10-20-2009, 13:18 | #51 |
Dokuz maddede talepler: Anadilde eğitim, anayasa
Kendilerine “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” adını veren iki grup, beraberinde bir mektup ve dokuz maddeden oluşan talep listesi açıkladı. “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Sayın Yetkililerine” ve “Türkiye Halklarına Ve Demokratik Komuoyuna” diye başlayan mektupta, “Halklarımızın barış umutlarına ve özgürce birlikte yaşama arayışına cevap olmak istiyoruz” dendi. Grubun dokuz maddelik talepleri şöyle: 1- Öcalan’ın hazırladığı Kürt sorununun barışçıl ve demokratik siyasi çözümü için yol haritasının ilgili muhataplarına verilmesini ve tüm kamuoyuna açıklanması, 2- Askeri ve siyasi alana dönük operasyonların durdurulmasını ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik siyasi çözümünün önünün açılmasını ve bu çözümün Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesine bağlı olarak Kürt halkının özgür iradesini esas alma temelinde diyalog ve müzakere yöntemiyle gerçekleştirilmesini, 3- Türkiye demokratik ulusunun bir parçası olarak Kürt halk kimliğimiz temelinde ve anayasal güvenceye sahip olarak özgür, eşit ve birlikte yaşamak, 4- Anadilimiz olan Kürtçeyi her yerde özgürce konuşmak, öğrenmek, geliştirmek ve tarihi değerlerimizi, kültürümüzü ve coğrafyamızı anadilimizde yaşamak, 5- Çocuklarımızı Kürtçe adlandırmak, Kürtçe eğitmek ve büyütmek, 6- Kürt halkı olarak tarihimizi, kültürümüzü, sanat ve edebiyatımızı özgürce yaşamak, geliştirmek ve korumak, 7- Kendi kimliğimizle demokratik toplumsal örgütlenmemizi geliştirmek, demokratik siyaset yapmak ve kendimizi özgürce ifade etmek, 8- Bölgenin köy, kasaba ve şehirlerinde özel harekatçı, korucu ve polisin baskı ve zulmünden uzak, yeterli imkanlara kavuşmuş ve güvenlik içinde yaşamak, 9- Türkiye’nin demokratikleşmesini ve bunun için sivil-demokratik bir anayasanın hazırlanmasını istiyoruz. Taraf/KURTULUŞ TAYİZ-FARUK BALIKÇI-KADİR BARIŞ-SELİM KEMALOĞLU-ADEM TAYAN- ÖMER OĞUZ-RECEP OKUYUCU-REMZİ BUDANCİR-ERGÜLEN TOPRAK - Istanbul - 20.10.2009 |
|
10-20-2009, 13:20 | #52 |
Madem Kürt Sorunu Var,O zaman Bilenler Konuşacak,Bilmeyenler Susacak!
Kürt sorunu denildiği zaman herkesin konuşmaması gerek!Böyle ciddi ve hayatti bir konuda sadece bilenlerin konuşması gerek diye düşünüyorum.Haliyle bilenler konuşacağından çözüm yolunda büyük adımlar atılacaktır!Lakin Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli gibi bu sorunuda kısırdöngü siyaset sahalarına çekeceklerse,çekilecekse bu şahısların susması daha efdaldır.Bu sorunu gerçekten doğru irdelemek gerekiyor.Türkiye'de var olan onlarca etnik kökenden bir taneside 'Kürtlüktür',ve bunun gibi 'lazı','çerkezi'v.b etnik kökene sahip vatandaşlarımız vardır.Her bir etnik köken üzerinde emperyalist göçler çeşitli senaryolar üretmektedirler!Bi bakıyorsunuz karadenizli vatandaşlarımız üzerinde,bi bakıyorsunuz alevi vatandaşlarımız üzerinde...Bu planda gerçekten tutucu bir plandır,bir ülkeyi özelikle ülkemizi topla,tüfekle yıkamayan düşmanlar en kolay yol olarak bunu görmektedirler.Bu yüzden sorunları hakkaniyet duyguları ile düşünmek elzem olandır.Kürt sorunuda bu şekilde önümüze getirilen bir sorundur.Aslında böyle bir sorun yok çevrenize baktığınız zaman.