05-28-2020, 16:58 | #1 |
Darbe geliyor! Lütfen ülkenin selameti için aşağıdaki yazıyı okuyun ve sosyal medyada
Zaman ayırıp aşağıda yazdığım yazıyı okur musunuz? Yazıyı yazalı oldukça zaman geçti fakat ülkemizin malum harekatlarını sekteye uğratmamak için yazıyı göndermeyi geciktirdim. Yazının ülkemizi ya da herhangi bir kurumunu yıpratmayacağını, tam tersine FETÖ’nün temizliği sonrası tüm kurumlar nasıl güçlendilerse, aynı şekilde bu yazımdan sonra daha da güçleneceği kanısındayım. Kimliğimi gizli tutmak amaçlı bu maili yeni açtığım bir mail adresinden atıyorum. Okuduğunuzda kim olduğumu zaten kısmen anlayacaksınız. Bu düşüncelerimi sevenleriniz ile paylaşırsanız, hepimizin geleceği için hayırlı olacağını düşünüyorum. Şimdiden değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkürler. Herkesin doğru yoldan ayrılmaması dileğiyle.
Denize Düşen Yılana Sarılır Zaman: “Bizim çocuklar başardı!” ’dan çok fazla zaman geçmemişti. AK Parti, Saadet Partisi’nin çabalarının ardından Türkiye’de iktidar olmuştu. Vesayet yönetimi bu durumdan çok rahatsızdı. Asıl rahatsız olan ise vesayetin asıl sahibi olan malum ülkelerdi. Peki vesayet aslında neydi? İşte size vesayetin ekşi sözlükteki güzel bir tanımı: “ Görünürde demokratik olan seçimle gelen ve giden iktidarların olduğu ancak asıl iktidarın başka güç odaklarında olduğu rejim modelidir. Bu güç odakları ordu, bir aile, bir etnik grup, bir dini grup ya da küçük bir toplumsal sınıf olabilir. Seçimle iş başına gelmiş iktidar güç odaklarının risk olarak gördükleri ya da beğenmedikleri kararlar alırsa derhal gerekli mekanizmaları harekete geçirirler. Bazen de doğrudan müdahale etmek zorunda kalırlar. Ortak yanları yapılan her şeyin ülkenin menfaatleri için olduğunu söylemeleridir. Adeta kendilerini ülkenin gerçek sahipleri olarak görürler. Bunun aksini iddia etmek vatan hainliği ile eşdeğerdir. İslam ülkelerinin çoğunda, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerinde pek çok örneği vardır. Maalesef Türkiye’de vesayet rejimi için örnek olarak verilebilir. “ Peki Türkiye’de vesayetçiler kimlerdir? Vesayetçileri şöyle anlayabilirsiniz. a.Çoğu cahil oldukları halde bilgili gözükmeye çalışırlar. b.Batı kültürünü batılılardan daha çok savunurlar. c.Batılı gibi yerler, içerler, severler, nefret ederler. d.Bir kısmı, din konusunda konuşulduğunda sıkça dindar olduğunu iddia ederler. Mottoları ise “En büyük ibadet insanlara hizmettir”. e.Dinden, dindardan nefret ederler. Ülkelerinden utanırlar. Genellikle hayran oldukları bir başka ülkeleri vardır. f.İçlerinde solcular, milliyetçiler (milletçi değil), anarşistler, askerler (bunları bir siyasi görüşe sokmak çok zordur) vb. vardır. Ama çoğunun anne ve babaları YM (yerli ve milli) olduğu halde ülkelerinden, milliyetlerinden, ailelerinden, aile değerlerinden utanırlar. YM’ler ülkelerinde; yıllarca aşağılandığı, gerici ve Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesine ulaşmasında en büyük engel olarak görüldüğü uzun bir zaman yaşadılar. Sonradan AK partinin kurulması ile YM’ler bu partiyi bir umut olarak gördüler. YM’lerin o yıllarda sayılarının vesayetçilere oranla fazla olması ve dini duyarlılıklarının fazla olması nedeniyle AK parti iktidar olmayı başardı. İşte bu noktadan itibaren zaten iki gruba ayrılmış olan ülkemizde kutuplaşma ilk defa görünür bir hale geldi. Çünkü vesayetçiler YM’ler gibi değillerdi. Her ortamda kendilerini yüksek sesle ifade ediyorlar ve kutuplaşmayı körüklüyorlardı. Vesayetçiler; yıllarca