![]() |
#1 |
![]() Size eşdinsel mi demeliyiz?
“Dinler arası diyalog” diye tutturanlar, sizi nasıl tanımlayalım? “Ortak kültürel miras” diye ahkam kesip kendi dinlerinin “Son ve kamil din” olduğunu unutmuş gibi davrananlar, sizi nasıl tarif etmemizi istersiniz? Dinler arasındaki farklılıkları yok sayanlar size nasıl hitap edelim? Ya da neredeyse bütün dinlere aynı mesafede durduklarını ilan edenler, size nasıl seslenelim? Mesela, size eşdinsel mi demeliyiz? Bakıyoruz, Hıristiyanlarda böyle bir gayretkeşlik yok gibi! Museviler de zaten kendi dinlerinin emir ve yasaklarını eksiksiz yerine getirmenin gayret ve çabası içindeler! O halde bazı Müslümanlara ne oluyor da böylesine bir gayretkeşliğin içine giriyorlar? Hem en son ve en mükemmel dinin mensubu olacaksınız hem de artık geçerliliğini yitirmiş dinleri kendi dininizle eşdeğer tutan ifadelerde bulunacaksınız? Bu ne iş? Tamam, kolları sıvayıp farklı dinlere mensup olanlara pata küte girişelim demiyoruz! Tamam, farklı dinlere mensup olanların inançlarına uygun bir şekilde yaşamalarına da saygı duyalım. Tamam, farklı dinlere mensup olanları bizim gibi inanmaları için zora da koşmayalım! Ama onlara hoş görünmek için de bu kadar alttan almanın, bu kadar kendi dinimize mesafeli durmanın bir alemi yok ki! Biliyoruz bütün bu ezik duruşlar, kendinden ve dininden emin olmayan tavırlar hep “Kendi medeniyetimizi yenik kabul ediş” gibi bir büyük saçmalıktan kaynaklanıyor! Kimileri sanıyorlar ki, farklı dinlere karşı böylesine candan ve samimi tavırlar sergileyecek olurlarsa, onların da bize bakış açıları değişecek! Ne ham bir hayal! Yüce Rabbimiz bize onların tavırlarının ne olacağını “Siz onların dinine girmedikçe, onlar sizden razı olmayacaktır” anlamına gelecek uyarılarla bildirmedi mi? Her şey bu kadar açık ve seçikken, dinler arası diyalog zorlamaları olsa olsa eşdinselliğin bir ifadesidir diye düşünüyoruz! Farklı dinlere karşı saygılı olmak başka bir şeydir, tüm dinlere aynı mesafede durmak ise çok farklı bir şeydir! Hele son ve kamil bir dinin mensubu olduktan sonra böyle bir arayış içine girmiş olmak bize göre büyük bir talihsizliktir! Farklı dinlere mensup olan dünya büyüklerine (!) yaranmak için harcanan efor Yüce Rabbimizin rızasını kazanmak için harcansa çok daha faydalı bir iş yapılmış olmaz mı? Ne var ki, bu gerçeği eşdinsellere anlatmak bir türlü mümkün olmuyor! Eşdinseller bütün dinlere yaranmak için yırtınıp duruyorlar! 17.01.2008 MİLLİ GAZETE Zeki Ceyhan
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Eşdinselin geniş açıklamasını isteyenler için burada paylaşa bilirim
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#4 |
![]() milli gazetenin yayın ilkesinden pek hoşlanmam ama bu konuda kendilerine katılıyorum çok doğru tespitlerde bulunmuşlar. bu konuda bazı ehl-i sünnet alimlerinin yazılarını aşağıdaki linkte yayınladım merak eden arkadaşlar inceleyebilir;
http://www.akpartiforum.com/index.php?topic=30773.0 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Hem Hıristiyan hem Müslüman!.. 29.4.2000
