AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dini Konular Dinimiz hakkında öğrenmek ve paylaşmak istediğiniz herşey.



Konu Kapatılmıştır
Seçenekler
 
Alt 03-08-2009, 22:38   #91
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Alıntı:
özgün genç Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
"
...

Eğer Kalbim Yatmışsa Bir Hususta, Açıkça Söylerim Hiç Kimsenin Kınamasından Korkmam! Ama Ben Hiç Böyle Bir Şeye Fetva Vermedim Vermem Doğru Değil. Peki Birileri Niye Çıkar da Böyle Der.. Niye Der? Bu İftirayı Niye Yapar.. Ne Elde Etmek İsterler Bununla..

Bir İnsan iftirayı Boşuına Yapmaz, Birşey Elde Etmek İçin İftira Yapar.. Ve Bunlar da Müslümandır biliyor musunuz.. Müslümandır biliyor musunuz.. Beni Bitirmek İçin Yaparlar Bu Tip Şeyleri! Beni Bitirip de Ne Olacak.. Eline Ne Geçer.. Ben Bitsem Bu Adamın Eline Ne Geçer?.. Benim Bitmemle Bunun Nesi Artar Söyler misiniz.. -hiçbirşeyi- Allahımızın Aşkına Bu Nasıl Akıl Yahu? Bu Nasıl Kafa Ya?.. İnsan Ayağına Kurşun Sıkar mı? Bindiği Dalı keser mi? BEN SENİN BİR PARÇANIM BE MÜSLÜMAN! SEN BENİM BİR PARÇAMSIN..

Seni Hiç Tanımıyorum ki.. Tanımadığım Biri Beni Bitirmeye Çalışıyor, Beni Yüreğimden Vurmaya Çalışıyor. Düşünebiliyor musunuz?..

Bu Nasıl Bir Ahlaktır Be Müslüman ve Bu Ahlak Böyle Olduğu Sürece ALLAH Nasıl Rahmet Etsin Be Müslüman! Allah Niye Rahmet Etsin, ALLAH Kalplerimizi Niye Birleştirsin Be Müslüman ve Burnumuz Pislikten Nasıl Kurtulsun Be Müslüman ve İslam'ın Düşmanları Tepemizden Nasıl Abdest Bozmasın Be Müslüman. İstediğin Ne Kardeşim Senin? Senin Derdin ne?.. Neyi Elde Edeceğini Umuyorsun?.. Allahınızın Aşkına Ben Herkesle Başedebilirim Ama Bu Tiple Başedemem. Allah'a sığınıyor ve Allah'a havale ediyorum. Sadece Allah'a havale ediyorum. "

M. İSLAMOĞLU
sağolasın kardeşim valla son noktayı koymuş hocam
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 22:46   #92
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart
Alıntı:
özgün genç Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
"
...

Eğer Kalbim Yatmışsa Bir Hususta, Açıkça Söylerim Hiç Kimsenin Kınamasından Korkmam! Ama Ben Hiç Böyle Bir Şeye Fetva Vermedim Vermem Doğru Değil. Peki Birileri Niye Çıkar da Böyle Der.. Niye Der? Bu İftirayı Niye Yapar.. Ne Elde Etmek İsterler Bununla..

Bir İnsan iftirayı Boşuına Yapmaz, Birşey Elde Etmek İçin İftira Yapar.. Ve Bunlar da Müslümandır biliyor musunuz.. Müslümandır biliyor musunuz.. Beni Bitirmek İçin Yaparlar Bu Tip Şeyleri! Beni Bitirip de Ne Olacak.. Eline Ne Geçer.. Ben Bitsem Bu Adamın Eline Ne Geçer?.. Benim Bitmemle Bunun Nesi Artar Söyler misiniz.. -hiçbirşeyi- Allahımızın Aşkına Bu Nasıl Akıl Yahu? Bu Nasıl Kafa Ya?.. İnsan Ayağına Kurşun Sıkar mı? Bindiği Dalı keser mi? BEN SENİN BİR PARÇANIM BE MÜSLÜMAN! SEN BENİM BİR PARÇAMSIN..