pohpohlanmışlar, umut olarak görülmüşler, desteklenmişler, görece çok okumuşlardı. Her zaman onlar doğruyu bilirdi. Şimdi ne değişmişti ki? Sadece dini sömüren bir parti çıkmıştı. Aslında onlar da dindardı. YM’lerin aklı kıttı. YM’ler makarnacılardı. YM’lerin zenginleri ülkeyi sömürmekteydi. O güzel evlerde oturmakla onların haklarını yiyorlardı. Demokrasi onlarca doğru bir yönetimdi ama bizim ülke demokrasiye henüz daha hazır değildi. Çok makarnacı vardı, insanlar cahildi, onlar ne anlardı... Aslında demokrasi sözlükte “Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir.” diye yazmaktaydı. Fakat onların oyu nasıl bir çobanla eşit olabilirdi. Onlar ezilmekteydiler, ülke geriye gitmekteydi. Ama sonunda rüzgâr tersinden bir gün esecekti mutlaka ve sıra yine onlara geçecekti. Denize düşme anı: AK partinin vesayetçilerle normal yollarla mücadele etmesi çok zordu. Menderesin başına gelenler daha çok tazeydi. Vesayetçiler zaman zaman bunu dile getirmekten de çekinmiyorlardı. Her zaman aynı oyun oynanıyordu. Vesayetçileri programlayanlar, yönetebildikleri her ülkede sadece tek gurupla yetinmezler karşıt bir gurup oluştururlardı. Bu karşıt grubu da diğer guruba karşı sigorta olarak görürler. Zaman zaman birbirleri ile açık ya da gizli savaştırırlardı. Türkiye’de de vesayetçileri kullanarak oluşturdukları psikolojik ortamdan, mağduriyetlerden besledikleri tam ters düşüncedeki bir gurup oluşturdular, ismi de şu an bildiğiniz şekliyle FETÖ. Hatta benzer bir örneğini de İran’da yapmışlardı. Yöntem aynıydı. Merak edilirse İran ve devrimi incelenebilir. Türkiye’de ise daha önce Nurcular, Fethullahçılar diye bilinen gurup bu iş için biçilmiş kaftandı. Yıllarca Fetöcüler, vesayetçilerin mağdur ettiği YM’lerin aşağılanmış ama kafaları çalışan çocuklarını küçük yaşta alınıp, beyinlerini yıkamışlardı. 15 Temmuz sonrası insanlar kendilerine, “Nasıl oluyor bu insanlar nasıl kandırıldılar? Koca koca okumuş insanlar?” diye sorular soruyorlar. Olay şöyle gerçekleşiyor bu örgüte girenlerin önlerinde üç seçenek var. İnsanları ve ailelerini yeterli süre aşağıladığınızda, 1.Bu insanlar bazıları ne kadar akıllı olsalar da insan olmanın verdiği zafiyetle sadece aidiyet duymak için ya da insan gibi hissetmek için ya bu örgüte girmeyi seçiyordu. 2.Ya da YM olan ailelerinden ve geçmişlerinden nefret ediyor vesayete biat ediyorlardı. 3.Bazıları ise her nasılsa YM olarak kalmayı başarmıştı. İşte bu yüzdendir ki vesayetçilerle FETÖ’cüler bu ortak paydaları sayesinde yani sonradan dönüşmüş olma sebebi ile her olayda benzer tepkiler veriyorlar. YM’lerin bulunduğu AK parti bu mağdur edilmiş gurubu başta kendilerinden zannettiler. Aynı kanser hücrelerinin vücudun bir parçası olduğu gibi. Aslında önceleri FETÖ’cüler de YM’lerdendiler. Bu yüzden aynı kanser hücresi gibi ayırt edilemiyorlardı, görünüşleri aynı ama genleri farklıydı. Bu genler mutasyona uğramamıştı, insan eliyle değiştirilmişti. Artık her yerdeydiler asker, savcı, siyasetçi ve hızla çoğalıyorlardı. Düşman kim: Vesayetçiler artık tarihte hiç yaşamadıkları bir saldırı altındaydılar. Eskiden YM’lerin onlara karşı koyacak ne güçleri vardı ne de hadleri. Fakat eski ismi ile paralelcilerin gücü vardı. Vesayetçilerin gerçekte faaliyette olan örgütleri ki en bilineni Ergenekon artık tehdit altındaydı. Vesayetçilerin zaafları vardı ve bu zaaflar kolay kullanılıyordu. Örnek casusluk davası. AK parti ise YM’leri temsil ediyordu ve gerçekte var olan ve faaliyet içinde bulunan bu örgütleri tabi ki koruyamazdı ve