AK Gençliğin Buluşma Noktası
Kim? Kimdir? Biyografiler ve hayat hikayeleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-26-2013, 11:39   #1
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart Adolf HITLER


Alman politikacı, ressam, yazar, asker, siyasi önder.

20 Nisan 1889 tarihinde doğup 30 Nisan 1945 tarihinde öldü.

Üçüncü Alman Hükümranlık (Reich) devrinin Başbuğu (Fuhrer).

Ressamlıkta başarısızlığa uğrayıp politika hayatına atıldı.

Avusturya'dan ayrılıp Almanya'ya geldi ve orduya katıldı.

Birinci Cihan Harbi'nde Osmanlı müttefiki olan Almanya'da asker olarak savaştı ve mağlubiyeti yaşadı.

Bir Hristiyan geleneği olarak Yahudiler Avrupa'da o devirlerde gettolarda yaşarlardı ve uzun senelerdir Yahudiler için bir tehcir düşünülmekteydi.

O devirlerde de örgütler oldukça revaçtaydı ve özellikle Marksistlerin ve Yahudilerin tehlikesi vurgulanmaktaydı.

30 yıl savaşlarında büyük bir mağlubiyet alan Almanlar dünya savaşında da yenilince artık halkta büyük bir eziklik duygusu yayılmaya başlamıştı.

Halkın gözü bir kurtarıcı aramaktaydı. Bu adam Hitler oldu. Bana on yıl verin Almanya'yı tanınmaz hale getireceğim dedi ve sözünde de büyük oranda durdu. Halk, ulus, millet anlamlarını kendi içinde barındıran volk sözü artık revaç bulmuştu. Volk Hitler'e güvendi.

Ama ondan evvel başta Hitler başarısız bir darbe girişiminde bulunup hapse girdi ve orada Mein Kampf (Kavgam) kitabını yazdı ki hükümranlığı devrinde evli çiftlere hediye olarak verilebilecek konuma kadar gelen bir kitap olmuştu. Her Alman'ın evinde bulunurdu.

Hapisten çıktıktan sonra kapanan partisini tekrar açtı ve ardından seçimlere katıldı. Seçimleri kazandı ve Şansölye oldu. Daha sonra Cumhurbaşkanı ölünce o makamı da kendi üzerine aldı. Ve seneler içinde diktatörlüğü pekişti. 1936 senesinde katılımcı demokrasi uygulayarak volk'a şu soruyu sordu, "meclisteki nazilerin şuanki yönetimini onaylıyor musunuz?", referandum sonucu %99 çıktı ve halkın büyük desteğini alarak özgüveni pekişti.

Kim ne derse desin halk Adolf Hitler'e aşıktı, ona umut bağlamıştı ve inanıyordu. Ülkeyi kısa bir süre içinde muazzam bir şekilde kalkındırdı. Ekonomik açıdan uçurdu, güvenlik açıdan uçurdu, modernlik, gelişmişlik, vs. açıdan inanılmaz yerlere getirdi. Fakat ırkçılık gereği olarak da Marksistleri, Yahudileri, Çingeneleri ve tüm muhaliflerini de tasfiye etti, memleketteki 30 partiyi de kapattı.



İkinci Cihan Harbi başladığında müttefiki Mussolini'li İtalya, tarafsız İspanya ve düşmanı İngiltere haricinde tüm Avrupa'yı istila etti. İngiltere'ye Amerika'dan yardım eden gemileri vurarak İngiltere'nin dayanıksızlaşıp kendiliğinden düşmesini bekledi. Bir yandan da İsmet Paşa'lı Türkiye'den destek bekledi çünkü Türkiye'yi müttefiki olarak görüyordu. Sovyetlerin batısını işgal etti. Kuzey Afrika'da işgallerde bulundu Rommel ile. Kafkaslarda da Müslüman Nazi birlikleri bulunuyordu.

Bu esnada Türkiye Almanya ve Sovyetler arasında bir denge politikası sürdürüyordu. Türkiye'deki Türkçüler ile Marksistlerin özgüvenleri de arkalarında bulunan Almanya ve Sovyetlerden geliyordu.