Seni Hiç Tanımıyorum ki.. Tanımadığım Biri Beni Bitirmeye Çalışıyor, Beni Yüreğimden Vurmaya Çalışıyor. Düşünebiliyor musunuz?..

Bu Nasıl Bir Ahlaktır Be Müslüman ve Bu Ahlak Böyle Olduğu Sürece ALLAH Nasıl Rahmet Etsin Be Müslüman! Allah Niye Rahmet Etsin, ALLAH Kalplerimizi Niye Birleştirsin Be Müslüman ve Burnumuz Pislikten Nasıl Kurtulsun Be Müslüman ve İslam'ın Düşmanları Tepemizden Nasıl Abdest Bozmasın Be Müslüman. İstediğin Ne Kardeşim Senin? Senin Derdin ne?.. Neyi Elde Edeceğini Umuyorsun?.. Allahınızın Aşkına Ben Herkesle Başedebilirim Ama Bu Tiple Başedemem. Allah'a sığınıyor ve Allah'a havale ediyorum. Sadece Allah'a havale ediyorum. "

M. İSLAMOĞLU
İşte bu cümleler hüznün sesidir.. Ve yine seven bir kalbin, kardeşini herşeye rağmen seven bir gönlün sesidir.. Bizim bu sese ihtiyacımız var.. Birliğin sesine.. Eyvallah..
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:06   #93
Kullanıcı Adı
kasım
Standart
Alıntı:
dirilis.f Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Bu tartışmalar içinde söz söyleyip sözlerimin erimesinden yazmak istiyorum ama yine de susamıyorum..

Biliyor musunuz, sizin bu mezhep tartışmanız "Peygamberimiz hangi mezheptendi?" sorusu kadar abes bir ifade.. Şimdi İmam Azam Ebu Hanife hangi mezheptendi? Gözrüşlerini açıklarken, ben Hanefi mezhebini kuruyorum mu demişti yoksa ondan sonra gelen insanlar mı bu görüşleri sistematik hale getirip bir mezhep kurdular? İmam-ı Azam'ın talebeleri nasıl hocalarına karşı gelebiliyorlardı? Biz nasıl bazı amellerimizde İmam Ebu Yusuf'un "ictihadına" göre amel ediyoruz? Mezheplerin teşekkül sürecinden önceki insanlar mezhepsiz olmakla kıymet mi kaybediyorlardı? ilh.......


Bence bu sorular üzerine düşünün, ve eğer vaktiniz varsa okuyup araştırın ve sonra buyrun tekrar konuşalım..

Doğruyu aramalıyız, bulana dek..

selam ile..

Sorunun bu kadarına gerçekten peeesss
Bilmemezlik çok kötü bir şey olduğunu daha iyi öğrendim.

Peygamber efendimiz sav herhangi bir mezhebe bağlı değildi.Çünkü kendisi yol göstericidir.

Peygamber Efendimiz sav 4 büyük halifenin geleceğini önceden bildirmiştir.
Bir kişi nasıl yol gösterici olmadan yola gider anlamış değilim.

bir hadisi şerifte peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır.

*Yahûdiler, yetmiş bir fırkaya ayrıldı. Bunlardan biri cennette, yetmişi ateştedir. Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Onlardanda yetmiş bir fırka ateşte, bir fırka cennettedir. Muhammed (s.a.v.)in nefsi kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki, benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka cennette, yetmiş iki fırka ise ateştedir. (S.İbn-i Mace, Fiten 17)


73 fıkranın sahih olanı ve 72 fıkradan farklı olan, mezhep yolunda gidenlerdir.

Mezhepsiz olan insan nasıl olur en doğru yolda gidebilir.
Bu yoldan gidsen kişi illaki sakat yoldadır.
Mezhep imamları o kadar büyük alimler ki bu imamlardan bir tanesi olan imam ebu hanife 40 yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kılmıştır.
3 günde kur'an-ı kerimi ezberlemiştir.

Şu ana kadar gelen tüm evliyealer, embiyalar bu mezhep imamlarının peşinde giderken biz kim oluyoruzda bunların peşinden değilde kendi yolumuzu kendimiz çiziyoruz.

M.İslamoğlu nasıl oluyorda İmam ebu hanife'nin verdiği fetvaları eleştirir.
M.İslamoğlu kim Ebu hanife kim?
M.İslamoğlunun savunduğu bir çok yanlış görüşü vardır.
aNaısl olurda bilmemden savunursunuz ?
benim hocam ne derse doğrudur mantığından vazgeçin.

Mücizeyi yok sayan
Miraca rüya diyen
Şeriatın uygulamalarını yok sayan
bir çok yanlış fetvalar veren adamı nasıl savunuyorsunuz ?




kasım isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:08   #94
Kullanıcı Adı
kasım
Standart
Mustafa İSLÂMOĞLU'nun Gerekçeli Meal-Tefsir Kitabında Bir Âyetin İnkârı


Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı, bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu.


şimdi ekleyeceğim konuyu lütfen tarafsız bir şekilde okuyun.
kasım isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:08   #95
Kullanıcı Adı
kasım
Standart
Rahmân ve Rahîm olan Allâh ism-i şerîfiyle! Bizleri Ehl-i Sünnet itikadı üzere sabit kılan Allâh-u Te'âlâ'ya hamd-ü senâdan, Cumhur'un yolundan ayrılanları, İslâm ipini boynundan çıkarmakla niteleyen Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e salât-ü selamdan ve O'nun yolundan bir karış bile ayrılmayan âl-i ashâbına hayırla duadan sonra: Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu. Bu esnada fıkıh âlimlerinin cumhurunu, "Hayızlı kadınların camiye giremeyeceği" gibi bazı fetvalarından dolayı Yahudilere meyletmekle suçladığını görmem de işin tuzu biberi oldu. Sonra bana verilen "Üç Muhammed" kitabında, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına tazim sadedinde yazılmış olan Kâzî İyaz (Rahimehullâh)ın "eş-Şifâ"sı ve İmâm-ı Süyûtî'nin "el-Hasâis"i gibi muteber eserlerde geçen sahih rivâyetleri tenkit ederek, "Bu kitaplarda anlatılan hârikulâde vasıfların Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)de bulunmadığı"nı söylemiş olduğunu görmem, bende tedavisi kabil olmayan çok derin bir yara açtı. Ama daha sonra elime geçen "Gerekçeli Meal" kitabında onun, bu yazımızda örneklendireceğimiz üzere; "Teröristlerin cezasıyla ilgili" bir âyeti nasıl yok saydığını, "Tur dağının Yahudiler üzerine kaldırılması" gibi bazı mûcizeleri ne tür sudan bahanelerle reddettiğini ve "Uzeyr (Aleyhisselâm)ın yüz sene ölü bırakıldıktan sonra diriltilmesi" gibi, Allâh-u Te'âlâ'nın yaşanmış olaylar olarak kıssa ettiği bir takım gerçekleri nasıl temsil ve mecaz olarak nitelediğini görünce, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına izafe ettiği nâkısaları ve müctehid imamları Yahudilere meyletmekle suçlayarak onlara attığı iftiraları yadırgamaz hale geldim. İnşâallâh bu yazımızı takip edecek yazılarımızda, onun bu tür fasit ve müfsit görüşlerini ibtal etmek üzere bir takım ilmî reddiyeler kaleme alacağız. Ancak bu yazımızda Mâide Sûresinin otuzüçüncü âyet-i kerîmesinde geçen İslâm'ın önemli bir hükmünü nasıl yok saydığını beyan etmeyi münasib gördük. Şimdi ilk olarak kendisinin mealine ve dipnotuna hiç müdahale etmeksizin yazdıklarını size aynen aktaracağız, daha sonra da tahlilini hep birlikte yapacağız. "Allah'a ve Rasûlü'ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir." Yazar bu âyetin dipnotunda (1/197) şu kaydı düşmüştür. "Bu cümle bir 'inşa' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla Kur'an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bundan öte, Allah Rasû lü'nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir." Mezkûr