Önce size merhum Nasreddin hocadan bir fıkra anlatayım: Hoca’nın devrinde bir ara asayiş sebebiyle, bıçak, kama vb. şeyleri taşımak yasaklanmış. Mutat aramalarda müderris olan Hoca’nın üzerinde kocaman bir kılıç bulunur. Subaşı, Hoca’ya sorar,” Hoca bu nedir?” “Bu tashih bıçağıdır.Yazılardaki yanlışlıkları bununla kazıyorum.” “ Hocam, bu nasıl tashih bıçağıdır, bizim bildiğimiz o küçücük bir şeydir. Seninki yarım metre boyunda? “ “Dediğiniz doğru, eskiden kafi geliyordu, fakat şimdi bildiğiniz gibi değil, öyle hatalar, yanlışlıklar yapılıyor ki, kazımada bu bu bile az geliyor.” Şimdi de geçen hafta gazetelerde yayınlanan bir haberi vermek istiyorum: “Lester Kurtz ve Mariam (Meryem) Kurtz, Dinlerarası Diyalog toplantısının en ilginç konuklarıydı. Biri Teksas'tan yani Amerikalı, diğeri Darussalem yani Tanzanya'dan. Biri metodist protestan bir ailede büyüyüp Quaker (tarikat üyesi)olarak hayatını sürdürüyor, diğeri ise Müslüman. Biri Teksas Üniversitesi'nde sosyoloji profesörü, diğeri ise gazeteci. Afrika'da katıldıkları bir konferansta tanışıp evlenmeye karar vermişler. Amerika'ya yerleşip resmi nikahlarını yapmışlar ve tam bir yıldır dini nikah kıymak için beklemişler. İşte bu bekleyiş, nihayet önceki gün Urfa'da son buldu. Haham, papaz ve müftünün huzurunda kendisini Kelime-i şehadet getirerek 'hem Hıristiyan, hem de Müslüman' ilan eden ve aynen çifte vatandaşlıkta olduğu gibi çifte dinli olmak istediğini ve Meryem ile evlenerek geçmişinde sahip olduğu Hıristiyan kültürle İslam kültürünü meczetmek istediğini belirten Lester, ‘ İslamiyet'in güzellikleri ile geçmişimdeki Hıristiyanlıktan kaynaklanan güzellikler arasında bir tezat görmüyorum ve iki dinin güzelliklerini İbrahim Peygamber'in mekanında Musevi dostlarımın da duaları ile Meryem'le birlikte dini nikah kıyarak sürdürmek istiyorum' dedi. Gözleri dolu bir biçimde bu anı beklediğini belirten Meryem ise, Lester'in geçen yıl bir ay oruç tuttuğunu, Ramazan boyunca beş vakit namaz kıldığını, birlikte Hıristiyan bayramlarını da kutladıklarını; fakat İslami usullerle nikah kıymayı hep arzuladıklarını vurguladı. Üç dinin duaları ile salevatlar eşliğinde gerçekleşen nikah merasimi, katılımcıları derin ve anlamlı düşüncelere sevk etti. Bu evlilik, diyaloğun bir göstergesi olarak algılandı.” Gelde şimdi Hoca’nın fıkrasını hatırlama. Fakat, olaydaki yanlışlıkları Hoca’nın kılıcı da düzeltecek gibi değil... Çünkü, diyalogun neticesi, mevvesi olarak takdim edilen olay, tamamen gayri İslami... Yapılanı izah etmeye kalksam günler sürer. Zaten lüzum da yok; her Müslümanın bildiği yanlışlıklar... Bu olay, Hıristiyan aleminin ne yapmak istediğini açık şekilde ortaya koymaktadır. Şimdi sormak lazım: Bu bir dinler arası diyalog mu, yoksa dinleri birleştirme mi? Diyalog, zaten asırlardır devam etmektedir. Mesela, İstanbul’da aynı sokakta, Müslüman, Hıristiyan ve Yehudi iyi komşuluk içinde yaşıyorlardı. Birbirlerinin inançlarına saygı gösteriyorlardı. Fakat, Müslüman nikah için, Kiliseye, Havraya gitmezdi. Onlar da camiye gelmezdi. Herkes kendi ibadetini kendi