11-24-2012, 13:49 | #1 |
Yener Dönmez "Bu hızla Salman Rüşdi'leşecek"
Liberal ya da sol liberal kalemlerde genel sıkıntı kendilerinin söylediklerine aşırı değer vermeleri. Mutlak doğruları temsil ediyor kabulüyle, başkalarının söylediklerini yaftalamaları. Çağı okuyamamak, geri kafalılık, statükoculuk gibi yaftalar bunlar. Söylediklerine aşırı değer verip mutlak doğru kabul edilince de eleştiriye tahammülleri sıfır noktasında oluyor. Bunlardan birini eleştirdiğiniz an "hedef gösteriyor" veya "tetikçi" diye size yaftalamaya çalışırlar. Mesela Ali Bayramoğlu'nu eleştirdiğinizde, önce sizi yaftalar, ardından bağlantılarını kullanarak sıkıntıya sokmaya çalışır, son halkada hakaretler ve küfürler gelir. Kısa bir süre önce bunu yaşadık. Tüm bunların altında yatan zehrin adı ise; "kibir"dir… Şu an Bayramoğlu'nun üstadı Ahmet Altan ve Taraf gazetesinde "kibir" zirve yapmış vaziyette. Öylesine başı dönmüş ki Altan'ın her gün başka tarafa savrulan yazılar yazıyor ama geldiği noktanın farkında bile değil. Bir gün PKK ile Ergenekon bağlantısını manşetine çekerken, ertesi gün bu bağlantının mimarı Abdullah Öcalan'ı peygamber gibi gören yazılarla karşımıza çıkabiliyor Ahmet Altan... Terörist başı Öcalan için "Mandela" güzellemeleri, "Atakürt" nitelendirmeleri vs.. Geçtiğimiz günlerde Öcalan'a övgü ve hayranlık dolu bir yazıyla daha çıktı karşımıza. Öcalan'ın varlığına kutsama yazısı, aslında Taraf gazetesinin bitiş manifestosu gibiydi. Öcalan'ı barış adamı gösteren yazı somut gerçekleri bırakın, bugüne kadar Taraf'ta çıkan haberlere bile aykırıydı. Yaşadığımız süreçlere, Öcalan'ın açıklamalarına ve davranışlarına şöyle bir göz atsanız bile, Öcalan'ın Kürt halkı, Kürtlük, özgürlük, insan hakları, eşitlik gibi bir derdi olmadığını, bütün stratejisini hapisten çıkma üzerine kurup sadece kendisini düşündüğünü görebilirsiniz. Ahmet Altan, kısa bir Öcalan okumasıyla bunu kolayca fark edebilecek zekaya sahip aslında. Tersini yazmasının sebebi bence süreci ve Öcalan'ı yanlış okumasından kaynaklanmıyor. Altan bunu bilerek ve tercih ederek yapıyor. Bu tercihin altında da Kürtlerin haklarıyla ilgili bir durum yok. Yine Altan zekasında birisi, bölgenin PKK'ya teslim edilmesi, özerklik ya da federasyon durumunda, tek parti döneminden beter faşizan yöntemler, işkence ve yargısız infazların Güneydoğu'nun her yanını saracağını bilir. Altan'ın böyle aykırı davranmasının altında "kibir" ve "kurnazlık" yatıyor. Farklı olma, farklı yazma, aykırılık... Bunun şehveti insanı bir nokta sonra zavallılık ve zırvalık noktasına getirir. Doğruların ve yanlışların önemi kalmaz. Kibir ateşine odun atmak için her şey kullanılır. Geçen gün zavallılık ve zırvalık noktasına geldi nitekim. Istakoz, şarap, istiridye gibi İslam'a göre haram olan bütün yiyecek ve içecekleri seçip doldurduğu yazısında amacı İslami duyarlılığı yüksek insanları kızdırmaktı. Zaten yazısının sonunda da bu kızdırmakla ilgili vurgusu açıkça yer alıyordu. Burada başarısız olunca yakında amacına ulaşmak için Fazıl Say'laşabilir ya da daha ileri gidip Salman Rüşdi'leşebilir. Ertuğrul Özkök'ün hastalığına tutuldu özetle. Dağlar kadar yükselmiş kibrini ayakta tutabilmek için sürekli kendinden söz ettirmeye çalışırdı Özkök. Bu onun gıdasıydı. Ahmet Altan da bu noktada. Kibrinin esiri vaziyette, kendisine sürekli yeni düşmanlar arıyor ve eleştirel değil, muhalif de değil, düşmanca bir dil kullanıyor. Sürekli eleştirdiği jakoben devlet ideolojisiyle aynı çizgiye geldi. Karşısında bir düşman olduğu sürece varlığını sürdürebileceği bilinçaltına yerleşti. Çünkü kibir düşmana ihtiyaç duyar. Yendikçe büyür... En çok kendi halkını, hatta bebekleri öldüreni barış kahramanı yapmak, bu nedenle mubahtır. Putlaşan kibrinin tapınmaya ihtiyacı vardır.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|