O devirlerde Türk hükûmetinde ırkçı söylemler gelişti bu Nazi etkisiyle. Bundan güven alan devrin ünlü ırkçısı Nihal Atsız Marksist olan Sabahattin Ali'ye yazılı saldırılarda bulundu. Bir yandan da Moskof diyerek Nazım Hikmet'i eleştiriyordu. Ünlü bir edebiyatçı olan Nihal Atsız bir Mustafa Kemal muhalifi ve İslam'a saygılı olan Türkçü Dr. Rıza Nur'un manevi evladıydı. Nihal Atsız Adolf Hitler'in kendisine hediye ettiği bir alet ile kafatası ölçerek kimin ne kadar Türk olduğunu açıklardı insanlara. O devrin İslamcıları da henüz cesaret bulup ortaya çıkamadıklarından milliyetçi kanatta barınırlardı fakat ırkçı kanata mesafeliydiler ki daha sonra Türkeş bu Türkçü kanattan ayrılarak Türk-İslam sentezi ile yeni bir yol geliştirmişti.



Alman iletişim şifresi kırıldı ve İngiltere'ye yardım sağlanabildi. Türkiye bir türlü Almanya'nın yanında yer alıp da Sovyetlere saldırmadı. Amerika Avrupa'ya çıktı. Ve Alman askerleri de Rus soğuğunda Napolyon gibi şaşkoloz gibi kalakaldı. Böylece Almanya 30 yıl savaşları ve birinci cihan harbi gibi yeniden büyük bir mağlubiyet aldı.

Almanya yeniliyor gibi olunca İsmet Paşa son dakikada savaş sonunda galiplerin karşısında olmamak için Almanya'ya savaş ilan etti fakat zaten kısa bir süre sonra savaş da bitmişti. Sovyetler Berlin'e girdi. Hitler yeraltında intihar etti. Naziler Nurenberg mahkemelerinde yargılandılar. Berlin'in batısı demokratlara doğusu komünistlere kaldı. Çok sonra Berlin duvarı yıkıldı ve Almanya birleşti. Bugün Almanya anca kendine gelebilmiştir.

Almanya yenilince Türkiye'de Hitler tarafından desteklenen Türkçü-ırkçı kanada dava açıldı ve mahkemelerde yargılandılar. Tabutluklarda işkence gördüler. 7 Eylül 1944'te Turancılar Davası başladı. Suçlama hükûmeti devirmek için gizli bir örgüt kurmaktı. Örgütün adı iddiaya göre Gürem idi.

Ziya Özkaynak adlı bir sanık 7.080 üyesi olduğunu söylediği örgütün amacını şöyle tarif etmişti:

“Irkçı ve Turancı bir hükümet kurmak lazımdır. Bugünkü hükümet hiçbir şey başaramıyor. Biz hükümeti ele almak için gizli bir teşkilat kurduk. Atatürk’e muhalif bir doktorun idaresindeyiz. Birçok subaylar cemiyetimize dahildir. Muhafız Alayı ve Sarıkışla subaylarını elde ederek bu kuvvetlerle merkezden ani bir darbe-i hükümet yapacağız. Ecnebi bir hükümetle temastayız. Bize silahla yardım edecek. Doğru Büyük Millet Meclisi’ne giderek evvela mebusları tevkif edip, iktidarı alacağız!”

Ecnevi devlet Nazi Almanyası idi. O tarihlerde Turancı diye bilinen bazı kişiler Almanya'ya geziler yapıyordu, Nuri Demirağ isimli işadamının Nazilerle Turancılar arasındaki para trafiğini yürüttüğü söyleniyordu. Ancak sanıklar tüm iddiaları reddetti. Gürem'e dair ifadelerinin işkence altında alındığını söylediler. İddialarına göre tabutluklara konmuş, günlerce aç susuz bırakılmış ve dövülmüştü.

Savaş galiplerince Naziler yargılanırken, İnönü'nün akıllı manevrası ile son dakikada Almanya'ya savaş açan Türkiye de Türkçü-Turancı-ırkçıları yargılıyordu.