korumamalıydı. Gerçekten o toplantılar yapılmıştı ve o örgütler kurulmuştu, casusluk yapılmıştı. FETÖ sadece bazen fazla abartıyordu ve kanıt bulamadığı durumlarda devletteki gücünü kullanıp bazı sahte delilleri de üretebiliyordu. FETÖ’nün gerçek yüzünü gören AK parti tehlikeyi gördü. MR’da kanser bariz bir şekilde görülebiliyordu artık. Ve savaş başladı. Yılan: FETÖ çok güçlüydü. AK Parti, 17 Aralıktan sonra başlayan süreçte FETÖ ile baş edebilmek için zamanında FETÖ’nün vesayetçilere saldırdığındaki gibi müdahale etmiyor ve aynı hatayı tekrarlıyor. Şu sıralar zamanında casusluk yapanları, örgütlenenleri bunlar FETÖcü olamaz düşüncesi ile desteklemeye başladı. Bu konuya ordudan örnek verelim. a.Darbe sonrası Ergenekon, casusluk davası vs. gibi mahkemeleri olanları karargahlara çağrıldılar. Atamaları, terfileri bunlara yaptırdılar. Ne gariptir ki ilk terfilerde General olanların ciddi bir kısmı sonradan FETÖ’den atıldılar. Aslında bu bile bu iki gurubun (FETÖ ve vesayetçiler) aynı yerden yönetildiğini gösteriyor. b.FETÖ’cülerin verdiği siciller silinmedi. FETÖ’cülerin verdiği sicillere göre terfi, atama ve yurt dışı görev atamaları yapıldı. Halen de o sicillerle göre yapılıyor. Ne gariptir ki yine yurt dışına göreve gidenler(yollananlar) birçoğu geri dönmediler ve kaçtılar. Onları yollayanlar ise hala görevdeler. c.Şu anda orduya alınanlar içinde YM’lerin sayılarının fazlalığı vesayetçileri rahatsız etmektedir. Hali hazırda vesayetçiler “Menzilciler orduyu ele geçiriyor” şeklinde fısıltılar ile dikkati başka yöne çekmeye çalışılmaktadırlar. Aslında yaptıkları ise gerçek tehditi gizlemek. Kendi adamlarını kritik yerlere yerleştirmekteler. Bu ordudaki FETÖ’cülerin zamanında yaptığı dikkati başka yöne çekip örgütlenme tekniği ile aynı. FETÖ’cüler kendilerini gizleyerek vesayetçi gibi gözüküp YM’leri pasif görevlerde tuttular ve kritik yerlere ise kendi adamlarını ya da yönetebildikleri vesayetçileri yerleştirdiler. Bunları gerçekleştirirken de yine vesayetçileri kullandılar. Trajikomik olan ise FETÖ hala aynı tekniği kullanmakta. FETÖ, AK parti düşmanlığı ortak paydasında vesayetçileri hala kullanıyorlar. Örnek vermek gerekirse normal zekada bir insanın kabul edemeyeceği kontrollü darbe söylemi. Ciddi ciddi vesayetçilerden bu kervana katılıp kullanılanlar oldu. d.Liyakat FETÖ zamanında yoktu, peki şimdi var mı? Kişisel düşüncem hala komuta kademesinde (Bnb. ve üstü) orduda 3 kişiden 1’i FETÖcü, 1’i vesayetçi, 1’i YM (ama yılların verdiği deformasyonu taşımakta). Yani 2,5’a 0,5 oran. Bu da gösteriyor ki çok yakın zamanda bir şey yapılmazsa. YM’lere yani AK partiye yeni bir dalga gelmekte. AK Parti’nin orduya yeni giren çocuk sayılacak yaştaki YM’lere güvenmesi, ki çoktan çoğu fişlenmiş durumda, zamanında “Orduyu Astsubaylar ile de yönetirim.” benzeri bir hataya tekrar düştüğünü gösteriyor. Ne yapmak lazım: a.Acilen, inkâr yerine zamanında vesayetçilerin kurduğu gerçek olan örgüt davaları tekrar açılmalı. Sahte deliller sebebi ile FETÖ’cüler tarafında sulandırılan davalardaki gerçek payları incelenmeli. Hali hazırda sadece ortak düşman olan FETÖ ile savaşmak uğruna aldıkları yetkilerle birçok suçlu şu anda kritik yerlerde ve yetkilerini kötüye kullanmaktalar. b.Sadece üst seviye atamalar değil bölük seviyesine kadar olanlar da Millî Savunma Bakanlığı ve MİT tarafından denetlenmeli. Atanan insanların hangi vasfı sebebi ile atandığı sorgulanmalı. Liyakati değerlendirmek vesayetçi örgütçülere bırakılmamalı. c.FETÖ’cülerin zamanında