![]() |
#31 | ||||||
![]() tarikatçı kafa Allah akıl fikir versin. ibretlik diyerek size iki video sunuyorum varın gerisini siz düşünün
Tarikat şeyhlerini aşırı derecede yücelten anlayışları nasıl karşılıyorsunuz? Soru: Bazı topluluklarda ve cemaatlerde göze çarpan bir takım inanışlar ve anlayışlar var. Mesela, benim şeyhim Peygamber Efendimizden tayin edilmiştir, deniliyor... Şeyhin veya liderin resmine rabıta kurma gibi uygulamalar görülüyor... Şeyh efendi tartışılmaz, şeyh efendi hata yapmaz, diyenler bulunuyor... “Sadece Allah’tan dilekte bulunmak ve yardım istemek” gerekirken yatırlarda ve türbelerde medfun kişilerden dilek dilemekten tutun da, şeyhlerden kurtuluş ve yardım istemeye kadar davranışlar müşahede ediliyor. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz... Böylesi anlayışları ve inanışları genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu görüşler neden ileri geliyor ve nereden kaynaklanıyor? Cevap: Bir kimsenin Peygamber Efendimiz tarafından tayin edilmesi söz konusu olamaz. İlk halifeyi dahi tayin etmemiş olan Hz. Peygamber tutup da herhangi bir kimseyi şeyh olarak tayin etmez. Hz. Peygamber bu dünyadan ayrılmış, bize Kur’an-ı Kerim’i ve kendi sünnetini bırakmıştır. Bunlara uyanlar hak yolda, uymayanlar da sapıklıktadır. Şeyhin resmine rabıta kurmak gibi uygulamalar Şeriatın en ağır yasağı kapsamına girer. Putperestlik böyle başlamıştır. Çünkü rabıtayı bir gönül bağı, bir sevgi bağı şeklinde değil, şu şekilde tarif etmektedirler. “Rabıta; bir müridin, mürşid-i kâmilinin ruhâniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesinden ibarettir.” Allah ile kulun arasında şeyhin ruhaniyeti ne arıyor? Neden şeyh, müritlerinin Allah’ın ayetlerini düşünmelerini değil de kendini düşünmelerini istiyor. Yoksa Allah’ın dinini alet edinerek insanları kendine mi davet ediyor? “Şeyh efendi tartışılmaz, şeyh efendi hata yapmaz” deniyor. Hz. Peygamber’in dahi hata yaptığı Kur’an ayetleriyle sabitken, şeyhin hata yapmayacağını söylemenin Kur’an’a açıkça aykırı olacağı şüphesizdir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin bizim gibi bir insan olduğunu açıkça vurgulamıştır: “De ki, «Ben başka değil, sizin gibi bir beşerim. Sizin ilahınızın yalnızca bir tek ilah olduğu bana vahyedilmektedir»” (Kehf 18/110) “Peygamberleri onlara demiştir ki; «Biz sizin gibi bir beşerden başkası değiliz ki.” (İbrahim, 14/11) “Ölülerden dilek dilemek veya şeyhlerin manevi yardımını istemek” Ölülerden dilek dilemek ancak müşriklerin yapabileceği bir iştir. Bizim ölülere bir hayrımız dokunabilir ama onların bizim için yapabilecekleri bir şey yoktur. Şeyhlerin manevi yardımı, bize öğretmenlik yaparak öğretecekleri doğru bilgiler ve verebilecekleri nasihatler dışında olmaz. Darda kalmış kişiler, “ Ya falan!” “Ya filan!” diye bazı şeyhleri, bazı din büyüklerini yardıma çağırıyorlar ki bu da Kur’an-ı kerimin çok sayıda ayetine açıkça aykırıdır: “Darda kalmış kişi çağırdığı zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz.” (Neml 27/62) Allah’ın her şeye gücü yeter, ama biz aciziz. Dolayısıyla bütün isteklerimizi Allah’tan istememiz gerekir. Çünkü Allah’ın onaylamadığı bir istek, bir başkası tarafından da yerine getirilemez. Zaten Allah’tan başka tanrı edinme, bazı konularda manevi yardım görme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim böyle davranışları şirk sayar. Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur: “Belki kendilerine yardımları dokunur diye Allah’tan başka tanrılar edindiler. Ama onların yardıma güçleri yetmez. Oysaki kendileri onlar için hazır askerdirler.” (Yasin 36/74-75) |
|||||||
![]() |
![]() |
![]() |
#32 |
![]() Soru: Keramet hak mıdır, değil midir? Sizin buna inancınız var mı?
Cevap: Kerâmet sözlükte kerîm olmak, değerli ol*mak anlamına gelir[1.] Allah Teâlâ insanı değerli (kerametli) yarattığını ve birçok şeyi on*un em*rine verdiğini açıklamıştır. “Âdemoğullarına gerçek*ten çok değer verdik (çok kerametli kıldık). Onları ka*rada ve denizde taşıdık ve güzel şeylerle rızık*landırdık. Ya*rattık*larımızın birçoğundan da üstün kıldık.” (İsra 17/70) İnsanoğlunun dışında, gideceği yere başka*ları tarafından taşınan bir mahlûk yoktur. Bir in*sanın denizde ba*lık gibi yüzerek gitmesi mi kerâmettir, yoksa bir gemide oturarak ve yata*rak gitmesi mi? Havada kuşlar uçar. İnsanın kuş gibi uçarak is*tediği yere git*mesi mi, yoksa bir uçağın içinde git*mesi mi kerâmettir? Bun*lara bakarak Allah’ın in*sana ne kadar değer verdiğini anlamak gere*kir. Allah’ın insanoğluna en büyük ikrâmı, şüp*hesiz ki, şirkten uzak bir imandır. “İnananlar ve imanlarını şirkle[2] bulandırma*yan*lar var ya işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturan*lar da onlar*dır.” (En’am 6/82) İnsanların en kerîminin, yani en kerâmetli ola*nının kim oldu*ğunu da Allah Teâlâ açıkla*mıştır: “Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanı*şasınız diye sizi milletlere ve kabile*lere ayırdık. Allah katında en ke*rîm ola*nınız takvâsı en iyi olanınızdır.” (Hucurât 49/13) Kerâmet deyince yu*karıda anlatılanlar değil, olağanüstü şeyler* kastedilir. Bunlar bir el*çide görü*lürse adına mucize, velide görülürse kerâmet denir. Veli, Allah’a karşı gelmekten sa*kınan her müslümandır. “İyi bilin ki Allah’ın velilerine korku yoktur. Onlar üzüle*cek de de*ğil*lerdir. Bunlar inanmış olan ve takvâ ehli bulunan kim*selerdir. Onlara bu dünya hayatında da ahirette de müjde vardır.” (Yunus 10/62-64) O müjde en sıkıntılı anda bile müminleri ra*hat*latır. Allah bu dostlarını yalnız bırakmaz. “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu gös*terir. Onu, hiç ummadığı yerden rızık*landırır. Her kim Allah’a dayanırsa o ona yeter. Çünkü Allah işini tastamam yapar. Al*lah her şeye, muhak*kak bir ölçü koymuştur. “ (Talâk, 65/2-3) Yardım eden Allah olduğuna göre yardımı ola*ğan yol*larla da yapar olağan dışı yollarla da. İşte Allah’ın olağan dışı yollarla yaptığı yardıma kerâ*met denir. Kerâmet Allah’ın bir ni*metidir; bütün ni*metler gibi ona da şükretmek gerekir. Mal, mülk, mevki ve ma*kam gibi kerâmet de insanı saptırabilir. İn*san ke*râmeti değil, Allah’ın rıza*sını aramalıdır. Allah Teâlâ sıkışık zaman*larda mü*‘min kul*la*rına, şu veya bu şekilde mutlaka ikramda bulu*nur. Yukarıdaki ayet bunu göstermektedir. İnsan bu ik*ramı ken*dinden değil, Allah’tan bilmelidir. Mal ve mülkle övünmek nasıl çirkinse kerâmetle övünmek de çirkindir. Bedir Savaşı’nda sıkışan Müslü*manların yar*dımına Allah Teâlâ melekleri göndermiş ama zaferin me*leklerin yardımıyla değil Allah katından verildiğini de vurgulamıştır. Onu açıklayan âyet zihin*le*rimizde hep yankılan*malıdır. “Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da; “İşte ben size birbiri ardınca gelen bin melekle yardım gönderi*yorum” diyerek isteğinizi ka*bul et*mişti. Allah bunu, sadece size müjde olsun ve gönlünüz bununla rahat*la*sın diye yapmıştı. Yoksa zafer (meleklerden değil) yalnız Allah ka*tındandır. Allah güçlüdür ve her şeyi yerli ye*rinde ya*par.“ (Enfal 8/9-10) Kendisinde kerâmetler görülen kimse kurtuluşa erdiğini zannetmemelidir. Dünya hayatı en*ge*beli bir ko*şu*dur. Her an bir şeye takılıp düşebiliriz. Ölünceye kadar kulluğa devam etmek gerekir. “Ölünceye kadar Rab*bine ibadet et.” (Hicr 15/99) (Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2010, s: 116-119) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#33 |
![]() Vahiy ile ilham arasında fark var mıdır? Herkese vahiy gelebilir mi?
Soru: Hocam vahiy ile ilham arasındaki fark nedir? Bir ayette Allah Teâlâ Meryem validemize vahyettiğini söylüyor. O zaman vahyedilen kim olursa olsun peygamber mi kabul edilir? Durumun mahiyeti nedir? Cevap: Vahiy ile ilham aynı anlamda kullanılır. Kendisine vahyedilen herkesin Peygamber olması gerekmez. Allah Teâlâ bal arısına da vahyettiğini söylemektedir. “Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: «Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü meyveden ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut!» Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır.” (Nahl, 16/68-69) Allah Teâlâ şeytanların da dostlarına vahiyde bulunduklarını, yani içlerine bir şeyler fısıldadıklarını bildirmektedir. (Bkz: En’am, 6/112, 121) Allah’ın Elçilerine vahyin gelişi, onların gelen vahiyden şüphe etmelerine imkân vermeyen bir yöntemle olur. İlgili âyetler şöyledir: “Allah bütün gaybı bilir, gaybını kimseye açıklamaz. Dile*diği elçi bunun dışın*dadır. Onun da önüne ve arkasına gözcüler diker. Böylece o (elçi) bilsin ki, onlar Allah’ın gönderdiklerini tastamam ulaştırmış, (kendisi de) onların yanında olanı anlamış ve her şeyi bir bir kavramıştır.” (Cin 72/26-28) Bazı tefsirlerde En’âm suresinin inişi ile ilgili Enes b. Malik’ten gelen şöyle bir rivayetten söz edilir: “Allah’ın Elçisi şöyle dedi: Kur’ân’dan En’âm suresinin dışında bir sure bana toptan in*medi. Şeytanlar bu sure için toplandıkları ka*dar hiçbir sure için toplanmamışlardı. Bu sure bana, Cebrail ile birlikte elli bin melekle gön*derildi. Bunu kuşat*mışlar, bir düğün debdebesiyle getirdiler.” (Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, İst. 1936, c: 2, s. 1861-1862.) Elçinin, ken*dine gelenin me*lek olduğuna ve söylediği söze şeytan vesvesesi karış*madı*ğına güvenmesi gerekir. Cenab-ı Hakk’ın va*hiy esna*sında elçisinin etrafına melekler dizmesi bundandır. Bir de Allah’ın insanlarla konuşması meselesi vardır. Allah’ın insanla konuşması kalbine gelen ilhamla olabilir. Ya da ona bazı şeyleri rüyada gösterebilir. Ancak bunlar, yalnızca o kişiyi ilgilendiren şeylerdir. Bunlara pek güven de olmaz. İnsan, şeytan vesvesesini ilham sayabilir. Şeytani rüyayı rahmani rüya sayabilir. Bizim emin olabileceğimiz tek yol, Peygamberlere gelen vahiylerdir. Onların dışındakiler zaten görev doğurmazlar. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#34 |
![]() Tayy-i mekân var mı? Şeyhler insanın içinden geçenleri bilirler mi?
Soru: Özellikle tarikat çevresinde çokça konuşulan, velinin kerameti olarak lanse ettirilmeye çalışılan tayy-i mekân konusunu sormak istiyorum. Şeyh efendi hem hacda hem de memleketindeki bir kişinin cenazesinde bulunabiliyor! Bulunduğum yerde yemin ederek bunu anlatıyorlar ve görenleri şahit gösteriyorlar. Bir başka konu da bu şeyhlerin insanların içinden geçenleri bilmesi… Arkadaşım, “şeyh benim içimden geçeni bildi” diye iddia ediyor. Ben bunun şeytanın bir oyunu olduğunu anlatsam da inandıramadım. Gerçekten şeytan bunları yapabilir mi? Onların kılığına girip saptırabilir mi? Cevap: “İçinde bulunulan mekânla birlikte aynı anda başka yerlerde de görünmek” manasına gelen tayy-i mekân diye bir şey olamaz. Şahit dedikleri adamlarla görüşmek istediğinizi söyleyin, hiç biri bunu gördüğünü ifade etmeyecektir. Eden olursa yemin teklif edin. Çünkü bu tür şeyler organize yalanlardır. Bir şeyin olmadığı değil, olduğu ispat edilir. Bu sebeple ispat bize değil, iddia sahiplerine düşer. Siz onlardan bunu ayet ve hadislerle ispat etmelerini isteyin. Şeyhlerin insanların içinden geçen şeyleri bilmesine gelince: Allah Teâlâ üzerimizde görevlendirdiği meleklerle ilgili olarak şöyle buyuruyor: “Üzerinizde koruma görevlileri vardır; onlar değerli yazıcılardır. Ne yapsanız bilirler.” (İnfitâr, 82/10–12) “Şurası bir gerçek ki, insanı yaratan biziz. Ona şahdamarından da yakın olduğumuzdan biz, içinin ona ne fısıldadığını biliriz. Sağında ve solunda oturmuş iki kayıt memuru bulunur. Bu sebeple ağzından çıkan her sözü kayıt için hazır bekleyen bir gözcü mutlaka vardır”. (Kaf 50/16–18) Dikkat ederseniz bu melekler sadece “yaptıklarımızı” bilirler; içimizde olanları değil. Demek ki, Allah kişinin içini bildiği halde melekler ancak ağızdan çıkan sözü bilebilirler. İnsanların içinden geçenler gaybtır ve gaybı ne insan, ne melek, ne cin, ne de Allah’ın Elçileri bilebilirler. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “De ki, göklerde ve yerde, hiç kimse gaybı bilmez, onu sadece Allah bilir.” (Neml 27/65) Birçok ayette “insanların kalplerinde/içlerinde olanı sadece Allah’ın bildiği” özellikle vurgulanmaktadır. Diğerleri ise sadece tahmin edebilirler; tahminleri bazen tutar, bazen tutmaz. Zaten böyleleri öyle genel şeyler söylerler ki, biri tutmazsa diğeri tutar ve bağlılarını kandırmayı başarırlar. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#35 |
![]() behnurmusun benhurmusun nesin
işin gücün yokmu senin ? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#36 |
![]() Eğer Said Nursi'ye ''vahiy'' geldiyse; Cübbeli Ahmet'e neden gelmesin?! Cübbeli AHmet'in Said'den neyi eksik?! ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#37 |
![]() Cübbeli Hocanın itibarı mı
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#38 |
![]() Ali Efendi veli Efendi Hacı Hz.leri Bucu Hzlerini bırakalım Vahiy Peygambere iner, Mahmut Efendi değerli bir hocadır alimdir neyse ama ona vahiy inmez, Biz Cübbeli şöyle dedi böyle yapalım Mahmut efendi böyle dedi böyle yapalım diyebilecek kişiler değiliz. biz eğer müslümansak, Kitap buradadır diridir, sünnet buradadır diridir, bunları kendimize örnek alarak yolumuza bakalım. İskender Evrenesoğlunada vahiy inmişti zamanında.. bunlar hakikaten yanlış işlerdir. İnsanlara tapma derecesinde değer verirseniz şirke girersiniz benden söylemesi.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|