Savaş sonrası ise senelerce dünya çapında büyük bir karalama kampanyaları, propogandaları, filmleri, reklamları aldı başını gitti. Bir Yahudi Soykırımı yalanı uyduruldu tıpkı Ermeni Soykırımı yalanı gibi. Halbuki Türkler nasıl Ermenileri, Süryanileri, Rumları Anadolu'dan tehcir ettiyse ve soykırım yapmadıysa Hitler de Yahudilerin hepsini tehcir etmiş ve onları çalıştırmıştı. Gettolar ise Hitler Almanyası öncesi zaten yüzyıllardır Hristiyan Avrupa geleneği olarak mevcuttu. Yani Yahudiler zaten dört duvar arasında gettolarda yaşıyorlardı. Gaz odaları diye atılan yalanlar artık ortadadır. Gaz odaları ölü yakma yerlerinden ibarettir ve gaz odası tezi kanıtlanamamıştır. Ayrıca Hitler'in bir tane Yahudi Soykırımına dair emri kanıtlanamamıştır çünkü böyle bir şey yoktur. Diktatörlüğü elbette aşikardır, o bir diktatördür ve 31 partili Almanya'nın 30'unu kapatmıştır, kapatmadığı da zaten kendi partisi olan nazi partisidir. Savaş ve kamplarda elbette Yahudiler ölmüştür fakat soykırım hiç yapılmamıştır, sadece tehcir yapılmıştır. Fakat Sovyetlerde ve Çin'de yüz milyonlarca insan öldürülmüştür.

Yahudi Soykırımı Yalanı uluslararası arenada herkesin çıkarına olduğu için gayet iyi tutmuştur. Tüm filmler yenilenlerin aleyhinde çekilmiştir. Ve siyonizmin eliyle büyük bir beyin yıkama propogandası yürütülmüş ve başarılı olmuştur. Sonuçta tarihi yenenler yazar ve öyle de olmuştur. Yahudi Soykırımı Yalanı gibi bugün Ermeni Tehcirini de Soykırım diye yutturmaya çalışıyorlar.

 

zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-27-2013, 22:40   #2
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
YAHUDİ SOYKIRIMI YALANI!!!

http://www.akpartiforum.com/yahudi-s...61#post1037161
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-30-2013, 21:27   #3
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
Soykirim Efsanesi Nasil Dogdu?

Nazi Almanyasi'ndaki Yahudilerin baski ve
iskence politikasina maruz kaldiklari konusu, Nazilerin iktidara geldikleri 1933
yilindan itibaren Bati'daki yayin organlarinda islenmeye baslamisti. Medyayi bu
konuda besleyen en önemli kaynak ise birer sivil toplum örgütü niteligindeki
Yahudi kuruluslariydi. Nazilerin Yahudilere karsi toplama kamplarinda sistemli
bir "soykirim" yürüttügü yönündeki iddialar ise, 1942 yilinda yogunluk kazandi.
Bu iddialari dile getirenler Dünya Siyonist Örgütü ve onun Batili ülkelerin
hemen hepsinde kurulmus olan kollariydi. Örnegin Yahudilerin Nazi toplama
kamplarinda "sabun" haline getirildiklerine dair saiyalar, ilk kez Amerika'daki
Siyonist hareketin lideri ve Amerikan Yahudi Kongresi'nin (AJC) baskani olan
Stephen Wise tarafindan duyuruldu. Wise, 1942 yilinda resmi bir açiklama
yaparak, "yahudi cesetlerinin Almanlar tarafindan sabun, yag ve gübreye
dönüstürüldügünü" iddia etti. Gaz odalari iddialari da yine ayni dönemde resmi
siyonist kuruluslarin temsilcileri tarafindan duyuruldu.

Bu iddialarin
genel medya tarafindan desteklenmesinin ise iki nedeni vardi: Birinci neden,
Yahudi sermayeli yayin organlarinin bu konuya gösterdikleri özel ilgiydi. Ikinci
ve daha önemli olan neden ise, bu haberlerin Batili ülkelerin savas halinde
olduklari Nazi Almanyasi'na karsi kullanabilecek iyi bir karsi-propaganda
malzemesi olusuydu. ABD yönetimi bu propagandayi çok gerekli buluyordu; çünkü
"kendi çocuklarimizi neden Avrupa'da savasmaya gönderdik" diye düsünen genis
halk kitlelerini savasin gerekliligine ikna etmek için, "gaz odalarinda
öldürülüp sabun yapilan" masum insanlari kurtarmak kadar iyi bir gerekçe
bulunamazdi. Nitekim Almanlar hakkinda buna benzer gerçek disi bazi vahset
hikayeleri, I. Dünya Savasi sirasinda da Amerikan kamuoyunu ülkelerinin savasa
girmesine ikna etmek için üretilmisti.

