|
![]() |
#1 |
![]() Dinî liderlik arayışı mı?
Gülen-Papa görüşmesini ‘Gülen için Papa gibi bir dinî liderlik ihdas etme gayreti’ olarak yorumlama çabasına girenler de olmuştur. Ancak böyle bir iddia, olsa olsa “Ben, dünyevî hiçbir şeye talip değilim; dünyanın sultanlığını teklif etseler, gözümü o tarafa çevirip bakmam.”[19] diyen ve hatta “Cemaat lideri gibi yakıştırmalardan küfür işitmiş gibi rahatsız olduğunu”[20] ifade eden Fethullah Gülen’in duygu ve düşünce dünyasını bilmeyenlerce veya bile bile çarpıtma gayesini güdenlerce ortaya atılabilir. Gülen’in duygu ve düşünce dünyası hakkında fikir vermesi açısından şu ifadelerine göz atmak faydalı olacaktır: “Şu kısacık ömrümüzde, şahsımızın bilinmesi, iyi olarak tanınması ve böylece bize hürmet edilmesi şeklinde gayeler taşımak ya da dünya nimetlerinden istifade etme türünden bazı sevdalar ardına düşmek Rabb’e karşı çok büyük bir ayıptır. O’nu anlatmak ve dinimizin i’lâsına çalışmak gibi bir kulluk vazifemiz varken dünyevî başka hedefler edinmek Allah’a karşı vefasızlıktır. Kendi adıma da, makam-mansıp sevdasına kapılmaktan, iyi olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabb’ime, Efendim’e ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum… Dinime ve milletime hizmet duygusu bütün bütün ufkumu kaplıyor.. bunun dışında başka hiçbir şey düşünmüyorum. Hatta düşünmemin, istememin haram olduğunu zannediyorum.”[21] “Fikirleri siyasetle bulanmış ve her şeyi dünyevî çıkarlar ve siyasî maksatlarla açıklama eğilimindeki bazıları anlayamasa veya anlamamakta diretse de, Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesi ve Selef-i Salihin’in safiyane içtihadlarından çıkardığım dinime ve milletime hizmet çizgimde siyasetin ve dünyevî ücretlerin en ufak bir yeri olmadığına hayatım şahittir.”[22] “Papa ile görüşmenizin arkasında dünya Müslümanlığının lideri olma gibi bir arzunuz mu yatıyor?” sorusunu Gülen, “Bu iddiayı ortaya atanlar, herhalde Türkiye Müslümanlığını, hattâ İslâm’ı İran Şiîliği ile aynı görüyorlar. İslâm’da dînî liderlik, Hıristiyanlık’ta ve Şiilikte olduğu gibi din adamlığı müesseseleri veya makamları yoktur. Hele hele ben, herhangi bir liderlik, makam arzusu ve yarışından hep fersah fersah uzak kaldım.”[23] şeklinde cevaplamıştır. Papa’yla ne konuşuldu? “Roma’ya gittiniz. Papayla görüştünüz. Ne konuştunuz?” sorusuna Fethullah Gülen şöyle cevap vermiştir: “Üzerinde konuştuğumuz hususlar medyaya intikal etti. Papa yaşlı; bu bakımdan, her meseleyi rahat dinleyemeyebilir diye, kendisiyle konuşmak istediğimiz şeyleri bir mektup haline getirip, kendisine sunduk. Önce bir buçuk saat kadar konsülde görüşme yaptık. Bakanları vardı, bakan yardımcıları vardı. Dünyanın değişik yerlerinden gelmiş Katolik temsilcileri vardı. Onlarla da görüştük. Gitmeden önce, burada Barthalemeos’la geçen yaz da Amerika’dayken Papanın temsilcisi Kardinal O’Connor’la görüşmemiz, buradaki bütün Hıristiyan ve diğer dinlerdeki ruhanîlerle çok iyi temasımızın olması, bizim için referans oldu. Vatikan’a gittiğimizde çok zorluk çekmedik. Esasen, o türlü kabullerdeki merasimi çok iyi bilemiyorum. Merasimin ne türlüsü alâkanın ifadesidir, onu da bilemiyorum. Fakat hem İstanbul’da Papalığı temsilen bulunan rahip Moravitch, hem başkaları Papa