Çünkü kürt ve Türk vatandaşlarımız büyük bir mutluluk içinde birlikte yaşamakta,acısıyla tatlısıyla hep beraber duygulanmaktadırlar.Artık ailelerin yapısına baktığınız zaman,kürt gelin,türk damat evlilikleride çoktan tavan yapmış vaziyette.İşte bu insanlar bu şekilde bir aile meydana getirmişlerse,kalkıp klişe laflarla sorunları büyütmek bu ülkenin vatandaşlarına yapılan en büyük zulümdür.Kürt sorununu ''KÜRT VATANDAŞLARIMIZ' meydana getirmemektedir,öncelikle bunu doğru bir zemine oturtmamız gerekir!Kürt sorununu veya başka bir etnik köken sorunu üretenler,bu ülkenin bir karış toprağında gözü bulunan emperyalist güçlerden başka değildir!!!Yoksa bu ülkede yaşıyan vatandaşların birbirleri ile herhangi bir sorunu yoktur!Lakin eğitim sevyesinin çok düşük olduğu yıllarda bu kirli oyunu yönetenler buldukları fırsat ve o dönemde bakal yönetir gibi ülke yönetenlerin açıkları ile,var olmayan bir sorunu adetta çiyan yaptılar!Allah'a şükürler olsun ki,geldiğimiz süreçte hayatti gelişmeler yaşanmıştır.Özelikle duyarlı çevrelerin hakkaniyetli adımları sorunları bitirme noktasına getirmiştir...Aslında şimdi önümüze bir film konulmuş bizde başımıza örülen çorapları bir bir izlemekteyiz..Ergenekon yapılanmasına bakar mısınız!?Meydana gelen gelişmelere baktığınız zaman tüyler ürpertici sonuçlar elde edersiniz.Kardeşi kardeşe kırdırtmak için ellerinden gelen hainliği yapan bu çete,ülkemizi hangi aşama getirdiğini hepimiz dehşetle izliyoruz..Yine dürüst ve duyarlı bir kısım medya organlarının doğru yayınları sayesinde,ocağımıza nasıl incir ağaçlarının dikildiğini izlmedik mi?TEK TÜRKİYE dizisinde Kürt sorununun nasıl meydana getirildiğini apaaçık gözlerle izlemedik mi?..İşte bütün olay bundan ibaretken bugün yakalanan tarifi fırsatı kimsenin suistimal etmeye hakkı ve haddi yoktur!!!Sorun deşifre edilmiş,birilerine hakları teslim edilecektir.Bu bağlamda birilerinin art niyet gözeterek,kan siyaseti güderek şakşakçılık yapmasına hiç gerek yok!!!Bu miller aziz ve şerefli bir millettir.Gelinen noktada bütün gerçekleri,bütün çıplaklığı ile irdeleme bilincine vakıf olmuştur!Provakasyonlara,ve provakatörlere fırsat vermeyecek kadar akılanmıştır..Asllolan birtek gerçek varki oda islam dairesi etrafında toplanmaktır,islam dairesi etrafında birleştiğimiz zaman,hiçbir güç aramıza nifak tohumları ekemeyecektir..Selam ve dua ile. |
|
10-20-2009, 13:22 | #53 |
Şüphesiz Demokratik açılım gerekli.. ancak tek kafamı kurcalayan şey şudur.. Demokratik açılımı Buğün CHP(Cehalete hareket partisi) yapmak isteseydi Ak parti Hükümeti CHP'yi ne kadar desteklerdi?? |
|
10-20-2009, 13:28 | #54 | |
Alıntı:
Takdir ederim |
||
10-20-2009, 15:41 | #55 |
Hal böyleyken örgütün "halkımıza zulmediliyor" demesi ya da "halkın kültürel hakları verilmiyor" gibi bir söyleme sığınması artık çok zor. Örgüt böyle söylese bile insanlar "Kardeşim devlet daha ne yapsın?" diye sorar. Terör örgütünün suiistimal ettiği hassas sorunlar ortadan kaldırıldıkça PKK'nın inandırıcılığı da buharlaşıyor. Bu durum dışarıda da böyle. Yakın zamana kadar bölge ülkelerinden lojistik destek alan PKK'nın bugün aynı rahat ortamı yakalaması düşünülemez. Türkiye, Suriye'yle bu kadar yakınlaşırsa, Kuzey Irak ve merkezî Irak devletiyle stratejik işbirliği yaparsa bu ülkelerin PKK'ya destek vermesi eskisi kadar kolay gerçekleşebilir mi? Tabii ki hayır!
