03-25-2010, 16:31 | #1 |
"Mardin Fetvası" İlahiyatçalara Soruldu
Mardin Fetvası ilahiyatçıları böldü - Taraf - Istanbul -25.03.2010
700 yıllık cihad fetvasının barışçıl söylemle yorumlanması girişimi, ilahiyatçıları karşı karşıya getirdi. Mardin, ilginç ve çok tartışılacak bir konferansa ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Merkezi İngiltere’de bulunan İslami düşünce kuruluşu Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi (GCRG) ve İngiltere Büyükelçiliği’nin ortaklaşa düzenlediği ‘Barış Diyarı Mardin’ adlı konferansı 27-28 Mart tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yapılacak. Batı dünyasının da gözlerinin üzerinde olacağı bu toplantıya İran, Tunus, Suudi Arabistan başta olmak üzere İslam ülkelerinden 20’ye yakın din adamı katılacak. Toplantının Mardin’de yapılmasının nedeni ise ‘Mardin Fetvası’. Peki nedir bu Mardin Fetvası? İşgale karşı bir direniş mi yoksa İslam adını kullanan örgütlerin kanlı eylemlerine meşruiyet kazandırmak için kullandığı bir argüman mı? İbn Teymiyye fetvası GCRG yöneticisi Aftab Malik, konferansla ilgili, şunları söyledi: “Moğol istilası altındaki Mardinlilerin isteği üzerine İslam dünyasının önde gelen âlimlerinden İbn Teymiyye, 1300’lü yılların başında ‘cihat’ fetvası vermişti. Başta El Kaide olmak üzere radikal dinci örgütlerin eylemlerini meşrulaştırmak için kullandıkları dini argümanların başında ‘Mardin Fetva’sı olarak bilinen ve Müslüman olmayan yönetimlerle karşı savaşmaya çağıran fetva gelir. Mısır’daki cihatçı hareket bu fetvayı kullanarak ayaklandı. Bunun en tehlikeli örneği ise El Kaide’dir. İslam dünyasının yanı sıra İslam ile ilgili çalışmalar yapan Batılı bilim adamları uzun süredir bu fetvayı tartışıyor.” Artuklu Üniversitesi’nde iki gün sürecek toplantı sonrasında Mardin Fetvası ile ilgili nasıl bir nasıl bir sonuç çıkacak bilmiyoruz ama biz ‘cihat’ kavramını ve İslam’daki yerini ilahiyatçılara ve konun uzmanlarına sorduk. İşgale karşı direniş olsun mu olmasın mı Ali Ünal (Zaman gazetesi yazarı) Toplantıdan ne çıkacağını bilmiyorum ama şu an Irak, Filistin ve Afganistan’da bir direniş var. Direnişi yapanlar büyük ölçüde cihad düşüncesinden güç alarak direniyor. Oradaki insanların sahip olduğu dünya görüşüne Selefi deniliyor. Selefiler, İslamiyet’in geleneklerle iç içe geçmiş durumda olduğunu ve İslam’ın hurafelerden temizlenmesi gerektiğini düşünür. Bu nedenle ilk dönem bilginlerinin görüşünü esas alırlar. İbn Teymiyye, bu görüşün en önemli düşünürüdür. Mardin, Moğolların işgalinde uğradıktan sonra halk, İbn Teymiyye’ye danışıyor, ondan fetva istiyor. İbn Teymiyye, Müslümanların sayısının Moğollar’a göre az olması dolayısıyla direnin yönünde bir fetva vermiyor. Aradan 700 yıl geçmesine rağmen bugün Irak’ta ya da Afganistan’da direnç gösterenler yine Selefilerdir. Bu nedenle bu konferansı politik buluyorum. Peki neden Mardin diye sorulunca zaten ortaya bir tablo çıkıyor. İşgale karşı direniş olsun mu olmasın mı? Cevaplanması gereken soru budur. Kimse kimsenin fetvasını iptal edemez. İbn Teymiyye’nin 24 ciltlik fetva kitabı vardır. Bu fetva geçersiz denilemez. Bütün dinlerde cihat anlayışı var İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Şinasi Gündüz “Cihat, İslam’ın temel kavramlarından biridir. Sadece kılıçla, topla savaşmaya ‘kıtal’ denir. Fiili anlamda savaşmaktır. Cihat ise Müslümanın yaşadığı çevrede doğru olduğuna inandığı her türlü değer için kullandığı inisiyatiftir. Cihat sadece savaşmak değildir, her türlü gayrettir. Allah için haksızlığa ve zulme karşı gelmektir. Mazlumların yanında savaşmaya taraf olmaktır. Haklının yanında olmaktır. Yabancı istilasına karşı fiili savaştır. Cihat terör eylemlerine malzeme olarak kullanılıyor ama cihat terör değildir. Hıristiyanlıkta haklı savaş kavramı vardır. Aziz Agustin, “Şiddet ve