hazretlerinin gereğinden fazla alâka gösterdiğini söylediler. Kalkıp elimden tuttu, zor yürüyordu. Beraber işinin başına gittik. Konsülde de çok alâka gösterdiler. Biri bize refakat etti ve daha sonra orada görüştüğümüz iki zat, burada İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Kültürler Arası Diyalog Sempozyumuna iştirak ettiler, onlarla tekrar görüşme imkânı bulduk. Genelde medeniyetler çatışması, dinler çatışması gibi teoriler üzerinde durduk. Ben, bu tür teorilerin yanlış anlama veya bazı maksatlardan kaynaklandığını sanıyorum. Ama böyle bir şey varsa, şayet muhtemelse, şimdiden buna karşı bir kısım dalgakıranlar koymakta yarar var. El ele verirsek, inanan insanlar olarak işbirliği yaparsak, kitleler bizim gözümüzün içine bakacaktır. Dünyayı böyle muhtemel kavgalara karşı koruma adına önemli adımlar atmış oluruz. Bu türden düşüncelerimi ifade ettim. İkinci olarak, daha sık görüşmeyi teklif ettim. Karşılıklı yakınlaşmayı daha da arttırmak için, müşterek projeler sundum. Bu cümleden olarak, meselâ Harran’da bütün büyük dinlerin, bilhassa İbrahimî dinler olan İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin okutulacağı bir üniversite kurulsun teklifini yaptık. Bunların hepsini çok güzel karşıladılar. Ayrıca, faydalı olabileceğimiz mevzularda yardımcı olabileceğimizi, meselâ Filistin’e gitmek isterlerse, birlikte Kudüs seyahati yapabileceğimizi ilettik. Bu mülâhazalarımı Konsül’de de ifade ettim. Bunlar medyada yer aldı. Türkiye olarak, Avrupa Birliğine girme talebimize kadar tüm mülâhazalarımı orada ifade etmeye çalıştım.”[24] Fethullah Gülen, Papalık misyonunun bir parçası mı? Fethullah Gülen’in diyalog maksadıyla Papa ile görüşmesinden ötürü Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğu” ithamını ortaya atanlar ve Gülen’in açıklamalarına rağmen bu iftirayı sürdürenlerin var olduğu görülmektedir. Oysaki Gülen’in diyalog faaliyetleri Papa ile görüşmesinden çok daha önceleri başlamıştır. Diyalog çalışmalarının Hıristiyan misyonerlik çalışmalarıyla ilişkisi olmadığını Gülen şu sözlerle ifade ediyor: “Vatikan’da ya da başka yerlerde yürütülen bu tür faaliyetlerin, bizim hoşgörü ve diyalog hareketiyle bir alakası yoktur. Ne benim, ne de benimle beraber bu hareketi benimsemiş arkadaşların katiyen bir başkasının dümen suyunda olması söz konusu değildir. Bizim diyalog ve hoşgörü hareketimiz tamamen Türk milletine aittir ve Türkiye orijinlidir; diyalog faaliyetlerini kendi maksatları doğrultusunda yapanlara eklenmiş değil, aksine onlar yapıyorsa biz neden yapmayalım, onlarla müşterek programlar planlayarak kendimizi ifade yollarını neden aramayalım mülahazalarından doğmuştur.”[25] Fethullah Gülen’in hoşgörü ve diyalogu İslam’ın ve Hz. Muhammed’in sünnetinin gereği olarak değerlendirmesi[26] bazılarının saptırdığı gibi “Papalık misyonuna bir kılıf olarak sonradan ileri sürülen yeni bir şey” değildir. Gülen, daha 1998’de Papa ile görüşmeye sevk eden hissiyatını ifade ederken şöyle demiştir: “Kur’an-ı Kerim 14 asır önce, bu diğer din mensuplarına diyalog çağrısını yapmıştır. Fakat, aradan geçen asırlar, zamanın ve şartların gereği olarak daha çok çatışma asırları olmuş. Bundan sonra ise, zihinlerin, kalplerin fethi, en azından karşılıklı saygı ve sevgiyle kaynaşma