Savas yillarinda bu sekilde
üretilen Soykirim söylentileri, Nazi toplama kamplarinin Amerikan, Ingiliz ya da
Sovyet birlikleri tarafindan 1945 yili içinde ele geçirilmesiyle birlikte iyice
güçlendi. Çünkü müttefik ordulari bazi kamplarda, özellikle Dogu Polonya'daki
Belsen'de binlerce yahudi tutuklunun korkunç durumdaki cesetleriyle
karsilasmislardi. Bunlarin fotograf ve filmleri dünya medyasinda yayinlandi. Bu
cesetler soykirimin açik birer delili sayildilar. Oysa sözkonusu cesetlerin ölüm
nedeni Nazilerin her türlü önleme ragmen bir türlü basa çikamadiklari tifüs
salgini ve savasin son aylarinda Alman tasima sisteminin çökmesi nedeniyle bazi
kamplarda, özellikle Dogu Polonya'daki büyük kamplarda basgösteren açlikti. Buna
karsilik, daha Bati'da yer alan kamplardaki Yahudi tutuklularin gayet sihhatli
ve psikolojik yönden de rahat bir durumda oldugu gözlenebiliyordu.


Nürnberg Mahkemesi

Soykirim efsanesini "adli" bir anlamda
tarihsel literatüre geçiren en önemli gelisme ise, 1946 yilinda Nazi savas
suçlularini yargilamak için düzenlenen Nuremberg Mahkemesi oldu. Bu mahkemede
bazi "tanik"lar kürsüye çikarildilar ve toplama kamplarindaki yahudi
tutuklularin gaz odalarinda sistemli bir biçimde ihma edildigini anlattilar. Bu
verileri degerlendiren mahkeme, "6 milyon Yahudinin Nazi toplama kamplarinda
imha edildigini, bunlarin dört milyonunun özel üretilmis imha araçlariyla
katledildigini" kabul etti. Bu mahkemede delil olarak sunulan malzeme ve
ifadeler, Soykirim literatürünün hala en büyük dayanagidir.

Ancak
mahkeme gerçekte pek dürüst ve tarafsiz bir ortamda yapilmamisti. Nazi
Almanyasi'ni yenilgiye ugratmis olan müttefikler-ABD, SSCB, Ingiltere ve
Fransa-Nazi rejimini ne kadar korkunç ve acimasiz gösterebilirlerse, kendi
argümanlarini o kadar iyi savunacaklarini düsünüyorlardi. Bu nedenle
Siyonistlerin savas sirasinda ürettikleri tüm Soykirim hikayeleri mahkeme
tarafindan ciddiye alindi ve hepsi kabul edildi.

Yahudi kuruluslari
tarafindan mahkemeye getirilen "görgü taniklari", toplama kamplarinda sahit
olduklari gaz odasi manzaralarini anlattilar. Bu sahitlerin verdikleri
ifadelerin çok büyük bölümünün gerçeklerle uyusmadigi bugün biliniyor. Örnegin
mahkemeye çikarilan ve Dachau toplama kampindan kurtulduklari söylenen pek çok
tutuklu bu kamptaki gaz odalari hakkinda detayli ifadeler vermislerdi. Oysa
Dachau'da "gaz odasi" olarak gösterilebilecek tek bir bina dahi olmadigi için,
Soykirim literatürünün savunuculari ilerleyen yillarda bu iddiayi geri almak
zorunda kaldilar. Bugün Dachau'da gaz odasi oldugunu savunan hiç kimse yoktur.


Diger toplama kamplarindaki sözde gaz odalari ile ilgili ifadelerin çogu
da çeliskiliydi. Bazilari gerçeklesmeleri bilimsel yönden imkansiz hikayelerdi.