PKK, Türkiye'nin yürüttüğü diplomatik kuşatma harekâtı sonrasında dağ başında sıkışıp kaldı. Kaçacak yer de yok, sığınacak hami de. Üstelik mazeretler de bir bir ortadan kaldırıldı, kaldırılıyor. Uzun süre dağda kalan örgüt üyelerinin yaşadığı sağlık sorunları da artık herkesin malumu. Geriye tek bir çare kalıyor: Silahlara veda! Yani dağdan inmek, normalleşen bir ülkede insan gibi yaşamak... DTP'nin silah bırakma eylemini şova dönüştürmek istemesi, örgüt mantığıyla düşünüldüğünde, anlaşılır bazı özelliklere sahip. Örgütün lider kadrosu, teslim olmanın örgütte yol açacağı travmayı herkesten iyi biliyor olmalı. Bu psikolojiyi perdelemek için şov yapmalarına gerek yok. Ancak o şovun peşine takılıp tahriklere kapılıp dağdan iniş sürecini yok saymaya da gerek yok. Sonuçta bir süreç yaşanıyor; asıl önemli olan bu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal "PKK'nın dağdan inmesini memnuniyetle karşılıyorum." demiş. Çok haklı. Bu süreç devam ederse gencecik fidanlarımızın al bayraklı mahzun tabutlarını artık görmeyeceğiz. Her bir ferdin birinci sınıf vatandaş olarak yaşamasını hedefleyen "demokratik açılım"ın gerçek anlamı esas o zaman anlaşılacak... Ekrem Dumanlı-zaman |
|
10-20-2009, 17:43 | #56 |
Ak Parti dönüşü olmayan bir noktadadır...
*** Bir uçak yola çıktıktan sonra herhangi bir nedenle sorun yaşarsa, kalktığı havaalanına döner. Ama bir nokta vardır, eğer o noktayı geçtiyse artık “gideceği” yere, “kalktığı” yerden daha yakın olduğu için geri dönemez. Havacılıkta “geri dönüşü olmayan nokta” denilen o noktayı geçen uçaklar, başlarına ne gelirse gelsin artık bir “başka” yere ineceklerdir. Geri dönüş ihtimalleri kalmamıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün yaptığı muhteşem konuşmayla, bence “dönüşü olmayan noktayı” geçti. Artık bundan sonra herhangi bir nedenden dolayı yoluna devam edemez de “inmek” isterse, ineceği yer “başladığı” yer olmayacak. Başka bir yere inecek. Başladığı yerden çok daha “ilerde” bir yere. Erdoğan, zikzakları olan bir politikacı, vaatlerinden cayabilen bir politikacı, bütün cesaretine rağmen ani ürkekliklere kapılabilen bir politikacı ama bütün bunlardan çok daha önemli bir özelliği var. Onu diğer bütün liderlerden ayıran bir özellik bu, sürekli kendini geliştiriyor. Sanıyorum Erdoğan’ın muhaliflerinin en büyük çıkmazı da burada. Muhalifleri hâlâ “on yıl önceki”, “yedi yıl önceki” Erdoğan’ı eleştiriyorlar, durdukları yerden milim kımıldamıyorlar ama onlar durdukları yerde dururken Erdoğan ilerliyor. Bu ülkede gerçek bir “sosyal demokrat” lider olsaydı dün Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı o yapardı. Ama o “ilerici” konuşmayı, devletin resmî tarihinin inkâr ettiği, suçladığı, mahkûm ettiği isimlere sahip çıkan o tarihî konuşmayı “muhafazakâr” Erdoğan yaptı. “Biz yaratılanı severiz yaratandan dolayı” diyen o müthiş ve ilahi cümlenin oluşturduğu geniş şemsiyenin altında bütün ülkeyi, bütün ezilenleri topladı, onlara sahip