çatışmaya eğer başvurulacak olursa şiddet eylemi bir zulme karşı insanları örgütleyerek dünyadaki huzurun sağlanması için başvurulmalıdır” der. Haklı savaş vardır. Yahudi geleneğinde de vardır. Budizm’in Ahimsa ilkesi, ‘Hiçbir canlıyı incitmeyeceksin’ der. Ama Tayland’da Budistler beş altı ay önce iktidara karşı geldiler ve bazı rahipler tutuklandı. Kendi öğretilerinde olmamasına rağmen yer yer çatışmalar yaşadılar. Hz. Peygamber bir hadisinde, “Haksızlığın karşısında susan, dilsiz şeytandır” diyor. İslam’da insan pasifist değildir. Darül İslam mı yoksa Darül Harp mi Doç. Dr. Ahmet Özel İsam Başkan Yardımcısı Toplantı için Mardin’de olacağım. Mardin, 1300’lü yıllarda Moğollar tarafından işgal edilince halk, zamanın ünlü İslam âlimi İbn Teymiyye’ye danışmıştı. İbn Teymiyye’ye Mardin, Darül İslam mı yoksa Darül Harp diye sormuşlardır. İbn Teymiyye kendisine sorulan soruya, “Burada iki durum var. Mardin, İslam hukukuna göre yönetilmediği için ne tam anlamıyla Darul İslam’dır ne de ahali Müslüman olduğu için tam anlamıyla Darul Harp’tır’ demiştir. Ayrıca, işgal durumunda orada kalanların göç edip etmemesi ve işgal güçlerinin emrinde ya da işbirliğinde olunursa münafık sayılıp sayılmayacağı sorulmuştur. İbn Teymiyye verdiği fetvada, Mardin’de kalanlara işgalciler, dinlerinin gereklerinin yapılmasına izin verilmiyorsa oradan göçmeleri gerektiğini, izin veriliyorsa göç etmelerine gerek olmadığını ve göç etmeyerek işgalcilerle işbirliği içinde olanların da bu durumda münafık kabul edilmeyeceğini söylemiştir. İslam ülkesi mi, değil mi tartışması aslında uzun zamandır tartışılan bir konu. Günümüzde kendi ülkelerinin İslam ülkesi olmaktan çıktığını düşünenler tekrar İslam ülkesi haline gelmek için ya barışçı yolu seçiyor ya da bazı örgütlerce cihat ilan edilerek farklı yönelişlere giriyor. El Kaide, Mısır Tekfir Örgütü, Hizbul Tahrir veya Müslüman Kardeşler’in yapmak istediği budur. Bunlar mevcut yönetimlere karşıdır. Kendileri dışındaki Müslümanları dinden çıkmış kabul ederler. El Kaide’nin uzantıları bugün neden Batı’da sabotajlar yapıyor ya da bombalar patlatıyor. 11 Eylül’ü El Kaide mi yaptı? Bu örgütler Batı tarafından kullanılıyor. Bugün Türkiye, Suriye, Mısır’da mevcut yönetimleri değiştirmek isteyen örgütler bu şekilde davranıyor. Türkiye’deki Hizbullah örgütü de bu yönde hareket etmiştir. Bunları İslam adına yapamazsınız. Bunlar İslam açısından gayrı meşrudur. Ilımlı İslam’ın bir sonucu Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Doğu Konferansı Girişimi Üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu Bu durumu Batılı ülkelerin ılımlı İslam politikasının bir sonucu olarak görebilmek mümkün. Kuran’da cihatla ilgili ayetler var, bunları ne yapacaksınız? Bunu Dalay Lama ya da Gandi söylese anlamı olabilirdi. Sivil direnişe davet edilebilirdi. Fakat doğrudan işgalci konumda olan insanların bunu söylemesi kabul edilebilir değil. Gandi söylese bile fosfor bombalarının atıldığı bir ülkede bunu kabul etmek ne kadar mümkün? Ruanda’da Fransız katliamı ya da Afganistan’da, Irak’ta Amerika katliamları yapılınca oradaki Müslümanlar bu duruma nasıl cevap verecek? İslam’ın genetiği ile oynanarak emperyalizmin yayılması isteniyor. Batı’nın bölgeye yerleşme düşüncesi karşısında cihat anlayışı vardır. Terör örgütleri cihadı istismar ediyor Hayrettin Karaman (Yeni Şafak yazarı) Cihat, iç ve dış düşmana karşı gayret anlamına gelir. İç cihat, nefse karşı verilir. Dış cihat ise düşmana karşı. İslam’da Müslüman olmayan grup Müslümanların dinine ya da yurtlarına karşı savaşa girişirse, Müslümanlar da dış düşmanla savaşır. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Afganistan, Sovyet Rusya’nın işgaline uğramıştı. Bütün Müslümanlar ülkelerini kurtarmak için savaştı. Bu meşru cihattır. Savaştan sonra iktidarı ele geçirmek için gruplardan biri diğerine kafir diyerek ya da düşmanla işbirliği yaptığını iddia ederek cihat ilan ediyorsa bu istismardır. Irak, Pakistan ve Afganistan’da insanlar kendi insanlarının ölümüne neden oluyor. Bu bir istismardır. İslami cihadın terör için bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılması mümkün değildir. Meşru cihat dışına çıkan silahlı hareketlerin cihatla alakası yoktur.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-26-2010, 18:28 | #2 |
Mardin Fetvası
Mustafa Özcan - Vakit
Mardin Fetvası Kayserili bir işadamı (N.Ö.) umre yolculuğunda İstanbul Atatürk Hava Alanından bir viski şişesi almış ve Medine'de yakayı ele vermiş, Çok garip değil mi? Tam da ahirzamana uygun bir davranış. Zira insanlar kıyamet öncesinde Hicaz'a ve Haremeyn'e turist gibi gidecekler. Bu da o manzaranın ayne'l yakin ve hakka'l yakin yaşanması ve fiiliyata dökülmesidir. Son karede de öyle değil midir? Beyefendi Medine'ye Paris'e gider gibi gidiyor. Önemli olan ise şu: Bu küçük fotoğraf sizi büyük fotoğrafa ve Türkiye'nin bugün nasıl yönetildiğinin fotoğrafına götürebiliyor mu? Küçük fotoğraftan karinelerle büyüğünü ulaşabiliyorsanız ne mutlu size! Hâlâ imanınızın hazzını tadıyorsunuz demektir. Demek ki hâlâ cevherinizi kaybetmediniz. Bu küçük fotoğraf karesinden bir de Mardin fotoğrafına geçelim. Bilindiği gibi İbni Teymiyye 700 yıl önce Mardinlilerin isteği üzerine bir fetva neşretmiş ve fetvada Moğollara karşı mücadelenin gerekli olduğunu ifade etmiş. Fetva ile alakalı olarak geniş tartışma bazı gazetelerde var. Bu durumda fetvada mı bir sorun var, yoksa fetvaya karşı çıkanlarda mı? Öteden beri İbni Teymiyye cihad meselesindeki fetvalarından ötürü günah keçisi yapılmıştır. Bazıları o dönemlerde Moğollarda bir kırılma yaşandığını ve Müslüman olmanın eşiğine geldiklerini söylemekte ve dolayısıyla İbni Teymiyye'nin Müslümanlığını eksik gördüklerine karşı karalama yaptığını ve fetva neşrettiğini ileri sürmektedirler. Halbuki, Cengiz Han'ın İslam'a yönelik dessas yaklaşımları ve politikaları oğullarına ve daha sonraki yönetimlere de sirayet etmiştir. Bununla birlikte derin bir kültürü olmayan Moğollar zamanla İslam'ın içinde erimişlerdir. Bu doğru olmakla birlikte yine de İbni Teymiyye şek ile yakin zail olmayacağı için Moğollara karşı ihtiyatlı bir dil kullanmış ve ihtiyati yaklaşımı benimsemiştir. O dönem bir geçiş dönemidir ve İbni Teymiyye de sorumlu bir alim olarak bu yönde fetva vermiştir. Fetvasına zahiri olarak söylenebilecek bir söz yoktur. Moğollardan sonra benzeri bir politikayı Mısır'da Napolyon yürürlüğe koymuş ve ulemayı idari rüşvetlerle yanına çekmeye çalışmıştır. Lakin İbni Teymiyye gibi Frenklerin de aldatma siyasetiyle iş gördüğünü gören Nakibu'l Eşraf Ömer Mekrem, Napolyon ve avenesine karşı sancağı şerifi çıkartır ve halkı arkasına toplar ve Fransızları püskürtür. Ömer Mekrem Napolyon'un selamını rüşvet-i kelam diye reddeder ve sütçü imam gibi onlara silahla selam verir. İbni Teymiyye'nin 700 yıl önceki fetvasını kaldırmak aslında dün ve bugün bütün benzeri fetvaları geçersiz kılmakla eşdeğerdir. İslam'ın köküne kibrit suyu dökmektir. Bu kime hizmettir anlamak mümkün değildir. Yabancı işgalcilere karşı meşru bir otorite dahilinde cihat meşrudur. Hatta işgal fiili hale gelirse seferberlik hükmü kendiliğinden yani otomatik olarak taayyün ve tahakkuk eder. Onun dışında İslam'da cihat proaktif ve bütün boyutlarıyla müspet bir harekettir. İnsanlığın hayrı ve selameti için çalışmaktır. Dolayısıyla cihadın birden fazla boyutu vardır. İnsanın kendi nefsiyle mücadelesi, mücahade veya nefsi ile enfüsi dairede bir cihattır. Toplumdaki bozulmaya karşı emri bi'lmüru ve nehyi ani'l münker yapmakta dahili veya içtimai ve sosyal bir cihattır. Küffara ve işgalcilere karşı çıkmak ve onlarla savaşmak da harici bir cihattır. 27-28 Mart tarihlerinde Mardin'de İbni Teymiyye'nin tarihi fetvasını iptal edecek olan toplantının sponsorluğunu İngiltere'den bir kurumun yapması da manidardır. Zira, İngiltere Hayri Kırbaşoğlu gibilerin de hatırlatmasıyla halen Afganistan ve Irak gibi İslam ülkelerinde fiili işgalci pozisyonundadır ve fetvanın iptalini de bu ülkede faaliyet gösteren kurumlar istemektedir. Dolayısıyla mesele şaibelidir. Zaten faraza İbni Teymiyye 'müçtehit sıfatıyla' fetva verdiyse onun fetvasını başkaları bozamaz. Belki de aynı bağlamda, 30 yıldan beri İngiltere'de Menhecü'l Kur'an adıyla İslami hizmetler yürüten Pakistan asıllı Muhammed Tahir el Kadiri, istişhad veya intihar eylemcilerinin cennete giremeyeceklerini ve kokusunu bile hissedemeyeceklerini öngörmektedir. Bu da tefritin ifratıdır. Onlarca sayfadan mürekkep gerekçeli bir fetva yayınlamış ve Kaide ve benzerlerinin ve mensuplarının mürted olduklarına hükmetmiştir. Gerçekten de zaman zaman cihat adına maksadı aşan eylemler yapılmaktadır. Bunlar cihadı sulandırarak karşıtlarının itirazlarına zemin hazırlıyorlar. Bu bağlamda, geçtiğimiz yıllarda Pakistan'daki Diyobendilerden daha farklı ve ılımlı olan merkez yani Hindistan Diyobendi uleması bu bağlamda yani direniş meselesiyle alakalı bir fetva yayınlamıştı. Bir dereceye kadar bunların haklı yönleri olmakla birlikte yine de Bernard Lewis'le birlikte Pentagon himayesi altında benzeri fetvalar veren ve görüşler serdeden Hişam Kabbani ve tavırlarını nereye koyacağız? Burada ifrat tefrit uçlar birbirini beslemektedir. Suudlu Abdurrahman Berrak karma yaşamdan ve ihtilattan yana olan liberalleri tekfir ederken Hişam Kabbani ve Kadiri gibileri de ters yöndekileri veya diğer uçtakileri tekfir etmektedir. 2010-03-26 |
|
03-26-2010, 18:53 | #3 |
Temelde Cihat kavramı asrın anlayışı tarafıdan desteklenmesi lazım . Sağduyunun ortak seside radikal terör hareketlerinin islama hizmet etme yerine zarar verdiği hususunda hem fikir. Cihat kılıç ve terörsel faaliyetler ile değil ilim teknik fen yönünden olması gerekir.
|
|
03-26-2010, 23:10 | #4 |
İbni Teymiyye'nin Fetvasını İptal Etmek
Mustafa ÖZCAN - Vakit
İbni Teymiyye'nin fetvasını iptal etmek İbni Teymiyye yaşasaydı muhtemel olarak şöyle derdi: "Mardin, Mardin olalı böyle zulüm görmedi." Duyduk duymadık demeyin: Bu şehirde İbni Teymiyye'nin Moğollar aleyhinde 700 yıl önce verdiği cihad fetvası etkinliklerle kaldırılıyor! Bu da nereden çıktı ve neden icap etti? Öteden beri bazı İslami konularda zoru olanlar hep kabahati İbni Teymiyye'ye yüklerler. Bu bağlamda, 1980'li yılların başında Hama olaylarının alevlendiği sıralarda İbni Teymiyye'nin Nuseyrilerle ilgili fetvası gündeme gelir, güncelleştirilir ve bunun üzerine Savunma Birliklerinin komutanı olan kardeş Rıfat Esad, İbni Teymiyye'yi ölü veya canlı ele geçirenler için 100 bin Suriye lirası mükafat koyar. Rıfat Esad, bu hususta Yahudilerin Hazreti İsa'yı gammazladıklarını yeni öğrenen bir Hıristiyan neferi gibidir. Hıristiyan nefer bin iki bin yıllık Hazreti İsa'nın hakkını ve acısını bir başka Yahudi'den çıkartmak isteyince Yahudi patlar: "Bu senin dediğin tarih oldu. Bundan bin iki bin sene kadar önceydi" deyince bu defa pişkin Hıristiyan nefer şöyle der: "Olsun! Bunu ben yeni duydum!" Her yeni duyana hesap vermek gerekecekse vay milletin haline! Rıfat Esad da İbni Teymiyye'nin diri mi ölü mü olduğunu bilmemektedir ve fetvaya istinaden 'wanted/aranıyor' talimatı çıkartır. Şimdi de 700 yıl sonra bu fetvanın iptali kimin aklına düştü? Veya neye düştü? Acaba dünün Moğollarıyla bugünün İsrail ve ABD'sini kıyaslayan birilerini susturmak veya öte yandan güya barış adına savaşanlara teslim olmak için 700 yıl sonra İbni Teymiyye'yi mi susturmak istediler? Eğer böyle ise pes vallahi. İbni Teymiyye bazı fetvalarıyla ve görüşleriyle tartışmalı bir isimdir. Lakin alim olduğundan şüphe yoktur. Ve bunun ötesinde özellikle de siyaset-i şeriyye konusunda birinci derecede uzmandır ve bu hususta Arapların 'kalle naziruhu' dedikleri gibi eşsizdir veya eşi az bulunur. ¥ Güya neymiş? İbni Teymiyye'nin bu fetvasını el Kaide mensupları kullanıyormuş. O zaman Kaide'nin kullandığı silah markalarını da yasaklayın da, olsun bitsin! Akşam gazetesinden Utku Çakırözer'in haberine göre, Moğol istilası altındaki Mardinliler'in isteği üzerine İslam dünyasının önde gelen alimlerinden İbn Teymiyye tarafından 1300'lü yılların başında verilen 'cihad' fetvası 700 yıl sonra ortaya çıktığı Mardin'de tarih olacak. Mardin Artuklu Üniversitesi'nde 27-28 Mart tarihlerinde 'Barış Diyarı Mardin' başlığıyla düzenlenecek toplantıya Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve diğer İslam ülkelerinden yirmiye yakın tanınmış din adamı katılacak. Barışçı söylemle hazırlanacak ortak deklarasyon daha sonra dünyaya ilan edilecek. Toplantıyı düzenleyen İngiltere merkezli Küresel Yenilenme ve Rehberlik Merkezi (GCRG) isimli düşünce kuruluşunun yöneticisi Aftab Malik, kardeşlik ve hoşgörü kentindeki buluşmayla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: "Başta El Kaide olmak üzere 'radikal dinci terör örgütlerinin' eylemlerini meşrulaştırmak için kullandıkları dini argümanların başında 'Mardin Fetvası' olarak bilinen ve Müslümanları, Müslüman olmayan yönetimlerle savaşmaya çağıran fetva gelir. Mısır'daki cihatçı hareket bu fetvayı kullanarak ayaklandı. Bunun en son ve en tehlikeli örneği ise El Kaide'dir. İslam dünyasının yanı sıra ve İslam ile ilgili çalışmalar yapan Batılı bilim adamları uzun süredir bu fetvayı tartışıyor." ¥ Aftab Malik'in bu değerlendirmesi aslında maksadı ortaya koyuyor. İbni Teymiyye yabancı ve gayri Müslim işgalcilere karşı cihad noktasında silah kullanılabileceğine dair elbette fetva vermekle birlikte bir emr-i bi'l maruf ve nehyi ani'l münker aracı olarak veya dahilde ıslah için silah kullanmayı tecviz etmemektedir. Kaide veya benzerleri bu fetvayı işgalcilere karşı değil de dahilde Husiler veya benzerleri gibi -fasık da olsa- yerel yöneticilere karşı kullanıyorlarsa fetvayı suistimal ediyorlar demektir. Lakin burada fetvayı susturmaktan asıl maksadın yerel yönetimler değil işgalciler olduğu Malik'in de itirafıyla apaçık ortada. Dolayısıyla sapla samanı karıştırarak İbni Teymiyye'yi ve fetvasının etkisini susturmak istiyorlar. Peki bu fetvayı iptal ederek Taliban'ı susturacaklar ama Afganistan ve Irak ve ötesinde Filistin'deki işgalcilere nasıl mukabele edecekler? Acaba Ahmet Çelebi'nin arzuladığı gibi onları çiçeklerle mi karşılayacaklar? İki gün sürecek tartışmalar sonunda İbn Teymiyye'nin fetvası konusunda yeni bir ortak yoruma ulaşılacak ve bu dünyaya açıklanacak. Böylece tertipçilere göre El Kaide'nin 'terör eylemlerine meşruiyet kazandıran dini argüman' da iptal edilmiş olacak. Burada işgali yaftalamayanlar maalesef direnişi terör olarak damgalıyorlar. Madem öyle ellerinde sihirli barışçı formüller var da neden Netanyahu'yu da hizaya getirerek Doğu Kudüs'ü ve Mescid-i Aksa'yı kurtaramıyor ve geri alamıyorlar? İstişhad veya intihar eylemlerinde kullanılan teterrüs meselesini ilk ortaya atan ve tartışan Gazali veya benzeri alimlerdir. İlk söyleyeni İbni Teymiyye değildir. Toplantının organizasyonuna katkıda bulunan İbrahim Kalın da, Mardin buluşmasının İslam dininin terör değil barış ve hoşgörü dini olduğu mesajının dünyaya verilebilmesi açısından önemli bir imkan olduğunu ileri sürüyor. İbni Teymiyye'nin fetvasının tasası bakın kimlere düşmüş! Maalesef bu gelişmeler üzücüdür. Mardin'de İbni Teymiyye'nin fetvası iptal edilirken cumalarda okunmak üzere AB'ye özendirme hutbeleri hazırlanmaktadır. AB'den sorumlu Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'a bağlı AB Genel Sekreterliği (ABGS), birliğin Türkiye'ye sağlayacağı faydaları anlatmak için farklı projeleri hayata geçirmeye devam ediyor. AB'yi camide tanıtmak için harekete geçen ABGS, bu amaçla bir 'cuma hutbesi' taslağı da hazırladı. Çalışmada AB'ye yönelik 'yanlış algılamaların giderilmesi' hedef alındı. Diyanet vize verirse, hutbe rötuşları yapıldıktan sonra okunacak. Hutbenin ana fikrinde, İslam dininin Avrupa Birliği'nin dışında bir din olmadığı mesajı vurgulanıyor. Taslak hutbede, AB'nin önemli bir adım olduğu kaydedilerek, 'AB'nin gelecek nesillere fırsatlar sunacağı' belirtiliyor. Hutbede Hazreti Muhammed'in, 'İlim, Çin'de bile olsa arayın' gibi hadislerine ve Kur'an-ı Kerim'in, evrensel değerleri yücelten 'Zümer' ve 'Bakara' surelerinden bölümlere de yer veriliyor. Ne diyelim: Sukuttan başka söylenecek bir söz yok. 24.03.2010 |
|
03-27-2010, 11:13 | #5 |
Mardin Fetvası-Dr.Abdullah Özkan
Hangi aklı başında ve ruhunu satılığa çıkarmamış kişi, yaşadığı memleket işgal ve istila edildiği zaman buna bütün gücüyle karşı koymaz? Vatan müdafaası, insanın tabii ve refleksif olarak yerine getirdiği bir görev değil midir? Başkalarını bir kenara koyalım; İslam dünyasında kâfir tasallutuna çanak tutulabileceğini, yardım edilebileceğini Nasîruddîn et-Tûsî dışında söyleyen bir Allah kulu olmuş mudur? (1) Soru şu: Herhangi bir mufassal Fıkıh kitabında, "Kâfir tasallutuna maruz kalmış herhangi bir İslam toprağında "nefîr-i âmm" (umumî seferberlik) durumu çerçevesinde cihada iştirak etmek ve vatan savunmasına gücü yettiğince katkıda bulunmak her Müslüman üzerine farz-ı ayndır" hükmünü görmek mümkün iken,(2) İbn Teymiyye'nin "Mardin fetvası" adı altında gündeme getirilen tavrı niçin özellikle seçilmiştir? Birtakım şazz görüşleri sebebiyle İbn Teymiyye'nin amansız muhalifi olan ulema da dahil olmak üzere Moğol istilasını onaylayan/tecviz eden kimse olmadığına göre burada şunu görmek durumundayız: "Ortadan kaldırılacağı" söylenen (bu her nasıl olacaksa?!) o fetva ile aslında "kâfir tasallutu vuku bulduğunda vatan müdafaasına iştirak etmek her mü'mine farz-ı ayn olur" hükmünü veren ulemanın tamamı hedef tahtasına oturtulmuş olmaktadır. Bir adım daha ileriye gidelim: Düşman tasallutu karşısında mü'minleri direnmeye ve müdafaaya çağıran fetvalar, hiç şüphesiz kaynağını, ilgili ayet ve hadislerden almaktadır. Bu durumda bu ayet ve hadisler de hedef tahtasına -dolaylı da olsa- oturtulmuş olacaktır... Mardin Moğollar tarafından işgal edilene kadar İslam dünyasında Moğol istilasına yahut daha genelde "kâfir istilasına" karşı herhangi bir fetva yok mudur da aslında Moğollar'a her hal-u kârda karşı konulması gibi bir hüküm de ihtiva etmeyen o fetva bayraklaştırılmaktadır? İşin gerçeği şu ki, yapılmak istenen, "İbn Teymiyye" üzerinden bir taşla birkaç kuş vurmaktır: 1. İslam dünyasındaki "cihad" hareketlerinin İbn Teymiyye ile ilişkini köpürtüp, İbn Teymiyye'ye şazz görüşlerinde muhalif tutum benimsemiş Ehl-i Sünnet ulemanın aslında "uyumlu ve ılımlı" bir çizgi izlediği şeklinde bir "kara propaganda" yapmak. 2. Meseleyi sadece İbn Teymiyye ile sınırlandırmak suretiyle (nitekim yukarıda da belirttiğim gibi o dönemde yaşamış ulemanın tamamı Moğol istilasına karşı durulması gerektiği noktasında İbn Teymiyye ile paralel düşünmektedir) İbn Teymiyye'nin tersinden propagandasını yapmak ve küresel emperyalizmin işgallerine karşı duruş potansiyellerini marjinalize etmek. 3. İslam dünyasının "düşman tasallutu" karşısında yeri geldiğinde eli silah tutan herkesin seferber olması hadisesiyle tanışması İbn Teymiyye ve Moğol istilasıyla başlamış değildir. Öncesinde, asırlardan beri süren bir "Haçlı tasallutu" vardır ve İslam dünyası bu tasalluta karşı topyekün direnmiştir. Dolayısıyla meseleyi "İbn Teymiyye ve Moğol istilası" başlığına sıkıştırıp, İslam dünyasında Haçlı tasallutuna duyulan tepki ve nefretin, aynı tasallutun çağdaş versiyonuna da gösterilmesinin önüne geçilmesini dolaylı da olsa mümkün kılmak... Her hal-u kârda bizim gündemimize bu meseleyi sokanlar bir şeyler umuyor ve umduklarını elde ediyor. Söz konusu fetvayı "devre dışı" bıraksalar da, bırakamasalar da bizim gündemimize böyle bir mesele hediye etmiş oluyorlar: İbn Teymiyye devre dışı bırakılırsa geri kalanlarla küresel emperyalizm anlaşabilir!! Belki en büyük kazançları böyle bir düşüncenin kafalarda yer etmesini sağlamak olacak?! ************* yukarıda yazılan Mustafa özcana ait yazı yı ben dün milli gazetede okudum.Vakit te olduguna emin misiniz? |
|
03-27-2010, 13:37 | #6 |
Mustafa Özcan, Vakit Gazetesi Köşe Yazarı. Dolayısıyla bu ikiyazısı Vakit'e ait. Habervaktim'den bakabilirsiniz. Milli Gazete'nin yazar listesinde de görünüyor onu bilemem...
Dr.Abdullah Özkan Milli Gazete Yazarı --- Bu arada Mardin Artuklu Üniversitesi "Mardin Fetvası" Konferansının Duyurusunu Böyle Yapıyor: 27-28 Mart tarihlerinde "Barış Diyarı Mardin" Konferansı gerçekleştirilecektir. Konferans ile ilgili bilgilere www.mardin-fatwa.com adresinden ulaşabilirsiniz. Konu Üç mevsim tarafından (03-27-2010 Saat 13:40 ) değiştirilmiştir.. |
|
03-27-2010, 17:23 | #7 |
Teşekkürler..
Mustafa özcan hem milli gazetede hem de habervaktim de yazıyormus. Ben onun sadece milli gazetede yazdıgını sanıyordum. |
|
03-28-2010, 16:55 | #8 |
DİYANET KATILMADI
Mardin'de 700 yıllık fetva tartışması
İslam aleminin önde gelen isimleri, 700 yıl önce Moğol istilası sırasında verilen cihat fetvasının bazı çevrelerce suiistimal edildiğini dile getirdi. Toplantıya katılmayan Diyanet İşleri Başkanlığı ise 7 asır önceki fetvanın tartışılmasını yanlış bularak, sempozyuma katılmadı. Mardin'de bir araya gelen İslam âleminin önde gelen isimleri, bazı İslami grupların eylemlerine meşruiyet kazandırmak için kullandığı 700 yıllık cihat fetvasını masaya yatırıyor. Büyük İslam alimi İbn-i Teymiyye'nin Moğol istilasında, Mardinlilerin isteği üzerine 1300'lü yılların başında verdiği, Müslümanları, Müslüman olmayan yönetimlerle savaşmaya çağıran 'cihat' fetvası Mardin'de tartışılıyor. Zirve öncesi bir açıklama yapan Canopus Consulting Direktörü Aftab Ahmad Malik, "Radikal grupların eylemlerini meşrulaştırmak için kullandıkları dini argümanların başında 'Mardin Fetva'sı olarak bilinen ve Müslümanları, Müslüman olmayan yönetimlerle savaşmaya çağıran fetva gelir. Amacımız o fetvanın bugünün koşullarında geçerli olup olmadığını tartıştırmak" dedi. TERÖRÜN SEBEBİ ORTADA Ancak toplantıya Diyanet İşleri Başkanlığı'nın katılmaması dikkat çekti. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "11 Eylül'den sonraki şiddet ve terör olaylarının onlarca sebebi ortada dururken, yedi asır önce Mardin'de verilmiş bir fetvayı ve bu fetvanın sahibi İbn-i Teymiyye'yi sorumlu tutmak doğru değil. Anadolu'da kimsenin bilmediği bir fetvaya şöhret kazandırmak da yanlış" dedi. 20 din adamı katılıyor Artuklu Üniversitesi'nin ev sahipliğinde, Küresel Yenilik ve Rehberlik Merkezi (GCRG) ile Canopus Consulting düşünce kuruluşlarının desteğiyle 'Barış Diyarı Mardin' başlığıyla düzenlenen sempozyuma çeşitli İslam ülkelerinden 20'ye yakın tanınmış din adamı katılıyor. Toplantıda konuşan Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Serdar Bedii Omay da "İnanıyorum ki bu toplantıdan İslam alemi için güzel ve hayırlı sonuçlar çıkacak" dedi YENİ ŞAFAK 28.03.2010 |
|
03-28-2010, 17:00 | #9 |
Kafam karıştı , o dönemlerde verilen fetvanın bugün tartışılması islam devletleri adına yerindemi olucak yoksa sakıncalımı olacak. Böyle bir fetva uygun görülürse islam devletleri adına ne gibi değişiklikler söz konusu olur. Bizim ülkemiz laik olduğu için bu fetvadan ne gibi etkilenir ki. Hafsalam almadı bu meseleyi.
|
|
04-04-2010, 16:14 | #10 |
FETVA KALDIRILAMAZ!
Hayrettin Karaman [email protected] 01 Nisan 2010 Perşembe Fetva kaldırılamaz İslam ülkesini veya bir parçasını işgal eden, işgale yeltenen, ülkeye saldıran düşmana karşı eli silah tutan bütün Müslümanların karşı koymalarının farz olduğu konusu tartışmaya açık değildir; elbette karşı konacak ve saldırı geri püskürtülecektir. Saldırı bulunmadığı halde öteki devletlerle İslam devletinin ilişkisinin savaş mı, barış mı, tarafsızlık mı olacağı konusu tartışılmıştır. Bütün dünyada "İslam barışını" kurmak ve yaşatmak için gerekeni yapmanın Müslümanlara vazife olduğu şeklindeki görüşe ben de katılıyorum. İslam'a göre savaş, başkalarına ait toprakları ele geçirmek veya insanları zorla İslam'a sokmak için değil, yakından uzağa doğru bütün dünyada adalet, barış ve hürriyeti sağlamak için yapılır. İslam ülkesi içinde Müslümanlar gruplara ayrılıp çatışırlarsa grupların dışında kalanlar ile içinde olup da insafını kaybetmemiş bulunanlar bir araya gelirler, haklı olanın yanında yer alır, haksız olanı yola getirmek için gerekeni yaparlar. Masum insanların canına ve malına zarar veren terörü siyasi veya başka bir amaçla kullanmak caiz değildir. Bir masumun canını tehlikeye atabilmek için "kesin ve genel bir zaruretin" bulunması şarttır. Ülkeye düşman saldırınca zarar kesindir ve geneldir (bütün halka aittir), işte bu sebeple insanlar canlarını tehlikeye atarak savaşa girerler. Müslüman esirleri siper edinerek bir İslam kalesinin kapısına doğru ilerleyen düşmana karşı -masum Müslümanların zarar görecekleri ortada olduğu halde- ateş açmak işte bu yüzden (kesin ve genel zaruret sebebiyle) caizdir. İslam'da bütün müminlerin dini anlama ve uygulama yükümlülüğü vardır. Yeterli bilgi edinememiş olanlar bilenlere sorarak (istifta) dini öğrenir (fetva) ve uygularlar (amel). Bir konuda bütün müctehidler aynı şeyi söylemiş olurlarsa icma oluşur ve buna muhalefet edilemez. İcma dışında bir fetva diğerini ortadan kaldıramaz. Hristiyanlık'ta -sıradan Hristiyanlardan farklı- din adamları vardır, bunlar toplanırlar (konsil) dini kararlar alırlar, daha önce alınmış kararları da değiştirebilirler. İslam'da ne ruhaniler konsili vardır ne de imtiyazlı din adamları. Bilen konuşur, yazar, fetva verir, bilmeyen de bilenden öğrenir ve uygular. Bir alim fetvası ile bir başka alimin fetvasını geçersiz kılamaz. Her müctehid (alim) kendi ictihadı ile amel eder, halk da dilediği alime sorar ve öğrenir. Bu kurallar açısından bakıldığında vaktiyle İbm Teymiyye'nin verdiği "cihad fetvasını" (İslam ülkesine saldıran veya işgal eden düşmana karşı cihadın farz olduğu fetvasını) herhangi bir zamanda başka bir alim veya alimler gurubu bir araya gelerek kaldıramazlar. Yeni bir fetva verirlerse bu da onların fetvası olur, ilim ve ahlakça ehil iseler dileyen onlarınkini, dikleyen de başka alimlerinkini alır ve uygular. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
ahmet özel, ali ünal, hayrettin karaman, hayri kırbaşoğlu, ibn teymiyye, mardin fetvası, şinasi gündüz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|