08-20-2010, 04:23 | #1 |
Zerafet ve Estetik N.F.K
Şimdi din yobazına geldik.
Dış görünüşle fazla alâkam yok, ama, din yobazının fiziği de çarpıyor gözüme: Kazma gibi dişler… Şu kefereye bu lâfları söyleten bir kıyafet… Gözlerinde bir nefret… Bir katran fıskiyesi gibi… Ezberci, bilgisiz, hissiz… Öyleleri vardır ki, sırmalı belediye elbisesini giyer, ötelere ait büyük bir hissizlik içinde, başına geçecek ölü aramaya koyulur. Bu gençlik varken düşünmemek gerekir ama, vasiyetime yazacağım gelir; «—Cenazemi böyle biri kaldırmasın!..» Zarafet ve estetikten tamamiyle uzaktır!.. Zarafet ve estetik… Burada duracağız efendim!.. Zarafet büyük şey… Avlıyacaksınız!.. İslâm’a av getireceksiniz!.. Ve onları tam müslüman kılacaksınız!.. Sizi sevecek ki, hidayete ersin!.. Hidayete erecek ki, ebedi hayatı bulsun!.. Gözlerimle gördüm. Bir gün salonda, sosyetenin içinde, piyanoda (Bethoven) çalıyordu. Yerinden kalkan bir papaz, piyanisti nazikçe durdurup «yanlış çalıyorsunuz!» dedi ve adamın şaşkın bakışları içinde piyanonun başına geçerek doğrusunu çalmaya başladı. Batı, bir çirkini hudutsuz güzelleştirmek dâvasında, biz ise hudutsuz bir güzeli çirkinleştirmek yolundayız!.. Zarafet ve estetik o kadar müthiştir ki, müslüman, kılığına, başına, saçının taranışına, bir odaya girişine ve bir iskemleye oturuşuna kadar herkese nümûne olmalıdır!. İslâmın numunesi!.. Mesuliyet budur!.. İslâm’a karşı, Allah’ın Resulüne karşı… Bundan uzağız!.. Yobaz yüzünden… Bir de Japon misâli vardır ki, dehşettir!.. Abdülhamîd Han’ın davetiyle muhafazakâr bir Japon heyeti… Gaye bu heyete din telkin etmek… Kendilerine saray arabası tahsis ediliyor.. İstanbul’da tarihî yerleri gezmek için… Yanlarına da din adamı zannedilen biri veriliyor. Yolda giderken, hoca, sağ eliyle sokağa sümkürüyor ve elini eteğine siliyor. Japon derhal arabayı durduruyor ve «Ben böyle birinden din telkini kabul etmem!..» diyor. İslâm’da zarafet hiçbir dinin ulaşamıyacağı seviyede olduğu halde, işte böyle ihanet etmişizdir dine!.. Yobaz yüzünden!.. Asam Hazretlerinin huzuruna bir kadın gidiyor. Dertli bir kadın.. Yana yakıla derdini anlatırken, kadından ihtiyatsızca kötü bir ses çıkıyor. Ve kadın hayata geldiğine pişman… Ve eğiliyor Asam Hazretleri; «—Hanım diyor; bağır!.. Yüksek sesle konuş!.. Sağır oldum, bilmez misin?..» İşte zarafet!.. Ve bu yüzden ismi, «sağır» mânasına gelen «Asam» oluyor. Hile-i Şer’iye… Bunu çok duydunuz… Şeriat hiç hileye düşer mi?.. Bunu yobaz çıkarmıştır. Çünkü o, ilâve edicidir, yükleyici’dir, ekleyicidir, saptırıcıdır, eksilticidir!.. «Kitaba uydurmak» derler adına… Kitaba uydurulur mu?.,Kitaba uyulur!.. Nitekim Karamanoğlu’nun Fatih’e oynadığı oyunu hepiniz bilirsiniz. Sadakat yemini için koynuna güvercini koyuyor ve «buradaki can baki kaldıkça sana sadıkım!» diye yemin ediyor. Fatih gidince de koynundaki güvercini çıkartıp başını kesiyor. Yani böylece yeminden kurtulduğunu sanıyor. İşte yobaz!.. Ve hadis: «Yemin, ettirenin niyeti üzeredir. Edenin değil…» (Tarihte Yobaz ve Yobazlık’tan) Necip Fazil Kisakürek
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
necip fazildan |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|