asırları olacaktır. Bu konuda, Hudeybiye öncesi ile, Hudeybiye ve Mekke’nin fethi arasında geçen 2 yılın karşılaştırılması bize gerekli ipucunu verebilir. Kur’an-ı Kerim, Mekke’nin fethi için değil, Hudeybiye sulhü için fetih der. Hudeybiye ile kavga kapıları kapanmış, kalplerin kapısı açılmıştır. Gerçek fetih budur. Toprak elde etmek değildir. İşte, bu hissiyatla sayın Papa ile görüşmemiz tabiî idi. Geçen seneden bu yana, Papalığın Türkiye temsilcileri gibi, Amerika’da görüştüğümüz temsilcileri de bu konuda bir hayli istekli davrandılar ve gerekli zeminin hazırlanmasıyla bu görüşme gerçekleşti. İnşaallah hayırlara vesile olur.”[27] Ayrıca Gülen’in hoşgörü ve diyalog hakkındaki değerlendirmeleri, 1997 yılında yayınlanan Prizma-2 kitabındaki “Muhammedî Ruh ve Mânâ İçinde Diyalog”[28] başlıklı yazıda, 1995 yılı konuşmalarında, hatta Hoşgörü ve Diyalog İklimi kitabı incelendiğinde görüleceği üzere daha eski tarihli yazılarında bile öyledir. Yani Gülen, ilkten bugüne bu meseleyle ilgili bütün konuşma ve yazılarında sevgi, saygı, hoşgörü ve diyalog kavramlarını hep İslam’ın ve Hz. Muhammed’in yoluna uymanın gereği olarak anlatmıştır. Fethullah Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğu” iddiasına cevap ararken Gülen’in başka vesilelerle ifade ettiği şu hissiyatını bilmek de gerçeği idrak için yardımcı olacaktır: “Biz hizmet ederken kimseyi ayırmıyoruz. Allah’a, Peygamber’e inanan, dini bizim gibi yaşayan insanlar bizim başımıza tahtlarını kursunlar. Onların yeri orasıdır. Fakat bir de meselenin insana saygı ekseninde götürülmesi hususu var ve hedeflerimizden bir tanesi odur. Allah’ı insanlara tanıtma ve sevdirmeden başka gayemiz yoktur. ‘Allah’ı kullarına sevdirin ki Allah da sizi sevsin’ buyuruyor söz sultanı. Cenab-ı Allah belli ölçüde bunu ihsan etti ve çok yere girildi. Ama tamam oldu mu bu mesele; bütün insanlığa Hz. Âdem’den Efendimiz’e gelinceye kadar oluşan o değerleri ulaştırabildiniz mi? Gerçekten Allah’ın sevdiklerini sevdirebildiniz mi, Allah’ı sevdirebildiniz mi?”[29] “Her Müslüman, Allah’ın tanıtılması, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) adının cihana duyurulması meselesinde dertlidir. Ben kendim için ‘dertli’ diyemeyeceğim, şu arz ettiğim şeyleri bir fazilet olarak da söylemiyorum; fakat ümmet-i Muhammed’in çektikleri sineme bir hançer gibi saplanıyor. Dünyanın dört bir tarafında ezilen, horlanan, mazlum ve mağdur durumdaki insanların hayali gözümün önünden bir türlü gitmiyor. Onların ıstıraplı hali yanında yüce dinimizi tanımayan insanların vaziyeti de içime dert oluyor. Belki her vakit gönlümden şu duyguları geçiriyorum: Herkes İslâm’ın nuruyla aydınlansın; her gün birkaç ihtidâ olsun; ihtidâ etmeyenler de, hiç olmazsa hoşgörüye, diyaloga açık yaşasınlar. Bunları arzu ediyorum ve bu işin kolay olmayacağını da biliyorum. İşin tabiatını bildiğim halde bu duygumun aksine cereyan eden hâdiseler beni hasta ediyor. Hatta bazen, ‘Benim en başta vereceğim bir canım var. Cenâb-ı Hak insanları barış içinde, diyaloga açık, kendisine ve kullara karşı saygılı yapacaksa; bunun karşılığında da canımı alacaksa hemen alsın da o neticeyi hâsıl etsin’ diyorum.”