çıktı. Türkleri, Kürtleri, Sünnileri, Alevileri, Ermenileri, Rumları, Yahudileri, Çerkesleri, Lazları, Abhazları, sağcıları, solcuları, gadre uğrayanları, haksızlığa kurban gidenleri tek tek saydı, hepsini “insanı merkez alan” bir siyasetin koruyuculuğuyla sardı. Yaptığı konuşmayı çok sevdim. Çok cesurdu. Said Nursi ile Nâzım Hikmet’i, Pir Sultan’la Mehmet Akif’i, Yunus’la Tatyos Efendi’yi, Yesevi’yle Ahmedi Xani’yi, Hacı Bektaş-ı Veli’yle Ahmet Kaya’yı aynı konuşmada, aynı insani sıcaklıkla anacak, hepsinin değerini, hakkını verecek, hepsini saygıyla selamlayacak ne yazık ki tek bir politikacı var bu ülkede. Bütün insanları, ırklarına, dinlerine, mezheplerine, fikirlerine bakmadan kucaklayacağını söyleyen ve kitleleri etkileyen bir başka siyasi lider çıkmıyor. Eğer bu çapta bir muhalefet lideri olsaydı, bütün ülkeye bu cesaretle sahip çıkabilseydi, çok başka bir ülke olurduk, iki lider bugünkünden bambaşka bir platformda yarışırlar, ülkeyi bugünkünden çok daha ileriye taşıyacak öneriler geliştirirlerdi. Ama yok. Erdoğan’ın muhalifleri bugün kendilerini ya “Türklüğün” ya da “Kürtlüğün” içine hapsediyorlar, bütün ülkeyi kucaklamaya ne güçleri, ne cesaretleri, ne hayalleri yetiyor. Erdoğan, barışı coşkuyla savunuyor. Çekilen acıları anlatıyor. Bütün bu sözleriyle yeni bir Türkiye’nin haberini veriyor. Bir çarpıklığın içine sıkıştırılmış, kanla lekelenmiş bir sistemin yerine yeni bir sistem, yeni bir ülke kurulacak, bu kaçınılmaz ve bu yeni yapıyı kurmaya Erdoğan aday oluyor. Düşmanlıklar ve korkular üzerine bina edilmiş, herkesin birbirinden ürktüğü, birbirinden kuşkulandığı, birbirine kızdığı bir ülkede, o herkese “birbirimizden korkmayalım” diyor. Doğrusu ya diğer liderler hiç değişmezken Erdoğan nasıl böyle değişebildi diye merak ediyorum, sanırım dünya liderleriyle sık sık görüşmesi, liderlikte Deniz Baykal’la ya da Bahçeli’yle değil de dış görüşmelerde tanıştığı liderlerle yarışması, dünyada saygı gören bir lider olmayı arzulaması bu değişikliğin harcını oluşturuyor. Dünyadaki değişimi, muhaliflerinden daha iyi algılıyor. Bu da Erdoğan’ı bu yarışta tek başına bırakıyor. En büyük tehlike de bu. Çünkü Erdoğan’ı zorlayacak, onu herhangi bir noktada vazgeçmekten ya da durmaktan caydıracak bir muhalefet yok bu ülkede, ne siyasette var, ne medyada var. Bütün bu konuşmalardan sonra Erdoğan durur mu ya da yolundan sapar mı? Kesin bir cevap vermek imkânsız tabii ama bu zor gözüküyor bana. Ama daha ileriye gitmekten vazgeçse bile artık “geriye” dönemez, dönüşü olmayan noktayı geçti, “inerse” başladığı yerden daha ilerde bir noktaya inecek. Onun konuşmasını dün duygulanarak, “bir başbakanın bunları söylediğini de gördük” diye sevinerek dinledim. Bu konuşma iyi bir alkışı hak ediyor bence. O, Nâzım’ı, Said Nursi’yi, Yesevi’yi, Ahmed-i Xani’yi, Tatyos Efendi’yi, Pir Sultan’ı, Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Ahmet Kaya’yı, Cem Karaca’yı birarada saygıyla selamlıyorsa, bize de onu saygıyla selamlamak düşer. Ahmet Altan - 04.10.2009 - Taraf |
|
10-21-2009, 00:03 | #57 |
Tüm PKK'lıların serbest bırakılması gayet iyi oldu.
