![]() |
#4 |
![]() Ölüm
"Kogıl ölüm endişesin, âşıklar ölmez bakidir. Ölüm âşıkın nesidir, çünki nûr-ı ilâhidir." (54) Tasavvuf tarihinde ve Türk edebiyatında ölümü Yunus kadar problematik yapan ve üzerinde şiir yazan hemen hemen yoktur. Yunus'ta gariplik psikolojisi oldukça hâkimdir. Başlangıçta onun daima düşündüğü ana konu ölümdür ve bu onu oldukça kötümser yapar. Ölümden korkma ve bunalım, onda pasifizme ve hayattan kaçmaya neden olur. Rıza Mollov, onun ölen maddenin ağaç, çiçek v.s. ye dönüştüğü, dolayısıyla maddî esasta ölüm olmadığı sonucuna ulaştığını, maddenin ebedî bir dönüşüm içinde olduğunu anladığını; canı ise "kendi içine" giderek incelediği ve orada Tanrı ile buluşarak ölümsüzlük fikrine vardığını anlatır. Mollov onu, ölüm karşısındaki duyguları ve ölümü çözümü ile, Ömer Hayyam'a benzetir ve "karamsarlığı aşamamış ikinci bir Ömer Hayyam" olduğunu iddia eder. Yunus'ta hayat ve ölümün iki temel gerçek olduğu, hattâ ona göre bu dünyadaki en büyük gerçeğin ölüm olduğu görülmektedir. Ancak Yunus, ölüm problemini, maddenin sonsuz bir dönüşüm içinde olduğunu ve canlıların da Allah'a ulaşacağını fark ederek, çözümlemiş ve rahata kavuşmuştur. Başlangıçta ölümün Yunus için büyük bir endişe olduğu doğrudur. Ama Yunus'u Yunus yapan da budur. Ölüm onu düşünceye sevk eden ve uyandıran bir olgudur. Ölüm önce büyük bir korku kaynağı iken, giderek soğukkanlılıkla karşılanır. Ölümün bir kurtuluş, ilâhî hürriyete ulaşma, aslına ve başa dönme olduğunu görüyor. Allah aşkı Yunus'u ölüm endişesinden kurtarır, maddeyi geçip mânâya, huzura, her an taptaze olan yere ulaştırır. Yunus Emre evrendeki her şeyi, zerreden kürreye çok dikkatli bir şekilde ibret gözüyle gözlemekte ve anlamaktadır. Mezarlıklar bütün insanların eşitleştikleri yerdir. Orada boy-soy, zenginlik-fakirlik ayrımı kalmaz. Yunus Emre ölüm problemini ve mezarlıkları, bir eğitim vesilesi ve vasıtası olarak görüyor. Tıpkı ölüm ve mezarlıkların, kendisini uyandırıp gerçeğe ulaşmasını sağladıkları gibi. Onun ölüm ve mezarlıkları konu alan dizeleri arasında şöyle bir gezinelim. Ölüm, insanlar arasında gezer durur; insanlar âdeta bir bostan tarlası gibidir ve o istediğini seçer. İnsanlar, sıranın kendilerine ne zaman geleceğini bilmezler ve ölüm karşısında çaresizdirler. "Bir nicenin belin büker, bir nicenin mülkün yıkar Bir nicenin yaşın döker, var gücünü üzer ölüm." (98) Genç-yaşlı tanımayan, dur-durak bilmeyen ölüm, ejderhaları bile yutar; nerede kaldı Yunus gibi miskinler! "Ey yârenler, ey kardeşler, korkarım ben ölem deyü Öldüğümü kayırmazam, itdüğümü bulam deyü." (192) Demek ki, Yunus'u endişeye sevkeden bu dünyada işlediği günahlardır. Öte dünyada ayıplarının yüzüne vurulmasından korkmaktadır. Orada gülmek için burada gerçek kulluk yapıp ağlamak gerektiğini anlamıştır. O, bu dünyada çok günah işlemiştir, öte dünyada çok azap çekeceğini bilmektedir ve sığınacak yer aramaktadır. Yunus'un dünyayı tutmaması, miskinlik, dervişlik yoluna girmesi, dünyanın sonunda ölüm olmasından dolayıdır (62). "Ey yarenler, ey kardeşler, ecel ere ölem bir gün İşlerime pişman olup kend'özüme dönem bir gün. Yanlarıma kona elim, söz söylemez ola dilim Karşıma gele amelim, nettim ise görem bir gün." (105) Yunus, kendi zamanında yaygın olan ölüm inanış ve geleneklerini akıcı bir şekilde şiirleştirmiştir. Selâsının verilip, dört tekbir ile namazının kılınacağını, bezlenip mezara konulacağı, teninin yılan-çıyan tarafından yenileceğini, bir yıl geçmeden mezarının bile unutulup kalacağını anlatmaktadır. "Anma mısın şol günü sen, gözün nesne görmez ola Düşe sûretin toprağa, dilin haber vermez ola." (126) dizeleriyle başlayan şiirinde, Azraîl işini yaparken ananın babanın, insanların bir yardımı olamayacağı; ölüm ânında hiçbir pişmanlığın fayda vermeyeceği, yuyucuların, sarıcıların ve toprağa koyucuların insanın o andaki gerçek durumunu bilemeyecekleri, sadece üç gün oturup onu anan dostlarının bulunacağı ve sonra onların da olmayacağı anlatıldıktan sonra şöyle deniyor: "Yunus miskin, bu öğüdü sen sana versen yeğ idi Bu şimdiki mahlukata öğüt assı kılmaz ola." (126) Hakk bir gün herkese ecelini verecektir. O gün benizler sararacak, gözler ağaracak, emaneti veren can emanetini geri isteyecektir. "Emaneti senden ala, gövdeni kuru baş sala Veballer boynunda kala, nefsin ura gülbengini."(130) Artık malı-mülkü hısım ve akrabalar üleşecektir, ölüyü dar bir mezara koyacak; üstüne çabuk çabuk toprak yığacak ve o orada ameli ile baş başa kalacaktır. Öyleyse, diyor Yunus ve kendi kendine öğüt veriyor: "Yunus, imdi tevbeye gel, can sendeyken eyle amel Aşk ile gel kuşanı gör bu dervişlik pelhengini." (131) Yunus, "Ömrüm sen beni aldadın, ah nideyim ömrüm seni" diye başlayan şiirinde, bütün hayatı ile hesaplaşmaktadır. Ömür onu hareket edemez hale getirmiştir, Yunus onu can bilmiştir; bütün derdi olarak onu kabul etmiş, kendini sultan saymış, hep onu eğlemiş, onunla üzülmüştür. Ama sonra ölüm gelmiş, ömür ipi önüne düzülmüş, hayır ve şerleri yazılmıştır. Ömür ise ölüm şarabını içmiş, Yunus'u hayır ve şerleriyle başbaşa bırakarak kaçmıştır. "Gider imiş bunda gelen, dünya işi cümle yalan Ağlar ömrün yavı kılan, ah nideyim ömrüm seni? Miskin Yunus bilmez misin, yoksa nazar kılmaz mısın Ölenleri anmaz mısın, ah nideyiın ömrüm seni?" (148) Âdemoğlu nefsine yenilmiş, hayvanlar gibi bilinçsiz yaşamaktadır. Yunus, insanların durumunu şöyle tasvir etmektedir: "Hergiz ölümün sanmaz, ölesi günün anmaz Bu dünyadan usanmaz, gaflet önün almıştır. Oğlanlar öğüt almaz, yiğitler tevbe kılmaz Kocalar tâat kılmaz, sarp rüzigâr olmuştur. Beyler azdı yolundan, bilmez yoksul hâlinden Çıktı rahmet gölünden, nefs gölüne dalmıştır. Yunus sözü âlimden, zinhâr olma zâlimden Korkadurun ölümden, cümle doğan ölmüştür." (161) Kur'ân-ı Kerim'de "Dirilten, öldüren O'dur. Bir şeye karar verirse "ol" der de oluverir" diyor (23/88). Enbiyâ sûresinde "Ey Muhammed, senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık. Sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilikler ve kötülükler veririz. Sonunda bize dönersiniz" (34-35) deniyor. Gene aynı mealde olmak üzere Zümer sûresi 30-31 âyetlerindeki hitap da şöyledir: "Ey Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Ey insanlar! Sonra siz kıyâmet günü Rabbinizin huzurunda duruşmaya çıkacaksınız". Bizleri Allah yaratmış ve kendi katında belli olan bir ecel tayin etmiştir; bu ecel geldiğinde herkes ölecektir. "Herşey yok olup gider, ancak O'nun zatıdır kalan" (28/88). İnsanları yaratan ve öldüren O olduğu gibi, Kıyâmet günü gene diriltecek olan da O'dur. Herşeyin dönüşü O'nadır. Kur'ân'ın bu ifadelerini bilen ve inanan Yunus için, artık ölüm haktır. Onu, bu ölüm meselesinde ikinci derecede etkileyen mezarlıklardır. Kur'ân'da "Sonra onu öldürür ve mezara