Nuremberg Mahkemesi'ne sahit olarak çikarilan en önemli kisi ise
Auschwitz toplama kampinin kumandani Rudolf Höss"tü. Höss, çok önemliydi, çünkü
mahkemeye çikarilan sahitlerin ezici çogunlugunun aksine bir Yahudi degil, bir
Nazi subayiydi. Hem de Auschwitz'de iki yildan uzun bir süre en üst düzey
yetkili olmustu. Höss "itiraflarinda", Auschwitz'in içinde "Wolzek" adi verilen
özel bir imha kampi oldugunu, kendi komutasi altinda burada 2.5 milyon yahudinin
öldürüldügünü söyledi. Ama "Wolzek" diye bir yer hiç bir zaman bulunamadi,
dahasi Auschwitz'de 2.5 milyon Yahudinin öldügü iddiasi da bir süre sonra Yahudi
tarihçileri tarafindan geri alindi. Rakam önce 1.25 milyona, en son olarak da
Yahudi tarihçi Jean Claude Pressac tarafindan 775 bine düsürüldü.

Peki
Höss neden yalan ifade vermisti? Basit; Höss'ü sorgulayan Ingiliz gizli servisi,
ona agir bir iskence yapmis, dahasi ailesini ve çocuklarini öldürmekle tehdit
etmislerdi!... Bu, bugün ispatlanmis tarihsel bir gerçektir. Höss bu durumda
kendisini ve ailesini kurtarmak için her seyi imzalayabilirdi, nitekim öyle
yapti.

Soykirim hikayesi Nuremberg mahkemesine dayanarak hizla büyüdü.
Yahudi tarihçiler mahkeme tutanaklarindan alintilar yaparak kitaplar yazdilar.
Baska tarihçiler bu kitaplardan alintilar yaparak yeni kitaplar yazdilar.
Ilerleyen yillarda yeni bazi "soykirim sahitleri" çikti ve bunlar yazdiklari
kitaplarla Nuremberg'teki verilmis olan ancak sonradan "siritan" bazi ifadelerin
yerlerine yenilerini koymaya çalistilar. Israil'de özel bir Soykirim
Arastirmalari Merkezi kuruldu. Dünya kamuoyunun soykirimi kesin bir tarihsel
gerçek sanmasinin en önemli nedeni ise, Hollywood'un Yahudi sermayeli film
sirketleri ve Yahudi yönetmenleri tarafindan çevrilen 100'e yakin Soykrim filmi
oldu.

Soykirimin sorgulanmasi ise 60'li yillarda basladi. ABD'deki
Northwestern University'den Dr. Arthur Butz, Fransa'daki Lyon Üniversitesi'nden
Robert Faurisson ve pek çok "best-seller" kitabin yazari Ingiliz tarihçi David
Irving sözkonusu revizyonist akima öncülük ettiler. Revizyonist akimin bugün en
önemli entellektüel merkezi, California'daki Institute for Historical Review
adli kurumdur.
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-02-2013, 18:05   #4
Kullanıcı Adı
Fihi Ma-Fih
Standart
Avusturya vatandaşı olarak doğmuştur 1933 te seçimlere girmeden alman vatandaşı olmuştur.Şu anda bile ntv de yayınlanan belgeselde Almanların "karizmanın peşinden gittiler" diye açıklaması tabi kide böyle tipsiz bir adamı karizma yapmaz
Fihi Ma-Fih isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-11-2013, 11:54   #5
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Exclamation
Sen şu kendi tipsizliğini görmedin herhalde, tam bir yahudi tipi.

Almanların karizma peşinden koşma yorumuna gelirsek. Almanlar dünya savaşından mağlup çıktı ve demokratlara ve yahudilere karşı olan saygılarını yitirdiler. Komünistlere gelirsek, onlar da yahudi güdümlü olduğu için onlardan çekinirdi Almanlar. Marks bile Alman olsa da bir Yahudi Almanıydı.

Milliyetçilik ve anti-semitizm o devirde büyük çıkış yakalamıştır. Hitler olmasa başka birisi zaten olurdu. Hitler'in öne çıkmasının tek sebebi hitabet konusunda iyi olmasındandır ve kendisini bu işe adamasıdır. Onun dışında bir özelliği yoktur.

