![]() |
#1 |
![]() Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, c.3, s.623-624:
Şimdi tuttuğumuz siyaset, elimizdeki düstur şudur: “Padişah-Halife, Hükümet İstanbul’da düşmanlar elinde esirdir. Biz vekilleriyiz. Onları, dini, milleti, devleti kurtaracağız. Ey Millet! Yunan gibi asırlardan beri kölemiz olan bir millete nasıl boyun eğeceksiniz?! Bu millet buna dayanamaz. Gayrete geliniz. Din gayreti lazımdır.” Çünkü bütün millet, adeta istisnasız, padişaha muti, dine merbut, padişah din diyor, başka bir şey bilmiyor. Harpten de yorulmuş, bitmiş, parasız, sefalette, bu haldeki bir milleti kolay kolay yeni bir harbe hazırlamak da mümkün değil. Bunun için Rumlar ile izzeti nefsini gıcıklıyoruz. “Bakkal Yorgi başınıza vali, mutasarrıf, taşçı Vasil Jandarma Zabiti olacak, nasıl dayanacaksınız?” diyoruz. Hakikaten Türk buna tahammül edemiyor. Anadoluda bu esnadaki seyahatlerimde bizzat böyle propaganda yaparken bu sözlerin heyşeyden müessir olduğunu görüyordum. Aynı zamanda dini de ele alıyorduk. “Kur’anı abdesthane kağıdı yapacaklar. Size şapka giydirecekler.” diyorduk. Bu da pek müessir oluyordu. Talihe bak ki, şapkayı sonunda Mustafa Kemal’in eliyle giydiler!... Vatan Gazetesi, 13/4/2005 Atatürk 'herifin tekesi'ydi (1) 103 yaşındaki Bilal Dede'de öyle bir hafıza var ki, Cumhuriyet tarihini hatasız anlatıyor! Hem de bir asrın görmüş geçirmişliği ve dobralığıyla... "Atatürk herifin tekesiydi" diye giriyor söze. "O da ne dede?" diye soruyorum. "Biz Şebinkarahisar'da adamın hasına böyle deriz" diyor 103 yaşında bir adamla buluşmaya giderken hiç böyle bir görüntüyle karşılaşacağım aklıma gelmezdi. Eve geldik, bir baktım ahırda biri odun yarıyor. "Oğludur herhalde" dedim. "Bilal Dede'ye bakmıştık. Nerede acaba?" diye sordum. "Benim" dedi. "Dede bu yaşta odun kırılır mı?" sözleri döküldü ağzımdan. Cevabıyla ağzım açık kaldı: "Bu da iş mi? Çıra yarıp kendimi oyalıyorum." Bilal Dede, bir asrı devirmiş ama hâlâ dinç... Haydi eski topraklar böyle diyelim, ama Bilal Dede'de bir hafıza var sormayın gitsin. Cumhuriyet tarihini hatasız anlatıyor. Ve tabii ki bir asrın görmüş geçirmişliği ve dobralığıyla... "Atatürk herifin tekesiydi" diye giriyor söze... "O da ne dede?" diye soruyorum. "Biz Şebinkarahisar'da adamın hasına böyle deriz" diyor. Atatürk'ü seviyor ama bir o kadar da gerçekçi! "Atatürk diktatördü! Şu şapka yüzünden binlerce adam asıldı kızım. Alimler 'Bu şapkayla namaz kılınmaz' dedi. Biz onların cenaze namazına durduk! "diye anlatıyor. "Ya sen ne yaptın?" diye soruyorum. Doğrucu davut ya! "Mecbur giydik!" diyor. Cumhuriyet'in ilk yılları biraz korku yüklü galiba... Bilal Dede, "Öyle bir korku vardı ki kurtlar koyuna dalmaktan bile korkardı dağlarda" diye anlatıyor. Sonra birden "Atatürk diktatördü amma böyle olması gerekiyordu. Bu millete onun gibi biri lazımdı. Kafasında hem akıl hem siyaset vardı. Bir daldan yaprak düşmeden o düşeceğini anlardı o" diye ekliyor. Atatürk'ü çok seviyor, öyle ki hep onun gibi şayak pantolon giyiyor. Tek yanlış hatırladığı Mustafa Kemal'in boyu... Kendi boyu en az 1.80 var ama "O çok heybetli adamdı... Boyu benden uzundu" diyor. "Dede olur mu, abarttın iyice" deyince, "Olmaz mı, o Atatürk, tabii ki uzundu" diye diretiyor. Susuyorum, ne desem boşuna! Paşa da böyle pontul giyerdi * Dedeciğim hep böyle mi giyiniyorsun? Eee Mustafa Kemal Paşa da böyle hep pontul giyer idi. Üzerine de çizme çekerdi. Anladın mı? * Onu gördün mü hiç? Görmez olur muyum? Yunan cephesinde... * Ufak tefekmiş biraz... Yok canım. Boyu uzundu bizden. Boyluydu. Boylu olmaz mı? Cesur adam idi. Siyaseti çok kuvvetli adam idi. Kafada akıl vardı bir de siyaset. Ben 6 ay cephane taşıdım Mustafa Kemal Paşa'nın peşi sıra... Samsun'da kongreye çıktı. Vaat etti, "Demiryolu yaptıracağım" dedi. Alamanya'da ne kadar demir çelik varsa Samsun'a doldu. Bunu nasıl ettiğine o zaman aklımız ermedi. Yunan'ın harbinde de Rus verdi bize cephaneyi. Yani kızım, Mustafa Kemal Paşa komutandı. Siyaseti çok kuvvetli adam idi. Dal kırılmadan ucundaki yaprağın düşeceğini bilirdi. Çok diktatör adam idi. * Niye diktatördü peki? Diktatör olmaz mı? Bu adam asılacak dedi mi derhal! Vurulacak dedi mi derhal! * Sen şahit oldun mu? Gözümlen gördüm. * Nerede? Şu şapka var ya! Ha bu şapka meselesi yüzünden binlerce alim asıldı ki, eşi benzeri yok. Baktılar ki Mustafa Kemal Paşa hepsini asacak, kıracak... Şapkayı koydular başlarına. Sen ne diyon? Öyle bir adamdı ki korkudan kurt bile kuzuya dalamazdı! * Dedeciğim, peki sen şapkayı hemen giydin mi? Giymem mi? Millet giydi hep. Bu iş nereden çıktı biliyor musun? Cumhuriyet ilan olunacağı zaman ecnebiler hep ayağa kalktılar. "Sen 12.5 milyon nüfusla cumhuriyet kuramazsın" dediler Mustafa Kemal Paşa'ya. "Bize uyarsan kurarsın, uymazsan kuramazsın. Bizim altı maddemiz var. Bu maddeleri kabul edeceksin" dediler. Maddeleri sordu Mustafa Kemal Paşa. "Burada söylenmez, Lozan'a gelip öğreneceksiniz" dediler. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'ya "Git bunların altı maddesi ne öğren. Kabul edileceği kabul et, gerisini reddet" dedi. İsmet Paşa Lozan'a gitti. "Sizin bize Cumhuriyeti kuramazsınız demenizdeki sebepler ne oluyor?" diye sordu, masaya vurdu. Masanın tahtası çatladı. Biz yanlarında yokuz. Ama öyle söylediler sonra... "Birinci maddemiz şu: Karılar açılacak. Tabii bizim karılar peçe, çarşaf, börük geziyordu, ikinci madde, fesi atacaksınız başınıza şapka koyacaksınız dediler. Üçüncü madde, sizin tarih 1300'den başlıyor, bizim gibi 1900'ü alacaksınız dediler. Geldik dördüncü maddeye. Sizin yazınız Osmanlı yazısı, bizim yazıdan yazacaksınız dediler. Yani Latince. Beşinci madde: Sizin tatiliniz cuma günü. Bizim gibi pazara alacaksınız dediler. Altıncı madde: Sizin yılbaşı martta bizim gibi ocağa alacaksınız dediler. İsmet Paşa geldi, anlattı. Mustafa Kemal Paşa hemen birinci emri verdi vilayetlere. Karılar açılacak. Burada, polis, jandarma, sokakta gezen karıların börüğünü hep dağıttı. Kimisi direndi, polis cop ilen vurdu. * Senin karın da açtı mı börüğünü? Tabii... Herkes açtı. * Yoksa korktun mu karşı çıkmaktan? Ne karşı çıkacağız? Karılar hep açıldı. Sonra şapka işinde alimler "Böyle namaz kılınmaz" dediler. Şapkayı koymadılar başlarına... Kavgaya durdular. Bu sefer çok alim asıldı. Köy ağalarının, hocaların hepsi asıldı... * Bir tek şapka yüzünden mi? He, bir şapka yüzünden. * Yazık değil mi? Yok canım... Öyle gerekiyordu bu millete. Sonra 'tarih' kabul edildi. Öyle kabul edildi ki yağdan kıl çekmiş gibi... Hiç laf olmadı. Yazı, yılbaşı, tatil 4 sene ertelendi. Sonra bu üçü de kabul edildi. Atatürk 'herifin tekesi'ydi (2) 103 yaşındaki Bilal Dede'de öyle bir hafıza var ki, Cumhuriyet tarihini hatasız anlatıyor! Hem de bir asrın görmüş geçirmişliği ve dobralığıyla... "Atatürk herifin tekesiydi" diye giriyor söze. "O da ne dede?" diye soruyorum. "Biz Şebinkarahisar'da adamın hasına böyle deriz" diyor * Burada da adam asıldı mı şapka takmadı diye... Asılmaz mı? Caminin oraya darağacını çektiler. İki genç alim asıldı. Sonra Cumhuriyet kuruldu. İstiklal Mahkemeleri'ni Mustafa Kemal Paşa Ankara'dan Menemen'e kaldırdı. Menemen'i işittin mi? * İşittim... İşte bu İstiklal Mahkemeleri orada 10 sene kurulu kaldı. Kabahat edenlerin, suçu olanların hepsi oraya sevk edildi. Asılan orada asılırdı Cumhuriyet kurulandan sonra... * Atatürk'ten korkuyor muydunuz? Korkulmaz mı? Atatürk öyle bir adamdı ki, cumhuriyet kurulduktan sonra Erzurum'a, Trabzon'a, Giresun'a her yere hafiye bıraktı. Hafiye ne biliyon mu? Bir yanda adam konuşuyordu. Bu hafiyeler senin benim ağzıma bakıyordu. 'Cumhuriyetin aleyhine konuşuluyor mu, konuşulmuyor mu?' diye... Erzurum'da 6 kişi yakalandı. Biri asıldı, üçünü de sürgün ettiler. * Suçsuz yere adam astılar mı peki? Söyleyenleri astılar. Dil konuşuyor... Bizim Giresun'da da dört kişi çıktı. Üçünü affettiler de, bir Çıtlakkaleli Abdullah Usta vardı, onu da Amasya'ya sürgün ettiler. * Sen de Atatürk'ten korktuğun için mi şapka taktın? Bize birşey dediği yoktu Atatürk'ün. Ama şapkayı hemen koyduk başımıza... * İstersen koyma başına değil mi? Öyle! Geldi geçti hep. Millet öyle bir korktu ki Mustafa Kemal Paşa'dan, kurt ile koyun dağda yayıldı. * Anlayamadım... Kurt bile koyuna dalamıyordu dağda. Şimdi kurt koyuna dalıyor değil mi? O zaman dalamıyordu. Bu mesele imlaya gelmez! Lafı değiştirme zamanı. 75 yıl evli kaldığı Arzu Nine'yi soruyorum, "Sevdin mi?" diye. Cevabı çok net: "Bu mesele imlaya gelmez!" Anladım, özel hayatıyla ilgili sorular ambargolu. Lafı yine değiştiriyorum. "Belli ki gençken yakışıklı adammışsın!" "Fesuphanallah" dercesine bakıyor. "Yaş oldu 103. Gençliği karıştırma"... Bilal Dede'den lafı kerpetenle alıyor insan... "Peki şimdiki kadınlar nasıl?" diyorum... Konuyu yine Kurtuluş Savaşı'na götürüyor: "Şimdikilerde hiç iş yok. İçerden dışarı çıkmıyorlar. Eskiden öyle miydi? Yunan Harbi'ni bize Samsun'un, Havza'nın, Çorum'un, Ankara'nın karısı kazandırdı. 25 kara okka cephaneyi sırtlayıp taşıdılar. Bizim dört kuru askerimiz vardı. Onlar 100 karı, 150 karı kafile kafile cephane taşıdılar seferberlikte. Şimdi ortalık pek nazikleşti. Hele şehirli karılarda hiç iş yok." Böyle öyle bakıyorum, üstüme alındığımı sanıyor olsa gerek "Çalışan karıları saymıyorum be kızım" diyor. Şimdi de bir Mustafa Kemal Paşa lazım * Peki öyle bir korku lazım mıydı millete? Millet zaten seferberlikte tarumar oldu gitti. Sonra da başını kaldıranların kafasını ezdi geçti Mustafa Kemal Paşa... Şapka işinde çok adam asıldı. Sonra hocalar bile şapka ile gezdi hep. * Bu anlattıkların şimdi bile rahat konuşulamıyor Bilal Dede... Atatürk diktatördü diyorsun ya... O zaman diyebilir miydin böyle? Öyle diyenlerin hep kafası gitti. "Böyle cumhuriyet kurulmaz, böyle Atatürk olmaz" diyen ne kadar adam varsa, Erzurum'da, Trabzon'da, Giresun'da hep asıldı. Hep sürgün oldu gitti... Atatürk tek laf söyletmedi. H. C. Armstrong, Grey Wolf Mustafa Kemal: An Intimate Study of a Dictator, Ayer Company Publishers, Reprint edition, 2002; p.289. From schoolmaster Mustafa Kemal passed rapidly to ruthless despot. "Revolutions," he said, "must be founded in blood. A revolution that is not founded in blood will not be permanent."