[30] Bu ifadeleriyle derdini ve ızdırabını dile getiren ve yazılı, sözlü, fiilî bütün eserlerinin de şahadetiyle hayatını İslam’ın ve Müslümanların yüceltilmesine adamış olan Fethullah Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğunu” iddia etmenin zalimce bir iftira olduğunu insaf ve vicdan sahibi herkes teslim edecektir. [1]Papa ile görüşme [2]Aksiyon, Fethullah Gülen’in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998 [3]“Yahudi ve Hıristiyan kavgası bilhassa Ortadoğu için iyi olmaz”, Zaman’da Nuriye Akman’la röportaj, 29.03.2004 [4]Papa XVI. Benedikt’in İslamiyet hakkındaki sözleriyle alâkalı açıklaması, 16.09.2006 [5]“Papa II. John Paul’e verdiği mesaj”, 10.02.1998 [6] “Zümrüt tepelerimizin üç gülü: Sevgi, diyalog ve hoşgörü”, Hoşgörü ve Diyalog İklimi, 2. Baskı, İzmir, 1999. [7]Favorit dergisi röportajı, Nisan 2009. [8] Bu konuda ayrıntılı malumat için Hoşgörü ve Diyalog İklimi kitabına bakılabilir. [9]Sulh çizgisi üzerine, Sızıntı, Temmuz 1979, Sayı 6 (İbrahim Canan’ın Sulh Çizgisi kitabına takdim). [10]Fethullah Gülen, Vatikan dönüşü görüşmeye dair soruları cevaplıyor, 10.02.1998 [11]“Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998 [12]“Aksiyon’da Papa görüşmesi üzerine”, 14.02.1998 [13]“Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998 [14]NTV’de Taha Akyol ve Cengiz Çandar’la röportaj, 27.02.1998 [15]Aksiyon, Fethullah Gülen’in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998 [16]“Dinlerarası diyalog ve papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998 [17]“Kaç çeşit İslâm var?”, Fransız Le Monde’da Nicole Pope’la röportaj, 28 Nisan 1998 [18]“Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998 [19]“Hayret ediyorum ve kırgınım!..”, Kırık Testi, 12.08.2002 [20]“Hangi parti?”, Kırık Testi, 29.10.2002 [21]“Ufkumu tutan tek şey, biricik sevdam...”, Kırık Testi, 03.06.2002 [22]“Hangi parti?”, Kırık Testi, 29.10.2002 [23]Aksiyon, Fethullah Gülen’in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998 [24]“Kaç çeşit İslâm var?”, Fransız Le Monde’da Nicole Pope’la röportaj, 28 Nisan 1998 [25]“Hoşgörüden geriye dönüş intihar olur”, Milliyet’te Mehmet Gündem’le röportaj, 27.01.2005; ayrıca bakınız “Vahşet”, Bamteli, 21.04.2007 [26]“Hoşgörü sürecinin tahlili”, Kırık Testi, 04.04.2004 [27]“Aksiyon’da Papa görüşmesi üzerine”, 14.02.1998 [28]“Muhammedî ruh ve mânâ içinde diyalog”, Prizma-2. Ayrıca Prizma-3 kitabında da bu konuda muhtelif yazılar vardır. [29]“İftiralara hukukla cevap veririz yumruk sallayana yumruk sallamayız”, Zaman, 10.05.2011; Elsiz, dilsiz ve gönülsüz (Zaruri bir tenbih), Bamteli, 09.05.2011 [30]“Hastalık, hastane mülahazaları ve ötelere hazır yaşama”, Kırık Testi, 08.04.2002
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() bu diyalog hep gayri müslimleir mi kapsıyor. Hizbullahın manşifestosunu dün yani manifestodan 3 gün sonra konu edinip yine saldırmasını, iftira atıp ataları yada iman ettikleri arif doğandan bahsetmelerini nasıl değerlendirmeliyiz ! yani bir müslümanla diyalog kurabilmesi için illa yahudi yada hristiyan olması mı lazım ?. manifestoda açık açık ve tekrarlı olarak diğer cemaat tarikat ve gruplarla sürtüşmek istemiyoruz denilmesine rağmen ! bu saldırlar neyin nesi tam 15 yıldır aralıksız devam saldırılar. yani tahmini olarak 1995-1997 den beri ! diyaloğun başlamasından beri yani !
