04-17-2018, 20:24 | #21 | |
Alıntı:
Müslümanlar olarak bize düşen şey 'devemizi sağlam kazığa bağlamak' yani elimizden gelen bütün gayreti göstermek ve ondan sonra da tevekkül ederek işin sonunu Allah'a bırakmaktır. 15 Temmuz 2016 askerî darbesi FETÖ'cü subaylar ile Kemalist subaylar tarafından iş birliğiyle gerçekleştirildiği hâlde kamuoyuna bu darbe sadece FETÖ'cü subaylar tarafından yapılmış gibi sunuldu. Bu da ordumuzdaki darbeci Kemalist subaylar tehlikesinin sümen altı edilmesi anlamına geldi. Bu duruma iki açıdan itiraz ediyorum. Birincisi hakkaniyet açısından itiraz ediyorum. Gerçek neyse onu herkes bilmeli. 15 Temmuz darbesini FETÖ'cüler ve Kemalistler birlikte gerçekleştirdilerse -ki böyle oldu- halkımıza bu gerçek anlatılmalı. İkincisi ise darbedeki Kemalist izi kamuoyundan saklayıp gizlemek ordumuz içindeki Kemalist subayların yeni bir darbe girişimi için hazırlanmalarında onlara rahatlık verebilir. Aşağıdaki seçim sonucu haritasını önemine binaen bir kez daha paylaşıyorum. 1 Kasım 2015 Genel Seçimi İl ve İlçeler Sonucu Dikkatleri bu seçim sonucu haritasının üzerine ısrarla çekme amacım Türkiye olarak temel meselelerimizin nereden kaynaklandığını göstermek içindir. Yukarıdaki seçim haritasındaki kırmızı rengin ve mor rengin bulunduğu yerler Türkiye'nin iki temel meselesi olan askerî diktatörlük, askerî vesayet, laikçilik, gâvurculuk vb. Kemalist darbeci terörizmin (kırmızı renkteki yerler kaynaklı) ve Kürt ırkçılığı, Kürtçü terörizm yani Öcalancı terörizmin (mor renkteki yerler kaynaklı) kaynağını gösteriyor. Kemalist darbeciliğe karşı da Kürtçü terörizme karşı da uyanık ve tedbirli olmak zorundayız. Sadece Kürtçü terörizme odaklanıp darbecilik tehlikesini görmezden gelmemeliyiz. Şunu acı bir gerçeklikle hatırlatırım ki 27 Mayıs 1960 günü dönemin 30 milyonluk Türkiye'sini sadece 38 cuntacı subay darbeyle işgal etti. Bugünün ölçeğinde düşünürsek 80 milyonluk Türkiye'yi 100 civarında cuntacı subayın darbe yaparak ele geçirmesi gibi bir şeydi 27 Mayıs 1960 askerî darbesi. Israrla uyarıyorum ki tehlike artık maalesef daha büyük! Çünkü gâvurcu subayların gözleri dönmüş durumda. 1 Kasım 2015 Genel Seçiminde serbest ve demokratik genel seçimde milletimizden % 50 oranında oy almış olan AK Parti iktidarına genel seçimin üzerinden 1 yıl bile geçmeden darbe yapmak açıkça milleti ve milletin değerlerini hedef almak demektir. Subaylarımızın çoğunluğunun yerli, millî ve demokrat subaylar olmasını sağlamak ve Türkiye'nin en önemli meselesi olan darbe tehlikesine karşı tüm emniyet birimlerimizle daima hazır bulunmak zorundayız. Konu Cihannur tarafından (04-17-2018 Saat 20:30 ) değiştirilmiştir.. |
||
06-03-2018, 10:06 | #22 |
siz darbe ihtimallerinin sona erdiğini sanıyorsunuz öyle mi ? öyle sanın. türkiye gibi henüz demokrasiyi içselleştirememiş ortadoğu ülkelerinde bu tehlike hep vardır. 1980 den sonra da darbeler dönemi bitti dediler. 28 şubat yaşandı. bu son artık tamam dediler 15 temmuz yaşandı. bunu bastırdık artık cesaret edemezler diyorsunuz da Allah muhafaza hiç beklemediğiniz anda acı gerçekle karşı karşıya kalma ihtimali her zaman vardır. bu ülkede demokrasi ve hukuk sistemi rayına oturmadı. güçlülerin haklı olduğu hukuk rejimi var. talimatla iş gören basınımız bürokrasimiz ve yargı sistemimiz var. ne yani ülke karışsa iç savaş çıksa asker seyre mi bakacak.
|
|
06-03-2018, 13:09 | #23 | |
Alıntı:
Bu bambaşka bir ihtimaldir, iç savaş durumunda elbette asker seyretmeyecektir. Ama bu darbe olarak nitelendirilemez. Açıkcası artık darbe kavramı bana göre uzun süre literatürümüzden çıkmıştır. TSK'da denge gözetilmeli ve herkesimden insanlar olmalı ki böyle belli bir görüşte olanlar egemen olup sivil iktidarlara karşı bu rezil hareketlere kalkışmasınlar. Yetki elimizde eğer geçmişte yapılan hataları tekrar yaparsak kimse tekrar darbe olamaz demesin. Bal gibi olur. |
||
06-06-2018, 22:37 | #24 | ||
Alıntı:
Alıntı:
"Milletimize, değerlerimize, yüce Meclisimiz başta olmak tüm kurumlarımıza asker elbisesi taşıyan illegal çete mensubu hain teröristlerin (FETÖ) sayısının 8.651 olduğu (1676’sı erbaş/er, 1214’ü Askeri Öğrenci.), bu sayının TSK personel mevcudunun % 1,5’ine tekabül ettiği, dolayısıyla TSK’nın kahır ekseriyetinin bu hain girişime şiddetle karşı çıktığı zaten sayılar üzerinden de görülmektedir." Kahraman ordumuz tarafından yapılan bu açıklama tehlikenin ne kadar büyük olduğunu açık ve net olarak göstermektedir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine katılan asker kılığındaki teröristlerin sayısı ordumuzun genel mevcudunun % 1.5 civarında bir bölümüne tekabül ediyormuş. Tehlikenin ne kadar büyük olduğunu görüyorsunuz değil mi? Eğer Binbaşı Osman Karacan 16 Temmuz 2016 tarihinde saat: 03.00'da başlaması plânlanmış olan askerî darbeyi MİT'e 15 Temmuz 2016 tarihinde ihbar etmemiş olsaydı, Türkiye'yi kesine yakın ihtimalle 16 Temmuz 2016 tarihinde ordumuzun genel mevcudunun % 1.5 civarında bir bölümüne tekabül eden terörist askerler-subaylar ele geçirmiş olacaktı ve belki de ülke ve millet olarak hâlen o terörist askerlerin-subayların gayrimeşru terör iktidarı altında yaşıyor olacaktık. Türkiye'nin en büyük sorunu ordumuz içindeki darbeci vatan haini subaylar ve dolayısıyla vatana ihanet olan gayrimeşru askerî darbelerdir. 1960 yılından bugüne kadar son 60 yıl içinde 5 tane askerî darbe (27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 askerî darbeleri) yaşadık. Böyle bir ordu yapılanması olabilir mi?! Mümkün değil olamaz! Bu meselenin ciddiyetine elimden geldiğince dikkat çekmeye gayret ediyorum ve çözüm önerileri sunuyorum. Ordumuzu ıslah edip subaylarımızın kâhir ekseriyetini Müslüman Türk milletinin değerlerine bağlı olan demokrat subaylardan oluşturmaz ve askerî darbe tehlikesine karşı tüm emniyet birimlerimizle (ordu-emniyet-istihbarat vd.) her an ve daima teyakkuzda bulunmazsak büyük tehlike içindeyiz demektir. Çünkü ülkemize ve milletimize ne kadar hizmet yapılıp ne kadar başarı elde edilir ve ülkemiz ve milletimiz ne kadar geliştirilip güçlendirilirse güçlendirilsin, Allah korusun ki bir askerî darbe vuku bulursa elde etmiş olduğumuz maddi-manevi vd. tüm kazanımlarımızın çoğunu kaybedebiliriz ve ülkemiz iç savaşa sürüklenebilir maazallah. Ordumuz içinden gelebilecek darbe tehlikesi ülkemiz ve milletimiz için çok büyük bir tehlikedir ve bu yüzden de bu çok büyük tehlikeye karşı alınacak tedbirlerin hem çok ciddi ve hem de gerektiğinde çok sert olması zorunludur. Konu Cihannur tarafından (06-07-2018 Saat 01:40 ) değiştirilmiştir.. |
|||
06-07-2018, 10:26 | #25 |
Son 15 Temmuz darbe girişimi 27 Mayıs ve 80 Darbelerine benzemiyor. Karakter olarak da benzemiyor. Katılım ve TSK içinden aldığı destek konusunda da.
27 Mayıs'da 80 Darbesi'de böyle değil. 80 Darbesi gibi Emir-Komuta içinde Orgeneral rütbesinden bir darbe zaten asla değil, Cunta olduğu için 27 Mayıs daha kıyaslanabilir. Ama ne gerekçeler nede 27 Mayıs'ın bulduğu destek ile kıyaslanabilecek hiçbir karakter de yok. 27 Mayıs'a nasıl gelindi nasıl yaşandı ne oldu? 2.dünya savaşı dönemi memleketteki kıtlık, ekonomik buhran ve artık 23 yıllık yıpranmış bir tek parti ülke idaresinde bir değişimin gerektiğini müsbet kılıyordu. CB İsmet İnönü, Halk Partisinden Bayar'ı ve Menderes'i uzaklaştırırken Bayar'ın parti kuracağını ve baskın bir seçim ile CHP'nin seçimleri kazanacağını düşündü. Zaten 1946 seçimleri AÇIK OY-GİZLİ SAYIM diye çok eleştirilse dahi. Bayar ve Demokrat Parti hükümet olabilecek kadar aday dahi gösteremedi (CB İsmet İnönü 4 ay içinde erken seçim kararı aldı ve Demokrat Parti teşkilatlanma ve aday gösterme işlemlerini tamamlayamamıştı.) 1946 seçimleri Gizli oy-Açık Sayım olsa dahi Halk partisi kazanacaktı 7 kat farkla değil 2 kat farkla yada 1 oy farkla hatta daha az oy alsa bile Halk partisi daha çok milletvekili çıkarabilecekti. 1946 seçimlerindeki bu şaibe ve Halk Partisi bayrakları önünde ve sandık görevlilerinin(%95'i Chp'li) gözü önünde kullanılması toplumu rahatsız etti. Demokrat Parti daha propoganda yapmadan toplumun desteğini aldı. Slogan'da "Kurtarın Bizi" idi. 1950'de Zafer geldi. Bayar ilk konuşmasında geçmiş geride kaldı kimse ile hesaplaşmayacağız dedi. Bayar CB olurken Menderes Başbakan oldu. 1950-54 arası hem yabancı sermaye ile hem Kore sonrası Batı'ya kabulumuz ile ülkede gerçekten ciddi bir atılım ve ekonomik büyüme sağlandı. 1954'de Demokrat Parti Zaferini perçinledi. Oylarını daha da arttırdı. Halk Partisi hüsrana uğradı nerdeyse yarısı kadar oy aldı DP'nin. 1954 seçimleri sonrası, Demokrat Parti'nin bazı yanlışları oldu. Israrla İnönü'ye oy veren Malatya'nın bölünüp Adıyaman yapılması, Vekil çıkaramadığı (Osman Bölükbaşı'yı seçen) Kırşehir'in ilçe yapılması, Basın Yasası ile "Kötü düşünceye davet edecek yayınların yasaklanması ve suç sayılması." (Oldukça geniş bir kavram ve kötü düşünceye davet etmenin kapsamı sınırlanmadı) 200 den fazla gazeteci tutuklandı. Bab-ı Ali basıldı, Hüseyin Cahit Yalçın içeri atıldı ve en önemlisi Muhalefete siyaset yapma imkanı tanınmayacak baskılar başladı. Ulus gazetesine el koyuldu ve Halk Partisi Genel Merkezi'ne el koyuldu. Aslında Demokrat Parti 1946-1950 arası Halk Partisi'nin kendilerine yaptıklarının aynısını Halk Partiye yapmıştı. Demokrat Parti'ye Resmi Devlet Radyosunu açmayan (TRT) Demokrat partiye Kurultay için Kongre için Salon dahi vermeyen Halk Partisi kendi yaptığı adaletsizliğin bu sefer muzdaribi olmuştu. 1957 seçimlerinde bu sefer Demokrat Parti hayal kırıklığına uğradı. Saat 14:00 de Demorkat Parti açık ara kazandı haberleri radyoda yayınladı. Sonuçlara göre DP %47 Chp %41'di. Fark kapanmış halk bir tarafın diğer tarafı ezmesine karşı yine bir fazilet göstermişti. 1957 seçimleri Adnan Menderes üstünde bir etki bıraktı. Bu seçim onun hayatında bir dönümdü. 1957 seçimleri sonrası Menderes artık nerdeyse Ankara'da durmuyordu. İl İl geziyordu, Muhalefete baskıları bırakmıştı. Üstüne İngiltere'de uçağı düşüp dönüşte İsmet Paşa'nın kendisini Ankara Tren garında karşılaması sonrası artık Muhalefete sert ve keskin bir görüşü kalmamıştı. Zaten 7-8 yılda geçmişin hesabı da sorulmuştu artık normalleşme olmalıydı. Zaten Menderes'in kulağına yavaştan yavaştan Asker içinde bir kısım Harbiyelinin darbe yapabileceği fısıltısı da gelmeye başlamıştı. Önündeki Engel Celal Bayar'dı. Bayar ve İnönü 2 rakip, 2 kutuptu. İnönü, Atatürk'ün kendisini görevden alıp Bayar'ı Başvekil yapmasını sindiremiyor. Bayar ise Atatürk sonrası, İsmet Paşa'nın liderliğinde geçen 12 yılı kabul etmiyordu. Menderes'in tüm ılımlı politikalarına karşı Bayar 1954-1957 arası dönemin aynı yönetim tarzını benimsedi. Hatta Menderes'in İnönü'nün onu karşılamaya gelmesine bir iadeyi ziyaret için gitmek istediğini ama Bayar'ın engel olduğu söylenir. Sonucunda 1959-60 artık cunta kesin olarak darbeye karar verdi. 1954-57'nin 40-45 ile farkı şu idi. Bu da zulm edilen tarafın Kurtuluş Savaşı Paşası İsmet İnönü olması. İşte böyle bir ortamda Askeriye içinde MBK cuntası oluştu 1955-56'da. 4-5 yıl hücre örgütlenmesi ile gizlendiler ve üst düzey komutanların hiçbiri son günlere kadar darbeyi bilmiyordu. 27 Mayıs'tan 1 kaç ay önce Genelkurmay Başkanı C.Gürsel Menderes'e yazdığı mektupta "Adnan Bey , Bayar çekilsin siz CB olun bu toplumda bir rahatlama yaratacaktır. Siz hala sevilen bir Başvekilsiniz." demişti. Zaten Cemal Gürsel Demorkat Parti'nin İzmir'de çok geri bir hizmetten alıp Genelkurmay Başkanı yaptığı bir generaldi. Darbe gecesi Ankara'da bile değildi. Eğer bu tavsiyeye uyulsa ki Menderes o dönem il il geziyor ve erken seçime gidip ülkeyi rahatlatacağız diyordu. Menderes, belkide Bayar'a bu teklifi sunmuş olsa ve Bayar inatçı karakterinden biraz ılımlıya dönmüş olsa Menderes bu bedeli ödemeyecekti. 27 Mayıs'ı yapan MBK içindeki en önemli isim heralde Cemal Madanoğlu'dur. Türkeştir, Dündar Taşer... Aslında 27 Mayıs'ı yapanların bir bölümü 14'ler mevzusu ile MBK'dan çıkarılması sonrasında ise Madanoğlu'nun kendisinin istifa etmesi ile 27 Mayıs, 27 Mayıs'ı yapanlardan alakası olmayanların eline geçti. 27 Mayıs ilk yapıldığında 3 ayda erken seçime gidileceği, kimsenin yargılanmayacağı kimsenin asla asılmayacağı söylenmişti. 27 Mayıs'ı başlatanlar ile tamamlayanlar farklı kişilerdir. Başlatanlar Demokrat parti kongresini yapamadığı için Halk Partili bir vekilinin mahkemeye başvurup kapatılması ile tek kalan Halk Parti'sinin iktidar olacağı düşüncesi ile, TSK yönetimi ordan aldı buraya verdi dedirtmemeliyiz demişlerdir. İnönü'nün tüm erken seçim çabalarına rağmen bunu ertelemişlerdir. MBK'nın değişimi ile belkide son 3 yılda durumu düzeltmek için tek uğraşan kişi Menderes asıldı. 27 Mayıs darbesi sivil demokrasiye inmiş büyük bir darbedir sonuçları bakımından, MBK 14 kişiyi ihraç etmemiş olsaydı İdam oylaması 13-9 lehe değil, 13-23 aleyhe çıkacaktı. 