Tabii bu serbest PKK'lılar yasal anlamda hiçbir suça bulaşmamış ve "Eve Dönüş Yasası"ndan faydalanmıştır. Vatana, millete ve barışa hayırlı olsun bakalım... |
|
10-22-2009, 11:19 | #58 |
Biji Tayyip Erdoğan
Biji Tayyip Erdoğan
Dağdan inen 34 kişinin serbest bırkılması Güneydoğu’da bayram havasında kutlandı. Başbakan, “Hepsi gelsin” dedi. Kandil ve Mahmur’dan gelen 34 kişilik grubun serbest bırakılması, Türkiye’de olduğu kadar dünyada da yankı buldu. Gruptakiler sevinç gösteriyle karşılandı. Konuşmalarda barış vurgusu yapıldı. Açılımdan taviz vermeyen Başbakan Erdoğan, Meclis’ten ‘dönün’ çağrısını yineledi. Vakit yitirmeden ülkenize gelin, çok güzel günler olacak. Ancak bu manzara siyasi şova dönüştürülmesin... İçişleri Bakanı Atalay da, serbest kalan 34 kişinin ardından ilk aşamada 100 ila 150 kişinin Türkiye’ye dönmesini beklediklerini söyledi. Atalay ayrıca Mahmur’un kapatılacağını belirtti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kandil’den sekiz PKK’lı ile Mahmur’dan 26 kişinin Türkiye’ye gelmesini, “son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme” olarak niteledi. Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasında, yedi yılda Türkiye’de çok güzel şeyler olduğunu, yedi yılda Türkiye’nin tarihinde hiç tecrübe etmediği seviyelere ulaştığını söyledi. Son üç aydır toplumun her kesiminin büyük bir heyecan içerisinde olduğunu ve çözüme yönelik daha güçlü bir umut taşıdığını anlatan Erdoğan, “Dün (önceki gün) Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü” dedi. İmralı değil biz yönetiyoruz Kandil ve Mahmur’dan gelen 34 kişinin Habur’dan Türkiye’ye giriş yaptığını belirten Erdoğan, “Sabah saatlerinde 29’u ilgili yasalarımız çerçevesinde bırakıldı. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum” dedi. Yargının diğer 5 kişi ile ilgili çalışmalarını sürdürdüğünü dile getiren Erdoğan şöyle devam etti: “Şunu açık, net söylüyorum; bazı medya grupları bu sürecin İmralı’dan yönetildiği mahiyetinde ifadeler kullanıyorlar. Ben o medya mensuplarını buradan bir şeyi hatırlatarak uyarmak istiyorum; adama sorarlar, acaba 11-12 yıldır orada değil miydi? Niçin böyle bir adım atılmadı? Şu anda bu bir milli birlik sürecinin, bir demokratik açılım sürecinin, bir kardeşlik projesinin gereği olarak atılmış bir adımdır.” Gelirler, bırakılırlar Konuşmasında PKK’ya çağrıda bulunarak, “Burada ben gerek dağdakilere gerek Mahmur kampında olanlara gerek Avrupa’da olanlara, hepsine çağrımı yineliyorum; vakit yitirmeden ülkelerine dönmelerini tavsiye ediyorum” diyen Başbakan Erdoğan DTP’yi de uyardı. Erdoğan şöyle devam etti: “Bu güzel manzarayı yine siyasi bir şova döndürmek isteyenlere de lütfen sorumlu davranınız diyorum. Burada bir siyasi şova ihtiyaç yok. Devletin yetkili kurumları orada gerekli şekilde kendilerini karşılar, gerekli muameleler yapılır ve sonra serbest bırakılanlar serbest bırakılır ve bu süreç başarılı bir şekilde devam eder. Ama gerginlikle, tahrikle, sorumsuzca yapılan açıklamalarla bu sürece katkı sağlanmaz tam tersine sürece zarar verirler. Çünkü, bu işi arzu edenler olduğu gibi arzu etmeyenlerin de olduğunu bilmelidirler. Yaşanan gelişmeleri tahrik edici açıklamalarla gölgelemek, popülist şovlarla başka yerlere çekmek, sürece zarar vermekten çözümü zorlaştırmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmez. DTP, PKK adına konuşmamalı Açık söylüyorum; legal bir örgütün temsilcisinin başkanı, illegal bir örgüt adına konuşmamalıdır, konuşamaz. Bizim legal olan bir örgütle, bu siyasi parti olabilir, bir dernek, vakıf olabilir, onlarla görüşmeye kapımız her zaman açıktır ama illegal örgütle konuşmaya asla. Bunu böyle bilmeleri gerekir. Bunu başından beri söyledik ve bundan sonraki süreçte de söylemeye devam edeceğiz. Bu yaklaşımımızın karşılık bulmasını temenni ederim.” İlk aşamada 150 kişinin dönmesini bekliyoruz İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kandil ve Mahmur’dan gelen grupların ardından ilk aşamada 100 ila 150 kişinin Türkiye’ye dönmesini beklediklerini söyledi. Bakan Atalay, Rixos Otel’de basın yayın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle kahvaltıda biraraya geldi. Demokratik açılım paketi ve “eve dönüş” süreciyle ilgili bilgiler veren Atalay, bu süreçte toplumun her kesiminden destek gördüklerini belirtti. “Eve dönüş”ün sürecin bir parçası olduğunu anlatan Atalay, “Çoğu uygulamayla görülecek bazı hazırlıklarımız var. İdari tasarruflarla olabilecekler var. Meclis tasarrufuyla olacaklar var. İnce ince dokumak gerekiyor. Yöntem, üslup çok önemli. Hassasiyetleri koruyarak yürüyeceğiz” dedi. Kuzey Irak’tan önceki gün başlayan “eve dönüş” sürecinin ilk uygulama olduğu için anlamlı olduğunu vurgulayan Beşir Atalay, devlet olarak idare, güvenlik, yargı ve sağlık boyutuyla her türlü tedbirin alındığını söyledi. Sağlık Bakanlığı’nın psikologlar dahil gerekli önlemleri aldığını söyleyen Atalay, gelenlerin sağlık kontrollerinin yapıldığını, idari tedbirlerin ardından yargının devreye girdiğini söyledi. Atalay, bu uygulamanın alt yapısının TCK’nın 221. maddesine göre gerçekleştirildiğini ifade etti. Daha iyi haberler duyacağız Gerekli hassasiyetlerin gösterilmesi halinde sürecin daha sağlıklı işleyebileceğini vurgulayan Atalay, “Bunun devamını bekliyoruz. Açıkça şunu ifade edeyim, dağdaki insan da bunun bir çıkmaz sokak olduğunu görüyor. Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak terörü bitirmek istiyoruz. Devletin bütün unsurları bu konuda kararlıdır. İnşallah önümüzdeki günlerde daha iyi haberler duyacağız” dedi. Atalay, “Kuzey Irak’tan kitle halinde bir dönüş bekliyor musunuz” sorusunu yanıtlarken, şöyle konuştu: “Göreceğiz. İşin doğrusu, ilk gelişler ve uygulamalar, tabii sonrası için bir anlamda teşvik edici veya caydırıcı unsurlar da taşıyabilir. İşte bunları değerlendirmek gerekir. Ama biz bekliyoruz. Neticede olumlu olarak devam edecek. Kuzey Irak terör örgütünün rahat edeceği yer olmaktan çıkıyor, onlar da onu biliyor. İlk planda küçük gruplar halinde 100 kişinin veya 150 kişinin dönüşünü bekliyoruz.” Mahmur’u çalışıyoruz Birleşmiş Milletler denetimindeki Mahmur Kampı’nda kalanların Türkiye’ye dönüşü konusunu daha önce Türkiye, Irak ve ABD’den oluşan üçlü mekanizma içinde ele aldıklarını belirten Atalay, “Orada büyük bir grup var. Mahmur büyük bir kitle ve onlarla ilgili içerdeki çalışmalarımızı da artırdık. Mahmur Kampı büyük bir olgu, orada kadınlar var, çocuklar var, okul var, okula gidenler var, dil sorunu var. Sonuçta orası üzerinde biraz yoğunlaşıyoruz” dedi. Artık evlerindeler Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Kuzey Irak’tan gelen 34 kişilik gruptan 29’u dün sabaha doğru serbest bırakılırken, Kandil’den gelen sekiz PKK’lıdan üçü ve Mahmur Kampı’ndan gelenlerden iki kişinin ifade alma işlemi dün gündüz saatlerinde de devam etti. TCK’nın 314. maddesi uyarınca “terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklama talebiyle nöbetçi mahkemeye sevk edilen beş kişi, hâkime ifade verdikten sonra istememelerine rağmen TCK’nın 221. maddesini düzenleyen pişmanlık yasasından faydalandırıldı. Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar, bunun mahkeme sürecinde sorun olabileceğini söyledi. Neden gittiniz, neden geldiniz Kandil ve Mahmur’dan önceki gün 17.00 sıralarında Şırnak’ın Habur Gümrük Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yapan 34 kişi, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Van Barosu’na kayıtlı 45 avukat nezaretinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan görevli özel yetkili dört savcıya ifade verdi. 21.30’da başlayan ifade alma işlemi 01.00’da tamamlanırken, saat 06.00’da 29 kişi için serbest bırakılma kararı verildi. Savcılar, Kandil Dağı’ndan gelen PKK’lı Hüseyin İpek, Vilayet Yakut ve Elif Uludağ ile Mahmur Kampı’ndan gelen Musa Tomak ve Nurettin Turgut’u tutuklama istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk etti. Bu kişiler hakime ifade verdikten sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Alınan bilgiye göre Silopi Sulh Ceza Mahkemesi, bu kişilere “etkin pişmanlık yasasını” düzenleyen TCK 221. maddesini uyguladı. Taraf’a konuşan Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar, grupların itirazına rağmen savcılık ve mahkemenin bu formülü uyguladığını söyledi. Aktar, “Yargı bir süreliğine nefes aldırmak için inisiyatif aldı, parlamentoya da yeni bir yasa çıkartılması için mesaj verdi” yorumunu yaptı. Avukatlar, bu kişiler hakkındaki tutuklama istemine “örgüt üyeliği”nin gerekçe gösterildiğini, sorgulamada Mahmur’dan gelen grup üyelerine, “Ne zaman örgüte katıldınız”, “Ne zaman Türkiye’yi terkettiniz”, “Neden terkettiniz”, “Kaç yıl kaldınız”, “Eyleme katıldınız mı”, “Neden geldiniz”, “Oraya ne zaman gittiniz?”, “Mahmur’a niçin gittiniz” ve “PKK ile ilişkiniz var mı” sorularını yönelttiği, gelen grup üyelerinin de zorunlu nedenlerle sınır köylerinden Kuzey Irak’a gittiklerini ve PKK ile ilişkileri olmadıkları yönünde ifade verdikleri belirtildi. Kandil Dağı’ndan gelen 8 PKK’lı ise, Türkiye’deki ‘demokratik açılım’ sürecinin önünü açmak için Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine Türkiye’ye geldiklerini söyledi. Askerî kıyafetle tur attılar Serbest bırakılanlar Habur’dan ayrıldıktan sonra Silopi’deki DTP öncülüğündeki grupların karşılanma alanlarına gitti. Grup üyeleri diğer beş kişinin bırakılmasıyla birlikte DTP’ye ait otobüsün üzerine çıkarak, TIR Garajı’ndaki miting alanına gitti. Burada kalabalığa karanfiller atan 34 kişi, “PKK halktır, halk burada” ve “Biji gerilla” sloganlarıyla karşılandı. Kandil’den gelen sekiz PKK’lının askerî kıyafetli olduğu gözlendi. Ahmet Türk, “Kürt sorununun çözümü için halkımız büyük çaba içerisindedir. Bu çabanın devam edeceğine eminim” dedi. Kandil’den gelen Hüseyin İpek ise Öcalan’ın çağrısı üzerine geldiklerini belirterek, kendilerinin barışsever olduklarını ifade etti. DTP otobüsü Cizre, Nusaybin, Kızıltepe, Çınar’dan geçerek Diyarbakır’a gitti. Taraf/FİKRET KARAGÖZ/ANKARA-FARUK BALIKÇI/SİLOPİ - Istanbul - 21.10.2009 |
|
10-25-2009, 12:20 | #59 |
Bu çok hassas süreçte P.K.K’yı (her ne için olursa olsun) DTP’nin aşırı bir coşkuyla karşılaması doğru olmadı..