sisteme küstürdüğü YM’lerin tespit edilmesinde uygulanacak yöntem belirlenirken, her iki gurup tarafından (burada kritik cümle her iki gurup tarafından hem FETÖ hem vesayetçiler) saldırılmış olması kriterine dikkat edilmesi gerekmekte. Bu saldırılar ise FETÖ’cülerin verdiği sicillere ve zamanında yaptıkları atamalara bakılarak kolayca anlaşılabilir. Vesayetin saldırdıkları da şuandaki liyakate bakılmadan yapılan atamalara bakılarak yapılabilir. Örgütlerin yerleştirdikleri adamlar ise vasıfsız olmalarına rağmen zamanında örgüt üyeliği, casusluk gibi mahkemelik olmaları ve 15 Temmuz sonrası bir anda rütbe ve vasıf alarak olmamaları gereken yerlere atanmaları incelenerek anlaşılabilir. YM’lerin hala saldırı altında olduğunun bilinmesi gerekmekte, zaten sayıları itibariyle 2,5’ta 0,5 oranındalar. Ordudaki az sayıdaki YM’lerin kaybedilmemesi gerekmektedir. Çünkü sonunda ülkenin geleceği için tek umut onlardadır. d.Hali hazırda üst rütbelerde bulunan FETÖ’cüler ile vesayetçiler birbirlerini AK Parti kapsamında desteklemektedir. Belki sadece AK Parti düşmanlığı ortak paydasında buluşuyorlar ya da birbirlerini biliyorlar (Not: Vesayetçiler Ergenekon ve casusluk davaları sayesinde belliler fakat FETÖ’cüleri tespit etmek o kadar kolay değil. En azından vesayetçiler için öyle.) Örgütlenme bu şekilde devam ederse, yakın zamanda bir önlem alınmaz ise yani bir darbe kapıdadır. Son: Bu yazıyı okuyanlara hangi guruba mensup olursa olsun FETÖ, Vesayet, PKK, Anarşist, Alevi, Aşırı Türkçü ve sayamadığım birçoğu, nereye mensup olurlarsa olsunlar onlara sesleniyorum. Ülkede iki ana gurup var. Bu ülkeyi sevenler ve sevdiği halde sırf diğer guruplar ile birlikte yaşamaya katlanamadığı için ülkeye ihanet edenler. Lütfen uzaklara bakmayın etrafınızda ki ülkelere bakın İran, Irak, Suriye, Mısır vs. Bu ülkeleri bu hale getirenler de ülkelerine ihanet etmediklerini düşünüyorlardı. Yaptığınız her hareketin bir sonucu oluyor. Liyakat ve adaletin olmadığı bir yerde sizin de yaşamak istemediğinizi öngörüyorum. Aşırı Türkçü ile PKK’nın arasında ne fark var, FETÖ ile vesayetçilerin arasında ne fark var? Hepsi iyi bir şey yaptığını düşünüyor ama sonuçta gelinen nokta kötü. Lütfen her yaptığınız harekette önce mensup olduğunuz küçük gurubu değil büyük gurup olan ülkenizi düşünün. Maşa olmayın. Bu yazdıklarımı hangi tespitler ve bilgiler ile yazdığımı yukarıdaki yazımda bahsettim. Bu yazılanları hala FETÖ’nün belli bir güçte olduğu durumda dile getirmem veya mahkemeye vermem söz konusu bile değil ne yazık ki. FETÖ’cülerin hedefine girmezsem vesayetçilerin hedefi olacağım kesin gözüküyor. Bu yazımın asıl amacı; Ergenekon ve casusluk davalarının birleştirilerek birdenbire ortadan kaldırılmaları sonucu Silahlı Kuvvetler ’deki yoğun örgütlenmelere dikkat çekmek. Hepimize düşen ise orduyu artık teröristten, casustan arındırmak. Aksi takdirde vesayetçiler durmayacaklar ve sonuçta 15 Temmuz’daki gibi yine kan ile temizlemek durumunda kalacağız ya da MENDERES gibi sonumuz dar ağacı olacak. HTC One cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-31-2020, 23:47 | #2 |
Duyarlılığınız ve çabanız için çok teşekkür ederim kardeşim, Allah razı olsun. Bu hususla ilgili olarak ben de endişeliyim ve burada AK Parti Forum'da Yusuf Kaplan'ın "Geliyorum diyen tehlike: Darbe!" ve "Darbe söylentilerini gözardı etmeyelim; önlem almaya bakalım!" başlıklı iki makalesini paylaştım ve o makaleleri paylaştığım konu başlığı altında endişelerimi ve çözüm önerilerimi dile getirdim.