din değiştirsek ( haşa ) diyalog kurulacak mı ? |
|
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Selamün aleyküm arkadaşlar.Aranıza daha yeni katıldım.Bu meseleyi başka İslami sitelerdede tartıştık.Lakin dinlerarası diyaloğun asıl unutulması gerekirken bunu ısrarla desteklemek İslam'a ihanettir.Bu dinlerarası diyalog meselesi siyonistlerin sinsi bir tuzağı ve planıdır.Amaç, İslam'ı ve müslümanları bir potada yakmadan öldürmeden, itikaden eritip yutmak ve dini bozmaktır.Bu oyuna gelmek en büyük gaflet ve cehalettir.
Bozuk inançlar sergileyen Diyalogcular niçin, bütün milletin seyredeceği bir açık oturuma katılmıyorlar?Böyle bir toplantı yapılmasını neden milyonların gözü önünde yapılmaz? Temiz Müslümanların Amerika ve İsrail’le iş birliği yapması mümkün müdür? Onlar Irak’ta bir milyon Müslüman’ı katlettiler. Filistin’de yapılanları görüyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bir Müslüman’ın kabul edip destekleyeceği bir proje midir? Araştırmacı yazar sayın Yusuf Gezgin, Aktifhaber’de bakınız İngilizleri ve politikalarını nasıl anlatır: “Köleliği sistematik hale getirip, insanları yurdundan, ailesinden kopararak ‘bir ticari meta’ haline getiren bunlardır. Çok değil beş asır önce bir toprağı, kimliği medeniyeti olan Kızılderililerden, Aborijinlere, Mayalara, Asteklere kadar onlarca milletin-medeniyetin köküne kezzap suyu döken bunlardır. Bütün sınır anlaşmazlıklarının ve toprak kavgalarının arkasında İngilizler vardır. İngilizlerin çekildiği coğrafyalarda nizasız, kavgasız, huzur içinde tek bir ülke, bölge gösteremezsiniz. Çekildikleri yerlerde özellikle problem bırakırlar ki, elleri o coğrafyadan çekilmesin. İngiltere demokrasinin beşiği bilinir. Ama demokrasiyi sadece kendilerine layık görürler. İngilizlerin çekildiği bütün coğrafyalar acımasız diktatörlerin elindedir. Zira diktatörleri idare etmek, yönlendirmek ve buyruklara amade kılmak milletleri yönlendirmekten çok daha kolaydır. Halklar demir yumruklar altında ezilirken bunlar ‘demokrasiyi’, ‘insan haklarını’ değil, diktatörlerden tahtlarını koruma mukabili rüşvet aldıkları imtiyazları, zenginlikleri hatırlarlar. İngiltere Kraliçesinin geçmişte tarihî ve turistik yöreleri gezmek için geldiğini sanmıyorum! Acaba Kraliçe Türkiye’de, kendi kurdukları sarsılan derin dengeleri yeniden inşa etmek veya revize etmek için mi geldi? Yoksa, Orta Doğu’da uygulanacak yeni planlara bizi hazırlama, altyapı oluşturma amacı mı var? Günümüzde ise dinler arası diyalog temsilciliğine soyunan malum grup, bu reformist hareketi devam ettirmektedir. Mesela, dinde reformun bir parçası olan “müziğin dine bulaştırılması konusunu da ayrıca ileride sizlere anlatacağım.Şimdilik yorumlarım bu kadardır. Konu MEÇHUL ADAM tarafından (04-29-2012 Saat 01:52 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Arkadaşlar, dinlerarası diyalogla ilgili bu sitede birkaç konu açılmış fakat akabinde kilitlenmiş olarak gördüm.Lakin bu konuyu kilitlemeyle bir yere varılamayacağını size söyleyebilirim.Maksadımız, bir grubu veya her hangi bir cemaati hedef göstermek değil, bilakis müslümanların başında olan bu badireyi def edip atlatmak ve milletimizi aydınlatmaktır.
