AK Gençliğin Buluşma Noktası


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 02-28-2011, 21:00   #1
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart Yaralarımız iyileşsin istiyorsak anlamak zorundayız


"Evladını kaybetmiş annelerin o som acısından bakmalıyız soruna... Yaralarımız iyileşsin istiyorsak anlamak zorundayız. Kürt sorunu temelde Kürtçe sorunudur. PKK'ya bakıp Kürt sorununu anlayamayız.

Kürt aydını hain ilan edilmekten çekiniyor" Tüm bu tespitler Bejan Matur'a ait. Zaman yazarı Matur'un dağa çıkmış ya da çatışmada öldürülmüş yakınları var. Evladını kaybeden birçok annenin acısına tanıklık etmiş. Bu hafta kitapçı raflarında yerini alan 'Dağın Ardına Bakmak'ta (Timaş Yayınları) bu tanıklığı aktarıyor yazar. Avrupa'dan K.Irak'a, Güneydoğu'dan Kandil'e uzanan bir coğrafyada iz süren Matur, PKK'ya katılanlar neden dağa çıktılar, neden dağda yaşadılar, dönenler neden döndü ve kalanlar neden hâlâ orada sorularına cevap arıyor. Dağa çıkmış, çatışmalara katılmış, yakalanmış ya da teslim olmuş, cezaevinde yıllarını geçirmiş kişilerle konuşuyor. Kandil'e gittiğinde çocukluk arkadaşıyla karşılaşan Matur "Yaşananlar her ne idiyse, bu geçen yıllar boyunca Kürt, Türk her kim incindiyse ancak birbirimizi anlamakla iyileştirebiliriz yaralarımızı." diyor. Matur'la, Dağın Ardına Bakmak'ın serüvenini konuştuk.

Bejan Matur'u biz önce şair kimliğiyle tanıdık. Sonra gazete yazılarınızla da görülmeye konuşulmaya başladınız. Zaman'daki köşe yazılarınızın çoğu Kürt sorununu konu ediniyor. Bunu özellikle mi yapıyorsunuz? Şiir kitaplarının dışındaki ilk düzyazı kitabınız da yine Kürt sorunuyla ilgili...
Ben Zaman'da yazmaya beş yıl önce başladım. Ve çoğunlukla Kürt sorunu üzerine yazdım. Bunu tercih ettim. Bu tercihimden dolayı eleştirildiğim de oluyor. Fakat bu konularda yazmayı kişisel bir misyon gibi algılıyorum. Türkiye'nin en önemli sorunu Kürt sorunu diyoruz. Ama bu derdin ne olduğuna dair toplumda yeterli bilgi yok. Orada doğmuş o toplumun içinden gelen biri olarak; o insanların psikolojisine, yaşadıklarına tanıklığın hakkı olarak görüyorum biraz da. O tanıklığı aktarabilmek çabası benimki. On binlerce insan kaybetmişiz. Sorunun kaynağında ne olduğuna, hangi psikolojik dinamiklerin etkili olduğuna dair sağlıklı bilgi ne yazık ki yok. Hemen hepimiz klişe tanımlarla yaklaşıyoruz, terör diyip bir kenara atıyoruz. Bu dilsizlikte meselenin öznesi olan kişilerin ne düşündüğü ne hissettiği her şeyden daha önemli bana göre.

Dağın Ardına Bakmak böyle bir niyetle mi ortaya çıktı?
Dağa çıkmış, savaşmış insanlarla birebir konuşup aslında ne yaşandığını onlardan duymak bana sadece anlamlı değil, zorunlu da göründü. Çünkü bu kadar ağır bir sorunun öznesi olan insanların ne yaşadığına dair kamuoyunda bilgi yok. Bildiklerimiz ya propaganda yahut anti propaganda. İnsani olan her şeyi yok eden propagandanın örttüğü hikâyeleri bulup çıkarmaya çalıştım. Arada duran insanı anlamaya çalıştım.


Dağdakilere nasıl ulaştınız, nereden başladınız görüşmelere?
Öncelikle bildiğim bir dünyadan, doğduğum yerden başladım. Benim ailemden de dağa çıkmış, çatışmada öldürülmüş kuzenlerim var. Tanıdığım evladını kaybetmiş anneler, kız kardeşler var. Maraş'taki bazı köylere, kasabalara gittim. Komşu şehirlere uzandım oradan. Ortak tanıdıkların referansları ve bazılarının şiirimi daha önce biliyor olması çoğu kapıyı açtı önümde.


Bu insanlarca nasıl karşılandınız, konuşmak güç oldu mu?
Başlangıçta zordu. İnsanların size güvenmesi, iç dünyalarını açmaları... Çünkü alıştıkları bir şey değildi. Konuşmayı denememiş hiçbiri. Kendileri için bile kelimeleri oluşmamış bir hayattı çünkü. Sanki yaşanan her şey unutulmaya bırakılmış. Bütün o acıyı içlerine gömmüşler. Bu konuyu konuşmak istediğimi söylediğimde onlar da neden, sorusunu sordular.


Neden, sorusuna cevabınız ne oldu?
Anlamak için olduğunu söyledim. Ve bundaki samimiyete ikna oldular. Ne yaşandığını anlamamız gerekiyor çünkü. Bu hepimizin ortak yükü aslında. Başlarda o hayatın içinde üretilmiş dille, jargonla, propaganda ile hikâyelerini anlatmaya başladılar. Ama ben bu insanlarla görüşmek için yola çıkarken propagandanın ötesindeki bilgi ile ilgiliydim. Nasıl bir incinmişlik, isyan onları silaha sarılıp yıllarca dağda yaşayacak bir maceraya sürüklemiş, neye inanıyor, o insanların adanmışlığının kaynağında hangi duygular var, bunları anlamak istedim. Aynı toplumdan gelen biri olduğum halde benim için de pek çok şey yeni ve öğreticiydi.


Sizin için yeni olan neydi?
Oradaki inanmışlık, adanmışlık; bunun yoğunluğu benim için keşif oldu. Bunu kolayca bir kenara atıp başka yerlerden bakmaya ve anlamaya çalışırsak eksik kalırız. Orada bir tür inanç, bir tür maneviyat var.


Genelde devlet o insanların "kandırılmış" olduklarına vurgu yapar. Öyle değiller miydi? Kandırılmış değiller. Bir şeye inanıyorlar. Hayatının ortaya koyarak, ölümü göze alarak bir adanmışlıkla gidiyor dağa. Geri dönüşsüz bir yol. Bütün hikâyelerde ortak bir tema olarak bu adanmışlığı gördüm. Dağa çıkma hikâyelerine baktığımızda ortak temalar görüyoruz.


Devamı...


Murat tokay ZAMAN

 

Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi