![]() |
#1 |
![]() BORÇ [SIZE=7][COLOR=#ef3124]STOKU ERiYOR AB Tanımlı Merkezi Yönetim kamu borç stokunun milli gelire oranı, 2002 yılında yüzde 93,9 oranında iken, [SIZE=3][COLOR=#000000]2006 sonunda yüzde 60,7 seviyesine geriledi.Böylece Türkiye Maastricht kriterini yakaladı. IMF BORÇLARI DA ERiYOR Uluslararası Para Fonu’na (IMF) olan borçlarımız, 2002’deki 23,5 milyar dolar seviyesinden, 8,7 milyar dolar seviyesine kadar indi.
![]() |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 'Başarılı olursa Türkiye'nin artık IMF'ye ihtiyacı kalmaz'
![]() Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Rodrigo de Rato, anlaşmayla ilgili olarak Washington'da bir açıklama yaptı. Fonun internet sitesinde yayınlanan açıklamada Rato yeni programın başarılı olması halinde Türkiye'nin IMF'nin daha fazla mali yardımına ihtiyaç duymaktan kurtaracağını söyledi. Türkiye'nin daha önceki programlarda gösterdiği başarıya dikkat çeken Rato, "Bu başarıya dayanarak Türk yetkililerin hazırladığı ve IMF'den destek istediği yeni ekonomik program başarılı şekilde uygulandığı takdirde, Türkiye'nin sürdürülebilir bir ekonomik büyüme yakalamasına yardımcı olacağına inanıyorum." dedi. Yeni programın başarısında, mali disiplinin korunmasının büyük önem taşıdığını vurgulayan Rato, yüzde 6,5'lik faiz dışı fazla hedefinin korunduğunu hatırlattı. Rato bu hedefe, kamu borçlarını gelecek üç yıl içinde 'Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın yüzde 10'u' civarında azaltmayı öngören bir borç azaltma programı çerçevesinde ulaşılacağını ifade etti. Bu sebeple hükümetin kamu harcamalarında, vergi yönetimi ve vergi politikasında reformlar düşündüğünü belirten Rato, kalıcı bir mali konsolidasyon (bütünlük) için, sosyal güvenlik açığını kapatmanın başlıca görev olduğunu kaydetti. 15 Aralık 2004, Zaman |
|
![]() |
#3 |
![]() Borçlar Artıyor mu Azalıyor mu ?
Çarklarının dönmesi dışarıdan gelecek suya bağlı zayıf ekonomiler, her türlü dayatmaya açık hale gelir. Osmanlı'nın son dönemindeki ağır borç yükü ve Düyun-ı Umumiye tecrübesi, bu millete çok pahalıya patlamıştı. O sebeptendir ki, cumhuriyetin birinci ve ikinci kuşak yöneticileri özellikle dış borçlanmaya hep mesafeli durdu, işleri öz kaynakla yürütme yoluna gitti. Ancak, özellikle 1990'lı yıllarda artan hesapsız gidiş, Türkiye'yi 2001 krizine sürükledi. Bu krizle birlikte, kamu bankalarının üstü örtülmüş görev zararlarının tasfiyesi ve içi boşaltılan bankaların geride bıraktığı enkaz sebebiyle borçlarda patlama yaşandı. Bütçeden borç ödemelerine ayrılan pay, 2001'den itibaren yüzde 50'nin üzerine çıktı. Yatırımlara giden para ise giderek azaldı. İşte Türkiye o tarihten bu yana önce borçları çevirebilmenin, sonra da azaltmanın mücadelesini veriyor. Vadesi kısa, faizi yüksek bu borçları bir anda eritmek mümkün değil. Üreteceksiniz, kazanacaksınız, büyüyeceksiniz ve borç tasfiye edecek güce ulaşacaksınız. Kararlı, uzun soluklu adımlar gerekli. Geçen hafta 5 yıl vadeli iç borçlanma ihalesi gerçekleştiren Hazine, salı günkü 5 yıl vadeli iç borçlanma ihalesini de başarıyla tamamladı. Dış borçlanmada da vadenin uzadığı ihaleleri görüyoruz artık. Bu, aylık vadelere alışmış Türk ekonomisi için çok önemli bir aşama. Önümüzdeki dönemde 7 ve 10 yıllık tahvillerin devreye girmesi bekleniyor. Böyle devam ettiği takdirde, borcun çevrilmesi sorunu büyük ölçüde aşılmış olacak. Artık sonrası hızlı bir tasfiye olmalı. İç borçlar ocak sonu itibarıyla 228,8 milyar YTL'ye ulaşmış bulunuyor. 2003'teki seviye 194,4 milyar, 2004 sonundaki ise 224,5 milyar YTL idi. Enflasyon da dikkate alındığında küçük bir artış gözleniyor; ancak GSMH'ya oranladığımızda iç borç yükünün hafiflemekte olduğu görülüyor. Yani ekonomi borçlardan daha fazla büyüdüğü için yük azalıyor. 2001'de yüzde 70'e dayanan iç borçların milli gelire oranı bugün yüzde 50'ler seviyesinde. 228,8 milyarlık iç borç stokunun 195 milyarlık kısmını vadesi 1 yıl ve üzerinde olan tahviller oluşturuyor. Gerisi ise 1 yıldan daha kısa vadeye sahip bonolar. Aralık 2003'te yüzde 11,9 dolayında olan ortalama reel faiz, Aralık 2004'te yüzde 9,49 seviyesine indi. Ama yeterli değil. Tasfiye için maliyetin daha da düşmesi gerekiyor. Dış borçlar ise, Eylül 2004 itibarıyla 153,2 milyar dolara ulaştı. Rakam geçen sene 145,8, 2002'de 130,3 milyar dolardı. Artış görülmekle birlikte, 2001'de yüzde 80'e dayanan dış borcun GSMH'ya oranı, düzenli bir şekilde gerileyerek yüzde 54 seviyesine inmiş. 153,2 milyar dolarlık dış borcun 89 milyarlık kısmı devlet borcu, gerisi özel sektöre ait. Ayrıca, yüzde 50'si dolar, yüzde 32,2'si de avro cinsinden olan borcun yüzde 81'i orta ve uzun vadeli. Borç yükü hafiflemekle birlikte ülke ekonomisini bir parazit gibi kemirmeye devam ediyor. Mevcut dış borçlar karşılığında 2003'te ödenen faiz 7 milyar doları aştı. Geçen yılın ilk dokuz ayında ödenen tutar da o civarda. 2000'den bu yana ödenen toplam faiz ise 35 milyar doları buluyor. İç borçlara giden faizde de yüksek maliyet söz konusu. 2004'te ödenen faiz 50 milyar YTL. Son 5 yılda ödenen rakam ise 205 milyar YTL. Bu rakamın o günkü değerlerle olduğunu da hatırlatalım. Ne büyük kayıp değil mi? Peki yıllar boyu hesapsızca alınan borçlarla yapılmış işler, elde edilmiş kazançlar ödenen bu bedele değdi mi? Sanmıyoruz. Öyle olsaydı ekonomi bu seviyede olmaz, alınan borçlar daha büyük borçlar doğurmazdı. Her şeye rağmen borçlar konusunda alınan mesafe önemli. Bir düşünün 2001 ve 2002'deki siyasi ve ekonomik atmosfer olsaydı Hazine bugün 5 yıllık ihaleyi hayal edebilir miydi? Üstelik sınırımızda cereyan eden savaş ortamında. Kadir Dikbaş, 25.02.2005 |
|
![]() |
#4 |
![]() Borçlanma ve İtibar...
Ekonomik anlamda ülkelerin ve şirketlerin itibarını, büyük ölçüde uluslararası kredi derecelendirme (rating) kuruluşları belirliyor. Onlara borçlarını geri ödeme yetenekleri konusunda notlar vererek uluslararası sermayeye "yol" gösteriyorlar. İnsanlar, bu kuruluşların açıklamalarına bakarak söz konusu ülke ve şirketle olan ilişkilerine yön veriyor. Amerikan şirketi Standard and Poor's, Moody's, Duff and Phelps ile Fitch, Japon JCR ve İngiliz IBCA bu tür kuruluşların en meşhurları. Bu kuruluşlar öylesine etkin ki, değiştirilen bir not, yapılan küçük bir açıklama bile koskoca bir ülke ekonomisinin sıkıntıya düşmesini ya da olumlu mesafe almasını sağlıyor. Bununla birlikte, "şu iyi", "bu kötü" diye tasnif yapan bu kuruluşlar, her zaman ve her konuda isabet edemiyor. Verdikleri notun, hazırladıkları raporların fos çıktığı, insanları yanılttığı dönemler de var. Bunun en bariz ve tarihî örneği 1997-98 Asya krizi. Bu büyük krizi öngöremediler. Yapılan hataların temelinde genel olarak sadece rakamlara dayanan yüzeysel değerlendirmeler yatıyor. Bir de şeffaflığın olmadığı ülkelerde yanılma ihtimali çok yüksek. Fakat Türkiye son yıllarda şeffaflık konusunda önemli mesafeler aldı. Kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, üç gün önce Türkiye'nin kredi notunu yükselterek ekonomik görünümünü, "durağan"dan "pozitif"e yükselttiğini açıkladı. Gerekçe olarak "sağlam ekonomik büyüme, kamu finansman açığı ve borç yükündeki azalma ile siyasi istikrar" gösterildi. Ayrıca, sosyal güvenlik reformunun kanunlaşması, enflasyondaki başarının ve hassas para politikasının devamı halinde kredi notunun daha da yükselebileceği belirtildi. Bunun yanında birtakım uyarılar da yapıldı. Uluslararası yatırım bankası Deutsche Bank da, kasım ayı ortasında Türkiye'nin dış borca dayalı performans notunu, "zayıf"tan "normal"e yükseltmişti. Uzun yıllar pek görmedik; ama artık bu tür açıklamalara sıkça rastlıyoruz. Sadece ülke olarak değil, Türk şirketleri için de olumlu not yağıyor. Turkcell'inden İş Bankası'na, Petrol Ofisi'nden Erdemir'e kadar. Notların olumluya dönmesi, yükselişe geçmesi dış borçlanma maliyetlerini de aşağı çekiyor. Hem Hazine hem de bankalar ve reel sektör şirketleri için. Hazine, uluslararası piyasalarda, tarihinde hiç görmediği rahatlıkla borçlanabiliyor. Vadeler uzamakta, faizler de daha makul ölçülere inmekte. Hazine'nin 2005 yılında yurtdışında gerçekleştirdiği dolar cinsinden tahvil satışlarında faiz yüzde 7 seviyesinde bulunuyor. Avro cinsinden yapılan ihalelerde ise yüzde 4,75. Satışa sunulan son tahvillerin yüzde 4,75'lik getiri oranı, Hazine'nin bugüne kadar Avro cinsinden uluslararası piyasalarda ihraç ettiği tahviller içinde en düşüğü. Şu an dış borçların yüzde 93'ü uzun, yüzde 7'si de orta vadeli. Dışarıda düşük faiz, uzun vade ile borçlanabilmek önemli bir başarı. Daha iyisi ise daha az borçlanmak, borçlanmak mecburiyetinde kalmamak. Eğer umulmadık gelişmeler olmazsa, 2006 yılında Türkiye dış borçlanma açısından çok daha rahat olacak. Çünkü özelleştirme ve TMSF'nin varlık satışlarından yüksek gelir bekleniyor. Dolayısıyla döviz cinsinden olan borçların ödenmesinde sıkıntı beklenmiyor. Gelecek dövizler sebebiyle dövizli borçlanmaya fazla ihtiyaç duyulmayacak. Birtakım riskler görülmekle birlikte, AB ile müzakere sürecinin başlaması, dalgalı kur uygulaması, güçlenen kamu maliyesi ve bankacılık sektörü sayesinde ekonomi, iç ve dış şoklara karşı eskisinden çok daha güçlü görünüyor. Bu yabancı yatırımcıların Türkiye'ye dönük gelecek beklentilerinin olumlu olmasını, borçlanma maliyetinin düşmesini ve vadenin uzamasını sağlıyor. Borç yükünün getirdiği olumsuzlukların tamamen atılabilmesi içinse, bu eğilimin ve güvenin korunması gerekiyor. Kadir Dikbaş, 09 Aralık 2005 |
|
![]() |
#5 |
![]() Türkiye'ye Ödül
![]() Uluslararası yatırımcıların yakından takip ettiği 'International Financing Review Dergisi' (IFR) Türkiye'yi 'Uluslararası Sermaye Piyasalarında En İyi Borçlanma Stratejisi Uygulayan Ülke' seçti. 2005 yılı için aralarında hem gelişmiş, hem de yükselen piyasa ülkelerinin bulunduğu adaylar arasından yapılan seçimde kategorisinde birinci seçilen Türkiye'nin ödülü, önceki akşam İngiltere'nin başkenti Londra'da düzenlenen ve finans sektöründen yaklaşık 1500 davetlinin katıldığı bir törenle verildi. Törende, Türkiye'yi Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı temsil etti ve ödülü aldı. IFR her yıl farklı kategorilerde uluslararası piyasalardan borçlanma yapan ülkelere, kuruluşlara, yatırım bankalarına ve bu piyasalarda ihraç edilen yatırım araçlarına ödül dağıtıyor. Dergiden konuyla ilgili yapılan açıklamaya göre, 2005'te Türkiye'de ocak ayında yüksek tutarlı iki ihraçla başlayan borçlanma programı, senenin genelinde programın döviz ve vade ayaklarında çeşitlilik sağlanarak başarıyla tamamlandı. Ayrıca, borçlanma zamanlamaları optimal olarak gerçekleştirildi, ihraç edilen tahviller yoğun talep gördü, ikincil piyasalarda güçlü performans gösterildi ve maliyetlerde iyileşmeler sağlandı. Bu arada yılın ilk iç borçlanma ihalelerinin gördüğü ilgi ve gelen teklif miktarının yüksekliği, bankacılara göre bu yıl yürürlüğe giren yeni vergi düzenlemesiyle gelen yüzde 15 stopaj uygulamasının olumsuz etkisi olmadığını gösterdi. Bu yıl başında uygulamaya giren yeni düzenleme tüm finansal yatırım araçları üzerine yüzde 15 stopaj vergisi getiriyor. Bu yıldan önce ihraç edilen kıymetler ise itfasına kadar stopajdan muaf olacaklar. Hazine dün 595 günlük iskontolu tahvil ve beş yıllık altı ayda bir değişken kupon ödemeli tahvil ile 3 milyar 687,5 milyon YTL borçlandı. İhale öncesinde kamu kuruluşları ve piyasa yapıcısı bankalara rekabetçi olmayan tekliften satışla dün toplam borçlanma 7 milyar 97,5 milyon yeni lira oldu. 18 Ocak 2006,Zaman |
|
![]() |
#6 |
![]() ![]() Uluslararası Para Fonu’na (IMF) en borçlu ülke konumunda bulunan Türkiye’nin 2010 yılı sonuna kadar, bu kuruma 12.6 milyar dolar geri ödenmesi gerektiği belirlendi. Bu yılı, ekim ve kasım aylarındaki 2.1 milyar dolarlık geri ödemeyle tamamlayacak olan Türkiye 2007 yılında ise 5.6 milyar dolarlık bir ödeme yapacak. YENİ KREDİ ALINIRSA IMF’nin verilerine göre Türkiye bu yıl ağustos sonu itibariyle IMF’ye toplam 11 milyar 631 milyon dolar borcu bulunuyor. Bu borç için Türkiye’nin 2010 yılına kadar yapması gereken faiz ödemesi ise 1 milyar dolar olarak hesaplandı. Ancak bu tutar Mayıs 2008’e kadar süresi bulunan mevcut stand-by anlaşması kapsamında bundan sonra kullanılacak yeni kredi dilimleriyle değişebilecek. Türkiye yaklaşık 10 milyar dolarlık bir kredi içeren son stand-by kapsamında şimdiye kadar yaklaşık 4.3 milyar dolarlık kredi kullandı ve Mayıs 2008’e kadar 5.5 milyar dolara yakın yeni kredi kullanma şansı da bulunuyor. 2.1 MİLYAR DOLARLIK ÖDEME Türkiye bu yıl şimdiye kadar IMF’ye toplam 6 milyar dolarlık bir geri ödeme yaptı. Ekimde 418 milyon, kasımda da 1.7 milyar dolar olmak üzere toplam 2.1 milyar dolarlık geri ödemeyle bu yılki ödemeler de tamamlanacak. Türkiye bu yıl toplam 8.1 milyar dolarlık bir geri ödeme gerçekleştirmiş olacak. Türkiye 2000 yılıyla birlikte başlayan süreçte IMF’ye yıllık bazda ikinci en yüksek geri ödemesini bu yıl yapmış olacak. Türkiye IMF’ye 2001 yılında 1.6 milyar, 2002 yılında 7 milyar, 2003 yılında 2.6 milyar, 2004 yılında 5.6 milyar ve geçen yıl da 8.7 milyar dolarlık ödeme yapmıştı. 2001-2005 yıllarını kapsayan beş yıllık dönemde toplam 25.5 milyar dolarlık anapara ve faiz ödemesi yapan Türkiye’nin bu yılki ödemeleriyle birlikte son altı yıllık geri ödemeleri ise 33.6 milyar dolara ulaşacak. IMF’nin verilerine göre bu yılı geride bıraktıktan sonra Türkiye, IMF’ye geri ödemeler konusunda nispeten daha rahat bir sürece girecek. 2005 ve 2006 yıllarını 8 milyar doların üzerinde bir ödemeyle tamamlayan Türkiye’yi 2007 yılında ise 5.6 milyar dolarlık bir ödeme bekliyor. Stand-by 2008’de bitiyor, ödemeler 2 yıl daha sürecek TÜRKİYE, mevcut stand-by anlaşmasının tamamlanacağı 2008 yılında ise IMF’ye toplam 2.1 milyar dolarlık ödeme gerçekleştirecek. 2008 yılında da temmuz ayı hariç tüm aylar Türkiye IMF’ye 63 milyon dolarla 232 milyon dolar arasında değişen tutarlarda ödeme yapacak. 2009 yılında da 2.1 milyar dolarlık bir geri ödeme yapılması gerektiği belirlendi. Mevcut borç durumuna göre 2009 yılında da nisan hariç Türkiye tüm aylar IMF’ye ödeme yapacak. Hürriyet 27 Eylül 2006 |
|
![]() |
#7 |
![]() Dış borç: Doğrular ve yanlışlar!
Türkiye'nin ulusal dış borçları konusunda birçok kişinin kafası karışık. Bakın, Anka Ajansı'nın geçtiği habere göre, bir sayın 'iktisatçı', "AK Parti döneminde Türkiye'nin dış borcu 130 milyar dolardan 206,5 milyar dolara çıktı." demiş. Bakalım işin aslı böyle mi? ![]() Tablo-1'de ulusal dış borç serüvenini detaylı olarak bulabilirsiniz. AK Parti'nin 2003 başında devraldığı toplam ulusal dış borç 144 milyar dolardan, 2006'da 206,5 milyar dolara çıkmış. Yüzde 43'lük bir artış. Aynı dönemde ülkede meydana getirilen katma değer olarak tarif edebileceğimiz gayri safi milli hasıla (GSMH) ise 181 milyar dolardan 400 milyar dolara çıkmış. Yüzde 120'lik bir artış. Şimdi buyurun 'bilimselliği kendinden menkul ideolojik yalanın' analizine: Piyasa ve özel mülkiyet kavramlarına ideolojik 'gıcıklığı' olanlar anlamaz; ancak kabul edelim ki; bir hükümetin çıkarıp indirmeye muktedir olduğu borç sadece kamu borçlarıdır. İşte görüyorsunuz; 2003-2006 arasında kamu borcu değişmemiş. Üstelik borcun tamamı da orta ve uzun vade. Merkez Bankası'nın (MB) borcu ise zaten 24,4 milyar dolardan 15,7 milyar dolara