Türkiye'nin ciddi bir askerî darbe tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu değerlendiriyorum. Yazınızı okudum, katkı bâbında görüşlerimi söylemek istiyorum. Sizin, vesayetçiler diye tanımladığınız kesimi ben kabaca Kemalistler olarak tanımlıyorum. Ordumuzdaki vesayetçilerin asıl kalabalık gövdesini oluşturan kesim bunlardır, aşırı Türkçüler diye tanımladığınız ırkçı kesimin sayısı Kemalistler'e göre daha azdır ve bu ırkçıların sayısı toplumumuzda da genele oranla epey az sayıdadır. Meseleye öncelikle 15 Temmuz 2016 askerî darbesi konusundan başlamak istiyorum. 15 Temmuz darbesini Kemalist subaylarla ve FETÖ'cü subaylar iş birliğiyle birlikte gerçekleştirdiler. AK Parti'nin büyük hatası şu oldu ki, AK Parti o melûn askerî darbenin suçlusu olarak sadece FETÖ'cü subayları sorumlu tuttu ve onların üzerine gitti, darbenin bir diğer ortağı olan Kemalist subayları konu etmedi. Bu büyük bir hataydı! 15 Temmuz 2016 günü itibariyle kahraman ordumuzdaki generallerin en az yarısı kadar bir bölümü vatan haini olarak darbe girişiminde bulundu ki, bu, ordumuzun bozulduğu ve yeniden kurulması gerektiği anlamına gelmekteydi. 15 Temmuz 2016 askerî darbesinden sonra ordumuzda yapılması gereken müdahale Sultan 2. Mahmud'un 1826 yılında Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırdığı gibi ordumuzun mevcut bozuk yapısını tamamen ortadan kaldırarak ordumuzda yeni bir düzen kurmak olmalıydı. Ordumuzdaki Kemalist subayların tümünün tasfiye edilerek ordumuzun Kemalistler'den arındırılması gerekiyordu ama maalesef bu yapılmadı. Eğer siz (AK Parti), onları tasfiye etmezseniz o vatan hainleri (darbeci Kemalist subaylar) gelir sizi tasfiye eder! Endişem odur ki ordumuz içindeki Kemalist subaylar ağırlıklı vatan haini bir darbeci subaylar topluluğu (cunta) askerî bir darbe yapacak ve AK Parti'yi tasfiye edecek. Eğer yazınızda ordumuzdaki subayların oranları hakkında verdiğiniz bilgiler doğruysa işimiz zor demektir. Sizin, yerli ve millî subaylarımız diyerek, benim ise Müslüman, dindar, vatansever milliyetçi ve demokrat subaylar olarak tanımladığım subaylarımızın sayısı ordumuzun üçte biri civarındaysa ülke ve millet olarak zor bir durumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Ve ordumuzda hâlâ tüm subaylarımızın üçte biri oranında FETÖ'cü subay varsa bu da o hainlerin ordumuzun içine ne kadar derinden sızdıklarını gösteren acı bir tablodur. Burada bir parantez açıp Batıcı yani gâvurcu, Batılılaşma yani gâvurlaşma yanlısı Kemalistler ve dolayısıyla Kemalist subaylar hakkında bir tespitte bulunmak istiyorum. Bahsettiğim bu zihniyetteki kişileri Self hating Negroes (Kendilerinden nefret eden Zenciler) sendromundan mülhem Self hating Türk'ümsüler yani Kendilerinden nefret eden Türk'ümsüler olarak tanımlıyorum. Bunlar, erkek olanları Ahmet-Mehmet-Hasan-Hüseyin, kadın olanları Ayşe-Fatma-Emine-Zeynep gibi Türk isimleri taşımalarına ve bizler gibi Türkçe konuşmalarına rağmen gerçekte birer Türk değiller Türk'ümsüler ve Türk olmaktan da nefret ediyorlar. Kendilerinden nefret eden Türk'ümsülerin manifestosu Teoman isimli şarkıcının gençlik çağlarında yazdığı şu yazıdır: "Türkiye'den, İstanbul'dan, Topkapı Garı'ndan, Türk Sanat Müziği'nden, türkülerden, tıklım tıklım otobüslere binerken başkalarının önüne geçmek için çabalamaktan, folklordan, futboldan, kuyruğa girmeyi bilmeyen insanlardan, çamurdan, mahallelerinden geçtiğimde sataşan çocuklardan, ter kokusundan, din ve turizm dersinden, sokak kapıları önündeki ayakkabılardan, maşrapadan, köylülerden, minibüs muavinlerinden, tığ işlerinden, gül suyu kokusundan, başörtüsünden, alaturka tuvaletten, seccadeden, elektrik ve su kesintilerinden, bağlama ve zurna sesinden, yemek yemekten, blok flütten, halay çekenlerden, göbek atanlardan, yemek kokan apartmanlardan, kalabalıktan, babasızlıktan, fakirlikten, sıskalığımdan, sevgilim olmamasından, utangaçlığımdan ve Türk olmaktan nefret ediyorum. Midemi bulandırıyor. Lottoyu kazanmalı ve burada kalmalıyım. İsviçreli olmalıyım! Burada Elvis gibi biri de olabilirim..." İşte Teoman'ın yukarıdaki yazısı Kendilerinden nefret eden Türk'ümsüler olarak tanımladığım ülkemizdeki gâvurlaşma yanlısı kesimin genel hissiyatıdır. Onların çoğu içlerindeki bu duyguları belki en yakınlarına bile itiraf edemiyorlar, belki kendilerinden bile saklıyorlar ama genel hissiyatları işte bu minvaldedir: Türk olmaktan nefret etmek! İslam ülkesi Türkiye'ye ve Müslüman Türk milletine 100 senedir yaptıkları bütün o sayısız kötülükleri Kendilerinden nefret eden Türk'ümsüler oldukları için yaptılar! Onlar bu toprağın insanları değiller, onlar içimizdeki yabancılar! İslam ülkesi Türkiye'de gâvur hayatı yaşamak istiyorlar, bununla kalmayıp kendi yaşamak istedikleri gâvur hayatını Müslüman milletimize zorla dayatmak istiyorlar ve son 100 yıldır ellerinden geldiğince bunun mücadelesini verdiler. Onlarca yıl boyunca Müslüman Türk kadınının başörtüsüne bu yüzden saldırdılar, onlarca yıl boyunca bu yüzden başörtüsü yasakları getirdiler, onlarca yıl boyunca imam hatip okullarına karşı bu yüzden mücadele verdiler, imam hatip okullarının orta bölümlerini bu yüzden kapattılar! Çünkü Kendilerinden nefret eden Türk'ümsülerin bu gâvurcuların isimleri Türk ismi ve ana lisanları da Türkçe olmasına rağmen bunlar gerçekte Türk değiller Türk'ümsüler ve Türk olmaktan nefret ediyorlar ve bu yüzden de biz Türkler'e düşmanlar. Ülkemizde cumhuriyet döneminde gerçekleştirilmiş olan 5 askerî darbeyi (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 askerî darbeleri) yapmış olan vatan haini darbeci subayları Türkiye'nin ve Türk millletinin tarihteki en büyük düşmanları arasında görüyorum. O vatan hainlerinin nazarımdaki yeri budur! Keşke bu hissiyatımı Müslüman halkımızın tamamı da aynen bu şekilde paylaşsa. Konuyu toparlarken önümüzdeki dönemle ilgili olarak da bir şeyler söyleyeyim. Önümüzdeki dönemde olabilecekler hakkında şunları tahmin ediyorum: Kendilerinden nefret eden Türk'ümsüler (Kemalist subaylar ağırlıklı olmak üzere darbede yer alacak olan vatan haini darbeci