şahsın mealini ve gerekçesini böylece okumuş oldunuz. Buna mukabil bir de Üstâdımız Mahmud Efendi Hazretlerinin hazırlamış olduğu "Kur'ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi"ndeki meale göz atalım. "Allâh'a ve Rasûl'ün(ün dostları olan müminler)e harp açmakta olan (ve insanların yollarını kesip mallarını çalan) o (imansız) kişilerin ve (Müslümanlardan da olsa) yer(yüzün)de fesat (ve bozgunculuk çıkartmak) için koşuşturan kimselerin cezası, (sadece öldürmekle yetinmişlerse,) ancak (kısas yoluyla) öldürülmeleri yahut (cinâyetle birlikte mal da gasbetmişlerse,) asılmaları veya (cinâyet işlemeyip sadece mal almışlarsa,) ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da (korkutmadan başka bir şey yapmamışlarsa,) o (oturdukları) yerden sürül(üp hapse gönderil)meleridir. İşte sana! Bu (cezalar), dünyâda onlar için büyük bir (alçaklık, rezillik ve) rüsvaylıktır, (günahlarının büyüklüğünden dolayı) âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır!" Görüleceği üzere İslamoğlu, Kur'ân-ı Kerîm'in metninde olmayan birçok kelimeyi metne sokmasının yanısıra, dipnotta bu âyetin bir "İnşâ" değil de, bir "İhbar" olduğunu öne sürmüştür. Sizin anlayacağınız şekilde ifade etmem gerekirse, "İnşâ", "Bir şeyi emretmek ve yapılmasını istemek" mânâsına gelmekte, "İhbâr" ise: "Evvelce olmuş bir şeyin vukuunu haber vermek ve nakletmek"tir. Onun dediğine göre bu âyet-i kerîmede zikredilen ceza hükümleri, bir haber niteliği taşımaktaysa, bu haber kimlerin uygulamasını bize nakletmektedir. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ayrıca bu ceza uygulanmayacaksa, sadece anlatılıp geçilecekse bu durumda âyet-i kerîmede beyan edilen "Dünyadaki rüsvaylık" teröristlere nasıl ulaşacaktır. Onlar bu cezalara maruz kalacak yerde sadece bunları hikâye gibi dinlediklerinde, rezil olacak yerde gülüp sevineceklerdir. Yine böylece bu durumda bir sonraki âyet-i kerîmede konu edilen: "Ancak siz kendilerini yakalamadan tövbe edenler müstesna" kavl-i şerîfi, mânâsız boş bir kelâmdan öte geçmeyecektir. Çünkü ceza yoksa istisna ve müstesna mefhumları kime işletilecektir?! Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de aynı ifadeyle zikredilen: "Fakat eğer onlar sizinle (Mescid-i Haram'da) savaş (başlat)ırlarsa, (oranın hürmetini önce onlar ihlâl ettiği için,) siz de (hiç aldırmadan) onlarla savaşın. İşte sana! Kâfirlerin cezası böylece (misilleme)dir." (Bakara Sûresi:191) "Hırsızlık yapan erkekle, hırsızlık yapan kadına gelince; her ikisinin (çalıp) kazanmış oldukları şeye ceza olarak, Allâh'tan caydırıcı bir azap olmak üzere ikisinin de (sağ) ellerini (bileklerinden) kesin!...." (Mâide Sûresi:38) "Ey iman etmiş olan kimseler! Siz ihramlı kişilerken av öldürmeyin! İçinizden her kim onu kasten öldürürse, işte sana! (O kişinin yapması gereken;) öldürmüş olduğu hayvanın misli bir ceza (ödemesidir) ki; sizden adâlet sahibi iki kişi ona karar verecektir…." (Mâide Sûresi:95) âyet-i kerîmelerinde "Ceza" tabiri, hüküm ifade etmekteyken, burada konu edilen "Ceza"nın, üstelik: "Onların cezası ancak ve ancak budur" mânâsını ifade eden "İnnemâ" edatıyla zikredilmiş olmasına rağmen hükümsüz olması hangi delile dayanmaktadır. Bu konuda bu âyet-i kerîmenin hükmünü nesheden başka bir âyet-i kerîme yokken, bir âyet nasıl geçersiz addedilebilir. Oysa Fahru'r-Râzî, Beyzâvî ve Nesefî gibi birçok tefsirde: "Allâh-u Te'âlâ ile muhârebe yapılamayacağından dolayı burada Allâh-u Te'âlâ'nın emirlerine muhâlefet eden ve Rasûlünün hükümlerine başkaldırmış olan kimselerin cezası konu edilmiştir" denilerek bu âyet-i kerîmenin bir haber niteliğinde olmayıp, İslâm'ın bir had cezasını beyan ettiği belirtilmiştir. İslamoğlu bu âyet-i kerîmenin hükmünü yok saymakla kalmamış, üstelik "Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in böyle bir tatbikatı olmadığının tarihi bir gerçek olduğu"nu savunarak tarihi bir iftirada bulunmuştur. Zîrâ Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu hükmü işlettiği, en sahih kaynaklarda zikredilmektedir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: "Ukl ve Urayne kabîlelerinden birtakım insanlar Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek Müslüman olduklarını açıkladılar. Fakat sonra Medine'nin havası kendilerine yaramayınca hastalanıp zayıflamaya başladılar ve ovadaki develerin yanına gidip onların sütlerinden içerek sağlıklarına kavuşmak için Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den izin istediler. Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in müsâadesi üzere Kuba civârındaki zekât develerinin yanında bir müddet kalıp iyileştiklerinde, dinden dönerek develerden birini boğazladılar, çobanlardan birinin ellerini ve ayaklarını kesip, diline ve gözlerine de diken batırarak ölünceye kadar kızgın güneşin altında bıraktılar, diğer develeri de alıp götürdüler. Sağ kalan bir çobanın haberi üzerine Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yirmi kişilik bir müfrezeyi onların takibine gönderdi. Yakalanıp getirildiklerinde Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) onlara kısas yapılmasını emretti. Bunun üzerine o cânilerin gözleri çıkarıldı, elleri ve ayakları kesildi ve ölünceye kadar o hal üzere Harre tarafında bırakıldılar." (Buhârî, Meğâzî: 34, No: 3956, 4/1535; Zekât: 67, No: 1430, 2/546; Müslim, Kasâme:2, no:1671, 3/1297; Neseî, Tahâret, 191, no:304, 1/174; Ebû Dâvûd, Hudûd:3, no:4364, 2/534; Tirmizî, Taharet:55, no:72, 1/106; İbni Mâce, Hudud:20, no:2578, 2/861; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:12042, 4/214) İslamoğlu'nun, bu rivâyetleri bilmeyecek kadar cahil biri olmadığını düşünürsek, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu âyeti tatbik etmediğini söylemesi, bizde ister istemez burada bir sû-i kasd (kötü niyet) bulunduğu düşüncesini uyandırmıştır. Zaten bu kişinin bu rivayetleri bilmeyecek kadar cahil biri olduğunu kabullenmemiz durumunda da, yine insanları böyle bir kişiyi dinlememeleri ve kitaplarını okumamaları hususunda uyarmak boynumuzun borcudur. Ayrıca bu âyet-i kerîme, teröristlere uygulanacak ceza hakkında Kur'ân-ı Kerim'de misli bulunmayan tek âyet olma özelliğini taşıdığı için bütün müctehidler tarafından işletildiği ve kendisinden ciltler dolusu hükümler istinbat edildiği, dört mezhebin fıkıh kitaplarında kaleme alınmıştır. Bu husustaki bazı genel hükümleri şöyle özetleyebiliriz. El-Mevsû'atü'l-Fıkhiyye isimli eserde (17/158-161) zikredildiğine göre: "Kendileri yakalanmadan önce tövbe etmedikleri müddetçe muharib (terörist)lerin cezalandırılmasının, kaldırılmaya ve bağışlanmaya elverişli olmayan İlâhî hadlerden bir had olduğu" hususunda fıkıh âlimleri arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta temel teşkil eden nass ise; "Allâh'a ve Rasûl'üne harp açmakta olan o kişilerin ve yerde fesat için koşuşturan kimselerin cezası, ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da o yerden sürülmeleridir. İşte sana! Bu, dünyâda onlar için büyük bir rüsvaylıktır, âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır! Ancak o kimseler müstesnâ ki kendilerine güç yetirmenizden önce tevbe etmiştirler! Bilin ki; Allâh gerçekten Ğafûr'dur; Rahîm'dir." (Mâide Sûresi:33-34) âyet-i kerîmeleridir. Fıkıh âlimleri, âyet-i kerîmede geçen cezaların nasıl uygulanacağı hakkında farklı görüşler serdetmişlerdir. Şâfi'îler, Hanbelîler ve İmâm-ı Muhammed ile İmâm-ı Ebû Yûsuf (Radıyallâhu Anhum) bu hükümlerin âyet-i kerîmede geçen tertip üzere uygulanacağı ve hükümlerin işlenen suça göre taksim edileceği görüşüne gitmişlerdir. Buna göre; hem öldürüp hem mal alan öldürülüp asılır, sadece mal almakla yetinenin sağ el ve sol ayağı kesilir, eşkiyalık yapıp yolcuları korkutan, fakat öldürme ve mal alma gibi suçlara bulaşmayan kimseler sürgüne gönderilir. İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ) da âyet-i kerîmeyi böylece tefsir etmiştir. (Ravzu't-tâlib:4/155; el-Muğnî, 8/288; Ravzatu't-tâlibîn:10/156-157; Metâlibü Üli'n-nühâ: 6/252-253; Nihâyetü'l-muhtâc:8/3) İmâm-ı Ebû Hanîfe (Radıyallâhu Anh)a göre; muharib kimse bir insan öldürmeden veya bir mal gasbetmeden yakalanırsa, tazir (azarlanma) cezasına çarptırıldıktan sonra tövbe edinceye kadar hapsedilir. Eğer hırsızlığın nisabı kadar (1.0,5 gram altın veya o değerde bir) mal almışsa eli ve ayağı çaprazdan kesilir, masum bir kişiyi öldürmüş, ama mal almamışsa öldürülür, hem cana kıymış hem de mal almışsa, ceza verme yetkisine sahip olan kimse, üç işten birini yapmakta serbesttir. Dilerse ellerini ve ayaklarını çaprazlama keser, sonra öldürür. İsterse sadece öldürür. İsterse asar. (Bedâi'u's-sanâi' : 7/94; İbni Âbidîn: 3/213; el-İhtiyâr:4/114) İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh)a göre ise; öldürenin mutlaka öldürülmesi gerekir. Ancak kılıç darbesiyle veya asılarak öldürülmesi hususunda yönetim serbesttir. Sadece yol kesmekle yetinseler bile idare hangisinin daha kârlı olduğunu gözeterek, öldürmek yahut asmak veya çaprazlama kesmek hususunda muhayyerdir. (Bidâyetü'l-müctehid:2/491-492; Şerhu'z-Zürkanî:8/110; Hâşiyetü'd-Düsûkî: 4/350; Tefsîru'l-Kurtubî: 6/152) Görüldüğü üzere; dört mezhebin sahibleri olsun, mezheb içi müctehidler olsun, hepsi de bu âyet-i kerîmeyi tahlil ve tatbik etmişler, hiçbiri hükümsüz kabul etmemişlerdir. Hal böyle iken İslamoğlu'nun: "Bu âyet-i kerîme el ve ayak kesilmesini emretmemektedir, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmamıştır, bu sadece mücerred bir anlatımdır" demesi, bu âyeti hükümsüz kılması anlamına gelir ki bunun da inkârın bir türü olduğunda şüphe yoktur. Burada beni daha çok şaşırtan şu olmuştur; İslâmoğlu'nun beyânına göre bu "Gerekçeli Meâl"in fıkhî notları Hayrettin Karaman'la müzâkere edilmiş! Bu durumda böyle bir târihî hatâ onun da mı gözünden kaçmış yoksa o da mı aynı görüşte?! Eyvâh ki ğarîb oldu şerî'at-i Muhammed, Ki kaldı bu misilli ulemânın eline! Allâh-u Te'âlâ'nın âyetlerinden birini inkâr, tümünü inkâr sayılacağına göre, işin ne boyuta vardığı siz okurlarımızın isabetli anlayışlarına havale edilmeye değer bir husustur. Artık "Kâfirlere İslâm'ı hoş gösterelim" derken İslâm'ın kol kesme, recm ve kısas gibi hükümlerini ve Allâh'ın ahkâm âyetlerini inkâra düşerek kâfirlerin durumuna düşmekten Allâh-u Te'âlâ'ya sığınırız ve siz okurlarımızı, bütün Müslümanları bu hususta uyarmanız ve bu reddiyeleri okutmanız temennîlerimizle Allâh-u Te'âlâ'ya emanet ederiz. Allâh-u Te'âlâ'nın selâmı, rahmeti ve bereketleri hepinizin üzerine olsun.
kasım isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:09   #96
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Peygamber Efendimiz sav 4 büyük halifenin geleceğini önceden bildirmiştir.


ben ilk senden duydum benim bildiğim söylememiştir sadece ebubekiri söylediği rivayet edilir
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:11   #97
Kullanıcı Adı
kasım
Standart
Alıntı:
türk_of_the_TOON Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Peygamber Efendimiz sav 4 büyük halifenin geleceğini önceden bildirmiştir.


ben ilk senden duydum benim bildiğim söylememiştir sadece ebubekiri söylediği rivayet edilir

Sizin islami bilginiz yoksa biz ne yapalım.
Bu konudaki hadisi şerifleri kaynağı ile ekleyeceğim inş.
kasım isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:14   #98
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Alıntı:
kasım Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sizin islami bilginiz yoksa biz ne yapalım.
Bu konudaki hadisi şerifleri kaynağı ile ekleyeceğim inş.
yapma bunu işte bilgim yokmuş kaç hocadan duydum ve kitaptan okudum illaki sizin dediğiniz demiii işte asıl bu uymaz islama
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-08-2009, 23:16   #99
Kullanıcı Adı
dilemma
Standart
İşte budur...
Da..
Bir müslüman kardeşini hele ki bir alimi böyle içimize batan sözleri dedirten kişiler girdikleri hakkı nasıl ödeyeceklerdir?
dilemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alt 03-09-2009, 00:40   #100
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart
Alıntı:
kasım Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sorunun bu kadarına gerçekten peeesss
Bilmemezlik çok kötü bir şey olduğunu daha iyi öğrendim.

Peygamber efendimiz sav herhangi bir mezhebe bağlı değildi.Çünkü kendisi yol göstericidir.

Peygamber Efendimiz sav 4 büyük halifenin geleceğini önceden bildirmiştir.
Bir kişi nasıl yol gösterici olmadan yola gider anlamış değilim.

bir hadisi şerifte peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır.

*Yahûdiler, yetmiş bir fırkaya ayrıldı. Bunlardan biri cennette, yetmişi ateştedir. Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Onlardanda yetmiş bir fırka ateşte, bir fırka cennettedir. Muhammed (s.a.v.)in nefsi kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki, benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka cennette, yetmiş iki fırka ise ateştedir. (S.İbn-i Mace, Fiten 17)


73 fıkranın sahih olanı ve 72 fıkradan farklı olan, mezhep yolunda gidenlerdir.

