03-26-2010, 23:25 | #1 |
Yürek Esintileri
derûmda giz-lediğim âlem;bir bahr-i cân! …. ey benim bahr-i cân’ım, semâna bahar mı geldi; damlalarına cemre mi düştü? yoksa durgun musun, hazânın geçti diye mi bu halin? sen seversin hüznü; bir sevgili onu giyinip yâr’e yürüdü diye, nebî’nin sünneti diye…sen seversin hüznü, kışta ona bürünüp ısınırsın diye;yakıştırırsın kendine… ey benim bahr-i cân’ım, adını koyamam lügatçemde;“bahrim” desem derinliğinde kayboluyorum; bahrimde beni varmak dilediğim yere ulaştıran “gemim” desem bazen su alıyorsun, batmandan korkuyorum. tûfanı bekler gibiyim şimdilerde içimin inşasıyla oyalanırım; sabr-ı nûh dilerim yâr’dan, içimin inşası için. içimin inşası; bahrimin can’a erme çabasıdır.mutlak gayeye ermek içindir. ey benim bahr-i cân’ım, can kabım, cânan burak’ım, zamanı ardına koyup geçebilsen ötelere bir ferahlık yaşayacaksın aktığın yönde; durgun sular bulanır imiş ya, durmak yakışmaz sana…her sevda fırtına gibi eser semanda, sevmenin zorluğuyla duaya dokunur yine dilin. her sevda biraz yakın kılar yâr’e seni; adımlarsın ufku. sevda diyorum bahr-i cân’ım, sonra da susuyorum…dinliyorum sesini, dalgalanıyorsun; biraz hırçınca, biraz çılgınca…ama sessiz bir çığlık kadar içten, lâl gibi. sevda diyorum, yâr’in nakşını görebilmek adına sarfettiğim gayrete bu adı veriyorum; bunu bir yaşam tarzı biliyorum, ey benim bahr-i cân’ım, ey benim âyine-i cân’ım, içim(d)e nazar kılıp seyreylerim kendimi, aradığımı; sırrın dökülmesin diye niyaz kılarım. sûretime bakarım sende nakkaş’ı görebilirim, sîret’in ilminden nasiplenirim diye. sırrının ötesine geçebilirim diye. gölgelerin zahirdeki aksini görüp, gölgenin renginde siyahtan öte renkleri görebileyim diye…arzı bir bütün olarak seveyim diye… ey benim bahr-i cân’ım, bağrındaki mercanlar hatrına derûnuna dalar vurgun yiyen âşıklar.bağrındaki kıymetler kıyameti olur âşıkların; ama aşk’ın kıyameti kopmaz bu alemde, şikayet bilmezler inciye erenler, erme yolunda gidenler. kıymetin farkında olanlar, hiç şikayet eder mi kıyametten. vurgunu kıyamet mi bilirler mi hiç, kıymetin bedeli sayarlar. ey benim bahr-i cân’ım, martılar kadar yakın olmak dilerim bazen derinliğine; vurgun yiyeyim razıyım…yeter ki bahset bağrındakilerden; anlayayım lisanından… Sare Nokta
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-26-2010, 23:28 | #2 |
Ah yâr.
Yağmurun yağmadığı şehirler düşlerken sana ben. Yorgun karanfillerin sencil denizlere düşüşü geldi aklıma. Dalgalanmamış bir denize kaç çocuk gözyaşı dökebilir diye sormuştun bana. Cevabını yokluğunda buldum. Ağlayan bir çocuk için kaç deniz dalgalanabilir alemde. İşte böyle yâr.Kendi kendime sorduğum soruların cevabını yalnızlıktan aldığım günün adıydı aşk belki de. Sözlerin içinden seçilen bir sözdü. Hiç kimseye ve herşeye dair bir hissin sürüncemesi. Vaktin ipliğini hüzne saran annelerin, çocuklarına gözyaşlarından bir mezar kurabilme elemi. Aşk her dilde aynı diyorlardı ama aşkın hangi dile mukabil olduğunu kimse bilmiyordu. Şehrin vakanüvistleri kendi usaresinde yatan müessir korkuya biat etmişti. Ve yeise düşen her gönülde bir leyla düşlemesiydi aşk. Mecnunca bir çaresizlik gezinirken parmak uçlarında aşksız kentin. Sahraları kırmızı bir alev topunun bergüzârlığıyla yakan İbrahim'lere haramdı aşk. Tahrimen mekruh kılınmıştı kölelik denizinde özgür bir aşkın gemisini yürütmek. Ah yâr. Yarasaların dahi tersinden göremediği yegâne varlıktı aşk. Dik ve onurluydu. Boyun eğmezdi hiçbir kuvvete. Herkes herşeyi satın alabilirdi. Ama pazarda her akşam satılamayanlar listesinde aşk vardı. Yitik bir ömrün tek hatırasıydı aşk. Müzmin bir ticaretin tek bakiyesi. Sana ellerimle gökyüzüne fırlattığım yağmurları sunmak isterdim. Toprağa düşmeden daha, damlaları avcunda biriktiren çocukların şarkısını dinletmek. Suya yazılan her yazıya adının katrelerini karıştırdım yâr. Bu yüzden adını ebru koydum senin. Ah yâr. Yeryüzünün bütün kuşları ve bütün hüzünleri adına, sana en kutsal aşkın yeminini vermeye ramak kalmışken. Yarama tuz diye basılan bu sessizliğin alamet-i fârikası nedir. Nedir bana gecenin içinde karanlığı dahi beyazı gösteren sır. Esrârını bilebilseydim avcumdaki güneş çiçeklerinin, gölgelemezdim gönül bahçeni ellerimin yağmuruyla. Sana toprağın arasındaki çatlaktan yağmura bakan bir ölünün sözleriyle susuyorum. Konuşsam dilimi mimleyecek yağmur halkaları. Aşktan yanan kalbime buz düşleri üşüşecek. Susmalıyım yâr. Bağıracaksam sana mahşerin on beşinci günü. Susmalıyım. Bilirsin yâr. Baharı beklemeyen yaprağa konmaz yusufçuk kuşları. Zemherileri göğsünde eritmeden hangi baharın müjdelerini duyabilirsin. İşte şimdi. Kemik sesleri törpülüyor hüznümün kılcal damarlarını. Ve cehenneme bir bilet ısmarladım ben. Aşkı kim kirletirse onun adına kesilecek. Ama sen yâr. Senin adın yâr. Cennet'i kalbeyleyen erguvan kokularına karışır adın. Bilesin yâr. Gümrâh bir ırmağın son damlasını aşk ile yıkayıp sana akacağım sonsuzluğun dehlizlerinden. Mısra mısra yollarına adanıp hece hece secdene kapanacağım. Bir Leyl rüyası bu yâr. Gözlerimiz kapanınca göreceğiz. Unutma yâr. Aşk yaşarken ölsede Öldükten sonra yine yaşanır İbrahim Sâki |
|
03-26-2010, 23:35 | #3 |
kırgın durduğuma bakma, aslında bende her şey aynı. Hüzünlere olan bu bağlılığım, eskiden kalma. Hüzünler biraz daha sanki bana benziyor. "Hiç değişmeyeceksin" diyor bir dostum. Bu söz, tarifi imkânsız bir mutluluk veriyor bana. Aslında yeni bir başlangıç için; yaşım ve rüzgâr müsait. Ama gerekli dermanı dizlerimde ve yüreğimde bulunamıyor. Yokuşları çıkarken yaşıma yakışmayan bir damla oluyor nefesimde. Bu darlıkta neyi değiştirebilirim ki? Yaşım daha küçük yüreğimden. Ben aslında rüzgâr olsam, hep doğudan eserim. Ben aslında, bir gün kapımın umuttan yana çalınacağına eminim. Ben aslında, hayat ile hayali hep birbirine karıştırırdım. Ben aslında anladım, cami avlusuna terk edilen kundaklı bir çocuktan bir farkım olmadığını. Ben aslında anladım, hayatımın hep yamalardan ibaret olduğunu. Ben aslında, cürmün kadar yer yakardım. … 'Neyse' deyip toparlanmalıydım artık. Dökülen cümlelerimi, kırılan gençliğimi, darmadağın olan hayatımı anlamalıydım ve yeniden kalkabilmeliydim düştüğüm yerden. Bu kadar hassas olmanın vakti değildir artık. Küçük yaralarımla uğraşarak kaybedecek vaktim yoktur. Zira hayatın tutunacak dalları vardı. Asılmalıydım ben de zayıf kollarımla hayata; sabrı öğrenmeliydim sıkca tutmalıydım bana uzanan elleri. … Değişmem zor aslında. Acılar hep aynı çünkü. Acılarım hep aynı… … Yine değişmeliyim, ey rüzgarlı hüznüm. Ne tarafa eseceğin belli değil, biliyorum. Biliyorum, denizi özlemem de kar etmez. Kim bilir belki masal olsaydı yaşadıklarım, bir umut olurdu hep Kafdağı'nın ardında. Ama masal değil yaşadığım, biliyorum. Belki de oturup ağlayarak başlayalım değişmeye… Oturup ağlayalım halime. … Belki tebessümlerimin bereketsizliği de terk eder beni böylece, kim bilir… ZeYNeP öZCaN ŞeKeR |
|
03-27-2010, 20:44 | #4 |
Gözlerini kapatmak mıydı sevmek yoksa gözlerini açmak mı !? Uzaklara dalıp gitmek miydi sevmek yoksa gözlerin içinin parlaması mı !? Uykusuz gecelere yelken açmak mıydı sevmek yoksa derin uykulara demirlemek mi !? Mide sancılarıyla kıvranmak mıydı sevmek yoksa gönül rahatlığıyla yaşamak mı !? Hüzünlü şarkılarda kendini kaybetmek miydi sevmek yoksa en neşeli şarkılarda kendini bulmak mı !? Baktığın her yerde "o" nu görmek miydi sevmek yoksa hiç farkına varmadığın şeyleri görmek mi !? Bir çift göz uğruna yakmak mıydı dünyayı sevmek yoksa dünyayı bir çift göz üzerine kurmak mı !? Hayallerin içerisinde kaybolmak mıydı sevmek yoksa gerçeklerin içerisinde kendini bulmak mı !? Bir güle bakarak saatlerce düşünmek miyid sevmek yoksa demet demet çiçekler yollamak mı !? Mutluluğa hasret kalmak mıydı sevmek yoksa gerçek mutluluğu bulmak mı !? Aşkını içine atıp dalmak mıydı sevmek yoksa dağlara taşlara haykırmak mı !? Üç harfli bir kelimeyle anlatmak mıydı hislerini sevmek yoksa sayfalarca yazmak mı !? Bir "ben" bulmak mıydı "o" nda sevmek yoksa "o" nda bir "ben" bulmak mı !? ...Cân'a Canla... Bahadır KÜÇÜKOSMANOĞLU |
|
03-27-2010, 20:46 | #5 |
Kuyunun dibinde kardeşlerimiz tarafından ihanete uğrarken kalbimizde ki sızı,Yakup'un gözlerinde Yusuf'tu sebebi. Adı hüzündü. Eylül sıcağında ikiz kulelerden yükselen dumanların arasında,tekrarlanan bir kısır döngüydü payımıza düşen. Kovboylar avlarını belirlemişler,şubat efsununun dünyayı sarmasıyla,küreselleşen dünyada bir drama başlıyordu.Geleneksel formlar işe yaramıştı. Her zaman iyilerin kazandığı masalları çoktan unutmuştu yığınlar. Sonunda köşelerin dönüldüğü hikayeler satıyor, insan hakları mahkemelerinde haklarımız ellerimizden alınıyordu. Adı hüzündü. Garip bir ülkede yok sayıldığımızda,horlandığımızda hatta azarlanıp,arkasından birde haince gülüşmeleri duyduğumuzda yüreğimize düşen bir cız sesidir. Birileri bize dair haddini bildirin emrini verirken, kımıldayan dudaklardaki duadır. Güçlüsüyüz, hem de bugüne kadar hissetmediğimiz bir güçle ayaktayız. İçimiz acısa da, yinede yüreğimizdeki bir yerler sevinç içindedir. Gözyaşıyla karışık bir tebessüm vardır simamızda. İşte o an bütün dünya biraraya gelse yıkamaz bizi. Yeryüzünün en sağlam direkleri dağlar gibi sarsılmaz, güçlü ve başımız diktir. Birde anlamayan,boş gözlerle bize bakanlar vardır.Kimine göre zavallı, kimine göre provakatör,kimine göre de enayiyizdir. Bizi okullardan, hastahanelerden, kamuya ait binalardan, hatta meclisten attıklarında zafer kazandıklarına inanırlar. Onların gözünde kaybetmişiz, bu raundu onlar kazanmıştır. Başı dik ve onurlu yaşamaya anlam veremezler. Bu duygu çok uzak ve yabancıdır onlar için. Onlar minicik ellerde kurşuna dönüşen taşları, zorla evladının ölümü seyrettirilen bir ananın gözlerinden delice akan yaşları, bir ömür çekilen sızıları farketmezler. Evine ekmek götüremeyen bir babanın mahkumu olduğu çaresizlik delhizini görmezler. Adı aşktır. Böylesi çaresizlikler yıkmaya yetmez. Allah'ın yardımı vardır. Önünde hiçbir gücün durduramayacağı "ol"emri vardır. Dudaklarımız da yarım kalmış zafer marşları,kucağımızda mazlumların aheste çıkacak ahları... Konu vaktileyl tarafından (03-27-2010 Saat 20:51 ) değiştirilmiştir.. |
|
03-27-2010, 21:07 | #6 |
Yolum düşerse sokagına ... Ne olur geriye çevirme beni !...
Aç kapılarını ardına kadar !... KIr ne varsa yüreğinde zincirlere dair ... Cıkar att icinde ki sevda tohumlarını tarlalara ... bırakta göz yaşlarımla yeşeteyim haziranın ortasında .... Şimdi çıplak ellerimle deviriyorum önümde canavarlasan duvarları !... gecenin en karanlık anında eşyalarımı alıp hüzne yolculuklara cıkıyorum !... Önce kız kulesi şehrine uğruyorum !... SOnra Pier lotti kenttine yol alıyorum son otobüsle !... Ve son duraga geldigim de bagırıyor Birileri arka taraftan !... Son durak beyler !... Geldiginiz kent Aşk Kenti !... Aşık olmaya niyetlenen varsa İnsin !... Yoksa Yolculugumuz Hüzün limanından -Leyl- Adasına doğru devam edecektir !... İnip inmeme arasında tereddüt ediyorum !... İnsem -Leyl- adasına gidemiyecegim .. Burda Yeni gelecek otobüsü bekleyecegim !.... Belki gelir diye geciyor aklımdan !... Kapıya yöneldigimde bir ses duyuyorum hüzün yüklü kıyılarımdan ... Vazgeciyorum !... Sonra Leyl Adasına başlıyor yolculugum !... Gözüm Aşk kentin de !... Aklım Aşk kentin de kalan Aşklar da .... Yaşlı bir amca yanaşıyor yanıma !... Öpüyorum sakallarından ... Neden diye soruyor !... Bilmem diye yapıstırıyorum cevabları !... sonra Tekrar O Ses !... -LeyL- Adasına YOlcu kalmasın !... İniyorum Ürkek adımlarla -Leyl- Adasına !... Karşıma Kocaman bir telaba Çıkıyor !... '' Aşık OLacakSan mecnunu Unutma !... Leyla Gibi SevecekSen Yaradana Şükr den Geçme !... '' Buda Ne oluyor diye düşünürken !... Aşık Oldugumu anlıyorum Yüreğime düşen ıssız Çöl damlalarına benzeyen yağmurlarla ... Ve tekrar O dede Cıkıyor karşıma !... Daha cümlelerimi söylemeden Yüreğime uzatıyor Elini !... Bütün bedenim Titremeye başlıyor !... Kıyılarıma damlayan Issız damlalar bir den Muhteşem aşk tılsımlarına bürünüyor !... Gözlerim de ki Hüzün En can alıcı Mutluluklara Doğru renk değişimine uğruyor ! ... Ve Hoş geldin diyor Önümde yükselen dağ dan Bir ses !... Hos Geldin !... Burası -Leyl - Kenti ... -LeyL- E aşık olanların !... -Leyl-i Gönül den Sevenlerin kenti iktibas |
|
03-27-2010, 23:50 | #7 |
Kesme nevanı, İçine salsalar da keder Kırılsa gönül medd ü cezr ile, Hepsi geçer… Hepsi geçer… Şirazi |
|
03-27-2010, 23:52 | #8 |
Eskiden yeterdim kendime Artardım bile Şimdi ne yapsam nafile!.. Ve Kim demiş "can eskimez" diye Bu can tedirgin tende Can da eskimiş Bende . . . Bedri Rahmi Eyüboğlu |
|
03-28-2010, 00:52 | #9 |
Hayat Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir Kendin için neler hissettiğindir Güven, mutluluk, şefkattir Arkadaşlarına destek olmak Ve nefretin yerine Sevgiyi koymaktır! Hayat kıskançlığı yenmek, Önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir Ne dediğin ne demek istediğindir İnsanların sahip oldukları değil, Kendilerini olduğu gibi görmektir Her şeyden önemlisi, hayatı başkalarının Hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir Sevmesini bilmiyenlere inat Biz seni çok seviyoruz hayat |
|
03-28-2010, 00:52 | #10 |
Uçurumun kenarında dolaşan kimse, her an uçuruma yuvarlanabilir. Buhari |
|
Konuyu Toplam 7 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 7 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|