düşmüş. Bunun da neredeyse hepsi orta-uzun vadeli. Özel sektör borcu ise 50,4 milyar $'dan 121 milyar $'a sıçramış. Çünkü yeni dönemde büyümenin motor gücü özel kesim. Kamu açıklarının yerini özel kesiminki alıyor. Kamununki saray beslemelerine giderken, özelinki üretime gidiyor. Kamunun açığını sonunda halkımız öderdi, özelin borcunu ise sonunda kendileri ödeyecek. Fark bu kadarcık! Borcun 40 milyar doları kısa vadeli. Bu da şirketler ve bankalar arasında eşitçe bölüşülüyor. Kısa vadeli özel sektör borcunun GSMH'ya oranı yüzde 10. Oldukça yüksek bir oran. Burada biri olumlu, biri olumsuz iki yorum yapılmalı: Eğer kur rejimi esnek ise, borçlanmalar Hazine garantili değilse, borçların vadeleri yeterince uzun ve maliyetleri içeridekine göre uygunsa ve kaynaklar daha çok yatırım için kullanılıyorsa piyasa ekonomisinde borç, vereni ve alanı ilgilendirir. Bakıldığında alınan borçlar yele verilmemiş. Yatırım ve büyüme hamlesinin başka türlü sürdürülmesi imkânsızdı. İlk defa Avrupa Birliği (AB) standartlarına göre harmonize edilen hesaplamalara göre ulusal dış borçların milli gelire oranı yüzde 93'lerden 2006 sonunda yüzde 61'lere kadar gerilemiş. Borcun mutlak olarak artışına dikkat çekenler, bu borçla ne yapıldığını es geçiyor. Yine görüldüğü üzere AB'de Macaristan hariç, borçların milli gelire oranı hiçbir ülkede Türkiye'den daha düşük değildir. Güzel haber, buraya kadar (Tablo-2). ![]() Ancak, eğer bir gün cari açık nedeniyle 'düzeltme' gelirse, yaşanacak devalüasyona paralel olarak zor durumda kalacak borçlu şirketler üzerinden hem reel hem de finansal sektörün etkilenmesi mümkün. Nitekim bunu da düşünerek tedbir olarak MB, 68 milyar dolarlık bir rezerv biriktirmiş. Devam da ediyor. Özel kesimin finansman riski böylece sosyalleştirilmiş, yani rezerv biriktirmenin maliyeti toplumun sırtına bindirilmiş oluyor. 23 Nisan 2007, İbrahim Öztürk |
|
![]() |
#8 |
![]() ![]() CHP'nin borç hesabını bakkallar yapsa iflas eder Genel seçimler öncesi propaganda çalışmalarını yürüten siyasî partiler, birbirlerine yönelik ağır eleştirilerde bulunuyor Konuşmalarında hükümete yüklenen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, iktidarın 'dış borçları 400 milyar doların üzerine çıkardığı' iddialarına Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'dan cevap geldi. İddiaların gerçeği yansıtmadığını ifade eden Babacan, muhalefetin dış borçları yüksek gösterme gayretinde olduğu görüşünde: "Borç rakamını yüksek gösterecekler ya, öncelikle Türkiye'nin brüt borcunu alıyorlar. Varlıklarını ise dikkate almıyorlar. Özel sektörün 126 milyar dolarlık dış borcunu da ekliyorlar. Türkiye'nin kamu net borç stoku 183 milyar dolardır. Bunun 21 milyar doları dış, geri kalanı iç borç. Biz kamu net borç stokunu iktidara geldiğimizden bugüne ciddi seviyelerde düşürdük. 2002'de dış borç 54 milyar dolardı." Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Babacan, pazar günkü seçimin arifesinde Zaman'a, borç yapısından IMF ile ilişkilere, Avrupa Birliği sürecinden babasının işyerinin bulunduğu Ankara'daki Çıkrıkçılar Yokuşu'na kadar gündemle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Muhalefetin dış borçlara yönelik eleştirilerine tepki gösteren Babacan, bir ülkenin uluslararası borç hesaplama yöntemi olduğunu, Dünya Bankası, IMF ve OECD'nin borç hesaplama metoduna göre yapıldığını kaydetti. Babacan, özel sektörün dış borcunun dikkate alınmayacağını vurguladı. "Bu kamunun borcu değildir. Türkiye'nin esas olan kamu net borç stokudur." diyen Babacan, şöyle konuştu: "Kamunun borcunda öncelikle Hazine'nin, merkezî yönetimin ve belediyelerin borçlarına bakıp alt alta toplanır. Bir de kamu üzerinde Hazine'nin, belediyelerin, Merkez Bankası'nın nakit varlıkları düşülür. Böylece de borç stoku belirlenir." dedi. Bakan Babacan, "CHP uluslararası standartlarda bir hesaplama yapmıyorsa bakkal hesabı ile mi bu rakamı buluyor?" sorusunu ise şöyle cevaplandırdı: "Özel sektörün dış borcu, kamunun iç ve dış borcu ne buluyorlarsa elma, armut, portakal alt alta yazıp toplamak doğru bir hesap değil. Bakkal hesabı deyince bakkallara da hakaret etmiş oluruz. Bakkallar bile o hesabı böyle yapmazlar, yoksa iflas ederler." 19.07.2007, Zaman |
|
![]() |
#9 |
![]() AKP'ye kesilen fatura 366 milyar YTL
Kamu kesimi borçlarını masaya yatırmaya devam ediyoruz. Dün borç alıp harcayan mı yoksa borcu ödeyen mi suçlu diye sorduk. Kamu kesimi 2002 sonunda üç büyük açıkla karşı karşıya bırakılmıştı. İlki 251 milyar YTL borç stoku. Kasım 2007'ye geldiğimizde kamu kesimi borçları 336 milyar YTL olmuş. Önceki yıllarda bir yılda katlanan borçlar 5 yılda sadece 0,33 kat artmış. AKP'nin devraldığı bütçe de sosyal güvenlik sistemi ikinci büyük açık oldu. Adeta emekliler cenneti ülkesine dönmüştük. Ülkenin yaş ortalaması 30'un altında ama her iki çalışan bir emekliye bakıyor. Bu nasıl başarıldı? Neden yapıldı? Hiç mi suçlu yok? Çöken sosyal güvenlik sistemi ancak devlet eliyle ayakta tutulabiliyor. Erken emekli cenneti sistemine 2003'de 16 milyar, 2004'de 19,3 milyar, 2005'de 23,7 milyar, 2006'da 26,2 milyar ve Kasım 2007'de 27,3 milyar YTL bütçeden kaynak aktarılıyor. Sosyal güvelik açığına bütçeden 2003-Kasım 2007 arasında 112,5 milyar YTL ödenmiş. Oysa borçlara ödenen faiz 2003'de 58,5 milyar, 2004'de 56,4 milyar, 2005'de 45,6 milyar, 2006 yılında 45,9 milyar ve Kasım 2007'de 46,9 milyar YTL oluyor. Borç faizine bütçeden 2003-Kasım 2007 arasında 253,3 milyar YTL ödenmiş. Son beş yılda faiz ve sosyal güvenlik sistemine bütçeden 366 milyar YTL ödeme yapılmış. Faiz ödemesi olmasa idi bütçe; 2003'de 18,3 milyar, 2004'de 27,3 milyar, 2005'de 38,8 milyar ve 2006'da 41,9 milyar ve Kasım 2007 itibariyle 37,3 milyar YTL fazla verecekti. Bütçe 2003- Kasım 2007 arasında faiz olmasa 163,6 milyar YTL fazla verecekti. AKP beş yılda sosyal güvenliğe 112,5 milyar, faize 253,3 milyar ödemiş. Toplam 366 milyar açığın 276 milyarını bütçeden tasarruf ederek karşılamış. Sadece 90 milyar YTL borçlanmış ve bunun da 70 milyar YTL'si 2003-2004 gibi ilk yıllarına ait. AKP geçmişin 366 milyar YTL'lik kötü mirasının faturası (cezası) ile karşılaşmış. Bu cezanın 276 milyar YTL'sini hizmet ve yatırım yapmaktan feragat ederek ödemiş. 276 milyar YTL ile ne kadar daha hizmet yapılabilirmiş varın hesaplayın. İbrahim Kahveci 26.12.2007 |
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|