Mezhepsiz olan insan nasıl olur en doğru yolda gidebilir.
Bu yoldan gidsen kişi illaki sakat yoldadır.
Mezhep imamları o kadar büyük alimler ki bu imamlardan bir tanesi olan imam ebu hanife 40 yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kılmıştır.
3 günde kur'an-ı kerimi ezberlemiştir.

Şu ana kadar gelen tüm evliyealer, embiyalar bu mezhep imamlarının peşinde giderken biz kim oluyoruzda bunların peşinden değilde kendi yolumuzu kendimiz çiziyoruz.

M.İslamoğlu nasıl oluyorda İmam ebu hanife'nin verdiği fetvaları eleştirir.
M.İslamoğlu kim Ebu hanife kim?
M.İslamoğlunun savunduğu bir çok yanlış görüşü vardır.
aNaısl olurda bilmemden savunursunuz ?
benim hocam ne derse doğrudur mantığından vazgeçin.

Mücizeyi yok sayan
Miraca rüya diyen
Şeriatın uygulamalarını yok sayan
bir çok yanlış fetvalar veren adamı nasıl savunuyorsunuz ?




Bakın kasım bey, anladım ki ben boşuna yazıyorum, çünkü mesajları akl-ı selim ile dahi okumuyorsunuz, cümleleriniz sizi aşikar etti.. Ben "abes" soru diyorum siz bilmemezlikten bahsediyorsunuz. Üzerime yapışan sıfatların altına sığınarak söz söylemek istemem ama ben İlahiyat son sınıf öğrencisiyim.. Eğer cümelelrimi okumayacaksınız boşuna konuşmayalım.. Ya da "abes"in ne demek olduğunu lügatlarınızda bulamıyor iseniz susayım ben.. Söylediğiniz sözü şahsıma hakaret olarak addediyorum.. Lütfen alıntı yapıyorsanız bari okuyun mesajlarımı..

Benim hocam, PEygamberimdir ve rehberim Kur'an-ı Kerim'dir. Her insan hata yapabilir, ben hataları savunmam, taasub yapmam ama siz de kalıplarınızın dışına çıkmayı deneyin. Bir alim belli ilkelere bağlı kalarak ictihadda bulunabilir. İslam'ın yapısı tam da buna uygundur. Ama bu herkesin bilen bilmeyen herkesin ezbereden konuşması demek değildir.

Sorarım size hüküm istinbad yollarını bilir misiniz? Alimler nasıl ictihadda bulunmuşlar okudunuz mu hiç? Alimler arasında çıkan tartışmaların derinine vakıf oldunuz mu hiç? Zihninizi kapatmayın Kasım Bey, lütfen okuyun araştırın.. İslam tarihi okuyun, Fıkıh usulü okuyun, hadis tarihi ve usulü okuyun neler olmuş dünyada neler bitmiş.. Sonra gelin konuşalım..

73 fırka hadisinden bahsetmişsiniz. Alimlerin bu hadis hakkındaki yorumlarını inceleyin okuyun.. 73 fırkanın yazıldığı el-milel ve'n-nihal kitapları var ve mesela Şehristani'nin eserinde bu sayı 73'e tamamlanıyor ve 11.yy. yazılmış bir eser.. Peki bundan sonra ortaya çıkan mezheplerin hepsini batıl deyip rafa mı koyacağız? İslam hiçbirimizin tekelinde değil Kasım bey? Lütfen, okuyun , ilgilenin, vakit ayırın sonra klavye başına geçin..

Ve lütfen yazdıklarımı okumadan bari alıntı yapmayın.. Kul hakkıdır, söylenmiş şeyleri yanlış anlayarak onun üzerine yorum yapmak ve kendi dalgınlığınız sebebiyle karşınızdakini "bilgisiz" olarak addetmek..

Uslubum sert olduysa affola.. Hakkınızı helal edin..
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Konu Kapatılmıştır


Konuyu Toplam 8 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 8 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi