04-06-2009, 14:28 | #1 |
Zamansız Şehrin Kum Saati
Zamansız Şehrin Kum Saati ” Dinlediğim hiçbir sonbahar öyküsü gözlerimi sarartmadı bu denli,, Sensizlik bir vehim olsaydı dedim, Sensizdim, aklımın önüne kalbimi serdim… Bir gül, bir dal, bin uğraş ve bir sevda. Hayat denizinin kıyılarından şaibeli adımlar ile devşirdiğim bir sevda sürüncemesi kadar yaşamak. Bir duygu birikintisi kadar muğlâk iken soluk almak, o birikintiye düşen ve suyu bulandıran bir çelişki kadar aşk kokuyor her nefesim. Mavilerden geçiyorum gezindiğim kanatlar arasında. Siyah beyaz bir ayyûkadan haykırıyorum ben yaşanmışlıklarıma. Elimde kırık bir ayna… Aynada kuruttuğum güllerin mürai çehreleri vuruyor yüzüme. Bir sûzinak geçmiş alazlarımda, haykırıyor aşk’a ve ayrılığa. Dönüpte bakamadığım canhıraş özlemlerin fâili olduğum bir filmin ortasından geçmeye çalışıyorum. Film benden geçebiliyor ancak, içimin tâ içinden. Ben bir şimşek kadar an’lık düşler kuruyorum, fâiline müessir hasretler dokuduğum bu filmde. Ve giderken adımlarımdan kalan bir gül, bir dal, bin uğraş ve bir sevda türküsü dudaklarımda. Sensizlik bir hülya olsaydı dedim, Sensizdim, gözlerime bir düğüm daha ekledim… Bir söz, bir ses, bin öykü ve bir sevda. Şimdi üzerime çöken, gül ve diken arası dokunan bir gergefin yorgunluğu. Göğüne dokunamadığım nice vakitlerin terennümüyle bir yağmuru ıslatıyor şehrim. Yağmuruna eyvAllah, lakin bu vakitsiz sonbaharlara alışamadı henüz ruhum. Bilirsin baharlar hep aldatır. Bende aldanırım ya. Artık hüznümü giyinmeden çıkmıyorum sokağa. Biliyor musun, hiç gündüzüm olmadı benim. Güne bakanlarım açmadı penceremde. Gececil kuşların anlattığı masallarla uyuttum yokluğunu. Şiirlerimle, türkülerimle, sürgünlere çıktım. Kâh dalgalar çarptı yüzümün sahillerine, kâh kasırgalara matem oldum, sevda dehlizimle. Ey gözünü sevdiğim kör sevgili! Aşkın senden münezzeh sayhasıyla çıkıyorum artık yola. Dağlar ardı esen bir yalnızlık doluyor heybeme. Lakin azığımı aşktan devşirdiğim her yolculuğun sonu sana çıkıyor. Ve karar veriyorum. Bu yolu kalpsiz devam etmeye. Sensizlik bir sır olsaydı dedim, Sensizdim, bildiğim tüm harflere ihanet ettim… Bir gidiş, bir varış, bin yol ve bir sevda. Bir cehennem vardiyasındayım. Şimdi kirletilmiş tüm aşkları aklayacak kadar ateşli, küllerini gözlerime basacak kadar bergüzârım aşkına. Göremediği yâr’i neylesin bu sahra. Rüzgârsız fırtınalara saldım ben kuşlarımı. Günahlarımı dökecek kadar bahar yolu gözlüyorum. En soğuk günlerim sensizlikle buz kesiyor. Onu eritecek güneş yine sensizlikle doluyor odama. Gecelerini de alda öyle git lütfen. Yoksa karanlığı kör edecek gözlerim. Her gün batımında bir çocuk geçiyor yaralarımın üstünden. Yorgun elleriyle karanfiller ekiyor yarama. Karanfiller ki, aşkın kanayan çehresidir bahtıma. Şimdi git. Ama hep açmak istediğin kapının misafiri olarak… Dalgalar gözlerinde, düşlerin ellerinde ve heybende bir rüzgâr taşı hep. O rüzgâr ki, âşıksız şehirlerin tüm aşklarını aklayacak kadar harlı essin ardından. Günahlarını dökecek kadar hazan ol, sevaplarını yeşertecek kadar yağmur. Unutma! Ben ardında muzdarip bir güneştim, sabahtan yüz bulduğuma bakma. Gel sen karanlığında bir yüzümü yokla. Sensizlik bir ben olsaydı dedim, Sensizdim, yüreğimle aklımı zehirledim… Bir susuş, bir duruş, bin âh ve bir sevda. Ağlamaklı bir ummandayım. Korkularımı konuşturuyorum aynalarda. Saçlarımı bir yalnızlık tarıyor hep. Sürekli sükûta kaçan bir tayfayı yükleniyorum omuzlarıma. Zamansız şehirlere kuruyorum adımlarımı belli ki. Bir boşluğa düşüyor bakışlarım her adımda. Ve her adını anışımda sesimin değdiği yer taş kesiliyor. Cemrelerin düşmeli artık diyorum taşlaşmış yer’yüzüme. Sözlerim erimeli. Toprağa yâr olmalı her yaprağım. Seviyor-sevmiyor’lara kurban gitmemeden bu aşk. Sahici bir yangına tutuşuyor gözlerim. Ama ben gül olmayı bilmiyorum. Tutacak mısın diye bekleyip duruyorum. Af buyur ben bu bahtın yorgunuyum. Fail-im bir meçhule çıkıyor tahtında. Alacaklın oluyorum yârim saklında. O yüzdendir kanatlarımı vurdurdum ya. Nereye çıkarsa sensiz yakarışlarım, uzat ellerini korkma hadi bulutlarıma. Rûh-i âşiyân’ım saklımdasın unutma! Artık sil gözünün yalnızlıklarını, şarkılar bile sustu bak… Şimdi Kuyudan öteye geçemeyen bir Yusuf var içimde Ve Yusuf’tan öteye geçemeyen bir ben… Mehlika Toyga
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|