♥ Oku Beni Ey Kitap! ♥ AK Parti Forum Farkıyla ! Belirlenmiş bir kitabın üyeler tarafından okunduğu, yorumlandığı ve bilgi akışının sağlandığı bir bölümdür. |
Anketimiz: Lâ'yı nasıl buldunuz? | |||
Beğendim, şahâne idi |
![]() ![]() ![]() ![]() |
2 | 40.00% |
Beğendim |
![]() ![]() ![]() ![]() |
2 | 40.00% |
Beğen-me-dim |
![]() ![]() ![]() ![]() |
0 | 0% |
Berbattı =) |
![]() ![]() ![]() ![]() |
0 | 0% |
Karışık duygular içerisindeyim, neyi işaretleyeceğimi bilemiyorum ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() |
1 | 20.00% |
Katılımcı sayısı: 5. Sizin bu Ankette oy kullanma yetkiniz bulunmuyor |
![]() |
![]() |
#11 |
![]() ...
Bunca irkiltici kelâmın neticesinde başkaldıranların ilki, o ezeli öfkenin, o unutlumayacak hadisenin, o ilk düşmanlık hikâyesini üzerine, bir tek Adem'i değil bütün bir Adem soyunu yoldan çıkarmak için izin istedi. Çünkü onların her biri bir kez daha Adem, bir kez daha secde edilesi insan demekti. Onların, yeteri kadar sadık kalmayacaklarını göstermek için yakıcı bir istekle isteklendi. İsteğini öfkeyle besledi. Geçmesi yoktu bu öfkenin. Mahşere dek sürecekti. Döktü saçtı, içindekileri gösterdi. Ona bakılırsa, insanın yüzmeyi bildiği kadar deniz de boğmanın bilgisine sahipti. Onları, dedi, yeteri kadar kendine sadık bulamayacaksın. Sağdan, soldan, önden arkadan, yani her halden, her meşrepten, her mizaçtan, her lisandan bir yol bulacağım. Sımsıkı bağlarını gevşetip açacağım. Ümit vereceğim, korku salacağım. Güzellikle kandıracağım, güzellikle olmazsa şiddetli nefreti sokacağım araya. Elimden geleni ardına komayacağım. Doğru olanı yaptıklarına inandıracağım. En fazla da onları ben'den caydıracağım. Yok, diyecekler, şeytan diye bir şey. Benim ismimi telaffuz ederken dudakları titremeyecek. Benizleri atmayacak, kanları çekmeyecek. Korkmayacaklar şerrimden. O kadar ileri gideceğim ki olmadığıma neredeyse ben bile inanacağım. İşte o zaman onları Sana geldikleri dosdoğru yoldan çekip çıkaracağım. Yani ben kazanacağım. Vay bee! Azme bak! |
|
![]() |
![]() |
#12 |
![]() hemen alıp okumalıyım.ama bunu öyle sesli mekanlarda okumak olmaz ki.
ben kitaplarımı sabah ve aksam iş dönüşü yolculuklarda okurum.bu kitap o ortama uymuyor.daga cıkıp okusam daha iyi olur ![]() |
|
![]() |
![]() |
#13 |
![]() şimdilerde okuyorum..gerçekten çok farklı,çok güzel bir eser.
ilk başlarda biraz ağır geldi ama sonra akıcılığı beni aldı götürdü.. |
|
![]() |
![]() |
#14 |
![]() Döktü saçtı, içindekileri gösterdi. Ona bakılırsa, insanın yüzmeyi bildiği kadar deniz de boğmanın bilgisine sahipti. Onları, dedi, yeteri kadar kendine sadık bulamayacaksın. Sağdan, soldan, önden arkadan, yani her halden, her meşrepten, her mizaçtan, her lisandan bir yol bulacağım.
Sımsıkı bağlarını gevşetip açacağım. Ümit vereceğim, korku salacağım. Güzellikle kandıracağım, güzellikle olmazsa şiddetli nefreti sokacağım araya. Elimden geleni ardına komayacağım. Doğru olanı yaptıklarına inandıracağım. En fazla da onları ben'den caydıracağım. Yok, diyecekler, şeytan diye bir şey. Tarih sever teşekkürler. Dizelere baktığımız vakit bugün coğrafyamıza musallat olan her şeyin anatomisini sunuyor bizlere. |
|
![]() |
![]() |
#15 | |
![]() Alıntı:
"Bunlar müsebbibi ben degilsem, bu durumu degistirmekte benim hiçbir etkim olamaz, öyleyse birsey yapmam abes olur." Ve düsünce devam eder; "hiçbir sekilde elimden birsey gelmiyorsa ve bunlar kendi basina aksetmiyorsa, sonsuz kudret Sahibi olan'in etkisi olmali mutlaka. Peki, ben ne gibi bir hata yaptim ki beni bu batakliga mahkum etti? Ben bir hata yapmadan beni pislige mahkum ettiyse O'na isyan etme hakkim var..." Ve yanlis'a daha da batar insan ![]() Yanlis yerden bakmak yanlis düsüncelere, yanlis düsünceler yanlis davranislara, yanlis davranislar ise kontrolümüzden çikan bir kader'e (irademiz disinda olan degil) yol açiyor. Ha birde "iradem zayif" diyenler var. "O halde iradeni güçlendirmek için direneceksin kardesim" demek var tabi ![]() Sevdiginden ayrilmis bir genç gelecege bakip "Bir daha ayni yolu izleyip hüsrana düsmemeliyim" gibi bir sonuca varabilirken, diger bir genç "Terkedildim, demek ki degersizmisim, hayatimin bir anlami kalmadi" gibi düsüncelerle bogusabiliyor. Yasanilanlar ayni, fakat biri kuyudan çikmanin formülünü bulmus digeri ise kuyuyu derinlemesine kazmaya devam ediyor ![]() |
||
![]() |
#16 | |
![]() Kalemine sağlık Minikkelebek...
Alıntı:
![]() *** Ne olsa ne olmasa da Havva'ya bakınca Âdem'in içinden her defasında derin bir gülümseme geldi. Çünkü öyle güzeldi ki Havva bu güzelliği ancak bir tebessüm karşılayabilirdi. Ve böyle bir güzellik ancak bir tebessüme sebep olabilirdi. Âdem'in Havva'ya bu ilk bakışı cennette bile kalbe sığmayan aşkın arı duru bakışı. Her görüşünde ilk kez görür gibi. Her bakışında son kez bakar gibi. Ama Âdem kendisine ne olduğunu anlayıp da ilk ânda aşkın adını koyamadı. Neden sonra bir baktı ki Kelimeler Kitabı'na. Sıradan insanlar aşk diyeceklerdi bu erimenin, bir'ikmenin, bu bir'leşmenin adına. Aşk öylece geldi. Aralarına girdi. Ama ayırmadı birleştirdi. Öznesi çiftse de eylemi birdi. Ben ve sen'den ibaret, ne tek sen ne de tek ben, hem sen hem ben, bir cennet öznesi onlar içindi. Ve Havva ile çift olduğunda Âdem yalnızlığın ancak Allah'a mahsus olduğunu anladı. Demek bundan böyle Havva'sız yapamazdı. |
||
![]() |
![]() |
#17 |
![]() Bu vesile ile içeriği takip etmek büyük keyif. Emeğinize sağlık yeni dizeleri bekliyoruz.
|
|
![]() |
![]() |
#18 | |
![]() Alıntı:
![]() Evet, beğendiğim paragrafları kalıcı hâle getirmiş oluyorum ben de, ayrıca alamayanlar için okuma şansı oluyor, almak için tereddüt edenlere de fikir oluyor konu itibârı ile... Ve alıntılarıma Minikkelebek'in yorumları ile bakmak çok hoş, ve verimli oluyor... Kalbin kapıları vardı. Korunması kolaydı. Ama vesvese, kapıları bir bir aşarak girmiyor, kalpte doğuyordu. Olan, doğrudan kalp evinde, gönül hanesinde oluyordu. Neticede, vesvesenin kalpte doğan ağacı Âdem'in içine önce tohumunu bıraktı. Sonra tohum çatladı, filiz başını kaldırdı. Âdem'in içini kapladı. Başka da hiçbir şeye yer kalmamıştı. Zemin hazır olmasaydı minicik bir tohum nasıl bu kadar kolay tutunabilirdi? Âdem nihayetinde. İnsandı. Topraktandı bedeni. *** ... Ben kendimi o yasak ağacın altında buldum. Adını Sen sınav koydun. Düşmekten başka yolum, yasak meyvenden başka azığım yoktu bu oyunda. Bunu Sen de biliyordun. Oyunu Sen kurdun. Ben sadece oyuncuydum. Yürüdüysem de Sen değil miydin yürüten? Öyleyse beni suçlaman neden? DİYEBİLİRDİ. AMA DEMEDİ. ÇÜNKÜ: Filbahar ağacının altında, büyük meleğin cümlelerini sese çevirdiği, zihnindeki Kelimeler Kitabı'nda İrade'den öteye geçemese de Kalb'e kadar gelebildiği o kendini bilme ânında, içindeki Rahmanî nefesin de anlamını bilmişti. Kendi içindeki ruhumdan'lığı, yani ki O değilse de O'ndanlığın bilgisine ermişti. Bu fark edişle, bu bilişle sorumluluğu kendi üzerine alırken, O'nun kendisine kattığı nefesin eylem gücünü de yüceltti. Bu yüceltmeyle kadrini kıymetini, oyuna rağmen oyunculuğunun sebebini hikmetini bildi. Yine de Âdem'i. "Akletmeye" devam etti. Hepsi de soru çekimindeydi: O Rahmani nefesin kendisine verdiği gücün eylemiyle, eylemin gücüyle; Âdem mi atmıştı adımını? Olacak olanın olmadığı bu oluşta Rahman, kendi adımını bilir gibi mi bu adımı bilmişti? Öyleyse kimse kimseye zorla bir şey mi yazmamış, bir şey mi çizmemişti? Kendisine önerilen dümdüz yolda yürüyebilseydi, bütün bu yaşadıkları görülmemiş bir rüya olarak mı kalacaktı? Sadece Alîm Allah'ın ilminde mi var olacaktı? O yol ayrımında Âdem biraz durmuş, beklemişti. Kendisiyle cebelleşmiş, sendelemişti. Düşmüştü sonunda, ayağı kaymıştı. Ama en fazla düştüğü ânda bile özgürdü, öyleyse o mu seçmişti o mu istemişti? Sonu yoktu düşünmenin. Sorular sel sağanık. başını çevirdi Âdem. Belli ki yasak ağacın altında ne tamamen mecburdu ne tümüyle başına buyruktu. Boyan boya yarılmış filbahri ağacının gövdesinden geçirdi elini. Bıraktı akletmeyi. Alîm olan O'ydu, o kendisine talim ettirenle yetindi. Konu NûN tarafından (03-23-2010 Saat 15:29 ) değiştirilmiştir.. |
||
![]() |
![]() |
#19 |
![]() Ve ki irade İRADE'yle çelişik değildi. Uzlaşıktı, birleşikti. İRADE'nin içindeki irade: Gayret ve Niyet'ti.
O da Rahman'ın nefesi. Öyleyse İRADE İRADE'nin içindeydi, İRADE İRADE'nin üzerindeydi. Hepsi de İRADE'ydi. Bu muammanın nasılına niçinine akıl yetirmeye çalışırken, satırları izlemek, sütunları inmek, sayfaları geçmek için acele ederken, Âdem, harflerin iyice silikleştiğini, sayfaların tümüyle karardığını, kelimelerin yok olduğunu fark etti. Sonrası sır, sonrası dokunulmazdı. Sonrası Âdem'e karanlık, hele benîâdem'e kapkaranlıktı. Senin bilme sınırın şimdilik buraya kadar, daha ileri geçemezsin. Daha fazlasına güç takat yetiremezsin. En fazla bunu okudu. İçini büyük bir bilmezlik duygusu kapladı Âdem'in. Bilmek, kavramak, kelimeye çevirmek, isimlendirmek isteyen insan yanıyla büyük bir eksiklik hissetti. Ama bu duyguyla da sınırını, hacmini, muhtevasını, gücünü ve güçsüzlüğünü bildi. Bilmezlik duygusuyla en fazla dolduğu o ânda bildiği şeyi de hissetti. Demek bilebileceği son kelime Bilinmezlik'ti. Bir Bilinmezlik kelimesini söyleyebilmek için esma taliminin gözdesi bunca kelime bilmiş, bunca isim söylemişti. Belli ki o ilimden kendisine verilen az bir şey'le yetinecekti. Ama Âdem, bilgisinin ulaşabildiği son sınır çizgisinde, aklının son devinimiyle aklını sınır dışı ederken, kendisine verilen isimlerden birinin, verilmeyen bütün isimlerin yerini tutması gerektiğini de düşünebildi. Kalb'i öyle seçti. Aklına sığmayanları Kalb'inde bir araya getirdi. Kelimeler Kitabı'nda Yaratan'ın ismi Kalb'in içindeydi. |
|
![]() |
![]() |
#20 |
![]() Geçen sene bu zamanlarda okumuştum kitabı.
Yusuf ile Züleyha gibi sürekli gözümün önünde durur açar bakarım satır altlarını çizdiğim kısımlara... Kitabı okurken olayın içine giriyo insan, öyle bi üslupla yazılmış ki! Olay birebir görür gibiydim her satırda... Harika bir şeçim olmuş.. Yeni görüyorum nedense ![]() |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|