...Into the country he sent out Tribunals of Independence with troops. They hanged, shot, imprisoned and bastinadoed hundreds of Turks. The resistance ceased. Every Turk hurried to find him a hat....The fez was gone...Evey man in Turkey wore a hat. Tercümesi: Mustafa Kemal hızla öğretmenlikten acımasız bir despota dönüştü. "Devrimler kanla yapılmalıdır. Kanla yapılmayan devrimler kalıcı olmaz" diyordu. ...Memlekete asker desteğinde İstiklal Mahkemelerini gönderdi. Yüzlerce Türkü astılar, vurdular, hapse attılar ve dövdüler. Direniş kesildi. Her Türk kendine aceleyle bir şapka buldu...Fes ortadan kalkmıştı...Türkiye'deki her erkek bir şapka giymişti. İskilipli Atıf Hoca'nın İdamı Muhakemeyi takip eden yazar Şevket Süreyya Aydemir şunları yazıyor: “Hükümlüler arasında sarıklı bir müderris göze çarpıyordu. Müderrisin Başında fes ve sarık vardı. Cübbesi ve kıyafeti temizdi. Suçu, o sıralar yayınlanan şapka kanununa muhalefet etmekti. Fakat bu suç, bir takım ithamlarla da karışınca mahkemeden en ağır hükmü yemişti. Artık son saatlerini yaşıyordu. Hocanın yüzü sakindi. Metanetini muhafaza ediyordu. Yalnız dudakları kımıldıyor ve galiba bir dua okuyordu. Fakat eskiden kalpaklı ve şimdi hasır şapkalı zat, bu hükümle de kanmamış gibiydi. Bağırıyor, çağırıyordu. Acaba Hoca’yı bir tekmeyle merdivenlerden aşağıya yuvarlayacak mı diye bekledim. Fakat olmadı. Müderris, bu sözler kendisine değilmiş gibi bekledi. Sonra sağanak geçince yürüdü. Muhafızların arasında merdivenlerden indi. Önümüzden geçerken gene dudakları kımıldıyordu.” (Suyu Arayan Adam isimli kitapdan) İskilipli Atıf Hoca'nın muhakemesi ile alakalı olarak Dr. Rıza Nur şunları söylüyor: "Burda daha feci bir şey olmuş. Kel Ali bu esnada ...'in baş celladı. Muavini de Kılıç Ali...Kılıç Ali melun, habis bir şey. Onun bir merakı vardı. Mahkum ettiği adamların asılmasında da bulunurdu. Bu kanlı hünerini seyretmek ona zevk veriyordu. Herif mühim çingene imiş...Bu Hoca'nın asılmasında Hoca'nın boynuna ip geçirilirken, Kılıç Ali de başına bir şapka geçirmiş. (Giy domuz!) demiş ve küfürler etmiş. Zavallı böyle ölmüş ve saatlerce teşhir edilmiş. Şu Kılıç ali ne bayağı mahlukdur. İnsan asılan adama hakaret etmekden haya eder. Zavallı eli bağlıdır...İlmik gözünün önündedir." (c.4. s.1317)
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Ah gerçekler!
|
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Gizlenen,kimsenin yazmaya cesaret edemediği gerçekler...
Bir milletten tarihini gizlemek en büyük hak tecavüzüdür.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Ali Berat Alptekin'in Halk hikayelerinin motif yapısı diye bir kitabı var. Kitaptan halk hikayelerinin şekil ve muhteva yapısını okumanızı tavsiye ederim. bilal Dede'nin 1.80'lik boyuna rağmen neden Atatürk'e "benden boyluydu" dediğini, olayları değerlendirme şeklini çok daha net bir şekilde anlayabilirsiniz.
Çok güzel bir paylaşımdı Duygu. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Türk insanı sevdiği yahut korktuğu karakterlerin özelliklerini anlatırken abartmayı sever boyunun daha uzun olduğunu söylemesin'de,İsmet inönü masaya vurdu masanın tahtası çatladı.vs demesinde bunun etkisi olabilir dediğiniz gibi...
Bunları abartmış olabilir ama diğer anlattığı konular'da abartmaya kaçıcağını hiç düşünmüyorum... Çünkü insan kendisin'de derin yaralar bırakan,acı dolu günler yaşatan anılarını anlatırken abartamaz bence... Zira o günleri hatırladıkça yüreğinde ki acı alevlenir karısının çarşafı yanın da Jandarmalar tarafından yırtılırken duyduğu üzüntüyü tekrar,tekrar hatırlamak istemez onun için bunları değerlendirirken abartabileceğine ihtimal vermiyorum... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|