mabedinde yapardı. Olması gereken de zaten bu değil mi? Bunun tersini düşünmek saygısızlık. inançları hafife almak olmaz mı? Bu toplantılar ile ilgili şöyle de bir yorum gözüme çarptı: “Ehl-i kitapla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Garip olan şudur ki, ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da, ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken, teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir.” İnsan ne söyleyeceğini bilemiyor doğrusu... Derler ya, küçük dilimi yuttum... Aynen öyle. Şimdi bu iddia sahibine sormak lazım: Onlarla aramızdaki fark, amentünün sonundaki, “Ben şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam, O’nun kulu ve resulüdür.” hükmüdür. Müslümanı Müslüman yapan da bu farktır. Bu fark olmasaydı, İslamiyet olur muydu? Bu farka hiç “teferruat” denebilir mi? Pygamberimiz bu farkı kabul ettirmek için mücadele etmedi mi? Dört büyük halife, diğer Eshabı kiram efendilerimiz, başta ecdadımız Osmanlılar olmak üzere bütün Müslüman devletler asırlardır bu farkı dünyaya tebliğ için çalışmadılar mı? Bütün bunlar teferruat mıydı?.. Mehmet Oruç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Kafa karıştıran diyaloglar 19.5.2000
Gayri müslimlerle, diyalog, hoşgörü toplantıları devam ediyor; Urfa,İstanbul, Mersin... Bundan sonra da, değişik zeminlerde, mekanlarda devam edeceğe benziyor... Devam etsin, diyalogtan hoşgörüden kimsenin şikayeti yok. Asırlardır bu zaten var. Burada duyulan endişe; acaba, dinimize bir zarar gelecek mi, gelmiyecek mi düşüncesi. Endişe duyulacak sebepler de yok değil... Bir hıristiyan Müslüman kadınla evleniyor. Diyalog mensuplarının huzurunda nikahları yapılıyor. Adam , ben çifte dinliyim, diyor. Kimse çıkıp da, bu vatandaşlığa benzemez, çifte dinlilik olmaz demiyor. Ayrıca İslamiyette, Müslüman kadın hıristiyan erkekle evlenemez de denmiyor. Yoksa, bunlar da mı teferruat olarak görülüyor! Doğrular dile getirilse kimse endişeye kapılmayacak. Vatikan’ın 1999 yılında yayınladığı kitaptaki, "Bütün insanlar Hz.İsaya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz edilerek kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihai maksadımız” ifadesi de kafaları karıştırıyor! Bir de toplantıların sonunda alınan karalara bakıyorsunuz; hepsinin ortak noktası, dini tenkit ederek, yeniden yorumlayarak hoşgörü ortamı sağlamak... Tenkit ettiğin beğenmediğin şeyi nasıl başkalarına sunacaksın? Diyalog kurabilmek, dinimizi tanıtabilmek için takip edilen yol yanlış. Geçmişteki uygulamalardan örnekler vermek aslında yeterli... Bununla ilgili Peygamber efendimizin yazdırdığı vesikayı geçen hafta vermiştim. Şimdi de Hazret-i Ömer Kudüs fethedilince, Kudüs halkına verdiği "Eman" dan bahsetmek istiyorum. Bu emanda, gayri müslimlere geniş ibadet hürriyeti verilmektedir. Çünkü, dinimiz gayri müslimlere de iyi davranmamızı, onlara zulüm yapmamamızı emretmektedir. Hatta gayri müslim hakkından, Müslüman hakkından daha çok sakınılmasını emretmektedir. Hazret-i Ömer'in bu emanı da şöyle: "İşbu mektup, Müslümanların emiri Ömer-ül-Faruk'un, Kudüs halkına verdiği eman mektubudur ki, onların varlıkları, hayatları, kiliseleri, çocukları, hastaları, sağlam olanları ile diğer bütün milletler için yazılmıştır. Şöyle ki: Müslümanlar, onların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri yakıp yıkmayacak, kiliselerin herhangi bir yerini tahrip etmeyecek, mallarından az bir şey bile olsa almayacak, dinlerini ve ibadet tarzlarını değiştirmeleri ve islam dinine girmeleri için kendilerine karşı hiçbir zorlama yapılmayacak. Hiçbir hıristiyan en ufak bir zarar bile görmeyecek. Eğer kendiliklerinden memleketten çıkıp gitmek isterlerse, varacakları yere kadar canları, malları ve ırzları üzerine, eman verilecektir.Eğer burada kalmak isterlerse, tamamen teminat altında olacaklar. Yalnız Kudüs halkı kadar cizye, gelir vergisi vereceklerdir. Eğer hıristiyan halkından bazıları, aile ve malları ile beraber çıkıp gitmek isterlerse ve kiliselerini ve ibadet yerlerini boşaltırlarsa, varacakları yere kadar canları, kiliseleri, yol masrafları ve malları üzerine eman verilecektir. Yerli olmayanlar, ister burada otursunlar, isterlerse gitsinler, ekin biçme zamanına kadar, onlardan hiçbir vergi alınmayacaktır." İmza:Ömer-ül-Faruk. Şahidler: Halid bin Velid, Amr İbnil'as, Abdürrahman bin Avf, Muaviye bin Ebi Süfyan. Bu konu ile ilgili bir de anektod aktarayım: Kudüs'ün Müslüman askerler tarafından fethinden bir müddet sonra da , papazlar, halife hazret-i Ömer'i kiliseye davet ettiler. Hazret-i Ömer, görüşme uzayınca namaz kılmak istedi:”Papaz efendi, bana bir yer gösterin de namazımı kılayım”dedi. Papaz, “Buyurun burada kılabilirsiniz, bizim için bir mani yoktur ya Ömer!” dedi. Hazret-i Ömer'in, gösterilen yerde namaz kılmak istemediğini anlayan papaz, sordu” Peki, sizin burada namaz kılmanıza mani olan şey nedir?” Hz. Ömer şu cevabı verdi: “Benim halkım, namaz kıldığım yeri cami yapmak ister. Burada namaz kılınca siz, kilisenizin mescide çevirilme tehlikesi ile karşı karşıya kalırsınız. Bunun için bana başka bir yer gösterin.” Kilisenin dışında müsait bir yer gösterdiler. Hazret-i Ömer namazını orada kıldı. Daha sonra, burası mescid haline getirildi. İsmine de Ömer Mescidi denildi. İşte Müslümanlar, geçmişte gayri müslimlere bu kadar geniş ibadet hürriyeti verirlerdi. İbadetlerine mani olmadıkları gibi, ibadetlerine mani olacak şeyleri de ortadan kaldırırlardı. Onlara da rahat ibadet etme imkanı sağlarlardı. İslamiyette, gayri müslimlere ibadet hürriyeti sağlandığı gibi, Müslümanların malı, canı, namusu nasıl korunuyorsa gayri müslimlerin mal ve can emniyeti de aynen sağlanır. Bunun için gayri müslimler, Müslümanlar arasında asırlarca, rahat, korkusuz bir şekilde yaşamışlardır. Bunları anlatmak varken, iki de bir dinimizi tenkit edelim, yeniden yorumlayalım demenin kime ne faydası var? Onlara şirin görünmek için illa da dinden taviz mi vermemiz gerekir? Mehmet Oruç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Diyaloga evet istismara hayır! 30.6.2000
Diyalog dinimizin emri... Hıristiyan, Yahudi; dinli dinsiz herkesle diyalog şart. Hele zamanımızda bu daha da önem kazandı. Çünkü, dünya küçüldü, insanlar birbiri ile iç içe yaşamak zorunda. İnancı ne olursa olsun, her insanın huzur ve emniyet içinde yaşaması tabii hakkı. Bu da ancak, diyologla, hoşgörü ile, inançlara karşılıklı saygı ile olur. Hal böyle olunca, Müslümanın diyaloga, hoşgörüye karşı çıkması mümkün değil. Zaten bu diyalog İslam dünyasında asırlardır, en güzel şekilde yaşanmış. Bizzat Peygamber efendimiz Hıristiyanlarla, Yahudilerle diyalog kurmuş. Onlara iyi davranmış, ibadetlerine mani olmadığı gibi , ibadetlerini rahat yapabilmeleri için kolaylıklar sağlamış. Onlarla alış veriş yapmış, onların yemeğini yemiş, elbiselerini kullanmış... Daha sonraki devirlerde de Müslüman ülkelerde, Müslümanlarla, gayri müslimler hep iç içe yaşamışlar; hatta Müslüman ülkeler gayri müslimlerin sığınak yeri olmuştur. Bütün Avrupa’nın dışladığı, gemilerde ölüme terk edilen Yahudilere sadece Osmanlı sahip çıkıp, İstanbul’a yerleştirdiği herkes tarafından bilinen gerçeklerden sadece biri. Bütün bilinen bu gerçeklere rağmen, bugün,sanki, farklı din mensubu insanlar arasındaki diyalog kopmuş, dinler savaşı yaşanıyormuş gibi, Vatikan’ın diyalogla yatıp, diyalogla kalkması Müslümanları haklı olarak endişelendirdi. Acaba, altından nasıl bir çapanoğlu çıkacak diye merak edildi. Sonunda bulutlar dağıldı; Vatikan’ın gerçek niyeti diyalog değil, bunu istismar ederek, Hıristiyanlığın propagadasını yapmak olduğu ortaya çıktı. Papa 2. Jean Paul, Sen Pietro Kilisesinde, geçen pazar düzenlenen ayinde, ‘’Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor’’ diyerek, gerçek maksadını açıkca ortaya koydu. Böylece “Dinler arasındaki diyaloga evet. Ama, istismara hayır!” sözümüz bir kere daha haklılık kazanmış oldu. Artık kabak tadı vermeye başladı bu propagandalar. Basının alay konusu oldu; şov yapmakla suçlandı Vatikan. Kendi din mensupları bile rahatsız oldu; Vatikan’ın bu istismar kokan, açıklamalarından, uydurulan efsanelerden, sırlardan(!) sıkılmaya başladı. Günlerdir beklenen Vatikan’ın canlı yayındaki açıklamasını, yerli – yabancı bütün basın “sırlar fos çıktı” yorumu ile verdi. İtalyan halkından gelen olumsuz tepkileri gören, Vatikan geri adım atarak Papa’nın tam tersine, “Fatima olayının dini bir tarafı yok, mucizevi bir olay değil” açıklaması ile halkın tepkisini azaltmaya çalıştı. Zaten tarih boyunca, Vatikan hiçbir zaman tavrını net bildirmedi. Sözü ile özü bir olmadı. Gerçek niyetleri hep saklı kaldı. Başarırlar veya başaramazlar, ama bu defa gerçek niyetlerinin; dinler arası diyalog, hoşgörü adı altında, dinleri birleştirmek, sonra da bütün dünyayı Hiristiyanlıştırmak olduğu ortaya çıktı artık. İşin başka bir yönü de, bütün bunları Vatikan’ın kendiliğinden yapmadığıdır. Arkasında, Batı devletlerinin olduğudur. Batı, özellikle İngilizler, asırlardır Osmanlı ile uğraştı. Daha o zamanlar Türkleri, elde ettikleri bazı paşalar vasıtasıyla Hıristiyanlaştırmak istediler, fakat tutmadı. Tutmayınca, Osmanlıyı yıktılar, bu yetmedi, bu defa da İslamiyeti hedef