27 Mayıs aslında sonuçları bakımından bize ders olmalıydı, Ordu'nun ne olursa olsun Siyasete el atmaması gerektiğini görmeleri gerekirdi, ellerine yüzüne bulaştırmışlardı. Hele ki Cunta tarzı bir darbenin sonuçları çok daha beter. Oysa bundan biz gereken dersleri almak yerine alışkanlık haline getirdik. 15 Temmuz ile en temel fark ise, 27 Mayıs'da olduğu gibi Sokağa çıkma yasağına rağmen binlerce insan sokağa çıkıp askeri omuzlara alıp alkış tuttular. Onlara kızmıyorum hain demiyorum. 1954-1957 arası gerçekten çok baskıcı bir dönemdir, insanlar iktidara karşı dolmuştur. 15 Temmuz'da Halk bu sefer cuntaya defol git dedi. Sivil demokrasiye sahip çıktı herkes. Bu ülkede tüm eleştirilere rağmen bir demokrasi var ve insanlar sanıldığı gibi Erdoğan'dan nefret etmiyor. Milli bir mesele olduğunda toplumda Erdoğan'a destek %70'lere yükseliyor. Anketlerde 15 Temmuz'da Erdoğan'ın görev onayı %70+'ya çıkması gibi. 2014 CB Seçimlerinde Mhp'lilerin %15'i Chp'lilerin %14'ü Hdp'lilerin %5'inin Erdoğan'a oy vermesi gibi. Bunu 16 gün sonrada göreceğiz, ilk turda %53-54 civarı bir oy ile seçilecektir Erdoğan. Ama Potansiyel oyu %60-65'tir. Yani başka adaya oy verecek bir grup seçmenin de 2.tercihidir. 15 Temmuz halka rağmen bir cuntadır. 80 ise bambaşka emir-komut altında halkın başlangıçta "iyiki oldu kurtulduk kan durdu" dediği sonrasında lanet okuduğu bir darbedir. Askeri darbeler; TSK içinde bir İstihbarat Dairesi Kurulması, TSK Subaylarının toplumun her kesiminden olmasına özen gösterilmesi, TSK siyasallaşmasına çok ciddi yaptırımların getirilmesi ile ciddi manada çözülür. Burda Cunta kafası olanların İstihbarat ile, Emir-Komuta altındaki darbelerde farklı görüşte olan insanların bu işi onaylamaması üzerine çözülür.Çözüm bellidir. Çözüm Harp okulunu Askeri Lise felan kapatmak değildir, Askeri Lise'de herhangi bir ders insanı darbeci yapmaz, yapsaydı 15 Temmuz'da %1.5 değil %10'u desteklerdi. Ergenekon ve Balyoz olmasaydı, 15 Temmuz'u yapamazlardı. Bunu altını çize çize söylüyorum. Resmen kendi darbelerinin önünü açmışlar. |
|
06-07-2018, 13:11 | #26 | |
Alıntı:
Cumhuriyet dönemimizde ise 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 askerî darbelerini yaşadık ve bunlardan sadece sonuncusu olan 15 Temmuz 2016 askerî darbesini bastırabildik. Bunların yanı sıra Albay Talat Aydemir'in 22 Şubat 1962 tarihinde ve 21 Mayıs 1963 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu darbe girişimlerini de yaşadık. Türkiye ve Türk milleti olarak bizim çok açık ve net bir ordu sorunumuz var. Ordumuz içinde zaman zaman oluşan ve milletimize büyük acılar yaşatan vatan haini cuntalardan, vatan haini darbelerden artık gına geldi. Bu kadar bozulan ve bozulmaya mütemayil başka bir kurumumuz var olsa kapatır gideriz. Fakat ordu bu kapatamıyorsun ki! Aralarında ülkemize ve milletimize saldıracak vatan haini darbeci subaylar çıkabilir diye orduyu kapatamayız. Öyleyse bu meselenin başımıza bela olmaması için gereken bütün tedbirleri ne pahasına olursa olsun almalı ve askerî darbe ihtimaline karşı daima uyanık ve hazır durumda bulunmalıyız. Konu Cihannur tarafından (06-07-2018 Saat 13:17 ) değiştirilmiştir.. |
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|