Bunların birincisi Sevr PROJESİ'dir. Bu proje, hiçbir müzakerenin mahsulü olmayıp Düvel-i İtilafiye tarafından Yunan Başvekili Mösyö Venizelos'un da iştiraki ile tanzim ve Vahdettin'in hükûmeti tarafından (VAHDETTİN DEĞİL!) 10 Ağustos 1920'de imza edilmiştir. Bu proje, TBMM'ince bir zemin-i münakaşa bile addedilmemiştir." (M. Kemal - Nutuk, Ankara, 1927, sh: 403-404) Mustafa Kemal burada Sevr'i tam üç kere proje tasvifi ile bahsetmekte ve Sultan Vahdettin'in bu projeyi tasdik edip etmediğini meskut geçmektedir. Halbuki Vahdettin Sevr'i tasdik etmemek için vaki tazyiklere göğüs germiş ve böylece de onun tekemmül ederek tam bir muahede halini almasını önlemiştir! Sevr'den İnönü de hatıratlarında proje diye bahseder.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|