aldılar. Batılı ülkeler biliyorlar ki, bugün de, Türkiye Avrupa için çetin cevizdir. Bunun için Avrupa Birliği, bu halimizle bizi aralarında görmek istemiyorlar. Dışarıda da bırakmaktan da korkuyorlar çünkü o da ayrı bir tehlike onlar için. Bunun için Hıristiyanlaştıramadıkları takdirde ne yapılacağına dair alternatif planlar üretiyorlar: Gerçek İslam onlar için her zaman tehlike demektir. İslamiyeti yakından tanıyan Hıristiyan alemi Müslüman olabilir. Avrupa’nın dengesi değişebilir. Bu tehlikeden ancak, şimdiki Hıristiyanlık gibi, gerçeği ile ilgisi olmayan, sadece ismi İslam olan bir din geliştirerek kurtulabileceklerine inanıyorlar. Planlanan bu dinde, İslamın temeli, esası olan fıkıh olmayacak; alimler, mezhepler devre dışı kalacak. Dünya işleri ile ilgisi kesilecek; haramı, helalı olmayacak tamamen ruhanî olacak. Kısacası, namazsız, oruçsuzsuz, zekatsız... bir din olacak. Bunun için de, dinin muhatabı, tatbikcisi Peygamberimiz, devre dışı bırakılacak; hadîs-i şerifler, “uydurma, aslı yok” ithamı ile dinin kaynağı olarak kullanılmayacak. Kur’an-ı kerime de tespit edilen esaslar doğrultusunda mana verilecek. Böylece, İslâmiyet bir hümanizma, bir ahlâk sistemi haline getirilecek. Batı’nın planı, hesabı bu... Mehmet Oruç |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Burdaki "eşdinsel" tabiri Urfada yaşanan dinlerin birlikte yaşanma şekli dışında, diğer din mensuplarıyla kurulmaya çalışılan diyologlara karşı söylenmiştir. Dinini yaşadığın halde neden diğer dinlerle diyolog kuruyorsun sorgulaması. İslam son hak dinidir,bu şüphesiz.Fakat dünyada müslüman nufustan fazla diğer dinlere inananlar vardır.Bu görmezden gelinemez, ve böyle bir çoğunluğa karşı diyalog dışı söylemlerle açıkca düşmenlık beslemekte yanlıştır. Bu bir nevi islam milliyetciliği değilmidir sizce?
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() belliki gönderdiğim makaleleri okumamışsınız sorunuzun cevabı çok açık bir şekilde yukarıdaki makalelerde cevaplanmıştır cevap isterseniz lütfen makalelere bakınız.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() şimdi ALLAH aşkına,,diyalog konusunda falanca papazın,,falanca katoliğin görüşlerini kim takar yaa,,,banane o kişilerin diyalogdan ne anladıklarından,,,rahmetli özalın dediği veçhiyle,,memurum işini bilir,,yani diyalog masasının müslüman tarafı işini bilir,,,hristiyan aleminin kafası karışmış durumda şu an,,ve bizler o karışan kafayı bir taraftan kaşırken,,diğer taraftan yapacağımızı yapıyoruz,,,dünyanın dört bir bucağına açılan eğitim yuvalarını öyle elini kolunu sallıyarak açamazsın,,,diplomasi yollarınıda DİYALOG kurmadan kat edemezsin,,,bugün istiklal marşımızı okuyan o ecnebi çocuklar yarın,,,ülkelerinde GAZETECİ,İŞ ADAMI,DEVLET İDARECİSİ,SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ İLERİ GELENİ OLACAK,,,YAKIN BİR ZAMAN İÇERİSİNDE fransanın strazburg şehrinde bizim öncülüğümüzde ilahiyat fakültesi kurulacak,,bir ülkenin üniversitesi başka bir ülkenin şehrinde eğitim faaliyeti yürütüyorsa bu ne demek ??,,kültürün,islam anlayışın,kimliğin o ülkeye girdi demek,,,katolik veya protestan farketmez her kim olursa olsun,,dinler arası diyalog hakkında seni beni rencide edecek sözler ve kelamlarda bulunmuşsa bu onların terbiyesizliğidir,,ve kem söz sahibine aittir,,,,yaşarsak göreceğiz,,diyalog diyalog diye öleceğiz,,,bizler öleceğiz fakat,,altın nesli kabrimizden seyredeceğiz,,,inşaallahu rahman,,,,,allahın inayetiyle,,,,,habeş kralı necaşi bir hristiyandı ve mekkeli müşriklerin zulmüne maruz kalmak istemeyen mü'minler habeşistana kısa süreliğinede olsa iltica etmişlerdi,,,arkalarından yetişen mekkeli müşrikler ,habeş karlından müslümanların kendilerine teslim edilmesini istiyor ve bunun gerçekleşmesi için habeş kralının hassasiyetlerini kaşıyorlardı,,,meryem süreyi celilesini krala duyurdular,,cafer ibn talip süreyi habeş karlına okudu,,okunanları işiten kral adeta beyninden vurulmuşa döndü ve mekkeli müşriklere mü'minleri teslim etmeyeceğini bildirip onları adeta şutladı,,,cafer ibn talip meryem süresini bir yere kadar okudu,,keskin zekasıyla aslında o çok müthiş bir incelikte bulundu,,çünkü sureyi okumaya devam etmiş olsa idi,,isanın ALLAHIN oğlu olmadığı hakikatını necaşiye duyurmuş olacak ve belkide iş başka şekilde sonuçlanacaktı,,,,,işte günümüz müslümanıda cafer gibi keskin zekaya sahip olmalı,,,bakın,,din konusunda görüş belirtmek bizlerin harcı değil,,lakin serkeşlik edip görüş belirtebiliyoruz,,,RABBİM BİZİ BAĞIŞLASIN,,,,,şu cennet türkiyemize bir bakınız ALLAH aşkına,,,islam denilince ne anlıyorlar,,,,hoşgörüden yoksun,katı kuralları olan,,asan kesen,,çatık kaşlı,,müsamahasız,,namaz farz kılacaksın yoksa kırbaç yersin,,yinemi kılmıyon bu ne cüret asın bu kafiri,,,iranda ,ırakta,şurda burda islam diye cinayetler işleniyor,,,masum halklara olmadık zulümler yapılıyor,,,şimdi gidip sorsanız bu zulmü yapanlara size ayetler göstercektir,hadisi şerifleri gözünüzün içine içine sokacaktır,,,,,hayatını kur'ana adamış,,tek bir ayetin ne demek istediğini kavramak için ömür çürütmüş niceleri olmadık hakaretlere uğruyorlar,,islam adına yaptıkları hizmetler hafife alınıyor,,peki bu hakareti yapanlar şimdiye değin ne yapmışlar islama hizmet adına,,,işine gelen ayeti işine geldiği zaman kullanmaktan başka,,,,bakın şeytandan bahseder kur'an,,,ademe iblis hariç tüm melekler secde etti der,,,bu ayetten yola çıkan kimse şeytanın meleklerden olduğunu sonra isyan ettiği için ALLAHIN lanetine uğradığını sanır,,oysa başka bir ayette şeytanın cinlerden olduğu yazılıdır,,,peki bunun izahı nedir,,,,nasıl ki insan ramazan ayında yaptığı ibadetler ile melekleşebilmektedir,,işte aynen öylede ,aslında bir cin olan iblis daha önceleri yapmış olduğu kulluğun neticesinde meleklerin arasına katılmıştır,,bu hal isyan edene kadar sürmüştür,,,şimdi arkadaşlar demek istiyorum ki,,bir ayette hristisyanları kast ederek ,onları dost edinmeyin deniyorsa,,,düşman ilan etmemiz gerekmiyor,,,DÜNYA PASTASINDAN İSLAM ADINA NE KOPARTABİLİRİM BEN ONA BAKARIM,,BANANE PAPA NE DEMİŞ,PEPE NE DEMİŞ,,,,,
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|