07-18-2008, 11:35 | #1 |
Yaz Gecelerinin Sabah Namazı İhaneti...
Uzun gündüzlere sıcaklar da eklenince neredeyse gecelerin hükmü kalktı.
Zaten iyice kısalmış geceler de sanki gündüzlere eklendi. Sıcaklara direniş olsun diye içilen çay ve kahvelerle artık uykular haram oldu. Gece serinliğine de meydan okuyan sıcak hava, insanları balkon ve bahçelerinde gece bekçiliğine mahkûm etti. İzmir’e her gittiğimde şaşardım, egelilerin uykusuzluğuna. Yaşlı, genç kadınlar eteklerine yarımşar kilo ay çekirdek doldurur, belediye parklarında bir köşeye çekilir; ortalık ağarmaya yakın evlerine gider uykuya dalarlardı. Öyle kendilerini sıkıntıya sokmaya alışmamış erkekler de, ayıp olur falan demez, sırtlarında atletleri ile balkonlarında oturur, gecenin sonuna kadar, sıcağa dayanmaya çalışırlardı. İşte bu yaz İstanbul, hava sıcaklığının yakıcılığı ile İzmir’e göre nispeten serin olan hava, özelliğini kaybetti. Balkonların ışıkları hiç sönmüyor. İnsanlar bir nebze sıcaklara karşı direnebilmek için yoğun bir mücadele vermekte. Bu gece geç vakte kadar ayakta kalmalar bizim evde de geçerli. Adeta uzun yaz günlerinin hatırı kırılır kabilinden midir; gece ikilerde, üçlerde uyumak pek bir revaçta. Tabii bu kadar geç uyumalar sonunda olan, sabah namazlarına olmakta. Saatleri kursakta, son birkaç gündür uyandığımız vakit; güneş doğduktan sonra olmakta. İstanbul için güneşin doğuşu 05.30 olduğuna göre beşte kalkıp namazlarımızı kılmamız gerekli. Fakat iki saat önce uykuya daldığımız için bu mümkün olmamakta. Geçen gün kuzenlerimle birlikte yeni bir formül bulduk. Sabah namazına kadar oturup, konuştuk; namazı kılıp yattık. Bu kez ertesi gün döküldük. Uykusuzluktan sarhoş gibi dolaştık. Hafız Hanımı aradım, sabah namazlarına yetişememenin huzursuzluğunu aktardım. Bütün gün yaşadığım kâbusu, sabahı eda edememenin getirdiği iç sıkıntısını. Hatice Hafız çözüm için peygamberimizin gece ibadeti yapmak üzere, gündüz bir miktar öğle uykusu aldığını nakletti. İkindi uykusu bedene zarar verirken çok az da olsa öğlen uykusunun vücuda büyük bir toparlanma sunduğunu aktardı. İspanyolların meşhur Siestası’nı önerdi yani. Adamlar Endülüs’ten kalan bir alışkanlıkla gündüz iş yerlerinde, devlet kurumlarında öğle uykusu molası verip, sonra işlerine gelip, çalışmaya geçiyorlar. İyi de ben hiç gündüz uyuyamam ki, zihnim yıllardır buna programlanmamış. En hayran olduğum insanlar oturdukları yerde şekerleme yapanlar. Hafız, yaşlı anne ve babasını örnek veriyor, bizim evde asla sabah namazı geçmez diyor. Bir miktar öğlen uykusu alan büyükleri yatsıyı kılınca da yatınca, sabah namazını yitirme gibi bir sorun da yaşamamaktadırlar. Sonra medreselerde onbeş yıl yatılı ilim tahsil etmiş değerli arkadaşım hafız, sabah namazının önemini anlatıyor: “Bir Müslüman güneşle yarış etmeli. Güneş doğmadan kalkabilme becerisini Yaradana ve kullarına gösterebilmeli. Bu yüzden sabah namazı insan yaşamı için çok elzem bir projedir. Vaktin programlanması bakımından çok önemli bir girişimdir. Karşılığında rızkla ödüllendirilme olduğu için bereketi bol bir kulluk eylemidir. İnsanlar dualarını güneş doğmadan önce yaparlarsa rızkı onların peşinden koşar. Ancak güneş doğduktan sonra tembellik rengi vurgulayan bir vakitte dua ederlerse, rızkları peşi sıra insanlar koşarlar.” Bu çok ilginç yorum, umarım yaz gecelerinin cazibesine kapılan, yıldızlı gökyüzü altında uyumaya yanaşmayan, bu albenili doğal güzellikleri hayranlıkla seyredip; kulluk eyleminden karneye zayıf getiren bizleri fazlası ile uyarır. Mine Alpay Gün
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|