Daha dikkatli olunacağı söylendi. umarım öyle olur bundan sonra.. |
|
10-31-2009, 19:51 | #60 |
Öcalan açılımı şimdilik kapattı
“Açılım hikâye, amaçları örgütün tasfiyesi” diyen PKK lideri, hiçbir grubun dönmeyeceğini söyledi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan, “Açılım hikaye, asıl amaçları PKK’nin tasfiyesidir” diyerek, Avrupa’dan gelecek olan 15 kişilik grup da dahil bundan sonra hiçbir grubun gelmeyeceğini söyledi. Açılım sürecinin geldiği son noktanın yine “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” olduğunu söyleyen Öcalan, Fransa’nın Korsika’ya tanıdığı hakların Kürtlere tanınması istedi. Fırat Haber Ajansı’nda yer verilen habere göre Öcalan, hükümeti sürece ‘ciddi yaklaşmadığı’nı öne sürerek, “Bu grupların gelişi ve buna karşı Kürt halkının onurlu sahiplenişi, duruşu, Hükümetin gerçek yüzünü, niyetini ortaya çıkarmıştır. Hükümetin planı suya düştü. Oraya gidenler sadece DTP ya da PKK sempatizanı değildir. AKP’liler de gitti. Hükümeti korkutan da budur. Kendi oy kaybından korktu. Bu grupların gelişi ve Kürt halkının tutumuyla barıştan yana olduğumuzu gösterdik. Ama buna karşılık Hükümet ciddi yaklaşmamıştır” dedi. AKP’nin kendilerini aldattığını ve herşeyin günahını Kürtlerin üzerine atmaya çalıştığını belirten Öcalan, “Bunların yaklaşımı on beş yaşındaki kızı kandırmaya çalışmaktır. Burada bana bu muameleyi yapmaya çalışıyorlar. Ama sonuç alamazlar. Süreci yeniden değerlendireceğiz falan diyorlar, olmaz böyle. Erdoğan’ı ciddiyete davet ediyorum. Bundan sonra grup mrup da gelmeyecek. Gelmelerine gerek kalmadı” diye konuştu. “Sil baştan ne demek? Ne yapıyorlarsa yapsınlar. Zaten bunların barış gibi bir niyetleri yok” diyen Öcalan şunları söyledi: ‘Kürtler bu golü yemez’ “Başbakan’ın duygusal davranmaya hakkı yok. Ben on yıldır burada dünyanın en yalnız insanı durumunda tutuluyorum ama en zor anımda bile duygusal davranmıyorum. Barış süreci oy kaygısıyla yürütülemez. Bunlar hala koltuklarının derdindeler. AKP, samimi değil. Bu barış grubunun gelmesiyle AKP’nin ne yapmaya çalıştığı açıkça ortaya çıkmıştır. Zaten benim grup çağırmamdaki amaç da buydu. Bunlar sözde burada beni kullanarak bu meseleyi kendilerince halledeceklerini hesaplıyorlar. Açılım hikaye, asıl amaçları PKK’nin tasfiyesidir.” Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynadığını ifade eden Öcalan, şunları dile getirdi: “Erdoğan da geçmişte futbol oynamıştı, futbolu iyi bilir. Futbolda oyunun kuralları önceden bellidir, oyunun ortasında kurallar değiştirilmez, değiştirilirse kural ihlali olur. Kürtler oyunda kural ihlali yapmıyor ama Erdoğan oyunun ortasında kendisi üç kural ihlali yapıyor. Oyun böyle oynanmaz. İşte bu açılımla ileride oynayarak Kürtlere gol atmaya çalışıyor. Ama Kürtler bu gölü yemez. Diyarbakırlılar futbolla ilgililer, iyi anlarlar.” Korsika modeli istedi Devletin KCK’yi kabul etmesini isteyen Öcalan, Kürtler için Korsika modeli çözüm istedi: “Bizim tek devlet, tek millet, tek bayrakla bir sorunumuz yok. Bizim devletin üniter yapısıyla da bir sorunumuz yok. İstedikleri kadar tek tek tek kalabilirler. Biz çok şey istemiyoruz. Bunlar kendilerine örnek aldıkları Fransa’nın Korsikaya tanıdığı hakları tanısınlar yeter, başka bir şey istemiyoruz. Korsikalılara haklarını ve özgürlüklerini, bölgesel özerkliklerini verdiklerinde Fransa’nın üniterliği mi bozuldu? Hayır.” Taraf - Istanbul - 31.10.2009 |
|
Konuyu Toplam 6 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 6 Misafir) | |
|
|