koyar, sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir." (80/20-21) ve "Biz yeryüzünü dirilerin ve ölülerin toplantı yeri yapmadık mı?" (77/25-26) âyetleri vardır. İnsanlar tekrar diriltilecekleri zamana kadar burada kalacaklardır. Buralar insanlar için devamlı ibret yerleridir. Yunus, canların durumunu değerlendirdiği "Gelin soralım canlara..." diye başlayan şiirinde, Dost'tan haber gelince bunların sûret olan bedenleri terk edeceğini, malımülkü burada bırakıp sadece amelleri alıp gittiğini, bu dünyadan bîzar olduğunu anlatır ve şöyle der: "Bini doğar bini gider, buyruk böyle geldi meğer Kim ola dünyaya doyar, peymanesi doldu gider." (57) Bu nedenle dünyaya gelen kişi, ölümü her an hatırlamalı ve bu dünyayı o şekilde değerlendirmelidir. Çünkü dünya bâki değil geçicidir: üstelik kahır evidir, bâki olan âhirettir, oradaki Cennet ve Cehennem'dir. "Geçip gitmek dilersen, düşmeyeyim der isen Şol kazandığın malın Tangrı için vermek gerek. Kazandığını veriben, yoksulları hoş görüben Hakk hazretlerine varıban, oddan o kurtulmak gerek. Kur'ân aydur ki "Vettakû", gine aydur ki "tezra'û" Kâhil olup oturmagıl, tez tevbeye gelmek gerek." (79) Öldükten sonra ne olacak? Ölümden sonra karşınıza çıkan ilk gerçeklerden biri mezarlıklardır. Yunus'ta mezarlıkların tasviri, eğitim gücü çok fazla olan bir etkililiktedir. "Çürümüş toprak içre ten, sin içinde yatar pinhan Boşanmış damar, akmış kan, batmış kefenleri gördüm. Yaylalar yaylamaz olmuş, kışlalar kışlamaz olmuş Bar tutmuş söylemez olmuş, ağızda dilleri gördüm. Kimisi zevk u işrette, kimi sâz u beşârette Kimi belâ vü mihnette, dün olmuş günleri gördüm. Soğulmuş şol kara gözler, belürsüz olmuş ay yüzler Kara toprağın altında gül deren elleri gördüm." (103) Sadece mezarlıkların bu acı gerçeği değil, burada yatanların bir zamanlar kimler oldukları da çok ibret vericidir. Yunus'un bunları anlatan bir şiirini aynen veriyoruz: "Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri Ger taş'ısan eriyesin, bakıp göricek bunları. Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halleri Sonucu bir gönlek geymiş, onun da yoktur yenleri. Hani mülke benim diyen, köşk ü saray beğenmeyen Şimdi bir evde yaturlar, taşlar olmuş sütunları. Bunlar eve girmeyeler, zühd ü tâat kılmayalar Bu begliği bulmayalar, zîrâ geçti devranları. Hani ol şirin sözlüler, hani ol güneş yüzlüler Şöyle gayip olmuş bunlar, hiç belirmez nişanları. Bunlar bir vakt begler idi, kapucular korlar idi Gel şimdi gör bilmeyesin, beg kangıdır, ya kulları. Ne kapu vardır giresi, ne yemek vardır yiyesi Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri. Birgün senin dahi Yunus, benven dediklerin kala Seni dahi böyle ede, nitekim etti bunları." (139-140) Yunus yeryüzünde gezinirken, mezarlıkları özellikle ziyaret ediyor. Orada yatanların bir zamanlar zengin mi fakir mi olduklarını, yaşlarını, mesleklerini, güzelliklerini, yiğitlik veya korkaklıklarını, saltanatlarını, kadın mı erkek mi olduklarını, evli mi bekar mı, çocuklu mu çocuksuz mu olduklarını v.s. düşünüyor; hayaller kuruyor, kendi kendine buradan ibretler geliştiriyor. "Doğru varırdı yolları, kalem tutardı elleri Bülbüle benzer dilleri, danışman yiğitler yatur. Yunus bilmez kendi halin, Çalap'tır söyletir dilin Bir nicesi yeni gelin, ak değirmi yüzler yatur." (162) Mezarlıklarda görünen ecel heybetidir. Orada hiçbir şeyin çaresi yoktur. Kurt-kuş bağrı deler ve tenleri parça parça eder. Canlar ise çoktan Allah'a kavuşmuştur ve orada sorgulanmayı beklemektedir. Yunus'u, bedenlerin mezarlıktaki parçalanması çok etkilemiştir. Dökülen saçlar, eksilen dişler, yok olan gözler onu çok ürpertmekte ve sıranın kendine de geleceğini düşünmektedir. "Yunus, gerçek âşık isen, mülke sûret bezemegil Mülke sûret bezeyenler, kara topruk olmuş yatur." (163) Mezarlıkların elim durumunu bu şekilde anlatan Yunus, işin can tarafına da bakar. "Benim ol Dost ile işim ölüp dahi bitmeyiser.. " (126) diyen Yunus, Allah'a yönelir. Gerçek hesabın oraya verileceğini bilir. Artık ağlayıp sızlanmanın yerine Allah'a yakarışlar başlamıştır. "Sensin kerîm, sensin rahîm, Allah sana sundum elim Senden artık yoktur emüm, Allah sana sundum elim. Ecel geldi, va'de erdi, bu ömrün kadehi doldu Kimdir ki içmeden kaldı, Allah sana sundum elim. Gözlerim göğe süzüldü, canım göğüsten üzüldü Dilim tetiği bozuldu, Allah sana sundum elim. Uş biçildi kefen donum, Hazret'e yöneltdim yönüm Acep nice oldu halim, Allah sana sundum elim. Urdular suyum ılıdı, kavim kardaş cümle geldi Esen kalsın kavim kardaş, Allah sana sundum elim. Geldi salacam sarılır, dört yana salâ verilir El namazıma derilir, Allah sana sundum elim." (89) Yunus'un bu şiirinde salacanın (tabut) mezara götürülmesi, halkın halka olup mezar çevresinde oturması, cenazenin mezara indirilmesi, halkın cenazenin üzerini alelacele topraklayıp kaçması, Münker ve Nekir meleklerinin sorgu için gelmesi tasvirleriyle canlı olarak anlatılarak devam ediyor. "Görün acep oldu zaman, gönülden eylenüz figân Ölür çün anadan doğan, Allah sana sundum elim. Yunus tap uzat bu sözü, Allah'ına tutgıl yüzü Didardan ayırma bizi, Allah sana sundum elim." (90) Yunus artık ölüm karşısında metanet kazanmıştır. Kendi endişe ve korkusunu yendikten sonra başkalarına öğüt vermeye başlar. "Seni Hakk'tan yığanı her neyise ver gider" diye başlayan şiirinde, bu bedeni fazla beslemek gerekmediğini, çünkü kurdun, yılanın bir zaman gelip bunu yiyeceğini, ölümlere bakarak insanın bunu kolayca anlayacağını; öte dünyada değerli olanın iyi ameller, haram yememek, gıybet söylememek, ibadet yapmak olduğunu söyler: "Ecel erer kuru baş, tez tükenir uzun yaş Düpdüz olur dağ u taş, gök'dürülür yer gider. Miskin Yunus ölicek, sini nurla dolıcak İman yoldaş olıcak, âhirete şîr gider." (53) Başlangıçta ölmekten, âhirette hesap verememekten korkan Yunus, imana ulaşıp Allah sevgisine, affına, rahmetine sığındıktan sonra kendisinden gayet emindir. Ölümden korkmamakta ve âhirete bir arslan gibi gireceği inancını taşımaktadır. Allah'a âşık olan derviş Yunus'un, bu dünya mihnetleri ve ölüm hiç gözüne gözükmediği gibi, sadece Allah'ı istemekte, öte dünyanın Cehennem'inden korkmamakta, Cennet'ini dahi istememektedir. Yunus'un şiirlerinin büyük bir çoğunluğu bu havadadır. Biz, bunlardan sadece bir örnek veriyoruz: "Sensin benim canım canı, sensiz kararım yokturur Uçmak'ta sen olmazısan, vallah nazarım yokturur. Baksam seni görür gözüm, söylerisem sensin sözüm Seni gözetmekten dahi, yiğrek şikârım yokturur. Çün ben beni unutmuşum, şöyle ki sana gitmişim Ne kâlde ne haldeyisem, bir dem kararım yokturur. Eğer beni Cercis'leyin yetmiş kez öldürür isen Dönem geri sana varam, zirâ ki ârım yokturur. Yunus dahi âşık sana, göster didârını ona Yârim dahi sensin benim, ayrık nigârım yokturur." (62) |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|