12-28-2012, 11:38 | #1 |
Yener Dönmez "Erdoğan'a meydan okuma"
Başbakan'ın evinin altındaki ofisine dinleme cihazı koymak, Erdoğan'ın kapalı kapılar ardında söylediklerini tespit etmekten öte anlamlar taşır. Bu Başbakan'a açıkça meydan okumadır. Yapanlar mutlaka bulunmalı ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Ancak üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, çıkan haberlerden anlaşıldığına göre bir arpa boyu yol alınamamış gözüküyor. Bence devletin kurumları bu konuyla ilgili özel ekipler kurmalı ve olayı adli olarak aydınlatmalılar. Bu yapılamazsa Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'na yönelik başka meydan okumalarla karşılaşmamız mukadder olur. Her gazetede konuyla ilgili farklı bilgiler yer alıyor. Bazı gazeteler bulunan cihaz sayısını 5'e kadar çıkardı. Hatta Başbakan bu konuyla "siz benden iyi biliyorsunuz" gibi imalı biçimde dalga geçti. Erdoğan'ın açıklamalarından anlaşıldığına göre sadece bir adet cihaz bulunmuş. Üstelik cihazın rutin kontrol sırasında bulunduğu belirtiliyor. Cihazı bulan ekibi kuran ve yöneten kişi Basri Aktepe'ymiş. Aktepe, Hakan Fidan tarafından TİB'de daire başkanıyken MİT'e transfer edilen bir isim. Teknik konularda uzmanlığıyla tanınıyor. Polis kökenli olan Aktepe, Emniyet İstihbarat Dairesi'nde de önemli görevlerde bulunmuş bir isim. Haberlerde MOBESE'nin bilişim mimarı olarak adı geçiyor. Anlaşılan Emniyet'te edindiği teknik becerileri şuan MİT'e aktarıyor. Cihazın tespit edilmesi ve olayın bir yıldır hiçbir kademeden basına sızmadan gizli tutulabilmesi istihbaratçılar açısından başarı. Ancak olayın aydınlatılması konusunda aynı başarıdan söz etmek güç. Savcıya belge ve bilgilerin verilmediği iddia ediliyor. Cihazın TÜBİTAK'ta incelenmesi de ayrı bir iş. Bu kadar zamandır incelemenin bitirilememiş olması üzerinde durulması gereken bir nokta. Türkiye'nin Erdoğan gibi değerlerini koruyabilmesi lazım. Erdoğan'ın ofisine dinleme cihazı konulabiliyorsa başka şeyler de yapılma ihtimali üzerinde durmak lazım. Örnekleri taze… Dün Ahmet Özal'ın basın toplantısında söyledikleri her şeyi anlatıyor. Babasının zehirlenmesi olayından önce "üzerinde asıl durulması lazım olan şey" diye nitelediği suikast mevzusu var. Babasının bütün Türkiye'nin gözü önünde vurulup, bu olayın Kartal Demirağ denen tek bir kişinin üzerine yıkıldığını, bu olayın arkasında derin devlet denen şeyin özünün olduğunu söylüyor. Haksız diyemeyiz. Kartal Demirağ'ın kiminin Gladyo, kiminin Özel Harp dedikleri yapıyla ilişkili olduğunu bilmeyen yok. O günlerde yalnız bir adam olan Özal, konunun üstüne gidememişti. Konunun üstüne gidecek bir güvenlik bürokrasisi ve yargı gücü de yoktu. Ancak bugün Erdoğan yalnız bir adam değil. Ergenekon, Balyoz, KCK gibi derin yapılanmaların alayının üzerine siyasi irade ile ona destek olan bürokratik ve adli yapılarla gidildi. Son olayın üzerine de gidilmesi gerekiyor. Özal'ın zehirlendiğine ilişkin kamuoyunun inancı, kongrede herkesin gözünün önünde suikaste uğramış olmasından kaynaklanıyor. Aydınlık Dergisi'nde telefon konuşmalarının çarşaf çarşaf yayınlanmış olması da Erdoğan'ın dinlendiği konusundaki güçlü kanaatin sebebi. Erbakan'la Tansu Çiller'in özel görüşmesinin ses kaydı 28 Şubat'ta Uğur Dündar'ın Arenası'nda hem de "büyük gazetecilik başarısı" olarak sunulmuş ve yayınlanmıştı. Başbakan haklı… Derin yapı bitmedi. Ergenekon süreci geri gitsin emin olun Erdoğan'ın ofisinde konuştuklarını yine başka bir derin televizyoncu "gazetecilik başarısı" diye yayınlar. Ergenekon'un üzerine eski kararlılıkla gidildiğini söylemek bugün için güç. Umarım son böcek olayı, derin yapıyla mücadele kararlılığını yeniden kavi kılar.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|