07-03-2010, 21:08 | #1 |
Yavuz Bahadıroğlu "“Yeni İnsan” Projesi"
Türk siyasi hayatının liderleri kaç gündür “gelme-gitme” olayını tartışıyor… Bir “terör zirvesi” yapacaklar, ama kimin kime gitmesi gerektiğinde bir türlü anlaşamıyorlar. Zira “terör olgusu”nu öncelemek yerine kendi siyasi varlıklarını öncelemeyi tercih ediyorlar… Bu da şehit ailelerinin yüreğini dağlayanlar başta olmak üzere terörden bıkkınlık getiren herkesin yüreğinde yara açan son derece anlamsız, son derece sakil bir görüntü oluşturuyor… “Sen bana gel”, yok “sen de kimsin, asıl sen bana gel” tartışmaları siyaset zirvesinde sürüp giderken, birkaç evlâdımız daha toprağa düşüyor. Şimdi gel de hatırlama: Osmanlı ceddimiz “Gurur şeytanın” der, şeytandan kaçarcasına gururdan kaçarlardı. Padişahlar fermanlarına “Ben âciz bir kulum” anlamında “abd-i âciz” diye imza atar, sadrazamlar isimlerinin önüne özenle “el fakir” (ben her anlamda fakirim) diye mühür basardı. Fatih’in veziri ve arkadaşı meşhur Zağanos Mehmed Paşa ismini dahi yazmaz, “El fakir” yazmakla iktifa ederdi… Bu örnekleri ıskalarsak, söyler misiniz, hangi malzeme üzerine kendimizi inşa edecek, hangi örnekte “yeniden diriliş”imizi gerçekleştireceğiz? Yani, başta politikacılarımız olmak üzere, hepimizin Osmanlı hayat tarzından alacağımız dersler var… Bu arada, Osmanlı’yı çok övdüğümü iddia ederek eleştirenlere de iki çift sözüm var: 20 milyon kilometrekarelik bir coğrafya üstünde yaşayan farklı inanç ve etnik kökene mensup çok çeşitli, hatta bir birine çok zıt unsurları 700 küsür sene barış içinde yaşatabilmiş mahareti (biz şimdi aynı maharetin binde birini gösterebilseydik, PKK belasıyla yüzleşmek zorunda kalır mıydık?) dikkate vermek, Osmanlı’yı övmek mi oluyor?.. Osmanlı’nın pek tabii eleştirilecek yönleri de vardır… Ancak hem yönetimin, hem de insan kaynaklarının “günah”a karşı hassas ve duyarlı, “sevab”a karşı ise istekli ve tutarlı olduğu muhakkaktır. Yani ben aslında Osmanlı’yı değil, “ahlâk”ı, “sevab”ı, “fazilet”i yani “birey”i “insan” yapan unsurları övüyorum. Osmanlı’nın hayat tarzı haline getirdiği faziletleri güne taşıyıp “rol-model” oluşturmaya çalışıyorum. Çünkü bugünkü toplumsal yapımızda “model” alabileceğimiz insan tipi çok fazla değil. Öte yandan bu tür eleştirileri bir yandan anlayışla karşılarken (çünkü Osmanlı bize olduğu gibi öğretilmedi), bir yandan da hayretle karşılıyorum… Neden derseniz, Osmanlı bizim köklerimiz… “Ben Osmanlı değilim” dediğiniz anda, bunun “Türk değilim”, “Kürt değilim”, “Laz, Çerkes, Abaza, Arnavut değilim” anlamına geldiğini ve “aslını inkâr”dan farksız olduğunu idrak etmek mecburiyetindesiniz… Aslını inkâr edene “Haramzâde” dendiğini de hepimiz biliyoruz… Kendi köklerimdeki faziletleri güne taşımamdan, bazı arkadaşların neden rahatsızlık duyduğunu, işte tam da bu yüzden anlayamıyorum. Ders kitaplarımızda Batı dünyası övülüyor, bize “tek örnek” olarak sunuluyor; dahası, “Çağdaşlaşma, Batılılaşma ile kaim” gibi dayatılıyor; bundan kimse rahatsızlık duymazken, kendi köklerimizi yansıtmaya çalışmamdan neden rahatsızlık duyuluyor, anlamak mümkün değil. Söyler misiniz lütfen: Yaşadığınız şartlardan memnun musunuz?.. Siyaset dünyanızdan, sosyal dünyanızdan, ekonomik dünyanızdan, çocuklarınızdan, gençlerinizden, yöneticilerinizden, üniversitelerinizden, eğitim sisteminden, kısacası cumhuriyet eğitiminin ürettiği “insan” modelinizden memnun musunuz? Memnunsanız, Osmanlı’yı konuşmamıza gerek yok; yeni yaşam tarzı, yeni “insan modeli” aramamız gerekmiyor… Ama eğer toplumsal hayat tarzından memnun değilseniz, kendinizi bir yerlerde aramak zorundasınız… Peki Osmanlı dışında nerede arayacaksınız?.. Amerika’da mı, Avrupa’da mı, yoksa Uzakdoğu’da mı? Tabii ki Osmanlı’da arayacaksınız. Bu kendini kendi toprağında, kendi coğrafyanda, kendi tarihinde, kendi inanç sistematiğinde aramak anlamına geliyor. Kendine yabancılaşmış olanlar bunu kavrayamaz! Osmanlı’nın iç dinamiğinde “sevgi”, “saygı”, “kardeşlik” ve “hoşgörü” var… Bunlar bizde de var mı?.. Ya siyasetçilerimizde?.. Olsaydı, siyasetçilerimiz bir birleriyle böylesine didişir, “terör” gibi son derece ciddi bir konuda bile “sen gel ben ayağına gelmem” şeklinde kapris yaparlar mıydı?.. Bizde olsaydı, herkes ayrı telden çalar, “Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir” hükmüne rağmen, “Altta kalanın canı çıksın” anlayışını hayatımıza hâkim kılar mıydık? Osmanlı’yı cumhuriyete alternatif olarak düşünmek, bize çok zarar verdi. Artık ikisini bütünlemek ve Osmanlı örneğinden yararlanabilmek lâzım… Zira Osmanlı’ya muhalefet büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
07-03-2010, 21:10 | #2 |
O kadar mükemmel bir yazı ele almış ki gerçekten sıkıntının nereden kaynaklandığını yüzümüze vuruyor....
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|