Yİne hem dinlerarası diyaloğun, dinimizce ne kadar sakıncalı olduğunu ben size Kur'an'dan ayetler vererek bilgi vereceğim.Şimdilik yorumlarınızı bekliyorum.. |
|
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
Ve aleykümselam. Dinler arası diyalog ifadesi doğru bir ifade değil. Dinler, canlı varlıklar değillerki birbirleriyle konuşsunlar! Dinler arası değil de dindarlar arası diyalogdan söz edilebilir. İslam şeriatı, Müslümanların, dindar Müslümanların diğer dinlerin mensuplarıyla diyalog kurmalarını yasaklamamıştır. |
||
![]() |
![]() |
#6 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#7 |
![]() .Diğer dinler tahrif edilmemiş olsa idi zaten diyaloğa gerek kalmayacaktı.Birinci 1000 yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı, ikinci 1000 yılda Afrika ve Amerika Hıristiyanlaştırıldı, üçüncü 1000 yılda hedef Asya... Bunun ön ayağı Dinler arası diyalog safsatasıdır. Bu diyalog masalının asıl amacı Anadolu, Orta Doğu ve diğer Asya ülkelerini Hıristiyanlaştırmaktır. Diyalog adına yapılan faaliyetleri incelediğimizde İslam dinine zarar veren bir çok faaliyet yapıldığını görmekteyiz. Allah nezdinde hak din İslamdır. Bunun aksini düşünen bunun ılımlaştırılabileceğini düşünen kim varsa dinden çıkar. Son olarak bir ayet-i celile ile sözümü burada kısa kesiyorum.
AL-İ İMRAN SURESİ-19."Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir." |
|
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Bizler tek başına ayeti kerimeleri referans almıyoruz,
yanı sıra hadisi şerifler, icma, kıyas, tefsir, ilmihal, fıkıh gibi ilimlerede başvurulmalı. zira bir ayeti kerimeyi yorumlamak bizim haddimize değil... yorumlayabilmemiz içinde bu ilimlerin hepsini tam manası ile alabilmiş bir müçtehid olmamız gerekir... Dindarlar arası diyalog meselesinede katılmıyorum... zira Her bir müslüman yeryüzünün halifesidir diyor EFendimiz a.s.v. ... yani her bir müslüman yeryüzünde birer temsilci ise, temsiliyet diğer dinlere karşı olması gerekli... o sebele bu illa dindarlarla olabilecek birşey değil... |
|
![]() |
![]() |
#9 |
![]() SIkinti aslinda diyalogda degil.
Evvelcede ifade ettigim gibi, halkin diyalog algisindan ve tatbikatta yapilan hatalar sonucu insanlar nezdinde olusan süphelerden kaynaklaniyor. Örnegin.... Diyalog yapanlar istedikleri kadar biz bunu teblig amacli yapiyoruz desin lakin diger yandan ehli kitabla amentüde ittifakimiz var mantigi ile yaklasirlarsa, insanlarinda süpheyle bakmalari dogal hale gelir... |
|
![]() |
![]() |
#10 | |
![]() Alıntı:
Konuyu hep muhalefet olarak görmemek gerek Onlar da cennete cehenneme inanıyor Biz de Onlar da meleklere inanıyor Biz de Onlar da peygamberlere kitaplara inanıyor biz de Onlar da öldükten sonra dirilmeye hesap vermeye inanıyor Biz de Bunlar basit şeyler mi? Bu ortak noktaları nazara vermenin nesi kötü Hayatları boyunca ayrılık ve tefrika peşinde koşanlar bu tarz beyanlarda hep menfilik ararlar. Ha bu demek değil ki Tüm amentümüz aynı,ortak olduğu kadar farklılıklar da var Zaten tümü aynı olsa farklı dinlerden olmazdı insanlar Kur'ana inanmıyorlar evet ama kitaplara inanıyorlar Kur'ana imansalar zaten müslüman olurlar,peygamberlere inanıyorlar ama hz.muhammede inanıyorlar diyemeyiz zaten ona inansalar müslüman olurlar. |
||
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|