subaylar) 6. askerî darbeyi yapacaklar ve o darbeyi başarıya ulaştıracaklar. O darbe tıpkı 27 Mayıs 1960 askerî darbesine benzeyecek, emir-komuta zinciri içindeki bir askerî darbe olmayacak cunta askerî darbesi olacak. Demokrat Parti'ye yaptıklarının bir benzerini Adalet ve Kalkınma Partisi'ne yapacaklar. Nasıl ki 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin vatan haini darbeci subaylarının 1950-1960 yılları arasındaki 10 yıllık dönemi yok saymaya çalıştıkları gibi, 6. askerî darbeyi yapmış olan vatan haini darbeci subaylar da 2000-2020 yılları arasındaki 20 yıllık dönemi yok saymaya çalışacaklar. AK Parti'nin onlara yapmadığı ya da yapamadığı şeyi yaparak ordumuzda tasfiyeye girişecekler ve Müslüman, dindar, vatansever milliyetçi ve demokrat subayları ellerinden geldiği ölçüde ordumuzdan tasfiye edecekler. Ordumuzun çok büyük ağırlıklı yapısını kendileri gibi Kendilerinden nefret eden Türk'ümsü subaylardan oluşturarak ordu iktidarını ellerine geçirecekler. En azından kısa ve orta vadede demokrasiye dönüş yapmamak üzere Türkiye'nin iktidarını ellerine geçirecekler. Eğer seçim yaptırırlarsa bile Mısır'da olduğu gibi demokrasiyle alâkası olmayan göstermelik seçimler yaptıracaklar. Seçimleri kim kazanırsa kazansın iktidarda gerçekte postal (asker postalı) olacak. Milletimizin kazanımlarının pek çoğunu heba edecekler, ülkemizde bir zulüm diktatörlüğü kuracaklar. Yapılması muhtemel olan cumhuriyet dönemindeki 6. askerî darbeyle ilgili olarak tahminlerim yukarıda yazdığım minvaldedir. Dilerim ki bu tahminlerimin hepsi yanlış çıkar ve yanılırım. Biraz da o muhtemel askerî darbenin sonrasındaki genel hissiyat ve olabilecekler hakkında tahminlerde bulunayım. 6. askerî darbeden sonra, mevcut rejim şartlarında ve mevcut ordu yapılanmasıyla Türkiye'ye bir gün demokrasinin gelebileceği, Türkiye'nin mevcut rejiminin bir gün demokrasi olabileceği şeklinde görüş sahibi olan bu husustaki en iyimser kişiler bile, Türkiye'nin mevcut rejimiyle ve mevcut ordu yapısıyla demokrasiye asla geçemeyeceğini, demokrasiye asla ulaşamayacağını kesin olarak anlayacaklar ve Türkiye'nin mevcut zalim rejiminin 'meşruiyeti' tamamen ortadan kalkacak. Halkımız mevcut zalim rejimin ıslah edilemeyeceğinden ve bu zalim rejimin yıkılmasından başka bir yol olmadığından kesin olarak emin olacak ve nihayetinde Türkiye'nin hâlihazırdaki mevcut zalim rejimi yıkılacak! Çok acılar yaşayabiliriz, yaşanabilir, bu hususta endişeliyim; fakat, Allah'a yemin olsun ki İslam adına zerre endişe duymuyorum. Çünkü İslam'ın ve Müslümanlar'ın baharı, küfrün ve küffarın ise kışı geliyor. Ve o kâfirler ne yaparlarsa yapsınlar bu yöndeki gidişatı durduramayacaklar inşaallah. Ne kadar darbe vururlarsa vursunlar İslam ve Müslümanlar güçlenecek ve Allah, nurunu tamamlayacak. O ne güzel vekildir. Konu Cihannur tarafından (06-01-2020 Saat 00:45 ) değiştirilmiştir.. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
askerî darbe tehlikesi, darbe geliyor, uyarı |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|