Versay Antlaşmasını Hitler yırtıp ülkesini geliştirirken. Bizimkiler Lozan Antlaşmasını yırtmıyor ve topraklarını, hilafetini, namusunu, dinini satıyordu Yahudilere, İngilizlere. Bizde de ırkçı milliyetçi akım zuhur etmiştir Almanya gibi çünkü dünya harbinde Alman İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu ittifak kurarak savaşa girmiş ve iki imparatorluk da içten ve dıştan Yahudilerce bitirilmiştir.




1919 yılında basılan, bir Yahudinin Alman ordusunu arkadan bıçakladığını gösteren karikatür.
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-12-2013, 13:52   #6
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart
Adolf Hitler dünyanın gelmiş geçmiş en büyük, en küstah, en acımasız ve en gaddar Faşistidir.
Aynı zamanda dünyanın gelmiş geçmiş en büyük diktatörlerindendir.
Onun yüzünden 50 Milyon insan ölmüştür...
Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-12-2013, 17:56   #7
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
Alıntı:
Asi_isyankar Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Adolf Hitler dünyanın gelmiş geçmiş en büyük, en küstah, en acımasız ve en gaddar Faşistidir.
Aynı zamanda dünyanın gelmiş geçmiş en büyük diktatörlerindendir.
Onun yüzünden 50 Milyon insan ölmüştür...
Birincisi İtalyan usulü faşist değil Alman usulü bir nazi ve anti-semitist idi.

Almanlık davası bizi bağlamaz fakat Yahudiliğe karşı olan mücadelesi takdire şayandır.

Ayrıca diktatörlüğü tanımlayarak diktatörlüğünü ya da anti-demokratik olduğunu ve 50 milyon insanı öldürdüğünü kanıtlayabilir misin? Ve diğer ithamlarını da tabii.

Aksi halde cahilce ezbere konuştuğunu düşüneceğim.
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-13-2013, 05:27   #8
Kullanıcı Adı
püskəvit
Standart
Nazi: Nasyonal sosyalist. CHP gibi hem milliyetçi hem sosyalist.
püskəvit isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-13-2013, 10:47   #9
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
Alıntı:
püskəvit Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Nazi: Nasyonal sosyalist. CHP gibi hem milliyetçi hem sosyalist.
Arada bir fark var. NSDAP Yahudilerle mücadele etmişti fakat CHP tamamen Yahudi ve Mason güdümlü. CHP yaratıcıları Selanik'ten çıkmadır. Çünkü CHP İttihat ve Terakki'nin B takımıdır. Selanik eskiden Yahudi ve Mason yuvası idi. İşte bunlar tarafından kuruldu bu İttihatçılık da.

İki parti de milliyetçi, ulusalcı ve aynı zamanda sosyalist fakat kimlere hizmet ettiklerine de bakmak lâzım.
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-13-2013, 11:39   #10
Kullanıcı Adı
Asi_isyankar
Standart
Alıntı:
zülcenaheyn Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Birincisi İtalyan usulü faşist değil Alman usulü bir nazi ve anti-semitist idi.

Almanlık davası bizi bağlamaz fakat Yahudiliğe karşı olan mücadelesi takdire şayandır.

Ayrıca diktatörlüğü tanımlayarak diktatörlüğünü ya da anti-demokratik olduğunu ve 50 milyon insanı öldürdüğünü kanıtlayabilir misin? Ve diğer ithamlarını da tabii.

Aksi halde cahilce ezbere konuştuğunu düşüneceğim.
1. Hitler Almanyası gelmiş geçmiş en büyük faşizmi simgeliyor.
Bunu kafanıza göre değiştirmeye çalışmanız hiç bir işe yaramaz.
Sırf Yahudi karşıtısınız diye katil ve faşitleri destekliyorsanız
Yuh olsun bu anlayışınıza diyorum.
Yahudi de olsa masum kanının dökülmesini isteyenler Müslüman olamaz.

2. Almanlık davası sizi bağlamıyorsa bu tür konuları açmayın o zaman.
Diktatörün tanımını siz yapın da ne kadar yanlış düşündüğünüzü daha iyi görelim.
Sadece şu soru size yeter umarım: 26 Milyon Sovyeti kim öldürdü?

3. Konuyu kişiselleştirecekseniz hiç boşu boşuna tartışmayalım.
Fikirlerinizi ortaya dökün, hakaretlerinizi değil...
Asi_isyankar isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi