![]() |
#31 |
![]() Sünnet-i Seniyye ve Hadis-i Şerif'in Önemi
Bu yazı Prof. Dr. M. Esad Coşan 'ın Temmuz 1995 de İngiltere'de yaptığı konuşmadan alınmıştır. http://www.iskenderpasa.com/F39B6254...C6D4D148A.aspx |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#32 | |
![]() Alıntı:
Öncelikle acıklamak istediğim olay, benim amacım Hz. Peygamberin yaptıklarını sorgulamak değil yada Hz. Peygamberi görmezden gelmek te değil. Yaptığı söylenilen şeylerin doğru olduğunu kuran-ı kerim ile çelişmediğini görüp öyle inanmak. Çünkü hadislerin bazılarının çok büyük zararlar oluşturabileceğinin kanısındayım. Kendi fikrimce bir çok adetin peygamberin sünneti diye adlandırılması kafamı çok karıştırdı. Örnek vermek gerekirse; 1- ) En çok Pazartesi ve Perşembeleri oruç tutardı. Neden böyle yaptığı Pazartesi ve Perşembe Allah'a sunulur.sorulduğunda da şu cevabı verirdi: " Ameller her pazartesi ve perşembe Allah'a ( c.c.) sunulur. Oruçlu iken amelimin Allah'a (c.c.) arz olunmasını severim. Her Müslüman affedilir. Ancak dargın olan kişi müstesna. Cenab-ı Hak meleklere onlar için "bunları geri bırakın" der. 2- ) Cumartesi ve pazar günleri de umumiyetle oruç tutardı. ve şöyle derdi: " Bu iki gün müşriklerin bayram günleridir. Onlara muhalif olmaktan hoşlanırım. 3- ) Yüzüğü gümüştendi, yüzüğü akik taşıydı. 4- ) Gözleri uyurdu lakin kalbi uyumazdı. 5- ) Ahlakı Kur'an'dı. 6- ) Umumiyetle cuma günü yıkanırdı, bazen de terk ederdi. 7- ) Çocuklara karşı çok merhametliydi. 8- ) Su içtiği zaman 3 defa nefes alır, üç nefeste içerdi ve " Bu daha mutlu, daha afiyetli ve daha sağlıklıdır. " buyurdu. 9- ) Gece kalktığı zaman ağzını misvaklardı. 10- ) Son derece merhametliydi. Birisine bir şey vaad ettiği zaman imkanı olduğunda mutlaka o vaadini yerine getirirdi. 11- ) İçinde su içilen bir cam kasesi vardı. 12- ) Sukunu uzun, gülmesi azdı. 13- ) Hİzmetçiye söyledikleri sözlerden biri de " Bir ihtiyacın var mı? " idi. 14- ) Eza veren kötü huyu olmazdı. Birisinin diğeri aleyhine olan sözünü de kabul etmezdi. 15- ) Kendisine meleklerin gelmesi ve Hz. Cebrail (as) ile konuşması sebebiyle pırasa, sarımsak, soğan gibi şeyler yemezdi. 16- ) Yaslanarak yemek yemezdi. Arkasından iki kişi yürüyemezdi. 17- ) Gece ağzına misvak sürmeden kalmazdı. 18- ) Gusulden sonra abdest almazdı. 19- ) Tebbessüm etmeden kesinlikle konuşmazdı. 20- ) Ramazan Bayramında bir şey yemeden camiye çıkmazdı. 21- ) Kurban Bayramında kurban kesilmeden evvel bir şey yemezdi. 22- ) Üçten sonra sözü tekrar etmezdi. 23- ) Gece veya gündüz uyuyup da uyandığı zaman mutlaka misvak kullanırdı. 24- ) İkram edilen kokuyu geri çevirmezdi. 25- ) Biad esnasında kadınların elini tutmazdı. 26- ) Bir yudum su ile dahi olsa iftar etmeden akşam namazını kılmazdı. 27- ) Gülüşü tebessümlerden ibaretti. 28- ) Hastayı ancak üç günden sonra ziyaret ederdi. 29- ) Şu beş şeyi hiçbir zaman yanından ayırmazdı; Ayna, sürme kabı, tarak, misvak ve ustura. 30- ) Lamba ile kendisine aydınlık yapılmadıkça karanlık evde oturmazdı. 31- ) Bir yerden kalkarken mutlaka " Subhaneke Allahümme Rabbi vebi hamdike la ilahe illa ente estağfiruke ve etübi ileyke" der ve şöyle buyururdu: " Yerinden kalkarken kim bunu söylerse mutlaka mecliste kendisinden südur eden günahları bağışlanır." 32- ) Hiçbir şeye hayır demezdi. Kendisinden bir şey istendiği zaman eğer yapmak isterse evet derdi. İstemezse sükut ederdi. 33- ) Abdestini kendisi alırdı. Kimseden yardım istemezdi. Vereceği sadakayı da bizzat kendi eliyle verirdi, kimseyi bunun için rahatsız etmezdi. 34- ) Ne yemek ne de başka bir şey O'nu akşam namazından alıkoyamazdı. 35- ) Dişlerini temizlemeden uyumazdı. 36- ) Daima misvağı başucunda bulunurdu, öylece uyurdu. Uyanınca hemen onunla dişlerini fırçalardı. 37- ) Kahkaha ile gülmezdi. 38- ) Yemeğe suya üfürmezdi. Kabın içinde nefes almazdı. 39- ) Kendisinden kötü söz işiteceği kimseye yanaşmazdı. ( Buhari ) 40- ) Bir vali tayin ettiği zaman ona sarığı kendi eliyle sarıp giyindirirdi. Sarığın kuyruğunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtırdı. 41- ) Sarığın kuyruğunu sağ taraftan kulağa doğru sarkıtırdı. 42- ) Yanına çocuklar geldiği zaman onları tebrik eder, güzel karşılar ve onalara dua ederdi. 43- ) Hurmayı yer ve çekirdeğini tabağa atardı. 44- ) Buğday ekmeği ile hurma yerdi v " Bunlar pek hoştur. " derdi. ( Tayalisi ) 45- ) Üzümü ağzına teker teker koyarak yerdi. ( Taberani ) 46- ) Hediye edileni yerdi, sadakayı yemezdi. ( İbn-i Said ) 47- ) Üç parmak ile yerdi, onları silmeden iyice yıkardı. 48- ) Hanımlarından biri yatıp uyumak istedikleri zaman ona 33 kere Subhanallah, 33 kere Elhamdülillah, 33 kere de Allahuekber demesini emrederdi. ( Mendi ) 49- ) İnsanları birbirine bağlamak ve sevindirmek için hediyeleşmelerini emrederdi. ( İbn-i Asakiri ) 50- ) Güneş tutulduğu zaman kılınan küsuf namazında köle azad edilmesini emrederdi. 51- ) Nazar değmesinde ( hastalanınca ) Kalem Suresi 51, 52. ayetlerin okunmasını emrederdi. 52- ) İnsana ait 7 şeyin gömülmesini emrederdi: Saç, kan, tırnak, diş, pıhtılaşmış kan, perde, hayız kanı. ( Hakim ) 53- ) Oruçlu iken iftar edeceği zaman ilkin su ile başalardı. Suyu iki veya üç defada nefes alarak içerdi yani bir defada içmezdi. 54- ) Yüzüğünü sağ eline takardı. ( Müslim ) 55- ) Yüzüğünü sol eline takardı. ( Buhari ) 56- ) Yüzüğünü sağ aline takardı sonra sola değiştirirdi. ( İbn-i Asakir, Aişe (r.a. ) 57- ) Cinlerden ve nazar değmesinden Rabbine sığınırdı. Nihayet Muavvizeteyn nazil olunca onları okumaya başladı. Diğer duaları terk etti. Ani ölümden Allah'a sığınırdı, ölümden önce hastalanmasını isterdi. ( Taberani ) 58- ) Her namazdan sonra abdest alırdı. ( Buhari ) 59- ) Kurfuaz şeklinde ( Dizlerini karnına birleştirerek ) otururdu. 60- ) Başına sarık sarıp ona kuyruk yaparak, iki omuzu arasından sarkıtırdı. 61- ) Bütün vakitlerde Allah'ı (c.c.) zikrederdi. 62- ) Gece karanlığında gündüzün ışığında gördüğü gibi görürdü. ( Beyhaki ) 63- ) Enine doğru misvak kullanırdı. 64- ) Sabah namazının sünnetini kıldığı zaman sağ ayağının üzerine yatardı. 65- ) Aksırınca " Elhamdülillah" derdi. Bunu işiten " Barekallah" derdi. Tekrar Efendimiz: " Yehdina ve Yehdikümullah" derdi. 66- ) Aksırdığı zaman elini ya da elbisesini ağzına koyardı, sesini alçaltırdı. 67- ) Ayaktayken öfklendiklerinde hemen otururlardı. Otururken öfkelendiklerinde hemen yatarlardı. Böylece öfkeden teskin olup giderdi. 68- ) Öğleden önce dört rekatı kaçırdıkları zaman onu farzı müteakiben iki rekattan sonra kılardı. 69- ) Arkadaşlarından birini üç gün görmediği zaman onu sorarlardı. Eğer gaib ( kayıp )ise ona dua ederlerdi. 70- ) Dualarının daha şümüllü olanını severdi, diğerlerini terkederdi. ( Taberani ) 71- ) Tabaklanmış koyun postunda namaz kılmaktan hoşlanırdı. ( İbn-i Said ) 72- ) Bahçelerde namaz kılmaktan hoşlanırdı. ( Tirmizi ) 73- ) Duasına " Subhane Rabbiyel aliyyül ağlel vehhab " ile başlardo. 74- ) Açlıktan beline taş bağlardı. ( İbn-i Said ) 75- ) Yeşilliğe akan suya bakmaktan hoşlanırdı. ( Ebu Nuaym ) 76- ) Ağzı kapanan kaptan hoşlanırdı. 77- ) Hediyeyi kabul edrdi. Ona karşılık olarak bir şey verirdi. Sadakayı kabul etmezdi. ( Taberani ) 78- ) Kıraatini ayetlerin başında dura dura icra ederdi. " Elhamdülillahi Rabbil Alemin" der, sonra durur " Errahmanirrahim" der ve yine dururdu. 79- ) Cuma günü namaza gitmeden önce bıyıklarını kırpardı, tırnaklarını keserdi. 80- ) Namazda esnemekten hoşlanmazdı. 81- ) Dağlamak, yani bir nevi tedavi şeklinden ve sıcak yemekten hoşlanmazdı ve şöyle buyururdu: " Soğuk yiyin çünkü bereketlidir. Dikkat edin sıcak yemekte bereket yoktur. " ( Ebu Nuaym ) 82- ) Nübüvvet mührünün görülmesinden hoşlanmazdı. 83- ) Çok sorulmaktan hoşlanmazdı ve bunu ayıplardı. Ama Hz. Ebubekir (r.a) sorduğunda cevap verirdi ve bundan hoşlanırdı. ( Taberani ) 84- ) Yemeği ortasından yemekten hiç hoşlanmazdı. 85- ) Yürüyüşünden aciz ve tembek olmadığı anlaşılırdı. 86- ) Secdede bazen kendisinden geçinceye kadar uykuya dalardı. Gözleri uyuyup kalbi uyumadığı için sonra klakıp abdest almaya ihtiyaç duymadan namazını kılardı. ( Ahmet bin Hanbel ) 87- ) Son sözü şu olomuştur: " Namazı sakın terk etmeyin. Namazı sakın terk etmeyin, elleriniz altında bulunanlar hakkında Allah (c.c )'tan korkun, adaletle muamele edin. ( Ebu Davut ) Bir islam forumlarında Hz. Peygamber adı altında yayınlarmış sünnet listesi. Daha da uzatılabilir. Şimdi bir kaç örnek almak istiyorum. 60- ) Başına sarık sarıp ona kuyruk yaparak, iki omuzu arasından sarkıtırdı. Şimdi bazı insanlar böyle bir davranızı Hz. Peygamber yaptı bizde yapalım sevap işleriz dediklerinde ortaya garip bir durum çıkmakta. 51- ) Nazar değmesinde ( hastalanınca ) Kalem Suresi 51, 52. ayetlerin okunmasını emrederdi. O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı. Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir. Kelam suresi 51,52 Şimdi bunu okuyan bir insan, hastalandığın da buna inanarak başlıyacak bu süreyi okumaya, ki bir çok insanın acıp bu surenin anlamına bakacagını da sanmıyorum. Ki anlamına baktıgınızda malesef Hz. Peygamberimizin böyle bir sözü söylemesinden şüphe duyarım(Süphe duymak haddim değil) ve sorgularım. Tabikide bu örnekler coğaltılabilir. Demek istediğim Cahil toplumlarda bu tarz hadisler (Kusura bakmayın, haddimi aşmak ta istemem) çok büyük bir tahribata yol açabilir. Hadislerin hepsini de yalanlamıyorum ama falanca kişi şöyle demiş, falanca kişi Hz. Peygamberimizin şöyle yaptığını söylemiş gibi yorumlara kulağımı tıkamaktan başka bir şey yapmamaktayım. Peygamberimizin bile veda hutbesinin 7 farklı versiyonunun yaratıldığı ve dinin kuran-ı kerim dışına itilmesini az da olsa görmekteyim. Belki bana kızanlar olucaktır, onlarlara saygıyla '' Allah sizeden de razı olsun '' demekten başka bir sözüm yoktur. Amacım ne Allahın nede Peygamberimizin varlığını sorgulamak ( Zaten aklı selim bir insan sorgulasa bile kanıtlar bu kadar açıkken Allah ve resülüne inanmaktan başka bir çaresinin kalacağını düşünemiyorum) Kendi açımdan, kendi yetiştiriliş tarzımdan ve bir çok kişinin de bunları yaşadığını farz ederek. Mahalledeki bazı insanlar vardır. Dini bilgilerinin fazla olduğunu ve bu insanlara bir kaç soru sormaya çalışmıştım. Bir anda beni Allahın varlığını mı tartışıyorsun. Allah vardır. Bu kadar. Senin burada yerin yok. Kafir misin sen !! Gibi kesin ve korkutucu cevaplarla dinden çok uzaklaşmamı sağlamışlardı ( Allah günahları varsa affetsin). Şimdi amacım gerçek dimi öğrenmek. Adetler, hurafeler yada batıl inançlardan elimden geldiğince dinin saflığını öğrenmek istiyorum. Sanırım bu yazdıklarım hadisleri, hikayeleri veya söylenenleri neden kabul etmediğimin küçük bir göstergesidir. Sakın haa hadislerin sünnetlerin kötü birşey olduğu fikrinide çıkarmayın |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#33 |
![]() Gerçketende gönderdiğim 2 yazının da ana fikri. Arap adetlerinin, başka adetlerin, hikayerin din ile alakalı olmıyanlarının da olduğu ve sanki bunları dinin içinde varmış gibi kabul etmek ve bunları kuran-ı kerim ile karşılaştırmamak. Söylemek istediğim Kuran-ı (ki kuran'nın bana göre TÜRKÇESİNİ) okumak dinin bir çok özelliklerini öğrenmede çok büyük bir unsur olduğudur ve yazıda bazı hadis/sünnet kitaplarının yanlışı doğruymuş gibi versinden yakınmakta. Yazılar ne peygamberi red edin diyor nede peygamberin yaptıklarını yapmayın diyor. Üstüne basa basa tekrar ediyorum ki, kuran-ı baz alarak dini öğrenmek Peygamlerin saf dışı edilmesini gerektirmiyor. Anladığım kadarıyla peygamlerin dediklerini yapmayın anlamı çıkartılmış olabilir ama yazının bununla bir alakası yoktur.
Konu Uzun tarafından (03-05-2012 Saat 10:34 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#34 |
![]() Uzun. senin bu anlattıkların Bid'at tır. Bende bir kopyala yapıştır yapayım belki bişeyler değişir.
Bid’at nedir, ne değildir Sual: Bid’at nedir? CEVAP Bid'at, sonradan çıkarılan şey demektir. Bunlar ya âdette olur veya ibadette olur. Âdette bid'at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan şeylerdir. Âdette bid'at, bir ibadeti bozmazsa veya dinin yasak ettiği bir şey değilse günah olmaz. Âdette olan bid'at, ceket, pardesü giymek, çay ve kahve içmek gibi dinin yasak etmediği bir şey ise, günah değildir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydiği hadis-i şerifle bildirildi. (Tirmizi) Fen ve fen bilgileri dinde bid'at değildir. Fenni buluşlara sahip çıkmak, dinimizin emridir. (İlim Çin’de de olsa alın! Fen ve sanat, müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın) hadis-i şerifleri, kâfirlere uymayı değil, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı emrediyor. (Mevduat-ül-ulum) İbadette bid'at, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere bid'at karıştırmak büyük günahtır. Bid’ati sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, ibadet diye uydurmak veya dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid'attir. Bid'atlerin bazıları küfür, bazıları büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bid'at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim) Bid’at çıkaran, dinde noksanlık görüp bazı hükümleri değiştirmeye, yeni hükümler koymaya çalışır. Sahih hadisleri uydurma zanneder, İslam âlimlerini beğenmez. Bid’at ehli kibirlidir. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Kibrin diğer günahlardan daha büyük olmasının sebebi şudur: Büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak, onun tahtına oturup emirler vermek arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor. Bid’atin de hırsızlık, katillik, fahişelik, içki içmek gibi haramlardan daha büyük olmasının sebebi budur. Günah işleyen kimse, Allah’ın emrine isyan etmiş olur, büyük günah işler. Fakat bid’at çıkaran kimse, Allah’ın, Resulünün ve Resulullahın vârisleri olan âlimlerin bildirdiği hükümleri beğenmeyip yeni hükümler koymaya, bizzat dinin sahibi olmaya çalışıyor. Yani Allah adına, Resulü adına hareket ediyor, hatta onları beğenmeyip kendi görüşünü din gibi ortaya koymaya çalışıyor. Bu bakımdan bid’at ehli, hırsızdan, eşkıyadan, katilden daha büyük günah işliyor. İşte bunun gibi sebeplerden dolayı Peygamber efendimiz, (Ben onlardan değilim, onlar da benden değildir. Onlara karşı cihad, kâfirlerle cihad gibi önemlidir) buyuruyor. (Deylemi) İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki: (Bid’at ehli, yapacağı değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid'at çıkarıyor, bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260) Her bid’at sapıklıktır Sual: Niye faydalı olan bid’atlere itiraz edilir ki? CEVAP Faydalı bid’at olmaz. Hâşâ o zaman Allahü teâlâ dini eksik göndermiş olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Okul, kitap gibi dinin izin verdiği faydalı şeylere bid'at dememeli, Sünnet-i hasene, yani iyi iş demeli. Bid'atler, faydalı görünseler de, hepsinden kaçınmak gerekir. Hiçbir bid'atte fayda yoktur. Bugün kalbler karardığından, bazı bid'atler güzel görünse de, kıyamette hepsinin zararlı olduğu anlaşılacaktır. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Din adına uydurulan her şey bid’attir, her bid’at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai] Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı nasıl kılmışlar, ibadetleri nasıl yapmışlarsa, aynen öyle yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değiştirmek olur. İbadetlere bid'at sokmakla daha güzel ibadet edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim gibi yapmayanlar, bizden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten çok sakınmalıdır! Bid’at insan elinin değmesidir Sual: Bid’at, ilahi hükümler topluluğu olan dinimize insan elinin değmesi diye tarif ediliyor. Peygamberimiz de insan, müctehidler de insandır. Peygamberimiz, farklı hükümler bildirmiştir. Müctehidlerin de, birbirinden farklı hükümleri vardır. Biri bir husus için farz derken, öteki sünnet diyebiliyor. O zaman bu insan eli değmesini nasıl açıklayabiliriz? CEVAP Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın kulu, elçisi, halifesi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından asıl gibidir. Yani aslın verdiği konularda yetki sahibidir. Mesela, canları Allahü teâlâ alır. Bunu vekili vasıtasıyla yapar. Bir ayet-i kerime meali: (Sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği, canınızı alacak; sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz.) [Secde 11] Halife ve vekil, yaklaşık aynı anlamdadır. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Ey Davud, biz seni yeryüzünde halife yaptık.) [Sad 26] (Sizi yeryüzünde halifeler yapan Odur. İnkâr edenin zararı kendinedir.) [Fatır 39] Bu konudaki hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Âdil sultan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir.) [Beyheki] (Neslimden gelecek olan Mehdi, Allah’ın halifesidir.) [Deylemi, Hâkim] (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapan Allah’ın ve Resulünün halifesidir.) [Deylemi] (Sünnetimi ihya edip yayan halifemdir.) [İ.Asakir] (Sultan, yeryüzünde zıllullahtır.) [Taberani] Zıllullah, Allahın gölgesi demek değildir, Allahü teâlânın emirlerini tatbik etme yetkisine sahip halife, vekil demektir. Allahü teâlâ, hüküm koyması için Resulüne yetki vermiştir. Artık Resulünün koyduğu hükümler, beşeri kanunlar değil, ilahi hükümler olur. Müctehid âlimler de, Resulullahın vekilleridir. Onlara ictihad etme yetkisi verilmiştir. Bu farklı ictihadların rahmeti ilahi olduğu da açıklanmıştır. Bu bakımdan, Resulullahın hükümleri gibi, müctehidlerin her biri rahmet olan farklı ictihadları, ilahi hükümlere zıt kabul edilmez; çünkü ahirette Allahü teâlâ, insanları onların bildirdiği hükümlerle hesaba çekecektir. Şafii mezhebindekine, (Deniz haşaratını niye yedin), Hanefi mezhebindekine de, (Karşı cinse dokunduğun halde niye abdest almadın) diye sormayacaktır. Böyle olunca, onların koyduğu hükümler beşeri olmaktan çıkmakta, Allahü teâlânın emrine uygun gelmektedir. Güzel bid’at olmaz Sual: Bu millet niye çeşitli sapık gruplara bölünmüştür? CEVAP Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace] Demek ki, asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilim azalacak, cehalet çoğalacaktır. Cahillik çoğalınca da, sapıklar türeyecek, halkı sapıtmaya çalışacaklardır. Sünneti bid’at gibi gösterecekler, bid’atleri de sünnetmiş gibi cilalayıp halka sunacaklardır. Yani hakkı bâtıl olarak gösterecekler, bâtılları hak olarak sunacaklardır. Böyle yapılınca da, o milletin sapıtması kaçınılmaz olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Hidayete kavuşan hiçbir topluluk, hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermeye çalışmadıkça, dalâlete düşmez, yani sapıtmaz.) [Tirmizi] Onun için sünneti ve bid’ati iyi bilmeli. Yaptıkları sapıklıklara, kılıf bulmak için, (Güzel bid’at) diyenlere karşı uyanık olmalı. İbadetlerde değişiklik olmaz, ibadeti daha güzel hâle getiremeyiz. Bu şu demektir: (Allah bu ibadeti eksik emretmiş, doğrusu böyle olur) anlamına gelir. İbadette güzel bid’at olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri bunu Mektubat'ında güzel açıklıyor. Allah ve Resulü iyi bilememiş de, biz mi daha iyisini bileceğiz? Değişiklik yapmaya ne hakkımız vardır? Âdetlerde güzel bid’at olur, bunun mahzuru olmaz. İbadette güzel bid’at olmaz. Teknolojideki yenilikler âdetler içindir, teknolojinin ilerlemesiyle ibadetlerde değişiklik olmaz. Mesela namaz kılıp bunu videoya alıp, namaz vakti gelince bunu seyretmekle namaz kılınmış olmaz. Kasete alınan Yasin-i şerifi kabre götürüp çalmakla, ölüye Yasin okunmuş olmaz. İbadete sokulan bütün aletler bid’attır. Peygamber efendimiz, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruyor. (Müslim) Daha iyi olur sanmamalı, her çeşit değişiklikten çok sakınmalı. Konu Ahmet Yasin tarafından (03-05-2012 Saat 10:47 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#35 |
![]() Uzun kardeşim Kur'an'ın Türkçe Meali bilindiği üzere Şifaen ''Haram-Helal'' sınıflarının öğrenilmesi hatta Rabbinin ne istediğini Şifaen anlaşılabilmesi içindir...! İlimde ilerlemek, Münazara edebilmek için Alimler önce Arapça öğrenmek bunun yanında ;
Lügat İlmi Nahv İlmi Sarf İlmi Mana İlmi İştikak İlmi Beyan İlmi Bedi İlmi Kıraat İlmi Akaid İlmi Usul-ü Fıkıh İlmi Sebe-i Nuzül İlmi Nasih ve Mensuh İlmi Fıkıh İlmi Hadis İlmi Vehbi İlmi gerekir...!!! |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#36 |
![]() bende tevafuk dün bir hadisi şerife rastladım;
'' Bir zaman gelecek beni yalanlayanlar çıkacaktır, hadisi bırak Kurana bak diyeceklerdir.'' ne kadar sahih bir hadis bilmiyorum ama bunuda araştırmak ve yorumlamakta fayda görüyorum... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#37 | |
![]() Alıntı:
Bu rivayet, senedinde yer alan Yezid b. Ebân er-Rakkâşî adlı ravi sebebiyle zayıf kabul edilmiştir. (Bkz.: Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, c: 1, s: 155) Lakin Hadis İlminde zayıf ! demek yalan yahut uydurma demek değildir...!!! Konu HaArP tarafından (03-05-2012 Saat 13:37 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#38 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#39 |
![]() en son yazdığınızı sonradan farkettim Allah razı olsun çok haklısınız...
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#40 |
![]() Kur’an da bize anlatılan kıssalardan tüm kavimlerin ve onlara gönderilen Elçilerin karşılaştıkları durumları idrakimize havale eden Rabbimiz İnsanların hep aynı hatada ısrar ettiklerini bize bildirir. Hakikate davet eden Nebi-Elçilerin sözlerine inanan sadece çok az insanın dışında genelde kibirli, büyük ve kodaman kalabalığın hakikati görmezden geldiklerini “Benim Rabbim sizinde Rabbiniz Olan Allah’a iman edin “ diye davet eden Elçilerimizin karşılaştıkları olumsuzlukları Rabbimiz ayetleriyle gözlerimizin önüne ibret alalım diye sererken biz de anlayabiliriz ki hakikate davet edilen kavimler de “ Hakikati yozlaştırma” süreci hep aynı şekilde tekerrür etmiştir.
Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur`an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir. (Yusuf–111) Dinler tarihi “fitne ve fesatlarla” dolu mücadele tarihidir. Âdemle iblisle başlayan hesap gününe kadar bitmeyecek olan bu mücadele de fesadın en büyük örneğini sergileyen ve 1–0 önde başladığını düşünen iblis bir emre uymayarak mücadele fitilini tutuşturmuş oldu Allah buyurdu: “sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?” İblis dedi: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın. “(A’raf-12) Bundan sonra bizi ilgilendiren asıl büyük mesele bomba kimin elinde patlayacak meselesidir. Allahın merhametine sığınan “Doğru yolunun üzerin de oturacağım “ diyen İblis hangi yolun doğru yol olduğunu biliyor olmasına rağmen kendi kibri yüzünden hakikatinin üzerini örtmüştür. Âdeme vesvese veren bir emre karşı çıkmasını sağlayan ilk kâfir olan iblis örttüğü hakikatinin perdesini açmak isterken yani perdeyi aralarken ısrarında direnip, Allahın cc. affetmeyeceği şirkin en büyüğünü âdeme yaptırmak istiyor perdeyi sen arala “ Sen tanrısın ya da tanrının bir parçasısın” fitnesiyle âdemi gözden düşürerek ALLAHA “ORTAK” KOŞTURMAK İSTİYOR. Kullarından O`na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Gerçekten insanın küfrü açıktır. Zuhruf/15 O gün bugündür devam eden tarihteki tekerrür farklı zaman ve mekânlarda olmasına rağmen Allahın emirlerine ve yasaklarına riayet etmeme hastalığı ve Atalar kültüne sıkı sıkıya bağlılığı ret eden kitabımız olmasına rağmen insanoğlu aynı hatada ısrar etmeye devam etmektedir. “Onlara Allahın indirdiğine ve Elçisine gelin dense; ”Atalarımızda gördüğümüz bize yeter” derler. Ya ataları bir şeyi bilememiş ve doğruyu bulamamışlarsa?” (Mâide 5/104) İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek, oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz, ATALARımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol bulacağız. ” ZUHRUF/23 Günümüz Türkiye sinde hatta İslam âleminde tarih tekerrür etmeye devam ediyor ve Atalar kültüne sıkı sıkıya bağlı olduğumuzu bir kez daha gelecek nesillere bırakacağımız tarihle kanıtlıyoruz. Kitabımız apaçık bir kitap/Mübin /maide-15 olmasına rağmen hala hakikatin üstünü örtmek isteyenler var. Dini kendi çıkarlarımıza göre yorumlamak hatta Allahın dinine ilaveler de bulunmak ya da kısaltmalarda bulunmak isteyenler var. Hesap gününün varlığının üstünü örten bu insanlar mahşer de çok masumane sebepler öne sürecekler. Ve mahşerde diyeceklerdir ki “ben davet ettim o kadar onlar akıllarını kullansalardı ya “… Bu günler de hepimizin şahit olduğu ve televizyonlarda seyrettiğimiz TERAVİH NAMAZI var mı yok mu tartışmaları bu hakikati yine gün yüzüne çıkardı. Herkesi Kur’an Müslüman’ı olmaya ve Nebi-Elçimizin sünnetini takip etmeye davet eden profesörlerimiz (Bizim Elçimiz de “Kur’an Müslümanlıydı” ) prof. Abdülaziz Bayındır ve Prof. Yaşar Nuri beyin Dinimiz de Teravih namazı “var mı, yok mu” açıklamalarına siz de şahit olmuşsunuzdur hatta bu konu hakkında Diyanetin cevabını basından okumuşsunuzdur. Mübin olan kitabımızda her şeyi tafsilatlı(Hud-1-2, Fussilet-3) bir şekilde açıklayan Rabbimizin ayetlerini ve Nebi-Elçimizin uygulamasını delil olarak sunan profesörlerimize diğer profesörlerin de yaklaşımlarına şahit olmuşsunuzdur. 15. 08. 2011 akşamı TNT. tv kanalında davetli olan Sayın Profesörlerimize başka bir profesörün tel bağlantısında yaptığı konuşmayı dinleyince çok şaşırdığımı belirmek isterim. “Evet, TERAVİH namazı diye bir namaz yoktur ama ne yapalım gelenek böyle şimdi halkımıza dinde böyle bir uygulama yok diyemeyizi. ” Demeye çalışan Sayın prof ne dediğinin bence farkında değil. Hatta diyanetin manevi günler yaşadığımız bu günlerde Profesörlerimize açıklamalarınızla manevi iklimi bozmayın uyuyan halkı uyandırmayın dinde biz ne dersek o olur muhtırasını okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim. Bazı profesörlerin ve diyanetin açıklamalarıyla Çağrıldıkları hakikatin üstünü örmeye çalıştığını anlayacaksınızdır… Yazdığı muhtırasıyla diyanet, avamı temsil eden bizlere nasıl bir din anlayışına sürüklendiğinizi anlayamazsınız mı demek istiyor? Öyle bir güzel anlarız ki hatta size ders verebiliriz! Allah’a şirk koşmayın diye! Allah cc ne demişse o mademki bize dini öğreteceksiniz neden yalın kat/kolaylaştırılmış dinimizi bize anlatmıyorsunuz da bir bardak soğuk suyu içer gibi içelim ve şükür elhamdülillah diyelim. Her kesi bu dinin anlaşılması ne kadar kolay bir din olduğunu etrafımıza anlatmaya davet etmek istiyorum. Halkı uyutmak isteyen din istismarcılarına hep beraber DUR DİYELİM. Dinde baskı-zorlama-tiksindirme yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah`a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir. (Bakara–256) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|